09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 4 MAYIS 2010 SALI 6 HABERLER TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ [email protected] - www.mehmetfarac.com Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, medyanın bir kesimini, “mütareke basını dahi bu kadar hain ve önyargılı değildi” diye nitelerken salt birikmiş bir öfkeyi dışa vurmadı, egemen kılınmaya çalışılan tehlikeli bir yaklaşımı da deşifre etti!.. “Açılım olmazsa PKK tabii ki saldırır” şeklindeki o pervasız yaklaşımın altında terör eylemlerini “karanlık” ya da “provokatif gruplar”a mal etme hastalığı da var! Oysa PKK’nin saldıracağı aylar öncesinden belliydi... İşte o tehdit sürecinin kilometre taşları... PKK niye saldırıya geçti?.. Nisan ayı başından bu yana yanıt arayan soru buydu!.. Bu sorunun iki önemli yanıtı var; PKK hem askeri açıdan hareket kabiliyetini giderek yitiriyor hem de “açılım” beklentisini dayatan siyasetinde büyük bir çıkmaz yaşıyor! Tabanı canlı tutma ve terör gruplarına moral verme kaygısı da eklendiğinde tüm bu gerekçeler örgütü eylemselliğe sürüklüyor!.. PKK geçtiğimiz yılın nisan ayı başından itibaren “eylemsizlik” adını verdiği bir sürece girdi!.. Bu süreci yürütürken de AKP’nin kafa karışıklığıyla uygulamaya çalıştığı “demokratik açılım”a odaklandı. Ancak açılım tökezledikçe PKK saldırganlaştı. Abdullah Öcalan’ın yanı sıra örgütün Kandil grubu ve Avrupa’daki uzantıları bir yandan BDP’yi etkin siyaset için sıkıştırdı diğer yandan da sivil unsurlarını sokak eylemlerine yönlendirdi... PKK çevrelerinin açılımdan sonuç alma çabaları etkili olamadı. Üstelik peşmerge denetimindeki Erbil’de; Türkiye, ABD ve Irak’ın katılımıyla oluşturulan “Üçlü Mekanizma”nın örgütü yalnızlaştırma stratrejisi de başarılı olmaya başladı. ABD’nin Murat Karayılan ve iki örgüt yöneticisini uluslararası uyuşturucu kaçakçılığıyla suçlamasının yanı sıra Paris merkezli olarak Avrupa’da yürütülen operasyonlar da sürece eklenince örgüt hem askeri hem de siyasi alanda iyice çıkmaza girdi. PKK’nin dört talebi!.. İşte PKK, çatışma düğmesine bu politik ve diplomatik baskıların yoğunlaşmasının ardından bastı. Üstelik aylar önce tam da Öcalan ve BDP’lilerin “açılım bitti” şeklindeki açıklamalarının hemen ardından!.. Gelin saldırı kararını hangi açıklamaların tetiklediğine bakalım ve PKK’nin bugün niye yeniden şiddete odaklandığını görelim: Kandil Dağı’ndaki PKK sorumlusu Murat Karayılan, AKP’nin açılım planının fiyaskoyla sonuçlanması üzerine 3 Şubat 2010 günü “Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununda kalıcı çözümün gelişmesi için üç temel ilkenin esas alınmasını” istedi. Karayılan, “Kürt kimliği”nin göz önünde bulundurulmasını amaçlayan bu ilkeleri “demokratik ulus”, “demokratik vatan” ve “demokratik cumhuriyet” diye sıraladı!.. PKK yöneticisi bu ilkeler çerçevesinde ve “barış süreci” adı altında ise şu dört talebi açıkladı: “Askeri ve siyasi operasyonlara son verilsin. 14 Nisan 2009’dan bu yana tutuklanan tüm Kürt siyasetçiler hemen serbest bırakılsın. Öcalan’ın siyasi çözümde rolünü oynayacak biçimde (ilk adım olarak) ev hapsi gibi bir statüde kalması sağlansın. Demokratik çözüm için taraflar arasında müzakerelere başlansın.” Karayılan hem bu çıkışına karşılık bulamayınca hem de Öcalan’ın aynı dönemlerde Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül’e yazdığı mektuplara yanıt verilmeyince 22 Şubat 2010’da söylemini daha da sertleştirdi. İşte bugünlerde yaşanan saldırılarla ilgili kararlılığı da kapsayan o sözleri: “2010 yılı kapsamlı bir savaşla mı geçecek yoksa barış süreci mi olacak? Bu tamamen devletin geliştireceği politikalarla belirlenecek bir husustur. Hareketimizi dikkate almayan hiçbir politikanın başarılı olma şansı yoktur. Dışlamaya kalkma ya da ezme politikaları Türkiye’yi kapsamlı bir savaşın içine çekme politikası olacaktır.” Karayılan tam bir ay sonra, 22 Mart 2010’da ise baharla birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri’nden Kuzey Irak’taki PKK militanlarına yönelik operasyon beklediklerini açıkladı. Çatışmaların 1-1.5 aylık bir sürede başlayabileceğini belirten Karayılan, “Dolayısıyla bu bahar sorunlu ve olaylı geçebilir” dedi. Şiddet ve kazanım!.. Yalnız Karayılan’ın değil, PKK’nin diğer bir yöneticisi, Adanalı Duran Kalkan’ın açıklamaları da bugün yaşanan kaos dönemini haber veriyordu. 19 Nisan 2010’da örgütün yayın organlarına konuşan Kalkan’a göre, “Siyasi diyalogla çözüm bulma dönemi bitmiş”ti!.. Kandil’deki terörist bunun gerekçesini şöyle açıklamıştı: “Şimdiye kadar mücadelemizin tek hedefi, siyasi diyalogla çözüm bulma doğrultusundaydı. Şimdi bunu söylemeyeceğiz. Biz kendi çözümümüzü, özgücümüzle sağlayacağız. Propagandamız buna dönük olacak, örgütlenmemiz bu temelde gelişecek, serhıldanı (başkaldırı) buna göre geliştireceğiz, meşru savunma savaşını bu temelde yürüteceğiz. Bu bir stratejik değişim oluyor, dolayısıyla hedefimiz değişiyor.” Terör örgütünün Reşadiye eylemiyle başlayan saldırı dönemini “Ergenekon”la ilişkilendiren psikolojik harp elemanları, işte PKK’nin stratejisini değiştirdiğini duyuran tüm bu açıklamaları bilinçli olarak göz ardı ettiler!.. Hatta PKK’nin harekete geçeceğini haber veren Öcalan’ın 21 Nisan 2010 tarihli açıklamalarına rağmen!.. İşte Öcalan’ın avukatlarına söyledikleri: “Kürt sorununun çözümü konusunda siyasi diyalog yolu açılırsa buna cevap veririz. Aksi takdirde hiç istemediğimiz halde çatışma ortamı gelişecektir.” Gelelim PKK’nin bir haftada 7 askeri şehit etmesinin ardından Öcalan’ın yaptığı son açıklamalara... PKK liderinin 28 Nisan’daki açıklamaları hem son günlerdeki saldırıların örgütün bilinçli bir stratejisi olduğunu kanıtlıyor hem de sürecin nereye gideceğini çok iyi anlatıyor: “Önümüzdeki haftalar kritik. Eğer demokratik siyasetin önü açılmazsa bundan herkes zarar görür. Sonra Apo söylemedi demesinler. İşte, çözüm gelişmezse orta şiddette savaştan bahsediliyor.” Evet görüldüğü gibi ne Reşadiye saldırısı “Ergenekon”la ilişkili ne de son dönemdeki eylemleri iddia edildiği gibi “karanlık” ya da “provokatif gruplar” yapıyor!.. Her şey terör örgütünün inisiyatifiyle yürütülüyor... Başbuğ’un “mütareke basınından bile hain” diye nitelediği işbirlikçiler, yaşananları ne idüğü belirsiz bir açılım planı uğruna gizleyedursunlar gerçek olabildiğince net: AKP’nin açılım sürecini yüzüne gözüne bulaştırması, “Üçlü Mekanizma”nın Kandil Dağı’na yönelik kıskacı daraltması, peşmerge, ABD ve Avrupa’nın PKK’ye cephe alması örgütü eski günlerine döndürdü: Şiddeti dayatarak kazanım elde etmek!.. Psikolojik Harp ve Şiddetin Kilometre Taşları!.. GÖRÜŞ TUNCAY ÖZKAN* Karakter Zindanda iki pencereniz var; gelen mektuplar ve konuştuğunuz insanlar. Mahpusun hücresindeki pencere kör. O pencerenin açıldığı bir yer yok: Sadece kör de değil, sağır ve yalancı da zaten. Gerçek pencere sizlersiniz: Türkiye halkı. Mektuplar kimi zaman artıyor, kimi azalıyor. Siz mektubu yazdıktan günler, bazen bir ay sonra elime geçiyor. Her bir satırını hatmederek okuyorum. O satırlardan sokağı, Türkiye’nin gerçeğini anlamaya, koklamaya çalışıyorum. Eksik olmayın, iyi ki varsınız; mektuplarınızdan anlıyorum ki sevdanızdır beni burada ayakta tutan, siz de bunu bilin istedim. Bir de gelecek güzel günlerin depremini hissediyorum yazdıklarınızdan. Ortak çığlık: “Bu böyle gitmez.” Her zulmün, zorbalığın elbet sonu gelir. Türkiye’yi böyle bir cenderede tutamayacakları, sizin mektuplarınızdaki hem yakınmalardan hem de kararlılık ifade eden cümlelerden net olarak anlaşılıyor: “Bu böyle gitmeyecek.” Dostlar geliyor. Mücadelemizin yılmaz, yorulmaz yol arkadaşları. Sohbetlerimiz kısacık. Türkiye’yi konuşuyoruz. Partimizin örgütlenmesini, yaşadığımız sorunları, başarılarımızı, yapacaklarımızı. Önce acil çözeceğimiz sorunları masanın üzerine yığıyoruz: Korku salan iktidar zulmü ve toplumun sindirilmesi… İşsizlik, yoksulluk, yer yer açlık… Güvensizlik. Eğitimsizlik, cehalet, iletişim kanallarının tıkanması… Yaşamın mutsuzluğu, huzursuzluğu, insan onuruna saldırılar… Kadınların ve çocukların maruz kaldığı aşağılık tecavüzler… Şehirlerde ve ülkede yaşanan yönetilememe durumu… Borç ekonomisinin sömürü düzeni ve modern kölelik… Ülke yönetiminin dış politik açmazlarında savrulan Türkiye’nin içerde çıkmaz sokaklarda kaybolması durumu: Kürt, Ermeni, Kıbrıs, Yunan açılımlarının ağır bedelleri… Ülkenin güven duygusunun yok edilmesi, toplumun lime lime olması; sevgisizlik, saygısızlık: Emniyetsizlik. Ve daha niceleri. Sonra kendi çözüm önerilerimizi koyuyoruz masaya. Yeni bir Türkiye yaratacağımız devrimci projelerimizi, Türkiye’nin 4 yıllık iktidarında bu sorunların ne kadarını çözeceğini konuşacağız. İşsizliğin sıfırlanacağı, üretim ekonomisinin ve ekonomik adaletin sağlanacağı, yeni Türkiye’nin inşa edileceği Türkiye’yi görüyoruz. Projelerimizi nasıl, nerede, hangi kaynaklarla yapacağımızı konuşuyoruz. Her şey tamam. Biz Türkiye için göreve hazırız. “İyi ama iktidar yolculuğu için sizin çıkıp bunları halka anlatmanız lazım” dedi, arkadaşlar. Dedim ki: “Suçumu söylemeyen, delil göstermeyenlerin beni böyle bir siyasal rekabete, halkla kucaklaşmaya bırakmayacakları, bundan ne denli korktukları ortadayken bu hayal olur. Hukuk yok. Zulüm var. Bunun için buradan gireceğimiz ve zalimin zulmü varsa, bizim de halkımız var, diyeceğimiz bir iletişim programıyla halka aşkımızı sunacağız. Onun takdirine bırakacağız kendimizi. Bunda da başarılı olacağımıza eminim. Bir yılımız var. Projelerimizi, ne yapacağımızı anlatacağız. Göreceksiniz halk AKP zulmüne karşı bizimle olacaktır. Zulmü de, zindanı da, bunu yaratan siyasal faşizmi de devirecektir…” Hepimizde büyük bir coşku var. Bu coşku inanılmaz umut yüklü. Umudumuzun kaynağı halkımız ve ‘Biz’e olan yaklaşımı. Aşkımız karşılıklı. Biz halkın istediklerini istiyoruz. Halkımız kendisini aldatanlara, zulmedenlere, yalan söyleyenlere, geleceğini tehlikeye sokanlara, yolsuzluk, yoksulluk, beceriksizlik batağında zalim olanlara gereken yanıtı verecektir. Atatürk aydınlığı yolumuzun kılavuzudur. Sevgili, Ruşen Özmen’e sokağın psikolojisini sordum: “Halk kucaklaşacağı umut ve mutluluk kadrolarına hazırlanıyor. Bu seçim her şeyi değiştirecek, bu değişimin bütün belirtileri ortada, gözle görülüyor” dedi. Türkiye’yi kucaklayıp ileri atılacağız. Görev bu. Toplumlar zor zamanlarda görev vereceği insanların ve kadroların karakterlerini ölçer. Biz 10 yıldır bu sınavdayız. Halkımı bu zor günlerin gereğini yapacaktır. Biz, o teveccühün karşılığını Türkiye’ye borçluyuz. Çocuklarımızın mutluluğu, insanımızın refahı için göreve hazırız. Karakterimiz yapacaklarımızın teminatıdır. *Yeni Parti Genel Başkanı Milli Eğitim Bakanlõğõ’ndan en fazla ödülü AKP’ye yakõnlõğõyla bilinen Eğitim-Bir-Sen üyeleri aldõ MEB’den bol keseden ödülMAHMUT LICALI ANKARA - Milli Eğitim Ba- kanlõğõ’nõn (MEB), yönetici ata- malarõnda yapõlan sõnavõn ardõndan önemli bir kriter haline gelen te- şekkür, takdir ve aylõkla ödüllen- dirme uygulamasõnda, 8 ay içeri- sinde toplam 47 bin 839 ödül da- ğõtõldõ. Ödüllerin sendikalõ olan öğretmen ve yöneticiler içindeki en büyük payõ, AKP iktidarõna ya- kõnlõğõyla bilinen Eğitim-Bir-Sen üyeleri aldõ. Eski Milli Eğitim Bakanõ Hüse- yin Çelik döneminde “Eğitim Ku- rumları Yönetici Atama Yönet- meliği”nin Danõştay tarafõndan ip- tal edilmesi üzerine atamalarda ka- yõrmacõlõğa neden olduğu gerekçe- siyle 2008 yõlõnda 7 bin 142’si tak- dir, 58 bin 26’sõ da teşekkür belge- si olmak üzere toplam 65 bin 168 belge geçersiz hale gelmişti. Nimet Çubukçu’nun geçen yõl göreve başlamasõnõn ardõndan sendikalarõn talepleri doğrultusunda 13 Ağustos 2009 tarihinde yeniden düzenle- nen yönetmelik kapsamõnda, 100 puan üzerinde değerlendirilecek bir sõnavõn atamalarda belirleyici olmasõ sağlanmõştõ. Yönetmeliğe göre, sõnavõn yanõ sõ- ra yönetici adaylarõ için “Yönetici Değerlendirme Formu” puanlarõ da atamalarda belirleyici oluyor. Forma göre, yüksek lisans eğitimi- ni tamamlamõş adaylara 3 puan, doktora eğitimi yapmõş adaylarõ ise 5 puan verilirken MEB’in öğretmen ve yöneticilerine verdiği ödüller de puan olarak, adayõn aldõğõ toplam puana ekleniyor. Formda aylõkla ödüllendirilen adaylara 5 puan, takdir belgesi alan adaylara da 3 puan verilmesi ön- görülüyor. Bu kapsamda aylõk, tak- dir ve teşekkürle ödüllendirilme uygulamasõ eğitim kurumlarõna yö- netici olarak atanmak isteyenler için büyük önem taşõyor. MEB’in yönergesine göre takdir ya da te- şekkür belgesi almak için görevlerde üstün başarõ sağlamak, bilimsel ni- telikte bir eser vermek gerekiyor. 47 bin 839 ödül BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras’õn önergesini yanõtlayan Ba- kan Çubukçu, Eğitim Kurumlarõ Yönetici Atama Yönetmeliği’nin 13 Ağustos 2009 tarihinden 22 Mart 2010 tarihine kadar teşekkür, takdir ve aylõkla ödüllendirme ve- rilen öğretmen ve yöneticilerin sen- dikalarõna göre dağõlõmõnõ açõkladõ. Çubukçu’nun verdiği bilgilere gö- re, 8 ay içinde 20 bin 36’sõ herhan- gi bir sendikaya üye olmayan, 27 bin 803’ü ise sendikaya üye olan toplam 47 bin 839 kişiye ödül dağõtõldõ. Herhangi bir sendikaya üye olup da ödül verilen öğretmen ve yönetici- lerin başõnda Eğitim-Bir-Sen’liler geldi. MEB’in sendikalõ öğretmen ve yöneticilere verdiği ödüllerin yarõsõndan fazlasõnõ oluşturan 11 bin 831’i Eğitim-Bir-Sen üyelerine verildi. Eğitim-Bir-Sen üyeleri 8 ay içerisinde 6 bin 96 teşekkür, 3 bin 101 aylõkla ödüllendirme, 2 bin 634’te takdir belgesine değer gö- rüldü. Eğitim-Bir-Sen’in ardõndan en fazla ödül Türk Eğitim-Sen’li öğ- retmen ve yöneticilere sunuldu. Milli Eğitim Bakanlõğõ’nõn önemli bir kriter haline gelen teşekkür, takdir ve aylõkla ödüllendirme uygulamasõnda, 8 ay içerisinde toplam 47 bin 839 ödül dağõtõldõ. MEB’in sendikalõ öğretmen ve yöneticilere verdiği ödüllerin yarõsõndan fazlasõnõ oluşturan 11 bin 831’i Eğitim-Bir-Sen üyelerine verildi Hükümetin, Erdoğan’dan sonra Gül’e de saraylarda ofis verme projesi tartõşmalara neden oldu AKP ‘saraylara’ yerleşiyor SELDA GÜNEYSU ANKARA - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a Dolmabahçe Sarayõ’nda üçüncü bir binanõn ofis olarak verilmesi kararõnõn ardõn- dan, Kültür ve Turizm Bakanlõ- ğõ’nca Yõldõz Sarayõ’nõn Mabeyn bö- lümünün başta Cumhurbaşkanõ Ab- dullah Gül olmak üzere, Başbakan ve bakanlarõn yabancõ konuklarõ karşõlayacağõ mekân haline getiril- mek istenmesi, tartõşmalara neden ol- du. CHP Genel Başkan Yardõmcõsõ Cevdet Selvi, “AKP Cumhuriyet ışığından kaçmak istiyor. Padi- şahlık dönemine duyulan özle- min bir ifadesidir bu” derken; CHP Genel Saymanõ Mustafa Öz- yürek, “Yakında Şah İsmail’in al- tın koltuğunu kullanırlarsa şaş- mamak gerekir” görüşünü dile ge- tirdi. Kültür ve Turizm Bakanõ Er- tuğrul Günay ise projenin arkasõn- da olduğunu söyledi. Hükümet, bundan sonra yabancõ üst düzey konuklarõnõ “saraylarda” ağõrlayacak. Dolmabahçe Sarayõ’nda daha önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’õn iki ofisi bulunuyordu. TBMM Başkanlõk Divanõ’nõn AKP’li üyeleri geçen ay, sarayda Er- doğan’a ait bir üçüncü ofisin veril- mesini görüşmüş ve Musahiban ve Matrah-õ Âmire dairelerinin yanõn- da, sergi salonu ve Yõldõz Porselen Fabrikasõ’nõn satõş yeri olarak kul- lanõlan bina da Başbakanlõk’a açõl- mõştõ. Cumhurbaşkanõ Abdullah Gül de bir dönem çalõşmalarõnõ Huber Köşkü’nde sürdürmüştü. Şimdi de Kültür ve Turizm Bakanlõğõ’nca Yõldõz Sarayõ’nõn Mabeyn bölümü başta Abdullah Gül olmak üzere, Başbakan ve bakanlarõn yabancõ konuklarõ karşõlayacağõ mekân ha- line getirilmek isteniyor. Bakanlõğõn bu projesi tartõşmalara neden oldu. ‘Şah İsmail’in koltuğu’ CHP Genel Başkan Yardõmcõsõ Cevdet Selvi, AKP’nin Cumhuri- yetin aydõnlõğõndan ve Ankara’dan kaçmak için her türlü çabayõ gös- terdiğini belirterek, “Hükümet, pa- dişahlık özlemini bu şekilde gi- dermeye çalışıyor. Son derece yanlış. ‘Astõğõm astõk, kestiğim kes- tik’ diyen Başbakan’ın, ‘dikta he- veslisi’ olması, farklı noktaya gel- me arzusunun göstergesidir. Tür- kiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’dır. Ne kadar kaçarlarsa kaçsınlar Cumhuriyetin ışığı on- ları rahatsız edecektir” görüşünü dile getirdi. CHP Genel Saymanõ Mustafa Öz- yürek, AKP’nin “Osmanlı özenti- si”nin bulunduğuna dikkat çeke- rek, AKP’nin “Bir dönem padi- şahlar bu saraylarda yaşamışlar, orada konuklarını ağırlamışlardı, biz de oralarda konuklarımızı ağırlayabiliriz” düşüncesinde ol- duğunu söyledi. Saraylarõn kullanõlmasõ değil ko- runmasõ gereken tarihi eserler ol- duğuna dikkat çeken Özyürek, “Bu tarihe yapılmış bir saygısızlık olur. Tarihi eserler ne yazık ki hoyratça kullanılıyor ve tahrip ediliyor. Yani giderek Şah İsma- il’in altın koltuğunu bile kulla- nırlarsa şaşmamak gerekir” dedi. ‘Sefahat düşünüyorlar’ CHP Grup Başkanvekili Kemal Kõlõçdaroğlu, “AKP öncesinde dev- let adamları öncelikle ülkenin çı- karlarını düşünürlerdi. Kendi se- fahatlerini değil. AKP ile çok şey değişti. Sayın Günay, Sayın Gül’e ve Erdoğan’a hizmet verebilir, ancak onlara hizmet vereceğim di- ye ülke çıkarlarını görmezlikten gelmemelidir. Şatafatı elinden bı- rakmayan, bir anlamda savur- gan bir parti” dedi. Kõlõçdaroğlu, “Ülkede işsizlik ve açlık diz boyu. Beyefendiler ya- bancı konukları nasıl ağırlaya- caklarını düşünüyorlar” diye ko- nuştu. CHP Yalova Milletvekili Muharrem İnce ise “Ülkede ken- disini padişah zannedenler varsa dalkavukları da olmalıdır. Ba- tı’da dalkavuklar yoktur, soyta- rılar vardır. Dalkavuk padişahı eğlendirir sadece. Soytarılıkta ise bir miktar eleştiri vardır. Siyasi düşüncelerini ‘devre mülk’ gibi kiraya verip karşı tarafa geçenler, yeni takımına yaranmak için da- ha fazla ‘yağcõlõk’ yapmaktadır” dedi. Eleştirilere tepki gösteren Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Günay, “Yanlış anlaşılmasın, kimsenin bir yere yerleştiği yok. Devlet ko- nuk evi olacak orası sadece. İs- tanbul’da yabancı konukları ka- bul edebileceğimiz düzende, ciddi bir mekân yoktu. Oysa yurtdı- şında devlet yetkilileri yabancı konukları son derece tarihi ve önemli yapılarda karşılıyorlar” dedi. Yõldõz Sarayõ’nda yetki karmaşa- sõnõn yaşandõğõnõ dile getiren Günay, sarayõn bir bölümünün TBMM’ye, Milli Saraylar’a, Yõldõz Üniversite- si’ne ve bazõ vakõflara verildiğini söyledi. Günay, “Eleştirenlerin şimdiye kadar akılları neredeydi? Bu mekânlar terk edilmiş vazi- yette birçok yerde. En iyi koruma yöntemlerinden biri de bilinçli kullanmadır. Bakanlık olarak be- nim görüşüm budur. Projenin so- nuna kadar arkasındayım” şek- linde konuştu. ORDU Devletin malı deniz ERDOĞAN ERİŞEN ORDU - Ordu’nun Ulubey il- çesinde Kaymakamlõğa da ve- kâlet eden Vali Yardõmcõsõ Tu- ran Çuhadar, Ordu Valiliği ile Milli Eğitim’in görüşünü dahi al- madan spor salonu olarak kulla- nõlan binayõ tekstil atölyesi, eski bir okul binasõnõ da ayakkabõ atölyesi için kiraya verdi. “Dinimize ters” diyerek cami tuvaletlerindeki pisuvarlarõ sök- türdüğü için halk arasõnda adõ “pisuvarcı Vali” olarak kalan es- ki Ordu Valisi Ali Kaban’õn yakõn çalõşma arkadaşõ olan ve Kemer Kaymakamõ olarak görev yaparken kaçak yapõlaşmaya göz yumduğu için 2 yõl 1 ay hapis ce- zasõna çarptõrõlan Vali Yardõmcõsõ Adem Yılmaz’õn ödül gibi bir ta- yinle Adana Vali Yardõmcõlõğõ- na atanmasõnõn yankõlarõ sürerken Ulubey İlçe Kaymakamlõğõna vekâlet eden bir diğer Vali Yar- dõmcõsõ Turan Çuhadar, kamuya ait iki binayõ hiç kimseye sor- madan kiraya verdi. Ulubey ilçesinde Milli Eğitime ait olan ve ilçedeki 2 lise tara- fõndan spor salonu olarak kulla- nõlan bina, Çuhadar tarafõndan Ordu Valiliği ile binanõn sahibi olan İl Milli Eğitim Müdürlü- ğü’nün görüşü dahi alõnmadan ki- raya verildi ve burada tekstil fabrikasõ kuruldu. Çuhadar, Gü- zelyurt köyünde bulunan eski İlköğretim okulu binasõnõ da yi- ne habersiz atölye olarak kulla- nõlmak üzere kiraya verdi. Ordu Milli Eğitim Müdür- lüğü yetkilileri, kiralamayla il- gili izinlerinin bulunmadõğõnõ, konudan haberlerinin olma- dõğõnõ belirttiler. Dolmabahçe ve Yıldız Sarayı AKP yöneticilerinin yeni gözdesi oldu. CHP Genel Başkan Yardõmcõsõ Selvi, “Padişahlõk dönemine duyulan özlemin bir ifadesidir bu” dedi. Murat Karayılan.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle