Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 4 MAYIS 2010 SALI
6 HABERLER
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ,
medyanın bir kesimini, “mütareke basını dahi
bu kadar hain ve önyargılı değildi” diye
nitelerken salt birikmiş bir öfkeyi dışa vurmadı,
egemen kılınmaya çalışılan tehlikeli bir
yaklaşımı da deşifre etti!.. “Açılım olmazsa
PKK tabii ki saldırır” şeklindeki o pervasız
yaklaşımın altında terör eylemlerini “karanlık”
ya da “provokatif gruplar”a mal etme
hastalığı da var! Oysa PKK’nin saldıracağı
aylar öncesinden belliydi... İşte o tehdit
sürecinin kilometre taşları...
PKK niye saldırıya geçti?.. Nisan ayı
başından bu yana yanıt arayan soru buydu!..
Bu sorunun iki önemli yanıtı var; PKK hem
askeri açıdan hareket kabiliyetini giderek
yitiriyor hem de “açılım” beklentisini dayatan
siyasetinde büyük bir çıkmaz yaşıyor! Tabanı
canlı tutma ve terör gruplarına moral verme
kaygısı da eklendiğinde tüm bu gerekçeler
örgütü eylemselliğe sürüklüyor!..
PKK geçtiğimiz yılın nisan ayı başından
itibaren “eylemsizlik” adını verdiği bir sürece
girdi!.. Bu süreci yürütürken de AKP’nin kafa
karışıklığıyla uygulamaya çalıştığı
“demokratik açılım”a odaklandı. Ancak
açılım tökezledikçe PKK saldırganlaştı.
Abdullah Öcalan’ın yanı sıra örgütün Kandil
grubu ve Avrupa’daki uzantıları bir yandan
BDP’yi etkin siyaset için sıkıştırdı diğer yandan
da sivil unsurlarını sokak eylemlerine
yönlendirdi...
PKK çevrelerinin açılımdan sonuç alma
çabaları etkili olamadı. Üstelik peşmerge
denetimindeki Erbil’de; Türkiye, ABD ve
Irak’ın katılımıyla oluşturulan “Üçlü
Mekanizma”nın örgütü yalnızlaştırma
stratrejisi de başarılı olmaya başladı. ABD’nin
Murat Karayılan ve iki örgüt yöneticisini
uluslararası uyuşturucu kaçakçılığıyla
suçlamasının yanı sıra Paris merkezli olarak
Avrupa’da yürütülen operasyonlar da sürece
eklenince örgüt hem askeri hem de siyasi
alanda iyice çıkmaza girdi.
PKK’nin dört talebi!..
İşte PKK, çatışma düğmesine bu politik ve
diplomatik baskıların yoğunlaşmasının
ardından bastı. Üstelik aylar önce tam da
Öcalan ve BDP’lilerin “açılım bitti”
şeklindeki açıklamalarının
hemen ardından!..
Gelin saldırı kararını hangi
açıklamaların tetiklediğine
bakalım ve PKK’nin bugün
niye yeniden şiddete
odaklandığını görelim:
Kandil Dağı’ndaki PKK
sorumlusu Murat Karayılan,
AKP’nin açılım planının
fiyaskoyla sonuçlanması
üzerine 3 Şubat 2010 günü
“Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt
sorununda kalıcı çözümün gelişmesi için
üç temel ilkenin esas alınmasını” istedi.
Karayılan, “Kürt kimliği”nin göz önünde
bulundurulmasını amaçlayan bu ilkeleri
“demokratik ulus”, “demokratik vatan” ve
“demokratik cumhuriyet” diye sıraladı!..
PKK yöneticisi bu ilkeler çerçevesinde ve
“barış süreci” adı altında ise şu dört talebi
açıkladı:
“Askeri ve siyasi operasyonlara son
verilsin. 14 Nisan 2009’dan bu yana
tutuklanan tüm Kürt siyasetçiler hemen
serbest bırakılsın. Öcalan’ın siyasi
çözümde rolünü oynayacak biçimde (ilk
adım olarak) ev hapsi gibi bir statüde
kalması sağlansın. Demokratik çözüm
için taraflar arasında müzakerelere
başlansın.”
Karayılan hem bu çıkışına karşılık
bulamayınca hem de Öcalan’ın aynı
dönemlerde Tayyip Erdoğan ile
Abdullah Gül’e yazdığı
mektuplara yanıt verilmeyince 22
Şubat 2010’da söylemini daha
da sertleştirdi. İşte bugünlerde
yaşanan saldırılarla ilgili kararlılığı
da kapsayan o sözleri:
“2010 yılı kapsamlı bir savaşla
mı geçecek yoksa barış süreci mi
olacak? Bu tamamen devletin
geliştireceği politikalarla
belirlenecek bir husustur.
Hareketimizi dikkate almayan hiçbir
politikanın başarılı olma şansı yoktur.
Dışlamaya kalkma ya da ezme politikaları
Türkiye’yi kapsamlı bir savaşın içine çekme
politikası olacaktır.”
Karayılan tam bir ay sonra, 22 Mart
2010’da ise baharla birlikte Türk Silahlı
Kuvvetleri’nden Kuzey Irak’taki PKK
militanlarına yönelik operasyon beklediklerini
açıkladı. Çatışmaların 1-1.5 aylık bir
sürede başlayabileceğini belirten Karayılan,
“Dolayısıyla bu bahar sorunlu ve olaylı
geçebilir” dedi.
Şiddet ve kazanım!..
Yalnız Karayılan’ın değil, PKK’nin diğer bir
yöneticisi, Adanalı Duran Kalkan’ın
açıklamaları da bugün yaşanan kaos dönemini
haber veriyordu. 19 Nisan 2010’da örgütün
yayın organlarına konuşan Kalkan’a göre,
“Siyasi diyalogla çözüm bulma dönemi
bitmiş”ti!.. Kandil’deki terörist bunun
gerekçesini şöyle açıklamıştı:
“Şimdiye kadar mücadelemizin tek hedefi,
siyasi diyalogla çözüm bulma
doğrultusundaydı. Şimdi bunu
söylemeyeceğiz. Biz kendi çözümümüzü,
özgücümüzle sağlayacağız. Propagandamız
buna dönük olacak, örgütlenmemiz bu
temelde gelişecek, serhıldanı (başkaldırı) buna
göre geliştireceğiz, meşru savunma savaşını
bu temelde yürüteceğiz. Bu bir stratejik
değişim oluyor, dolayısıyla hedefimiz
değişiyor.”
Terör örgütünün Reşadiye eylemiyle
başlayan saldırı dönemini “Ergenekon”la
ilişkilendiren psikolojik harp elemanları, işte
PKK’nin stratejisini değiştirdiğini duyuran
tüm bu açıklamaları bilinçli olarak göz ardı
ettiler!.. Hatta PKK’nin harekete geçeceğini
haber veren Öcalan’ın 21 Nisan 2010 tarihli
açıklamalarına rağmen!.. İşte Öcalan’ın
avukatlarına söyledikleri:
“Kürt sorununun çözümü konusunda
siyasi diyalog yolu açılırsa buna cevap
veririz. Aksi takdirde hiç istemediğimiz
halde çatışma ortamı gelişecektir.”
Gelelim PKK’nin bir haftada 7 askeri şehit
etmesinin ardından Öcalan’ın yaptığı son
açıklamalara... PKK liderinin 28 Nisan’daki
açıklamaları hem son günlerdeki saldırıların
örgütün bilinçli bir stratejisi olduğunu kanıtlıyor
hem de sürecin nereye gideceğini çok iyi
anlatıyor:
“Önümüzdeki haftalar kritik. Eğer
demokratik siyasetin önü açılmazsa
bundan herkes zarar görür. Sonra Apo
söylemedi demesinler. İşte, çözüm
gelişmezse orta şiddette savaştan
bahsediliyor.”
Evet görüldüğü gibi ne Reşadiye saldırısı
“Ergenekon”la ilişkili ne de son dönemdeki
eylemleri iddia edildiği gibi “karanlık” ya da
“provokatif gruplar” yapıyor!.. Her şey terör
örgütünün inisiyatifiyle yürütülüyor...
Başbuğ’un “mütareke basınından bile hain”
diye nitelediği işbirlikçiler, yaşananları ne
idüğü belirsiz bir açılım planı uğruna
gizleyedursunlar gerçek olabildiğince net:
AKP’nin açılım sürecini yüzüne gözüne
bulaştırması, “Üçlü Mekanizma”nın Kandil
Dağı’na yönelik kıskacı daraltması, peşmerge,
ABD ve Avrupa’nın PKK’ye cephe alması
örgütü eski günlerine döndürdü: Şiddeti
dayatarak kazanım elde etmek!..
Psikolojik Harp ve Şiddetin Kilometre Taşları!..
GÖRÜŞ
TUNCAY ÖZKAN*
Karakter
Zindanda iki pencereniz var; gelen mektuplar ve
konuştuğunuz insanlar. Mahpusun hücresindeki
pencere kör. O pencerenin açıldığı bir yer yok:
Sadece kör de değil, sağır ve yalancı da zaten.
Gerçek pencere sizlersiniz: Türkiye halkı.
Mektuplar kimi zaman artıyor, kimi azalıyor. Siz
mektubu yazdıktan günler, bazen bir ay sonra elime
geçiyor. Her bir satırını hatmederek okuyorum. O
satırlardan sokağı, Türkiye’nin gerçeğini anlamaya,
koklamaya çalışıyorum. Eksik olmayın, iyi ki
varsınız; mektuplarınızdan anlıyorum ki sevdanızdır
beni burada ayakta tutan, siz de bunu bilin istedim.
Bir de gelecek güzel günlerin depremini
hissediyorum yazdıklarınızdan. Ortak çığlık: “Bu
böyle gitmez.”
Her zulmün, zorbalığın elbet sonu gelir. Türkiye’yi
böyle bir cenderede tutamayacakları, sizin
mektuplarınızdaki hem yakınmalardan hem de
kararlılık ifade eden cümlelerden net olarak
anlaşılıyor: “Bu böyle gitmeyecek.”
Dostlar geliyor. Mücadelemizin yılmaz, yorulmaz
yol arkadaşları. Sohbetlerimiz kısacık. Türkiye’yi
konuşuyoruz. Partimizin örgütlenmesini,
yaşadığımız sorunları, başarılarımızı,
yapacaklarımızı. Önce acil çözeceğimiz sorunları
masanın üzerine yığıyoruz:
Korku salan iktidar zulmü ve toplumun
sindirilmesi…
İşsizlik, yoksulluk, yer yer açlık… Güvensizlik.
Eğitimsizlik, cehalet, iletişim kanallarının
tıkanması…
Yaşamın mutsuzluğu, huzursuzluğu, insan
onuruna saldırılar…
Kadınların ve çocukların maruz kaldığı aşağılık
tecavüzler…
Şehirlerde ve ülkede yaşanan yönetilememe
durumu…
Borç ekonomisinin sömürü düzeni ve modern
kölelik…
Ülke yönetiminin dış politik açmazlarında savrulan
Türkiye’nin içerde çıkmaz sokaklarda kaybolması
durumu: Kürt, Ermeni, Kıbrıs, Yunan açılımlarının
ağır bedelleri…
Ülkenin güven duygusunun yok edilmesi,
toplumun lime lime olması; sevgisizlik, saygısızlık:
Emniyetsizlik.
Ve daha niceleri.
Sonra kendi çözüm önerilerimizi koyuyoruz
masaya.
Yeni bir Türkiye yaratacağımız devrimci
projelerimizi, Türkiye’nin 4 yıllık iktidarında bu
sorunların ne kadarını çözeceğini konuşacağız.
İşsizliğin sıfırlanacağı, üretim ekonomisinin ve
ekonomik adaletin sağlanacağı, yeni Türkiye’nin
inşa edileceği Türkiye’yi görüyoruz. Projelerimizi
nasıl, nerede, hangi kaynaklarla yapacağımızı
konuşuyoruz.
Her şey tamam. Biz Türkiye için göreve hazırız.
“İyi ama iktidar yolculuğu için sizin çıkıp bunları
halka anlatmanız lazım” dedi, arkadaşlar. Dedim ki:
“Suçumu söylemeyen, delil göstermeyenlerin beni
böyle bir siyasal rekabete, halkla kucaklaşmaya
bırakmayacakları, bundan ne denli korktukları
ortadayken bu hayal olur. Hukuk yok. Zulüm var.
Bunun için buradan gireceğimiz ve zalimin zulmü
varsa, bizim de halkımız var, diyeceğimiz bir iletişim
programıyla halka aşkımızı sunacağız. Onun
takdirine bırakacağız kendimizi. Bunda da başarılı
olacağımıza eminim. Bir yılımız var. Projelerimizi, ne
yapacağımızı anlatacağız. Göreceksiniz halk AKP
zulmüne karşı bizimle olacaktır. Zulmü de, zindanı
da, bunu yaratan siyasal faşizmi de devirecektir…”
Hepimizde büyük bir coşku var. Bu coşku
inanılmaz umut yüklü. Umudumuzun kaynağı
halkımız ve ‘Biz’e olan yaklaşımı. Aşkımız karşılıklı.
Biz halkın istediklerini istiyoruz. Halkımız kendisini
aldatanlara, zulmedenlere, yalan söyleyenlere,
geleceğini tehlikeye sokanlara, yolsuzluk, yoksulluk,
beceriksizlik batağında zalim olanlara gereken yanıtı
verecektir. Atatürk aydınlığı yolumuzun kılavuzudur.
Sevgili, Ruşen Özmen’e sokağın psikolojisini
sordum: “Halk kucaklaşacağı umut ve mutluluk
kadrolarına hazırlanıyor. Bu seçim her şeyi
değiştirecek, bu değişimin bütün belirtileri ortada,
gözle görülüyor” dedi.
Türkiye’yi kucaklayıp ileri atılacağız. Görev bu.
Toplumlar zor zamanlarda görev vereceği
insanların ve kadroların karakterlerini ölçer. Biz 10
yıldır bu sınavdayız. Halkımı bu zor günlerin gereğini
yapacaktır. Biz, o teveccühün karşılığını Türkiye’ye
borçluyuz. Çocuklarımızın mutluluğu, insanımızın
refahı için göreve hazırız. Karakterimiz
yapacaklarımızın teminatıdır.
*Yeni Parti Genel Başkanı
Milli Eğitim Bakanlõğõ’ndan en fazla ödülü AKP’ye yakõnlõğõyla bilinen Eğitim-Bir-Sen üyeleri aldõ
MEB’den bol keseden ödülMAHMUT LICALI
ANKARA - Milli Eğitim Ba-
kanlõğõ’nõn (MEB), yönetici ata-
malarõnda yapõlan sõnavõn ardõndan
önemli bir kriter haline gelen te-
şekkür, takdir ve aylõkla ödüllen-
dirme uygulamasõnda, 8 ay içeri-
sinde toplam 47 bin 839 ödül da-
ğõtõldõ. Ödüllerin sendikalõ olan
öğretmen ve yöneticiler içindeki en
büyük payõ, AKP iktidarõna ya-
kõnlõğõyla bilinen Eğitim-Bir-Sen
üyeleri aldõ.
Eski Milli Eğitim Bakanõ Hüse-
yin Çelik döneminde “Eğitim Ku-
rumları Yönetici Atama Yönet-
meliği”nin Danõştay tarafõndan ip-
tal edilmesi üzerine atamalarda ka-
yõrmacõlõğa neden olduğu gerekçe-
siyle 2008 yõlõnda 7 bin 142’si tak-
dir, 58 bin 26’sõ da teşekkür belge-
si olmak üzere toplam 65 bin 168
belge geçersiz hale gelmişti. Nimet
Çubukçu’nun geçen yõl göreve
başlamasõnõn ardõndan sendikalarõn
talepleri doğrultusunda 13 Ağustos
2009 tarihinde yeniden düzenle-
nen yönetmelik kapsamõnda, 100
puan üzerinde değerlendirilecek bir
sõnavõn atamalarda belirleyici olmasõ
sağlanmõştõ.
Yönetmeliğe göre, sõnavõn yanõ sõ-
ra yönetici adaylarõ için “Yönetici
Değerlendirme Formu” puanlarõ
da atamalarda belirleyici oluyor.
Forma göre, yüksek lisans eğitimi-
ni tamamlamõş adaylara 3 puan,
doktora eğitimi yapmõş adaylarõ ise
5 puan verilirken MEB’in öğretmen
ve yöneticilerine verdiği ödüller
de puan olarak, adayõn aldõğõ toplam
puana ekleniyor.
Formda aylõkla ödüllendirilen
adaylara 5 puan, takdir belgesi alan
adaylara da 3 puan verilmesi ön-
görülüyor. Bu kapsamda aylõk, tak-
dir ve teşekkürle ödüllendirilme
uygulamasõ eğitim kurumlarõna yö-
netici olarak atanmak isteyenler
için büyük önem taşõyor. MEB’in
yönergesine göre takdir ya da te-
şekkür belgesi almak için görevlerde
üstün başarõ sağlamak, bilimsel ni-
telikte bir eser vermek gerekiyor.
47 bin 839 ödül
BDP İstanbul Milletvekili Ufuk
Uras’õn önergesini yanõtlayan Ba-
kan Çubukçu, Eğitim Kurumlarõ
Yönetici Atama Yönetmeliği’nin
13 Ağustos 2009 tarihinden 22
Mart 2010 tarihine kadar teşekkür,
takdir ve aylõkla ödüllendirme ve-
rilen öğretmen ve yöneticilerin sen-
dikalarõna göre dağõlõmõnõ açõkladõ.
Çubukçu’nun verdiği bilgilere gö-
re, 8 ay içinde 20 bin 36’sõ herhan-
gi bir sendikaya üye olmayan, 27 bin
803’ü ise sendikaya üye olan toplam
47 bin 839 kişiye ödül dağõtõldõ.
Herhangi bir sendikaya üye olup da
ödül verilen öğretmen ve yönetici-
lerin başõnda Eğitim-Bir-Sen’liler
geldi. MEB’in sendikalõ öğretmen
ve yöneticilere verdiği ödüllerin
yarõsõndan fazlasõnõ oluşturan 11 bin
831’i Eğitim-Bir-Sen üyelerine
verildi. Eğitim-Bir-Sen üyeleri 8 ay
içerisinde 6 bin 96 teşekkür, 3 bin
101 aylõkla ödüllendirme, 2 bin
634’te takdir belgesine değer gö-
rüldü. Eğitim-Bir-Sen’in ardõndan
en fazla ödül Türk Eğitim-Sen’li öğ-
retmen ve yöneticilere sunuldu.
Milli Eğitim Bakanlõğõ’nõn önemli bir kriter haline gelen teşekkür, takdir ve aylõkla
ödüllendirme uygulamasõnda, 8 ay içerisinde toplam 47 bin 839 ödül dağõtõldõ.
MEB’in sendikalõ öğretmen ve yöneticilere verdiği ödüllerin yarõsõndan fazlasõnõ oluşturan 11
bin 831’i Eğitim-Bir-Sen üyelerine verildi
Hükümetin, Erdoğan’dan sonra Gül’e de saraylarda ofis verme projesi tartõşmalara neden oldu
AKP ‘saraylara’ yerleşiyor
SELDA GÜNEYSU
ANKARA - Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’a Dolmabahçe
Sarayõ’nda üçüncü bir binanõn ofis
olarak verilmesi kararõnõn ardõn-
dan, Kültür ve Turizm Bakanlõ-
ğõ’nca Yõldõz Sarayõ’nõn Mabeyn bö-
lümünün başta Cumhurbaşkanõ Ab-
dullah Gül olmak üzere, Başbakan
ve bakanlarõn yabancõ konuklarõ
karşõlayacağõ mekân haline getiril-
mek istenmesi, tartõşmalara neden ol-
du. CHP Genel Başkan Yardõmcõsõ
Cevdet Selvi, “AKP Cumhuriyet
ışığından kaçmak istiyor. Padi-
şahlık dönemine duyulan özle-
min bir ifadesidir bu” derken;
CHP Genel Saymanõ Mustafa Öz-
yürek, “Yakında Şah İsmail’in al-
tın koltuğunu kullanırlarsa şaş-
mamak gerekir” görüşünü dile ge-
tirdi. Kültür ve Turizm Bakanõ Er-
tuğrul Günay ise projenin arkasõn-
da olduğunu söyledi.
Hükümet, bundan sonra yabancõ
üst düzey konuklarõnõ “saraylarda”
ağõrlayacak. Dolmabahçe Sarayõ’nda
daha önce Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’õn iki ofisi bulunuyordu.
TBMM Başkanlõk Divanõ’nõn
AKP’li üyeleri geçen ay, sarayda Er-
doğan’a ait bir üçüncü ofisin veril-
mesini görüşmüş ve Musahiban ve
Matrah-õ Âmire dairelerinin yanõn-
da, sergi salonu ve Yõldõz Porselen
Fabrikasõ’nõn satõş yeri olarak kul-
lanõlan bina da Başbakanlõk’a açõl-
mõştõ. Cumhurbaşkanõ Abdullah Gül
de bir dönem çalõşmalarõnõ Huber
Köşkü’nde sürdürmüştü. Şimdi de
Kültür ve Turizm Bakanlõğõ’nca
Yõldõz Sarayõ’nõn Mabeyn bölümü
başta Abdullah Gül olmak üzere,
Başbakan ve bakanlarõn yabancõ
konuklarõ karşõlayacağõ mekân ha-
line getirilmek isteniyor. Bakanlõğõn
bu projesi tartõşmalara neden oldu.
‘Şah İsmail’in koltuğu’
CHP Genel Başkan Yardõmcõsõ
Cevdet Selvi, AKP’nin Cumhuri-
yetin aydõnlõğõndan ve Ankara’dan
kaçmak için her türlü çabayõ gös-
terdiğini belirterek, “Hükümet, pa-
dişahlık özlemini bu şekilde gi-
dermeye çalışıyor. Son derece
yanlış. ‘Astõğõm astõk, kestiğim kes-
tik’ diyen Başbakan’ın, ‘dikta he-
veslisi’ olması, farklı noktaya gel-
me arzusunun göstergesidir. Tür-
kiye Cumhuriyeti’nin başkenti
Ankara’dır. Ne kadar kaçarlarsa
kaçsınlar Cumhuriyetin ışığı on-
ları rahatsız edecektir” görüşünü
dile getirdi.
CHP Genel Saymanõ Mustafa Öz-
yürek, AKP’nin “Osmanlı özenti-
si”nin bulunduğuna dikkat çeke-
rek, AKP’nin “Bir dönem padi-
şahlar bu saraylarda yaşamışlar,
orada konuklarını ağırlamışlardı,
biz de oralarda konuklarımızı
ağırlayabiliriz” düşüncesinde ol-
duğunu söyledi.
Saraylarõn kullanõlmasõ değil ko-
runmasõ gereken tarihi eserler ol-
duğuna dikkat çeken Özyürek, “Bu
tarihe yapılmış bir saygısızlık
olur. Tarihi eserler ne yazık ki
hoyratça kullanılıyor ve tahrip
ediliyor. Yani giderek Şah İsma-
il’in altın koltuğunu bile kulla-
nırlarsa şaşmamak gerekir” dedi.
‘Sefahat düşünüyorlar’
CHP Grup Başkanvekili Kemal
Kõlõçdaroğlu, “AKP öncesinde dev-
let adamları öncelikle ülkenin çı-
karlarını düşünürlerdi. Kendi se-
fahatlerini değil. AKP ile çok şey
değişti. Sayın Günay, Sayın Gül’e
ve Erdoğan’a hizmet verebilir,
ancak onlara hizmet vereceğim di-
ye ülke çıkarlarını görmezlikten
gelmemelidir. Şatafatı elinden bı-
rakmayan, bir anlamda savur-
gan bir parti” dedi.
Kõlõçdaroğlu, “Ülkede işsizlik ve
açlık diz boyu. Beyefendiler ya-
bancı konukları nasıl ağırlaya-
caklarını düşünüyorlar” diye ko-
nuştu. CHP Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ise “Ülkede ken-
disini padişah zannedenler varsa
dalkavukları da olmalıdır. Ba-
tı’da dalkavuklar yoktur, soyta-
rılar vardır. Dalkavuk padişahı
eğlendirir sadece. Soytarılıkta ise
bir miktar eleştiri vardır. Siyasi
düşüncelerini ‘devre mülk’ gibi
kiraya verip karşı tarafa geçenler,
yeni takımına yaranmak için da-
ha fazla ‘yağcõlõk’ yapmaktadır”
dedi.
Eleştirilere tepki gösteren Kültür
ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Günay,
“Yanlış anlaşılmasın, kimsenin
bir yere yerleştiği yok. Devlet ko-
nuk evi olacak orası sadece. İs-
tanbul’da yabancı konukları ka-
bul edebileceğimiz düzende, ciddi
bir mekân yoktu. Oysa yurtdı-
şında devlet yetkilileri yabancı
konukları son derece tarihi ve
önemli yapılarda karşılıyorlar”
dedi.
Yõldõz Sarayõ’nda yetki karmaşa-
sõnõn yaşandõğõnõ dile getiren Günay,
sarayõn bir bölümünün TBMM’ye,
Milli Saraylar’a, Yõldõz Üniversite-
si’ne ve bazõ vakõflara verildiğini
söyledi. Günay, “Eleştirenlerin
şimdiye kadar akılları neredeydi?
Bu mekânlar terk edilmiş vazi-
yette birçok yerde. En iyi koruma
yöntemlerinden biri de bilinçli
kullanmadır. Bakanlık olarak be-
nim görüşüm budur. Projenin so-
nuna kadar arkasındayım” şek-
linde konuştu.
ORDU
Devletin
malı deniz
ERDOĞAN ERİŞEN
ORDU - Ordu’nun Ulubey il-
çesinde Kaymakamlõğa da ve-
kâlet eden Vali Yardõmcõsõ Tu-
ran Çuhadar, Ordu Valiliği ile
Milli Eğitim’in görüşünü dahi al-
madan spor salonu olarak kulla-
nõlan binayõ tekstil atölyesi, eski
bir okul binasõnõ da ayakkabõ
atölyesi için kiraya verdi.
“Dinimize ters” diyerek cami
tuvaletlerindeki pisuvarlarõ sök-
türdüğü için halk arasõnda adõ
“pisuvarcı Vali” olarak kalan es-
ki Ordu Valisi Ali Kaban’õn
yakõn çalõşma arkadaşõ olan ve
Kemer Kaymakamõ olarak görev
yaparken kaçak yapõlaşmaya göz
yumduğu için 2 yõl 1 ay hapis ce-
zasõna çarptõrõlan Vali Yardõmcõsõ
Adem Yılmaz’õn ödül gibi bir ta-
yinle Adana Vali Yardõmcõlõğõ-
na atanmasõnõn yankõlarõ sürerken
Ulubey İlçe Kaymakamlõğõna
vekâlet eden bir diğer Vali Yar-
dõmcõsõ Turan Çuhadar, kamuya
ait iki binayõ hiç kimseye sor-
madan kiraya verdi.
Ulubey ilçesinde Milli Eğitime
ait olan ve ilçedeki 2 lise tara-
fõndan spor salonu olarak kulla-
nõlan bina, Çuhadar tarafõndan
Ordu Valiliği ile binanõn sahibi
olan İl Milli Eğitim Müdürlü-
ğü’nün görüşü dahi alõnmadan ki-
raya verildi ve burada tekstil
fabrikasõ kuruldu. Çuhadar, Gü-
zelyurt köyünde bulunan eski
İlköğretim okulu binasõnõ da yi-
ne habersiz atölye olarak kulla-
nõlmak üzere kiraya verdi.
Ordu Milli Eğitim Müdür-
lüğü yetkilileri, kiralamayla il-
gili izinlerinin bulunmadõğõnõ,
konudan haberlerinin olma-
dõğõnõ belirttiler.
Dolmabahçe ve Yıldız
Sarayı AKP
yöneticilerinin yeni
gözdesi oldu.
CHP Genel Başkan
Yardõmcõsõ Selvi,
“Padişahlõk dönemine
duyulan özlemin bir
ifadesidir bu” dedi.
Murat Karayılan.