Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
26 MAYIS 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
Bir Köy Enstitüsü düşmanõ
N
e tür yorumlar yapõ-
lõrsa yapõlsõn. İster
Batõ dünyasõnõn Na-
zi Almanyasõ ile savaşa gir-
meyen devletlerin kurulmakta
olan Birleşmiş Milletler’e üye
olamayacağõ dayatmasõ sonu-
cudur diye yorumlansõn veya
ister Batõ’nõn Türkiye’yi de-
mokratik rejime geçmeye zor-
ladõklarõ öne sürülsün…
Ne şu ne de bu yorum veya
değerlendirme.
İsmet İnönü’nin çok parti-
li yaşama geçmek için
1947’den itibaren üstün çaba-
sõ yadsõnamaz.
Üstelik partisinin Meclis
grubunda gerekli olan yasala-
rõn çõkmasõnõ engelleyebile-
cek, “müfritler” adõndaki de-
mokratik rejime geçişi henüz
erken bulan bir grubun diren-
mesi söz konusu iken…
Şemsettin Günaltay’õn baş-
bakanlõğõnda kurulan hükü-
mette, İnönü’nün hukuk fa-
kültesinden çekip aldõğõ, mil-
letvekili yaptõğõ, müfritlere
karşõ silah olarak kullandõğõ
Gençler Grubu diye anõlan 35
milletvekilinin önde gideni
Prof. Nihat Erim, başbakan
yardõmcõsõ yeni seçim yasasõ-
nõ hazõrlõyor.
Yasayõ, Demokrat Parti ile
istişare ederek, DP’yle uzla-
şarak hazõrlamaya özen göste-
riyor Prof. Erim.
Sõk sõk Köşk’tedir. Cum-
hurbaşkanõ’na yasayla ilgili
gelişmeleri anlatõyor. Direktif
alõyor.
Gizli oy açõk tasnif, seçim
yasasõnõn temel kuralõ.
İkinci konu seçim sistemi ile
ilgili.
Prof. Erim, seçim yasasõ ile
görüşmeleri DP adõna Prof.
Fuat Köprülü ile yapõyor.
DP’nin kaygõsõ seçim siste-
miyle ilgili isteklerde yer alõ-
yor.
Demokrat Parti yeterince
milletvekili çõkarabilmek kay-
gõsõyla seçimlerde nispi siste-
min uygulanmasõnõ istiyor.
Fakat CHP Genel Merkezi
ve Cumhurbaşkanõ İsmet İnö-
nü partinin çoğunluk sistemi ile
yine tek başõna iktidara gele-
ceğinden kuşku duymuyor.
CHP’nin õsrarõ üzerine ço-
ğunluk sistemini DP de kabul
etmek zorunda kalõyor.
Oysa çoğunluk sistemi
CHP’yi iktidardan etti.
Bu sistem DP’nin 1950’den
itibaren on yõl tek başõna ikti-
darda kalmasõnõ sağladõ.
İsmet İnönü bu gerçeği
ABD’de eğitim gören oğlu
Erdal İnönü’ye 22 Mayõs
1950 Pazartesi günü yazdõğõ
mektupta itiraf ediyor:
14 Mayõs’ta iktidardan dü-
şürülen İsmet İnönü, Erdal
İnönü’ye mektubunda, nispi
sistemi reddetmenin sonucunu
açõklõyor, bir bakõma hatasõnõ
şöyle itiraf ediyor:
“… Seçimi fena nispette
kaybettik. 69 yer alıyoruz
(487) içinde. Amma bu ‘sis-
teme majoriteaire’in (çoğun-
luk sistemi) en aksi tecellisi-
dir. Oya iştirak edenlerin
yüzde 40’ını almış bulunu-
yoruz. Birçok illerde, 1000,
2000, 4000, on bin farkla,
hatta 400, 500 farkla kay-
bettik. Nispi temsilde 6:4 yer
alacaktır.
Niçin kaybettik? İnsaflı,
insafsız bin bir sebebi var.
Fakat en başta geleni deği-
şiklik arzusudur. Bu da mil-
letlerin hem masum, hem
tabii bir arzularıdır. En sı-
kıntılı zaman, kaybolmuş bir
seçimden sonra geçen bir
haftadır.
Şimdi bu bitti. İki gün son-
ra yeni cumhurbaşkanı ve
hükümet seçilecektir. Saat
18.30’da da ben yeni cum-
hurbaşkanını tebrik edece-
ğim. Bu bir hafta, çok şükür
sarsıntısız geçmiştir.
Beş seneden beri politika-
cılar benim için nasıl bir
düşmanlık havası yaratmaya
çalıştılar, bilirsin. Seçimin
neticesini alır almaz her yer-
den bize karşı sempati du-
yulmaya çalıştı. Hatta yanlış
bir şey yapıldığı hissinin
halkta göründüğünü söyle-
yenler bile var.
Bunların ehemmiyeti yal-
nız bir noktadadır: O da
İnönü ailesine karşı düş-
manlık telkini muvaffak ol-
mamıştır; itibarımız içeri-
de, dışarıda artmıştır.
Taşıdığımız adla haklı ola-
rak iftihar edeceksiniz.
Bu seçim, memlekette ye-
ni bir hayat tarzı kurmak
için giriştiğimiz teşebbüste ne
kadar ciddi ve samimi oldu-
ğumuzu ispat etmiştir. Mem-
leket için, hepimiz için şeref
olmuştur…”
SONUN BAŞLANGICI
SOĞUKKANLI BİR LİDER: İSMET İNÖNÜ
CHP’yi 27 yõl süren ik-
tidardan indiren 13
Mayõs’õ 14 Mayõs’a bağlayan gece
Çankaya Köşkü’nün bütün õşõkla-
rõ yanõyordu.
Büyük salondaki büyük sofrada
İsmet İnönü, CHP Genel Merkez
önde gelenleri, örneğin Genel Baş-
kanvekili Hilmi Uran, bakanlar
oturuyor. Masa neşeli.
Seçimi alacaklarõna kuşku duy-
muyorlar.
Öyle ya; Demokrat Parti örneğin
Doğu Anadolu illerinde listeye ko-
yacak aday bulamamõş. Örneğin
Van’da ayaküstü resim çeken fo-
toğrafçõyõ listeye koymak zorunda
kalmõş.
Bütün illerde aday listeleri zor-
lukla yapõlabilmiş
CHP, DP’nin bu durumunu bili-
yor. Ama demokrasiler muhale-
fetsiz olmaz!
Ne yapsak etsek de örneğin İs-
tanbul gibi illerde DP’nin kazan-
masõnõ sağlasak diye düşünecek ka-
dar seçimi alacağõndan kuşku duy-
muyor.
İlerleyen saatlerde yaverler ara
ara İçişleri Bakanõ Emin Erişirgil’i
dõşarõ çağõrõyor ve bakan döndü-
ğünde sofraya bilgi veriyor: ... şu
ilde DP kazandõ!
Olabilir, küçük, az milletvekili çõ-
karan ama daha sonra alõnacak so-
nuçlarla CHP iktidarõnõn yinele-
neceği kesin!
İlk hesaplar böyle. Fakat gece sa-
atler ilerledikçe kesin gördükleri so-
nuçlarõn şaştõğõ ortaya çõkõyor.
İçişleri Bakanõ her dõşarõ çõkõ-
şõndan sonra yüzü biraz az daha sa-
rarmõş, ses tonu biraz daha düşmüş,
umutsuz dönüyor sofraya.
Bir saatten sonra gerçek ortaya
çõkõyor: CHP, iktidarõ yitirmiş….
Demokrat Parti tek başõna ikti-
dara gelmiştir.
Adam savaşlar görmüş. Kazanõ-
lan savaşlarõn bir anda yitirildiği-
ni de… Kazanõlamayacağõ sanõlan
bir savaşõn kazanõldõğõnõ da…
Köşk’ün girişinde koridorda sağ-
daki ilk kapõ. Nöbetçi yaverler
odasõ.
Mevhibe İnönü, yaverler, belki
bir iki CHP’li.
Özden Toker o geceyi anlatõyor:
O geceyi yaverler odasõnda ge-
çirdik. Yaverler telefonla bilgi alõ-
yorlardõ. İlk önemsiz neticelerden
sonra haberler kesilmişti. Biz ara-
yõp soruyor, zorlama sonuçlar alõ-
yorduk.
CHP’nin bazõ ileri gelenleri ba-
bamõn yanõndaydõ. Faik Ahmet
Barutçu seçim bölgesi Trabzon’u
aradõ. İl başkanõ ile konuştu, tele-
fonu kapattõ ve birden dönerek:
“Şaşkınmış… Bir de bizim ha-
limizi görse…” dedi ve ünlü kah-
kahalarõndan birini attõ. Gayri ih-
tiyarõ herkes ona katõldõ, gülmeye
başladõk.
Sonra babam geldi. Odada bir
aşağõ bir yukarõ yürüyordu. Anne-
min yanõna geldi:
“Hanımefendi, ne kadar za-
manda evimize taşınabiliriz? He-
men olur mu?”
“Tabii Paşam, merak etme-
yin.”
“ Bir haftada?”
“Çalışırım.”
Babam omuzlarõndan ağõr bir
yük kalkmõş gibi rahatladõ. Etra-
fõndakilere takõlmaya başladõ.
Bir hafta içinde Cumhurbaşkan-
lõğõ Köşkü’ndeki eşyalarõmõzõ top-
lamõş, kendi evimize, Pembe
Köşk’e taşõnmõştõk.
YARIN: CELAL BAYAR
N
e çare; olumlu gelişme-
lere karşõn karşõlaşõlan
kimi güçlüklerle birlikte,
çok partili dönemde birlikte muha-
lefet partilerinin (başta DP) uygu-
lamalara karşõ çõkan eleştirileri Köy
Enstitülerini suçlamaya vardõ.
Zaten tek partili dönemde ensti-
tüler köylü-kentli ayõrõmõna yol
açacağõ iddiasõyla CHP milletve-
killeri tarafõndan eleştirilmişti. Çok
partili dönemde eleştirilere, uygu-
lamalarõn anayasadaki eşitlik ve
halkçõlõk ilkelerine ters düştüğü id-
diasõ da eklendi.
Buna, yatõlõ enstitülerde kõz ve er-
kek öğrencilerin “bir arada karma
eğitim görmeleri” Türk ahlak ve
geleneklerine, aile yapõsõna ters
düştüğü iddialarõ da eklendi.
Daha sonraki aşamalarda eleşti-
riler siyasal bir boyut kazandõ. Bu-
ralarda komünist ideolojiyi içeren
eğitim sistemi uygulandõğõ, bir kõ-
sõm yönetici ve öğretmenlerin
Marksist olduklarõ öne sürüldü.
Köylüye getirilen yükümlülükler bu
eleştirilere katõldõ.
1946 bütçesinde Köy Enstitüle-
rinin gereksinmelerini karşõlamak
amacõyla ayrõlan tahsisat eleştirile-
rin odak noktasõydõ ve:
CHP’yi yõpratmak amacõyla De-
mokrat Parti, Köy Enstitülerini
bir koz olarak kullandõ muhalefe-
tin bu davranõşõna, eleştirilerine
CHP milletvekillerinin kimileri
de katõlõyordu.
HASAN ÂLİ YÜCEL
YERİNİ KORUYAMADI
1946 seçimlerinde kurulan Recep
Peker hükümetinde Hasan Âli Yü-
cel yerini koruyamadõ.
Milli Eğitim Bakanlõğõ’na, Köy
Enstitülerine kurulduklarõ günden
beri karşõ olduğu bilinen Reşat
Şemsettin Sirer geldi.
Hükümet programõnda enstitüle-
rin geleceğiyle ilgili doğrudan ifa-
deler yoktu ama “Köy Enstitüle-
rinden çıkan gençlerin kendile-
rinden beklenen hizmeti başara-
cak surette bilgi ve tam milli
duygu içinde yetiştirilmesine dik-
kat edilecektir” diyen bir cümle-
de yer almõştõ.
Artõk Köy Enstitüleriyle ilgili
suçlamalar yoğunluk kazanõyordu.
Kâzõm Karabekir, enstitülerde
komünist eylemler ve eğilimler ol-
duğunu içeren ihbarlar aldõğõnõ söy-
lüyordu. Ne yazõk ki, kimi enstitü-
lerde sağcõ-solcu kavgalarõ baş gös-
termişti.
Aleyhteki havaya Genelkurmay
Başkanõ Fevzi Çakmak’õn Hasan
Âli Yücel’in enstitülerde komü-
nistleri koruduğu iddiasõ da eklen-
di.
O yõllarda merakla izlenen geliş-
melere bir dava eklendi:
DP’li bir avukat olan Kenan
Öner, Hasan Âli Yücel’in komü-
nistleri koruduğunu iddia ediyordu.
Yõl 1946.
Sirer, Köy Enstitülerinin kuru-
cusu ve “baba”sõ olarak tanõnan İs-
mail Hakkı Tonguç’u İlköğretim
Genel Müdürlüğü görevinden aldõ.
Milli Eğitim Bakanõ’na göre:
Tonguç, önce eski Milli Eğitim
Bakanõ Yücel’i ve sonra Cumhur-
başkanõ İnönü’yü “kandırmıştı!”
Enstitülerde büyük bir kõyõm ya-
rattõ. Komünist veya solcu olduk-
larõnõ iddia ettiği -kendi açõklama-
larõna göre- 500 kişilik kadrodan
400 zararlõ olanõ “temizlemişti!”
Tabii bununla yetinmedi Sirer.
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitü-
sü’nü ve eğitim kurslarõnõ kapattõ.
Öğrencilerin meslek edinmeleri-
ni sağlayan derslere son verdi.
Sirer bu uygulamalara başlar ve
gerçekleştirirken partisi CHP’nin
yanõ sõra muhalefetteki DP’nin de
desteğini aldõ.
Sirer, Adnan Menderes’le
CHP’den ayrõlmadan önce Köy
Enstitüleri konusunu görüşmüş, -
1951’de TBMM’nin kapalõ oturu-
munda açõkladõğõna göre- Mende-
res’e “Tonguç’un etrafını aldat-
tığını… Bütün iyi niyetlileri iğfal
ettiğini ve Tonguç’u def ederken
hiçbir mukavemetle karşılaşma-
dığını… 400 kişiyi ayırırken hiç-
bir güçlük görmediğini… Bu sü-
reçte DP’li
arkadaşla-
rından da
yardım gör-
düğünü…”
söylemişti.
İsmet İnö-
nü’nün ya-
şamõnõ anla-
tan kitabõn-
da; Köy
Enstitüleriy-
le ilgili ay-
dõnlatõcõ bil-
giler veren Prof. Şerafettin Turan,
tek cümleyle hazin manzarayõ göz-
ler önüne seriyor:
“… Sirer’in kapalı oturumda
yaptığı bu konuşmayı (Köy Ens-
titülerine cumhurbaşkanlığı dö-
neminde sahip çıkan, destele-
yen ve teşvik eden) İnönü ve
CHP milletvekilleri sessizce din-
lemişlerdi…”
1950’den önceki İnönü’nün Cum-
hurbaşkanõ olduğu yõllarda,
CHP’nin Şemsettin Günaltay baş-
kanlõğõndaki son hükümetinde Mil-
li Eğitim Bakanõ Tahsin Bangu-
oğlu, Sirer’in açtõğõ yolda ilerledi.
Enstitülere sadece köy çocukla-
rõnõn alõnmasõndan vazgeçildi. Kar-
ma öğrenime son verildi. Kõz öğ-
renciler öğretmen okullarõndan top-
landõ.
Köy Enstitülerini var eden dü-
şünce Mustafa Kemal Atatürk’e
aitti ve İsmet İnönü’nün başba-
kanlõğõ döneminde ilk tohumlarõ atõl-
mõştõ. İnönü, cumhurbaşkanõ ol-
duktan sonra Köy Enstitüleri ku-
rulmuş, serpilmiş ve Türk toplu-
muna, köyüne yararlõ hizmetler ve-
recek kõvama gelmişti.
Prof. Şerafettin Turan konuyu
kapatõrken şunlarõ yazõyor:
“… 1938-40 yıllarında Köy
Enstitülerini, ilköğretim sorunu-
nu kesin olarak çözecek ve köyü
kalkındıracak; köylüyü aydın-
latacak bir sistem olarak uygu-
lamaya koyan, onu savunan Mil-
li Şef İnönü ve CHP yöneticileri-
nin 1946’dan sonra (çok partili
demokrasiyle birlikte) adım adım
sistemi kaldırmaya yönelme kar-
şısında sessiz ya da etkisiz kal-
maları, kuşkusuz ki Türkiye ay-
dınlanmasını olumsuz yönde et-
kilemiştir.”
Bu saptamalara katõlmamak ola-
naksõz.
Fakat aynõ İsmet İnönü; “… Ara-
dan yıllar geçtikten sonra,
1966’da, kendisinden sonra Türk
ulusuna bırakacağı 2 eser ile,
Köy Enstitüleri ve çok partili
hayata geçişle övüneceğini söyle-
mişti…”
Bu saptamaya da şaşõrmamak
olanaksõz!
HasanÂliYücel
Türkiye Cumhuriyeti’nin
ikinci cumhurbaşkanı İs-
met İnönü ve ailesi:
“... Ankara’nın soğuk,
berrak bir kış sabahında, ta-
rih 26 Ocak 1939, Müdaa-
fai Hukuk Caddesi, 8 nu-
maralı evden ayrılıp bir Ca-
dillac konvoyu halinde Çan-
kaya’daki Cumhurbaşkan-
lığı Köşkü’ne çıktı...” ve
hem İnönü hem de ülke
için değişik, ama zaman za-
man çalkantılı, 12 yıl süren
tarihsel bir dönem başladı.
Bu dönem 14 Mayıs
1950’deki genel seçimlerle
sona erdi.
İnönü ve ailesi 14 Mayıs’ı
izleyen günlerde 12 yıl ön-
ce ayrıldıkları Pembe
Köşk’e döndü.
Türkiye’de yeni bir dö-
nem, yeni bir iktidarla baş-
lıyordu.
ÖZDEN TOKER ANLATIYOR
İÇ politikadaki dalgalanma, Zonguldak
faciası ve CHP’deki yönetim değişikliği gibi
kamuoyunu çok meşgul eden olaylar yanı
başımızda işlenen bir büyük haksızlığı
perdeledi. Haksızlık, “çekirdeksel” yerine
“nükleer” denen atom enerjisi çalışmaları
konusunda İran’a karşı yapılmıştır.
Yalnız ABD tarafından değil, onun
zorlamasıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi’nin öbür daimi üyesi olan dört büyük
devlet tarafından da.
Unutmayın ki, onların hepsi atom bombası
edinmiş ve kullanabilir duruma da gelmiştir.
Ama petrol rezervi azalmakta olan İran, atom
enerjisi teknolojisini geliştirerek o yoldan kendi
geleceğini güvence altına almak isteyince
önüne inanılmaz ölçüde engeller çıkarılıyor.
Korku, o teknolojinin kısa zamanda bomba
yapmak için de kullanılabilir olmasından ileri
gelmekte. Pakistan’dan sonra Ortadoğulu
yahut Batı Asyalı bir başka devletin daha aynı
silaha sahip olması istenmiyor.
Ama o silahı elinde bulunduran İsrail’e ses
çıkaran yok.
Türkiye, müttefiki ABD ile komşusu İran
arasındaki bu sorunun giderilmesine
yardımcı olmak için kendiliğinden görev
üstlenmiş ve Güvenlik Konseyi’nin bir başka
üyesi olan Brezilya’yla birlikte harekete
geçmişti. İran’ın elinde bulunan ve bomba
yapımında kullanılabilecek uranyumun, ancak
enerji üretimine elverişli bir uranyumla takas
edilmesine yardımcı olunarak ABD’nin
endişesi giderilecekti. Bu ikilinin Tahran
yönetimiyle uzun görüşmeleri sonucunda üçlü
bir anlaşma imzalandı ve İran bunun bir
nüshasını BM Atom Enerjisi Komisyonu’na
gönderdi.
Ne var ki, bu arada Washington İran’ın
ambargo tehdidi altında tutulması için
Birleşmiş Milletler’i ayaklandırmak için kolları
sıvamıştı.
Bu davranışın uzlaşma sağlamak amacıyla
çırpınan Türkiye’yi kızdıracağını ve onun
arabuluculuğunu gölgeleyeceğini bile bile.
Tahran yönetimine gözdağı verme girişimi
mi?
Erdoğan iktidarına haddini bildirme çabası
mı?
Bu arada olanlar, İran gibi bir ülkenin yeni
bir teknoloji edinme çalışmalarına oluyor.
Önemli olan, böyle bir yaklaşımın Türkiye gibi
yeni teknoloji alanlarına el atmak isteyen
ülkeler açısından taşıdığı yasaklayıcı anlamdır.
İran’a yapılan haksızlık, yalnız iyi niyetli bir
uzlaştırma çabasını baltalamakla kalmıyor, o
yasaklayıcı yönüyle bizim gibi ülkelerin yeni
teknolojiler alanında hep geride tutulmaları
sonucunu veriyor.
Böyle bir tekelci tutum, “stratejik ortak”
olduğu söylenen bir müttefike yakışıyor mu?
mumtazsoysal@gmail.com
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Komşuya ve Bize Haksızlık
Astsubaylıktan
MİT’in başına
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Milli İs-
tihbarat Teşkilatõ Müsteşarlõğõ’na Hakan Fidan
(42) atandõ. 15 yõl astsubay olarak görev yaptõğõ
TSK’den ayrõldõktan sonra bürokraside hõzla tõr-
manan ve son olarak MİT Müsteşar Yardõmcõlõğõ
görevini yürüten Fidan, Emre Taner’in yerine
geçti. Son olarak ABD’de yapõlan Nükleer Gü-
venlik Zirvesi’nde Başbakan Tayyip Erdoğan
ve Türk heyetine teknik konulardaki rehberliği
nedeniyle “nükleer şerpa” olarak adlandõrõlan
Fidan, MİT’in en genç patronu oldu.
1968’de Ankara’da doğan Fidan, 1986-2001
yõllarõ arasõnda 15 yõl süreyle astsubay rütbesiyle
Türk Silahlõ Kuvvetleri’nde görev yaptõ. Ordu-
dan ayrõldõktan sonra çeşitli büyükelçiliklerde
görev yapan Hakan Fidan, 14 Kasõm 2007’de dõş
politika ve uluslararasõ güvenlik konularõndan
sorumlu Başbakanlõk Müsteşar Yardõmcõlõğõ’na
atandõ. Dönemin Başbakanlõk Dõş Politika Baş-
danõşmanõ Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’na böl-
gesel temaslarda eşlik etti.
TİKA Başkanlõğõ döneminde Başbakan Yar-
dõmcõsõ ve Dõşişleri Bakanõ olan Abdullah Gül
ile yakõn çalõşma içinde olan Fidan’õn, Müsteşar
Yardõmcõlõğõ sõrasõnda da Başbakan Erdoğan’õn
pek çok yurtdõşõ gezisine ve yabancõ devlet
adamlarõ ile görüşmelerine katõldõğõ ifade edili-
yor. Abdullah Gül’ün Çankaya Köşkü’ne çõkma-
sõ üzerine bir ara Cumhurbaşkanlõğõ Genel Se-
kreterliği için de adõ geçen Fidan, Başbakanlõk
Müsteşar Yardõmcõlõğõ görevini yürütürken 2008
yõlõ kasõm ayõnda Uluslararasõ Atom Enerjisi
Ajansõ Yönetim Kurulu üyeliğine ve Uluslarara-
sõ Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet
üyeliğine getirildi. MİT Müsteşarlõğõ’na getiri-
len Fidan, Sönmez Köksal’dan sonra dõşardan
teşkilatõn başõna gelen ikinci isim oldu.
YENİ MÜSTEŞAR HAKAN FİDAN
‘Hak etmeyenler yükseliyor’
İstanbul Haber Servisi - Sabancõ Üni-
versitesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Ali Çarkoğlu
ile Prof. Dr. Ersin Kalaycõoğlu’nun hazõrladõğõ
“Türkiye’de Toplumsal Eşitsizlik 2009” araştõr-
masõ sonuçlandõ. Araştõrmada, başarõda “hõrs”,
“çok çalõşma”, “iyi eğitimli olma” gibi etmenle-
rin yanõ sõra aile kökeninin temel rol oynadõğõnõn
yaygõn bir kanaat olduğu belirlendi. Araştõrmada
“Toplumsal yukarõ akõşkanlõğõn” kolay ve düz-
gün olmadõğõ” sonucuna ulaşõldõ. Araştõrmaya
katõlanlarõn yüzde 53’ü bir bireyin yolsuzluğa
bulaşmadan “zirve”ye ulaşamayacağõnõ belirtti.