25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 26 MAYIS 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Bir Köy Enstitüsü düşmanõ N e tür yorumlar yapõ- lõrsa yapõlsõn. İster Batõ dünyasõnõn Na- zi Almanyasõ ile savaşa gir- meyen devletlerin kurulmakta olan Birleşmiş Milletler’e üye olamayacağõ dayatmasõ sonu- cudur diye yorumlansõn veya ister Batõ’nõn Türkiye’yi de- mokratik rejime geçmeye zor- ladõklarõ öne sürülsün… Ne şu ne de bu yorum veya değerlendirme. İsmet İnönü’nin çok parti- li yaşama geçmek için 1947’den itibaren üstün çaba- sõ yadsõnamaz. Üstelik partisinin Meclis grubunda gerekli olan yasala- rõn çõkmasõnõ engelleyebile- cek, “müfritler” adõndaki de- mokratik rejime geçişi henüz erken bulan bir grubun diren- mesi söz konusu iken… Şemsettin Günaltay’õn baş- bakanlõğõnda kurulan hükü- mette, İnönü’nün hukuk fa- kültesinden çekip aldõğõ, mil- letvekili yaptõğõ, müfritlere karşõ silah olarak kullandõğõ Gençler Grubu diye anõlan 35 milletvekilinin önde gideni Prof. Nihat Erim, başbakan yardõmcõsõ yeni seçim yasasõ- nõ hazõrlõyor. Yasayõ, Demokrat Parti ile istişare ederek, DP’yle uzla- şarak hazõrlamaya özen göste- riyor Prof. Erim. Sõk sõk Köşk’tedir. Cum- hurbaşkanõ’na yasayla ilgili gelişmeleri anlatõyor. Direktif alõyor. Gizli oy açõk tasnif, seçim yasasõnõn temel kuralõ. İkinci konu seçim sistemi ile ilgili. Prof. Erim, seçim yasasõ ile görüşmeleri DP adõna Prof. Fuat Köprülü ile yapõyor. DP’nin kaygõsõ seçim siste- miyle ilgili isteklerde yer alõ- yor. Demokrat Parti yeterince milletvekili çõkarabilmek kay- gõsõyla seçimlerde nispi siste- min uygulanmasõnõ istiyor. Fakat CHP Genel Merkezi ve Cumhurbaşkanõ İsmet İnö- nü partinin çoğunluk sistemi ile yine tek başõna iktidara gele- ceğinden kuşku duymuyor. CHP’nin õsrarõ üzerine ço- ğunluk sistemini DP de kabul etmek zorunda kalõyor. Oysa çoğunluk sistemi CHP’yi iktidardan etti. Bu sistem DP’nin 1950’den itibaren on yõl tek başõna ikti- darda kalmasõnõ sağladõ. İsmet İnönü bu gerçeği ABD’de eğitim gören oğlu Erdal İnönü’ye 22 Mayõs 1950 Pazartesi günü yazdõğõ mektupta itiraf ediyor: 14 Mayõs’ta iktidardan dü- şürülen İsmet İnönü, Erdal İnönü’ye mektubunda, nispi sistemi reddetmenin sonucunu açõklõyor, bir bakõma hatasõnõ şöyle itiraf ediyor: “… Seçimi fena nispette kaybettik. 69 yer alıyoruz (487) içinde. Amma bu ‘sis- teme majoriteaire’in (çoğun- luk sistemi) en aksi tecellisi- dir. Oya iştirak edenlerin yüzde 40’ını almış bulunu- yoruz. Birçok illerde, 1000, 2000, 4000, on bin farkla, hatta 400, 500 farkla kay- bettik. Nispi temsilde 6:4 yer alacaktır. Niçin kaybettik? İnsaflı, insafsız bin bir sebebi var. Fakat en başta geleni deği- şiklik arzusudur. Bu da mil- letlerin hem masum, hem tabii bir arzularıdır. En sı- kıntılı zaman, kaybolmuş bir seçimden sonra geçen bir haftadır. Şimdi bu bitti. İki gün son- ra yeni cumhurbaşkanı ve hükümet seçilecektir. Saat 18.30’da da ben yeni cum- hurbaşkanını tebrik edece- ğim. Bu bir hafta, çok şükür sarsıntısız geçmiştir. Beş seneden beri politika- cılar benim için nasıl bir düşmanlık havası yaratmaya çalıştılar, bilirsin. Seçimin neticesini alır almaz her yer- den bize karşı sempati du- yulmaya çalıştı. Hatta yanlış bir şey yapıldığı hissinin halkta göründüğünü söyle- yenler bile var. Bunların ehemmiyeti yal- nız bir noktadadır: O da İnönü ailesine karşı düş- manlık telkini muvaffak ol- mamıştır; itibarımız içeri- de, dışarıda artmıştır. Taşıdığımız adla haklı ola- rak iftihar edeceksiniz. Bu seçim, memlekette ye- ni bir hayat tarzı kurmak için giriştiğimiz teşebbüste ne kadar ciddi ve samimi oldu- ğumuzu ispat etmiştir. Mem- leket için, hepimiz için şeref olmuştur…” SONUN BAŞLANGICI SOĞUKKANLI BİR LİDER: İSMET İNÖNÜ CHP’yi 27 yõl süren ik- tidardan indiren 13 Mayõs’õ 14 Mayõs’a bağlayan gece Çankaya Köşkü’nün bütün õşõkla- rõ yanõyordu. Büyük salondaki büyük sofrada İsmet İnönü, CHP Genel Merkez önde gelenleri, örneğin Genel Baş- kanvekili Hilmi Uran, bakanlar oturuyor. Masa neşeli. Seçimi alacaklarõna kuşku duy- muyorlar. Öyle ya; Demokrat Parti örneğin Doğu Anadolu illerinde listeye ko- yacak aday bulamamõş. Örneğin Van’da ayaküstü resim çeken fo- toğrafçõyõ listeye koymak zorunda kalmõş. Bütün illerde aday listeleri zor- lukla yapõlabilmiş CHP, DP’nin bu durumunu bili- yor. Ama demokrasiler muhale- fetsiz olmaz! Ne yapsak etsek de örneğin İs- tanbul gibi illerde DP’nin kazan- masõnõ sağlasak diye düşünecek ka- dar seçimi alacağõndan kuşku duy- muyor. İlerleyen saatlerde yaverler ara ara İçişleri Bakanõ Emin Erişirgil’i dõşarõ çağõrõyor ve bakan döndü- ğünde sofraya bilgi veriyor: ... şu ilde DP kazandõ! Olabilir, küçük, az milletvekili çõ- karan ama daha sonra alõnacak so- nuçlarla CHP iktidarõnõn yinele- neceği kesin! İlk hesaplar böyle. Fakat gece sa- atler ilerledikçe kesin gördükleri so- nuçlarõn şaştõğõ ortaya çõkõyor. İçişleri Bakanõ her dõşarõ çõkõ- şõndan sonra yüzü biraz az daha sa- rarmõş, ses tonu biraz daha düşmüş, umutsuz dönüyor sofraya. Bir saatten sonra gerçek ortaya çõkõyor: CHP, iktidarõ yitirmiş…. Demokrat Parti tek başõna ikti- dara gelmiştir. Adam savaşlar görmüş. Kazanõ- lan savaşlarõn bir anda yitirildiği- ni de… Kazanõlamayacağõ sanõlan bir savaşõn kazanõldõğõnõ da… Köşk’ün girişinde koridorda sağ- daki ilk kapõ. Nöbetçi yaverler odasõ. Mevhibe İnönü, yaverler, belki bir iki CHP’li. Özden Toker o geceyi anlatõyor: O geceyi yaverler odasõnda ge- çirdik. Yaverler telefonla bilgi alõ- yorlardõ. İlk önemsiz neticelerden sonra haberler kesilmişti. Biz ara- yõp soruyor, zorlama sonuçlar alõ- yorduk. CHP’nin bazõ ileri gelenleri ba- bamõn yanõndaydõ. Faik Ahmet Barutçu seçim bölgesi Trabzon’u aradõ. İl başkanõ ile konuştu, tele- fonu kapattõ ve birden dönerek: “Şaşkınmış… Bir de bizim ha- limizi görse…” dedi ve ünlü kah- kahalarõndan birini attõ. Gayri ih- tiyarõ herkes ona katõldõ, gülmeye başladõk. Sonra babam geldi. Odada bir aşağõ bir yukarõ yürüyordu. Anne- min yanõna geldi: “Hanımefendi, ne kadar za- manda evimize taşınabiliriz? He- men olur mu?” “Tabii Paşam, merak etme- yin.” “ Bir haftada?” “Çalışırım.” Babam omuzlarõndan ağõr bir yük kalkmõş gibi rahatladõ. Etra- fõndakilere takõlmaya başladõ. Bir hafta içinde Cumhurbaşkan- lõğõ Köşkü’ndeki eşyalarõmõzõ top- lamõş, kendi evimize, Pembe Köşk’e taşõnmõştõk. YARIN: CELAL BAYAR N e çare; olumlu gelişme- lere karşõn karşõlaşõlan kimi güçlüklerle birlikte, çok partili dönemde birlikte muha- lefet partilerinin (başta DP) uygu- lamalara karşõ çõkan eleştirileri Köy Enstitülerini suçlamaya vardõ. Zaten tek partili dönemde ensti- tüler köylü-kentli ayõrõmõna yol açacağõ iddiasõyla CHP milletve- killeri tarafõndan eleştirilmişti. Çok partili dönemde eleştirilere, uygu- lamalarõn anayasadaki eşitlik ve halkçõlõk ilkelerine ters düştüğü id- diasõ da eklendi. Buna, yatõlõ enstitülerde kõz ve er- kek öğrencilerin “bir arada karma eğitim görmeleri” Türk ahlak ve geleneklerine, aile yapõsõna ters düştüğü iddialarõ da eklendi. Daha sonraki aşamalarda eleşti- riler siyasal bir boyut kazandõ. Bu- ralarda komünist ideolojiyi içeren eğitim sistemi uygulandõğõ, bir kõ- sõm yönetici ve öğretmenlerin Marksist olduklarõ öne sürüldü. Köylüye getirilen yükümlülükler bu eleştirilere katõldõ. 1946 bütçesinde Köy Enstitüle- rinin gereksinmelerini karşõlamak amacõyla ayrõlan tahsisat eleştirile- rin odak noktasõydõ ve: CHP’yi yõpratmak amacõyla De- mokrat Parti, Köy Enstitülerini bir koz olarak kullandõ muhalefe- tin bu davranõşõna, eleştirilerine CHP milletvekillerinin kimileri de katõlõyordu. HASAN ÂLİ YÜCEL YERİNİ KORUYAMADI 1946 seçimlerinde kurulan Recep Peker hükümetinde Hasan Âli Yü- cel yerini koruyamadõ. Milli Eğitim Bakanlõğõ’na, Köy Enstitülerine kurulduklarõ günden beri karşõ olduğu bilinen Reşat Şemsettin Sirer geldi. Hükümet programõnda enstitüle- rin geleceğiyle ilgili doğrudan ifa- deler yoktu ama “Köy Enstitüle- rinden çıkan gençlerin kendile- rinden beklenen hizmeti başara- cak surette bilgi ve tam milli duygu içinde yetiştirilmesine dik- kat edilecektir” diyen bir cümle- de yer almõştõ. Artõk Köy Enstitüleriyle ilgili suçlamalar yoğunluk kazanõyordu. Kâzõm Karabekir, enstitülerde komünist eylemler ve eğilimler ol- duğunu içeren ihbarlar aldõğõnõ söy- lüyordu. Ne yazõk ki, kimi enstitü- lerde sağcõ-solcu kavgalarõ baş gös- termişti. Aleyhteki havaya Genelkurmay Başkanõ Fevzi Çakmak’õn Hasan Âli Yücel’in enstitülerde komü- nistleri koruduğu iddiasõ da eklen- di. O yõllarda merakla izlenen geliş- melere bir dava eklendi: DP’li bir avukat olan Kenan Öner, Hasan Âli Yücel’in komü- nistleri koruduğunu iddia ediyordu. Yõl 1946. Sirer, Köy Enstitülerinin kuru- cusu ve “baba”sõ olarak tanõnan İs- mail Hakkı Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğü görevinden aldõ. Milli Eğitim Bakanõ’na göre: Tonguç, önce eski Milli Eğitim Bakanõ Yücel’i ve sonra Cumhur- başkanõ İnönü’yü “kandırmıştı!” Enstitülerde büyük bir kõyõm ya- rattõ. Komünist veya solcu olduk- larõnõ iddia ettiği -kendi açõklama- larõna göre- 500 kişilik kadrodan 400 zararlõ olanõ “temizlemişti!” Tabii bununla yetinmedi Sirer. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitü- sü’nü ve eğitim kurslarõnõ kapattõ. Öğrencilerin meslek edinmeleri- ni sağlayan derslere son verdi. Sirer bu uygulamalara başlar ve gerçekleştirirken partisi CHP’nin yanõ sõra muhalefetteki DP’nin de desteğini aldõ. Sirer, Adnan Menderes’le CHP’den ayrõlmadan önce Köy Enstitüleri konusunu görüşmüş, - 1951’de TBMM’nin kapalõ oturu- munda açõkladõğõna göre- Mende- res’e “Tonguç’un etrafını aldat- tığını… Bütün iyi niyetlileri iğfal ettiğini ve Tonguç’u def ederken hiçbir mukavemetle karşılaşma- dığını… 400 kişiyi ayırırken hiç- bir güçlük görmediğini… Bu sü- reçte DP’li arkadaşla- rından da yardım gör- düğünü…” söylemişti. İsmet İnö- nü’nün ya- şamõnõ anla- tan kitabõn- da; Köy Enstitüleriy- le ilgili ay- dõnlatõcõ bil- giler veren Prof. Şerafettin Turan, tek cümleyle hazin manzarayõ göz- ler önüne seriyor: “… Sirer’in kapalı oturumda yaptığı bu konuşmayı (Köy Ens- titülerine cumhurbaşkanlığı dö- neminde sahip çıkan, destele- yen ve teşvik eden) İnönü ve CHP milletvekilleri sessizce din- lemişlerdi…” 1950’den önceki İnönü’nün Cum- hurbaşkanõ olduğu yõllarda, CHP’nin Şemsettin Günaltay baş- kanlõğõndaki son hükümetinde Mil- li Eğitim Bakanõ Tahsin Bangu- oğlu, Sirer’in açtõğõ yolda ilerledi. Enstitülere sadece köy çocukla- rõnõn alõnmasõndan vazgeçildi. Kar- ma öğrenime son verildi. Kõz öğ- renciler öğretmen okullarõndan top- landõ. Köy Enstitülerini var eden dü- şünce Mustafa Kemal Atatürk’e aitti ve İsmet İnönü’nün başba- kanlõğõ döneminde ilk tohumlarõ atõl- mõştõ. İnönü, cumhurbaşkanõ ol- duktan sonra Köy Enstitüleri ku- rulmuş, serpilmiş ve Türk toplu- muna, köyüne yararlõ hizmetler ve- recek kõvama gelmişti. Prof. Şerafettin Turan konuyu kapatõrken şunlarõ yazõyor: “… 1938-40 yıllarında Köy Enstitülerini, ilköğretim sorunu- nu kesin olarak çözecek ve köyü kalkındıracak; köylüyü aydın- latacak bir sistem olarak uygu- lamaya koyan, onu savunan Mil- li Şef İnönü ve CHP yöneticileri- nin 1946’dan sonra (çok partili demokrasiyle birlikte) adım adım sistemi kaldırmaya yönelme kar- şısında sessiz ya da etkisiz kal- maları, kuşkusuz ki Türkiye ay- dınlanmasını olumsuz yönde et- kilemiştir.” Bu saptamalara katõlmamak ola- naksõz. Fakat aynõ İsmet İnönü; “… Ara- dan yıllar geçtikten sonra, 1966’da, kendisinden sonra Türk ulusuna bırakacağı 2 eser ile, Köy Enstitüleri ve çok partili hayata geçişle övüneceğini söyle- mişti…” Bu saptamaya da şaşõrmamak olanaksõz! HasanÂliYücel Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı İs- met İnönü ve ailesi: “... Ankara’nın soğuk, berrak bir kış sabahında, ta- rih 26 Ocak 1939, Müdaa- fai Hukuk Caddesi, 8 nu- maralı evden ayrılıp bir Ca- dillac konvoyu halinde Çan- kaya’daki Cumhurbaşkan- lığı Köşkü’ne çıktı...” ve hem İnönü hem de ülke için değişik, ama zaman za- man çalkantılı, 12 yıl süren tarihsel bir dönem başladı. Bu dönem 14 Mayıs 1950’deki genel seçimlerle sona erdi. İnönü ve ailesi 14 Mayıs’ı izleyen günlerde 12 yıl ön- ce ayrıldıkları Pembe Köşk’e döndü. Türkiye’de yeni bir dö- nem, yeni bir iktidarla baş- lıyordu. ÖZDEN TOKER ANLATIYOR İÇ politikadaki dalgalanma, Zonguldak faciası ve CHP’deki yönetim değişikliği gibi kamuoyunu çok meşgul eden olaylar yanı başımızda işlenen bir büyük haksızlığı perdeledi. Haksızlık, “çekirdeksel” yerine “nükleer” denen atom enerjisi çalışmaları konusunda İran’a karşı yapılmıştır. Yalnız ABD tarafından değil, onun zorlamasıyla Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin öbür daimi üyesi olan dört büyük devlet tarafından da. Unutmayın ki, onların hepsi atom bombası edinmiş ve kullanabilir duruma da gelmiştir. Ama petrol rezervi azalmakta olan İran, atom enerjisi teknolojisini geliştirerek o yoldan kendi geleceğini güvence altına almak isteyince önüne inanılmaz ölçüde engeller çıkarılıyor. Korku, o teknolojinin kısa zamanda bomba yapmak için de kullanılabilir olmasından ileri gelmekte. Pakistan’dan sonra Ortadoğulu yahut Batı Asyalı bir başka devletin daha aynı silaha sahip olması istenmiyor. Ama o silahı elinde bulunduran İsrail’e ses çıkaran yok. Türkiye, müttefiki ABD ile komşusu İran arasındaki bu sorunun giderilmesine yardımcı olmak için kendiliğinden görev üstlenmiş ve Güvenlik Konseyi’nin bir başka üyesi olan Brezilya’yla birlikte harekete geçmişti. İran’ın elinde bulunan ve bomba yapımında kullanılabilecek uranyumun, ancak enerji üretimine elverişli bir uranyumla takas edilmesine yardımcı olunarak ABD’nin endişesi giderilecekti. Bu ikilinin Tahran yönetimiyle uzun görüşmeleri sonucunda üçlü bir anlaşma imzalandı ve İran bunun bir nüshasını BM Atom Enerjisi Komisyonu’na gönderdi. Ne var ki, bu arada Washington İran’ın ambargo tehdidi altında tutulması için Birleşmiş Milletler’i ayaklandırmak için kolları sıvamıştı. Bu davranışın uzlaşma sağlamak amacıyla çırpınan Türkiye’yi kızdıracağını ve onun arabuluculuğunu gölgeleyeceğini bile bile. Tahran yönetimine gözdağı verme girişimi mi? Erdoğan iktidarına haddini bildirme çabası mı? Bu arada olanlar, İran gibi bir ülkenin yeni bir teknoloji edinme çalışmalarına oluyor. Önemli olan, böyle bir yaklaşımın Türkiye gibi yeni teknoloji alanlarına el atmak isteyen ülkeler açısından taşıdığı yasaklayıcı anlamdır. İran’a yapılan haksızlık, yalnız iyi niyetli bir uzlaştırma çabasını baltalamakla kalmıyor, o yasaklayıcı yönüyle bizim gibi ülkelerin yeni teknolojiler alanında hep geride tutulmaları sonucunu veriyor. Böyle bir tekelci tutum, “stratejik ortak” olduğu söylenen bir müttefike yakışıyor mu? mumtazsoysal@gmail.com AÇI MÜMTAZ SOYSAL Komşuya ve Bize Haksızlık Astsubaylıktan MİT’in başına ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Milli İs- tihbarat Teşkilatõ Müsteşarlõğõ’na Hakan Fidan (42) atandõ. 15 yõl astsubay olarak görev yaptõğõ TSK’den ayrõldõktan sonra bürokraside hõzla tõr- manan ve son olarak MİT Müsteşar Yardõmcõlõğõ görevini yürüten Fidan, Emre Taner’in yerine geçti. Son olarak ABD’de yapõlan Nükleer Gü- venlik Zirvesi’nde Başbakan Tayyip Erdoğan ve Türk heyetine teknik konulardaki rehberliği nedeniyle “nükleer şerpa” olarak adlandõrõlan Fidan, MİT’in en genç patronu oldu. 1968’de Ankara’da doğan Fidan, 1986-2001 yõllarõ arasõnda 15 yõl süreyle astsubay rütbesiyle Türk Silahlõ Kuvvetleri’nde görev yaptõ. Ordu- dan ayrõldõktan sonra çeşitli büyükelçiliklerde görev yapan Hakan Fidan, 14 Kasõm 2007’de dõş politika ve uluslararasõ güvenlik konularõndan sorumlu Başbakanlõk Müsteşar Yardõmcõlõğõ’na atandõ. Dönemin Başbakanlõk Dõş Politika Baş- danõşmanõ Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’na böl- gesel temaslarda eşlik etti. TİKA Başkanlõğõ döneminde Başbakan Yar- dõmcõsõ ve Dõşişleri Bakanõ olan Abdullah Gül ile yakõn çalõşma içinde olan Fidan’õn, Müsteşar Yardõmcõlõğõ sõrasõnda da Başbakan Erdoğan’õn pek çok yurtdõşõ gezisine ve yabancõ devlet adamlarõ ile görüşmelerine katõldõğõ ifade edili- yor. Abdullah Gül’ün Çankaya Köşkü’ne çõkma- sõ üzerine bir ara Cumhurbaşkanlõğõ Genel Se- kreterliği için de adõ geçen Fidan, Başbakanlõk Müsteşar Yardõmcõlõğõ görevini yürütürken 2008 yõlõ kasõm ayõnda Uluslararasõ Atom Enerjisi Ajansõ Yönetim Kurulu üyeliğine ve Uluslarara- sõ Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet üyeliğine getirildi. MİT Müsteşarlõğõ’na getiri- len Fidan, Sönmez Köksal’dan sonra dõşardan teşkilatõn başõna gelen ikinci isim oldu. YENİ MÜSTEŞAR HAKAN FİDAN ‘Hak etmeyenler yükseliyor’ İstanbul Haber Servisi - Sabancõ Üni- versitesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ile Prof. Dr. Ersin Kalaycõoğlu’nun hazõrladõğõ “Türkiye’de Toplumsal Eşitsizlik 2009” araştõr- masõ sonuçlandõ. Araştõrmada, başarõda “hõrs”, “çok çalõşma”, “iyi eğitimli olma” gibi etmenle- rin yanõ sõra aile kökeninin temel rol oynadõğõnõn yaygõn bir kanaat olduğu belirlendi. Araştõrmada “Toplumsal yukarõ akõşkanlõğõn” kolay ve düz- gün olmadõğõ” sonucuna ulaşõldõ. Araştõrmaya katõlanlarõn yüzde 53’ü bir bireyin yolsuzluğa bulaşmadan “zirve”ye ulaşamayacağõnõ belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle