25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bir ‘Gözden Kaçma’ Durumu mu? Sosyalist solda koruduğu yerinden ülkemizdeki sosyal demokrasiye hep kuşkuyla bakmış bir insan olarak konuşmalarıyla topluma CHP’nin emek-sermaye bağlamında emekten yana ‘değiştirilebilir’ izlenimini vermesi nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa yürüyüşünü destekledim. Koşullu desteğim bugün de sürüyor, fakat kendimce haklı gördüğüm eleştirilerim de yok değil. Bilmiyorum, 80 kişilik Parti Meclisi listesi hangi ölçüde kendisinin elinden çıktı; listede öyle adlar var ki insanı yakın tarihimizin en karanlık günlerine, baskılı, tutuklamalı, işkenceli, sürgünlü, ölümlü günlere götürüyor. Bir insan düşünün; 40 yaşında, kendinden siyasal kararlarını bilinçli olarak vermesi beklenen olgunlukta bir milletvekili. İki yıl önce topluma ‘ortanın solunda’ olduğunu açıklamış bir partinin, Cumhuriyet Halk Partisi’nin milletvekili. Yıl 1971. O yılın 12 Mart günü Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en üst komuta kademesini oluşturan generaller hükümete verdikleri bir ‘muhtıra’ ile iktidara el koyuyorlar. Halkın iradesi ile göreve gelmiş Süleyman Demirel hükümetini işbaşından uzaklaştırarak yerine bir süre sonra ‘anayasanın üzerine şal örtmesiyle ünlenecek’ Nihat Erim’e bir darbe hükümeti kurduruyorlar. CHP’den üç milletvekili partilerinden istifa ederek 3 Aralık 1971 tarihine kadar görev yapacak bu hükümette yer alıyor. Biri Türkan Akyol (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı), öbürü Talat Halman (Kültür Bakanı) öbürü de Çalışma ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak ‘O’. O’nun Bakanlar Kurulu üyesi olduğu dönemde Türkiye genelinde ‘solculara karşı’ bir sürek avı başlatılmış, DİSK yöneticileri ve yüzlerce işçi tutuklanmış, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mümtaz Soysal, Prof. Dr. Uğur Alacakaptan, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu gibi sayısız aydın, yazar, sanatçı, bilim adamı, öğretmen, öğrenci demir parmaklıklar ardına gönderilmiş, işkenceden geçirilmiştir. Aralarında çok sayıda Süryani, Ermeni, Yahudi, Rum kökenli yurttaşımız ile adları darbecilerin ‘arananlar’ listesinde bulunan siyasal karşıtlar O’nun da altında imzası bulunan Bakanlar Kurulu kararlarıyla Türkiye Cumhuriyeti uyruğundan çıkarılmıştır. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararları yine O’nun görev döneminde, 9 Ekim 1971 günü verilmiştir. Faşist darbecilerin payandalığına soyunmuş, onların sol’a ve solculara karşı giriştikleri acılı kıyamın aracı olmuş, alnına darbe karası sürülmüş bir insanın CHP’nin ‘sol’ savıyla oluşturulmuş Parti Meclisi’nde ne işi vardır? ‘Kişi, unutkanlıkla sakattır’ derler, doğrudur, nitekim O da bu unutkanlık sayesinde Ankara Barosu’na ve Türkiye Barolar Birliği’ne 8 Mart 1980-12 Mayıs 1983 tarihleri arasında başkanlık yapmış, hatta SODEP’in kurucuları arasına girmiştir, girebilmiştir. Unutulmasın ki sol’un bugünkü duruma düşmesine, toplum katında oyunun yüzde 30 oranıyla sınırlanmasına, gelen her artı puanın bir sevinç kaynağı olmasına neden olan, soldaki bu unutkanlık hastalığıdır. Alnına darbe lekesi sürülmüş bir kişi, aradan 40 yıl da geçmiş olsa işçilerin, emekçilerin, emekten yana olan insanların saygısını, güvenini kazanabilir mi? Sanmıyorum, kazanamayacağını düşünüyorum, kazanmaması gerektiğine inanıyorum. CHP Parti Meclisi üyesi Atilla Sav’a 12 Mart mağdurları ve Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun vaat ettiği emekten yana yenileşme hareketini destekleyenler adına bu görevinden istifa etmesini, yerini geçmişi lekesiz bir arkadaşına bırakmasını öneriyorum. Bu davranışı oldukça gecikmiş de olsa bir özeleştiri olarak algılanacak, insanlar bu yanlış seçimi bir ‘gözden kaçma’ durumu olarak değerlendireceklerdir. Valiler “yazar” olabilirler mi? Soruyu garipsemeyin; elbette olabilirler… Ama hem “gö- rev”leri hem de “yaşam”larõ buna engeldir. Her gün imzaladõklarõ sayõsõz yazõyõ da zaten kendileri değil, “dosya”da kalacak suretleri “pa- raf”layanlar yazarlar... “Ko- nuşma”larõnõ bile sadece “oku- yan” valimiz az değildir... Yaz- maya nadiren zaman bulabildik- lerinde ise örneğin havaalanõnda karşõlanmasõ gereken birinin “il”e geleceği tutar... Buna rağmen şiir, öykü, anõ hatta roman yazabilen valileri- miz, bir bakõma “mucize”vi ya- zarlarõmõzdõr... Peki, ya “destan” yazan vali- mize ne demeli?.. Bartın Valisi İsa Küçük’ün 2003’te Osmaniye’deyken tanõ- dõğõ arkeolog Halet Çambel’e hayranlõkla kaleme aldõğõ “Ha- let Abla Destanı” için ne söy- lenmeli? Yapõtõ kitaplaştõran Arkeoloji ve Sanat Yayõnlarõ’dan Nezih Başgelen tanõtõm yazõsõnda diyor ki: “Bu coğrafyada destanlar, genellikle erkekler üzerine ya- zıldı.. şimdi bir kadın... To- rosların içinde, kuş uçmaz ker- van geçmez dağ başında, Ka- ratepe’ye gönül, Aslantaş’a ömür vermiş, yol kesip köy basmamış, yaşayıp yaptıkları- nı taşa toprağa, suya ateşe yaz- mış bir arkeolog... Destanımız, 2800 yıllık insan hayatının, yalnızlığı, mutluluğu ve umu- dunu bugün de sürdüren bir ömrün öyküsüdür..” Levent Kültür Merkezi’ndeki “sunum buluşması”na ev sa- hipliği yapan Beşiktaş Belediyesi Kültür Danõşmanõ Hasan Özgen şunlarõ ekledi: “Genelde bilim insanları yöneticiler için ya- zarlar; bu kez bir yöneticinin bilim insanı için kaleme aldığı kitabı kutluyoruz.” Halet Çambel’in yarõm yüzyõl önce İstanbul Üniversitesi’nde kurduğu “Prehistorya (tarihön- cesi) Kürsüsü”nü yöneten Prof. Dr. Mehmet Özdoğan ise “ho- cası”nõn ilk dersini şöyle aktar- dõ; “60’larda öğrencisi oldu- ğumda ‘acelen var mõ’ demişti.. anlamını yıllar geçtikçe kav- radım; acelesi olan arkeolog olamazdı.” Nitekim Hitit kazõlarõnõ 64 yõldõr “aralıksız” sürdüren Prof. Çambel’in, köylülerin eğitimle- rine ve “geleneksel el sanatla- rını geliştirme”lerine de önder- liğini, Karatepe Kooperatifi Baş- kanõ Cengiz Cafri şöyle özetle- di: “Bizlere okuma yazmadan, tarihi kilimlerimizi yeniden üretmeye ve emeğimizle para kazanmaya kadar her şeyi öğ- reten ‘Halet Ana’mızdır... Bu kitap, anamızın destanıdır.” Vali İsa Küçük, destanõn “adı”nõ yaratan “anı”sõnõ anla- tõrken; “Konuşmak, yazmaktan daha zor” diyerek şunlarõ ekle- di: “Adını Osmaniye’nin Ka- dirli ilçesindeki bir okula ver- miştik. ‘Prof. Dr. Halet Çambel İlköğretim Okulu’nun uzun ol- duğunu, yöre insanının söyle- diği şekliyle ‘Halet Abla’ de- nilmesini istedi. O zaman yanıt verememiştim; şimdi bu ki- tapla dileğini yerine getirmiş oluyorum..” Ve ardõndan, ceketinin iç ce- binde sakladõğõ destanõ “Size kalbimden sunuyorum” diye- rek çõkartõp Halet Abla’sõna ve- ren İsa Küçük için “korsan” bir konuşma yapan Yaşar Ke- mal de şunlarõ söylüyordu: “Ben konuşmayacaktım ama dura- madım; çünkü ilk kez bir des- tan, sonradan değil; yazılır- ken destanlaşıyor... Halet’i ilk gördüğümde 20 yaşında bile değildim. Yaşamı gerçekten destandır. Valiyi tebrik edi- yorum...” İşte destanõmõzdaki bütün bir 20. yüzyõlõ kucaklayan dizelerden kõsa ama en derin şiirlerden biri... Çambel ile Çakırhan’õn tanõş- malarõ için: “Ateş ve su / Kaynaştõlar Ateş sönmedi / Su yanmadõ Halet’e Nail oldu / Nail, Ha- let’e uydu Bir sevgi doğdu...” denen destanda, yüzyõlõn “da- yanışma kararı” da şöyle alõ- nõyor: “Kafamda õşõklõ bir dünya var Dedi Nail O dünya ikimize de yeter Dedi Halet...” (Arkeoloji ve Sanat Yayõnlarõ: 0212 249 9226-www.arkeopera. ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘Halet Abla Destanõ’ HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY 26 MAYIS 2010 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 Madenciler iş bırakıyor: Bir de sarı sendikayı bıraksalar! Kaynak Selim Sümen: “CHP’nin ‘aile sigortası’nın kaynağını merak eden Recep’e: Aileni ve çevresini zengin etmeyeceksin!” Gömlek Macide Tanır: “Kılıçdaroğlu’nun gömleğini dillerine dolayan iktidar yalakaları donunu da araştırmalıdır!” Maden Yaşar Şengel: “Recep’in buyruğudur: Bundan böyle kadere inanmayanlar madenlerde işe alınmasın.” YağmurDeniz Sorun işsizlik mi bağımsızlık mı? YENİ CHP’nin yumuşak karnının yeni Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşmasında geçiştirdiği Güneydoğu olduğu anlaşılıyor. Kılıçdaroğlu, Güneydoğu’ya sadece ekonomik açıdan baktığı yolundaki eleştirilere “Önce insanın karnının doyması lazım, karnının doymadığı yerde insanlar ne yapacak” yanıtını verdi ve terörün kaynağını işsizlik olarak gösterince bölgede etnik kimlik üzerinden siyaset yapanlar, “Bizim halkımız yoksul bir halktır. Bu halkın para karşılığında dilinden, kültüründen vazgeçeceğini söylemek hakarettir. Bu halk bu hakarete tahammül etmez” diyerek konuyu tehlikeli bir boyuta taşıdı. Özetle, “Güneydoğu’da işsizlik ortadan kalksa, halkın refah düzeyi yükselse dahi terör durmayacak” diyorlar. Mealen, dil ve kültür bahanesi ile “Bağımsızlığımızı parayla satın alamazsınız” demeye getiriyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Güneydoğu uzmanı kurmayları ise bölgenin sosyopolitik ve sosyoekonomik sorunlarını çözmek için etkili projeler geliştirmeye çalışacaklarını söylüyor. Bundan da anlaşılıyor ki yeni CHP yönetimi Güneydoğu konusunda hazırlıksız yakalanmanın ötesinde biraz bilgisiz de kalmış! Sosyopolitik ve sosyoekonomik gibi cilalı lafların içini bakalım hangi gerçeklerin ışığında ve nasıl dolduracaklar! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” 12 EYLÜL rejiminin siyasete bulaştırdığı virüslerden biri de “konjonktür partileri” oldu. Nedir konjonktür partileri? İlkesi olmayan, dönemin koşullarına uymuş, gelip geçici siyasi partiler! Anavatan Partisi, 12 Eylül’ün ürünü bir siyasi parti olarak kurulmuştu. Askeri cunta istemese de 12 Eylül’ün arkasındaki ABD’nin himayesinde seçime girerek iktidar olmuştu. Dört siyasi eğilimi; ülkücüleri, dincileri, merkez sağcıları ve merkez solcuları birleştirme iddiasındaydı. Siyasi döneklik kavramını yarattı. Köşe dönmeciliği özendirdi. Hukukun üstünlüğünü önemsemedi. Orta direk edebiyatı ile orta direği yıktı. Varlığı, iktidarda olmasına, iktidar nimetlerinin paylaşılmasına bağlıydı. Tabanı olmadığı için iktidardan uzaklaşmasıyla birlikte çözülme dönemine girdi ve kendini tasfiye etti. Adalet ve Kalkınma Partisi 28 Şubat’ın ürünü bir siyasi parti olarak kuruldu. Askerler istemese de 28 Şubat’ın arkasındaki ABD’nin koruması ve kollaması altında girdiği seçimden iktidar olarak çıktı. Dört siyasi eğilimi dincileri, ülkücüleri, merkez sağcıları ve merkez solcuları aynı çatı altında buluşturma iddiasındaydı. Siyasi döneklik kavramını iyice yozlaştırdı. Köşe dönmeciliği meziyet haline getirdi. Hukukun üstünlüğünü yok saydı. Takiyyeyi siyasetin bir parçası haline getirdi. Fakirlik edebiyatı ile yoksulları sömürdü. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin de varlığı Anavatan Partisi gibi iktidarda kalmasına bağlı. İktidar nimetlerini yandaşlarına bölüştürebildiği sürece var. Görünen köy kılavuz istemiyor; Adalet ve Kalkınma Partisi için artık iktidar o kadar yakın değil. Dolayısıyla çözülme ve tasfiye sürecinin başlaması da uzak değil. Şimdilerde sanki yeni bir “konjonktür partisi modeli” üretiliyor: Cumhuriyet Halk Partisi! Evet, Cumhuriyet Halk Partisi, kökleri olan, ulusal kurtuluş savaşı vererek devleti kurmuş bir parti. Böyle bir partinin, gelip geçici konjonktür partileri ile kıyaslanması siyasetin doğasına aykırı olmalı! Peki, birbirini tanımayan, siyasette tanınmayan ve hatta parti kültürü olmayan hevesli insanlardan “kırk yamalı bohça” gibi parti yönetimi oluşturmak siyasetin doğasına uygun mu? “Altı ok” şu sıralar yeniden moda ve yakalarda rozet olarak güzel duruyor fakat konjonktürde ne oluyor orası henüz belli değil! Konjonktür HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ İsa Küçük, “destan”ı, Halet Çambel... BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kõsa ve dik kesilmiş saç biçimi. 2/ Çev- re, etraf.. Kõsa bacaklõ bir kö- pek cinsi. 3/ Tuzağa düşü- rülen şey... Büyük ağõrlõk- larõ tartmaya yarayan aygõt. 4/ Bir sorunun çözümünü bulmaya yönelik felsefe yön- temi. 5/ İlave... Dansta erkeğe eşlik eden kadõn. 6/ Soy... Eskiden yaşamöy- küsü anlamõnda kul- lanõlan sözcük. 7/ “Acıağaç” da deni- len ve sõcak bölge- lerde yetişen bir ağaç. 8/ Zeki, akõllõ ve uyanõk kimse... Çõplak vü- cut resmi. 9/ İnce bir zincirle boyna takõlan de- ğerli takõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Evlerde serinlemek için kullanõlan önü açõk yer. 2/ Briçte kazanõlan her ele verilen ad... Hindis- tan’da hükümdar ve prenslere verilen san. 3/ Utanç duyma... Oluşturma, yaratma. 4/ İstanbul’da bir kõyõ semti... Güney Amerika’daki dağ sõrasõ. 5/ Satrançta bir taş... Nazi partisinin askeri polis örgütü. 6/ Yanardağ kökenli doğal cam. 7/ Mõ- sõr’da en eski piramitlerin bulunduğu arkeolojik bölge. 8/ Asker... Kuzu sesi... Nikel elementinin simgesi. 9/ Sürülmemiş tarla... Yeraltõnda yeti- şen ve yenilebilen değerli bir mantar cinsi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K O M B İ N A U O B A K O Y A K M İ S V A K F A B L A Z U T L İ R A T L O P A N İ H A N R A E M A N E T L A E T B A L A R E L P İ R İ N A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle