19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Demez İse... Tayyip Bey, tek adamlık antrenmanını anayasa görüşmeleri - oylamaları ile sürdürüyor. Pazar günü ikinci perde açılıyor… Sayın Başbakan, kendi parti grubu gibi gördüğü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, bir tür uzun yol TIR şoförü mesaisi yaptırıyor. Tek adamlık böyle bir keyfiyet işte: - Ben ne dersem, o olacak! - Beğenmeyen çeker gider. Tek adamlığın bir üst aşaması “siyasal - fenafillah” mertebesidir. Fenafillah’ın “fena”lıkla bir ilgisi yok. Tasavvuf inancında, bu mertebe “Tanrısal güç” ile bütünleşmeyi “bir ve aynı hale gelmeyi” ifade eder. Tayyip Bey, elbette iman sahibi bir siyasi lider. Elbette “Tanrısal Güç” yerine “Mutlak Siyasal Güç” ile yetiniyor. “İlahi irade” yerine “siyasi irade”ye razı oluyor. Bu da bir tür “siyasal fenafillah’’. Siyasal fenafillah’ın devlet idaresindeki karşılığı ise altyapısı kurulmamış, taklit bir Başkanlık Sistemi’dir. Tayyip Bey bu sistemi, önüne, arkasına, altına, üstüne aldırmadan sadece istiyor. Sistemin, onu tahrik eden ve aklını başından alan yönü, bu makamın “tek ve en büyük makam” olmasıdır. Eğer ABD Başkanı Barack Obama yerine, daha önceleri yaşasa ve Fransa Kralı 16. Louis ile karşılaşmış olsaydı… O zaman da “Devlet benim!” diye ortalığa dökülürdü. Bunun yerine, “Dem bu dem!” diyor ve anayasanın çeşitli maddelerini değiştirmeye yönelerek emeline nail olmaya yöneliyor. Dünyanın en önde gelen hukukçuları feryat edip duruyor. Anayasanın nasıl yapıldığı içeriğini de etkiler! “19 Nisan’da başlayıp 28 Nisan sabaha karşı bitecek!” diye verilen talimatla yürütülen bir anayasa müzakeresi ve oylamasına benzer görüntülere gerçek hayatta iki alanda rastlanabilir: - Haciz korkusu altında gece-gündüz fason imalat yapan bir trikotaj fabrikasında… - Kokacak, çürüyecek mal taşıyan takometresiz TIR kamyonu filolarında... Dünyanın hangi ülkesinde bu türden bir anayasa yapım sürecine tanık olunmuştur? Afrika’nın müstemleke parlamentolarında bile sıraların üzerinde uyuma, birbirini dürtükleyerek oylamaya götürme sahnelerine rastlanamaz! Ne sahneler, sadece bizim değil dünya parlamenter demokrasi tarihine de garip, ilkel ve gülünç sahneler olarak geçecektir. Tayyip Bey, eğer anamuhalefet lideri olsaydı ve böyle bir anayasa değişikliği garabeti sergilenseydi, söyleyeceği şey belliydi: - Anayasanın anasını ağlattınız. Değiştirilen bu anayasa, Anayasa Mahkemesi’nden dönecektir. Dönmezse mutlaka milletin dilini konuşmakla övünen Tayyip Bey’e bu millet, referandumda mutlaka… - Bu anayasayı al da anana götür! diyecektir. Demezse ne mi olur? Onu da Aziz Milletimiz düşünsün! MERİÇ VELİDEDEOĞLU Anayasada yapılacak değişikliklerin Türkiye’nin gündemini oluşturduğu bugünlerde Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun: “Politika bir bakıma ‘uzağı görme’ sanatıdır. Ülkemiz bakımından bu, ‘yakın geçmişe bakıp yakın geleceği görme’ sanatıdır biçiminde, daha kolay bir kalıp içinde tanımlanabilir” deyişinin haklılığını bir kez daha yaşıyoruz. Velidedeoğlu bu saptamasını tam “otuz” yıl önce “1980”de yapmıştır. “1961 Anayasası” yerine yeni bir anayasa yapılması isteniyordu. Bunu kamuoyu gündeminde yoğun olarak tutmak için iktidar yandaşı Tercüman gazetesi, birkaç gün sürecek bir “Anayasa Semineri” düzenlemişti “19 Nisan 1980”de. “1961 Anayasası” erkler “ayrım”ını benimsediği, “tek” parti egemenliğine fırsat vermeyecek kurallar taşıdığı, örneğin “yürütme” (icra) erkinin eylem ve işlemlerini “yargı” denetimine bağladığı için, iktidardaki “Adalet Partisi” tam istediği gibi “at” koşturamadığından çığlık çığlığadır. Bu durumu H. V. Velidedeoğlu: “Ne yazık ki, bizde sağ partiler, birtakım partizanca kuruluşlar aracılığı ile ‘devlet’i tümüyle ele geçirmek amacını güttüklerinden, anayasamızın bu amacı engelleyen kurallarına özellikle ‘yargı’ denetimine gözlerini dikmişlerdir. Keyfi davranışlarına karşı ‘hukuksal’ bir fren ve güvence olan ‘bağımsız’ yargı organlarına özellikle de ‘Anayasa Mahkemesi’ ve ‘Danıştay’a düşman olmuşlardır” diyerek belirtir. İşte bu yollarla anayasada “yürütme” organının zayıflatıldığı, dolayısıyla gerektiği gibi “iş” göremediği söylemi iyice yaygınlaştırılır o yıl. Oysa “AP” iktidarı bu “zayıf” icrayla bile bir hamlede “65” ilin valisini değiştirivermişti. Ama bu yetmemektedir iktidara. “Taşlar bağlı köpekler serbest!” diye haykıran Tercüman, “yasaları tadil edip icraya işlerlik kazandırma” düşüncesinden yola çıkarak, basının “Kuvvetli İcra Semineri” adını verdiği toplantıyı düzenler. Çığlıklar şimdi yer yer bu seminerde atılacaktır. Tercüman yazarı Doç. M. Özyörük: “Anayasa bir kuvvetler ayrımı değil en başında ‘yargı’ bulunan bir kuvvetler hiyerarşisi (basamak) tesis etmiştir” diyerek sıkıntının ‘yargı’dan, onun ‘denetim’inden kaynaklandığını vurgular. Ardından Prof. F. Çelikbaş bu sıkıntının, ‘Yüksek Hâkimler Kurulu’nun başına Cumhurbaşkanı geçirilerek” çözülmesini(!) ister. “1961 Anayasası”nın “sosyal devlet” ilkesine takılan Prof. Y. Karayalçın da: “Bugün Türkiye’de, işçiler tarafından devlet sermayesinin sömürüldüğünü söylememiz gerekir...” diyerek anayasayı suçlar. Bununla da yetinmez, anayasanın “hak ve özgürlükler”i güvence altına almasına da kızar: “Türkiye köyünden, mahallesine kadar meseleler üzerinde konuşan bir ülke haline gelmiştir ve bundan Türkiye’ye zarar gelmektedir!” “fetva”sını verir. Böylece bu konuda: “Ananı al da git!” noktasına gelmenin ilk adımlarını atar. Seminerde bu gibi çığlıklara Prof. T. Feyzioğlu elinden geldiğince yanıtlar vermeye çalışır. Örneğin: “Yürütme gücünün hem ‘savcı’ hem ‘hâkim’ olduğu bir düzende kişinin hiçbir hürriyeti teminat altında değildir!” der. Bu uyarı, otuz yıl sonraki bir “başbakan” için miydi acaba diye sormanın anlamı kalmadı. Çünkü artık Erdoğan, “astığı astık, kestiği kestik” bir “başbakan” düşüncesiyle dopdolu olduğunu “ikrar” etti. Prof. T. Feyzioğlu istediği kadar: “İcranın ‘ceberrut’ bir kuvvet haline dönüşmesini önlemenin başta gelen çaresi, ‘bağımsız yargı’nın varlığıdır ve ona tanınan ‘denetim’ hakkıdır. ‘Keyfi’ idareyle ‘hukuk devleti’, arasındaki başlıca farklardan biri bu noktada toplanır” desin. Eğer bütün bunları gereğince “anlayıp”, “algılayıp” ardından da dürüstçe “uygulayan” bir yönetici görevde değilse, tüm bu uyarılar kâğıtta kalmaya mahkûmdur. Seminerde bu konuya şöyle değiniliyor: “Unutulmamalıdır ki, hangi model seçilirse seçilsin başarı onu uygulayacakların gücüne, kişiliğine, kültürüne, fikrine ve ahlak düzeyine bağlıdır.” “Ahlak” konusu bugün siyasette tartışılıyor; onu bir kenara bırakalım, ötekiler yani insanın “kişiliği”, “kültürü”, “fikri” aldığı “eğitim”e büyük ölçüde bağlıdır; öyle değil mi? Temel eğitimi “din”sel kaynaklı olan, böylece yaşam düzenini de bu temelde algılaması öğretilen, dolayısiyle “Elhamdülillah şeriatçıyım!” diye şükreden biri, çağdaş “Hukuk Devleti”, “Erkler Ayrımı” kavramlarını ne denli algılayıp, kabullenebilir ve içine sindirebilir ki? Bilindiği gibi “takıyye” de sürgit değildir. Bunun için R. T. Erdoğan “takıyye süreci”ni noktalayacak son aşamaya doğru koşuyor... ‘Kuvvetli İcra Semineri’ [email protected] 30 NİSAN 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Taksim Meydanı 1 Mayıs’a hazır: İşçisin sen, katledildiğinle kal! Yastık Avni Kurtuldu: “Diyarbakır’da tango festivaline haram demişler. Recep baleye ‘bel altı sanatı’ demişti vatandaşı da araya yastık koymuş!” Kapalı Zehra Top: “AKP politikası: Ermeni’ye, Kürt’e, Roman’a açılım; tecavüze, yolsuzluğa, kadın başına sıkı bir kapatım!” Kıvırtık Faruk Yıldız: “Kıvrılarak ve kıvırtarak hareket eden bazı canlılar bazen gömlek de değiştirir!” YağmurDeniz Recep’in yargıyı suçlama bağımlılığı CİVANIMIN padişahı Fatih Sultan Recep hazretleri uygun görürlerse, kullarından İbrahim Baytak birkaç soru sormak istiyor: “Yargıya gitmek suç mudur yoksa hak mıdır? Eğer yasalar Meclis’te anayasaya uygun çıkarılıyorsa yargıdan neden çekiniyorsunuz? Önceki iktidarlar zamanında çıkarılan yasalar için Anayasa Mahkemesi’ne gidiliyor ve bazıları iptal ediliyordu. O iktidarlar yargı kararlarına saygı duyuyordu. Siz neden yargıyı suçluyorsunuz? 2002 yılından bu yana yani devr-i saltanatınızda kaç yasa çıkardınız; çıkardığınız yasaların kaçı anayasaya aykırı olduğu için iptal edildi; önceki iktidarlarla kıyaslayınca nasıl bir iptal oranı ortaya çıkıyor? Anayasa Mahkemesi’ni ve yargıyı suçlayacağınıza, yasaların anayasaya uygun çıkarılması ve icraatınızda yasalara uyulması için biraz olsun özen gösterseniz daha doğru olmaz mı?” Birkaç soru da biz ekleyelim: İşinize gelmeyen kararlar üzerine yargıyı suçlamak sizde bir alışkanlık ve hatta bağımlılık yapmış olabilir mi? Yargıyı suçlama alışkanlığından kurtulmak için psikolojik destek, demokratik telkin gibi konularda uzmanlardan yardım almayı düşündüğünüz oldu mu? Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” GÜNDEM dışı gibi görünen fakat gündemin arka planında pusuya yatmış bir konu gizli servis örgütleri üzerine Bülent Esinoğlu’nun bazı saptamaları var: “Gizli servis denince ilk akla gelen cinayet örgütü CIA'dır. Kullandığı yöntemler mafya yöntemleridir. Kamuoyu imal etmenin yolu suikastlar, kışkırtmalar gibi olağanüstü toplumsal olayların arkasından yapılan propagandadan geçer. Son 25-30 yıldır, sermaye egemenlerince çalışanlar üzerine bir sınıf saldırısı yürütülmektedir. Ulus devlet ve onun çalışanlarının ekonomik kaynaklarını denetlemek için sürdürüldü, sürdürülüyor. Özelleştirmeler, ulusal pazarların ele geçirilmesi, sermayenin önündeki tüm engellerin kaldırılması ile sonuçlanan bir saldırıya dönüştü. Bu işler yürütülürken, tekellerin arkasında hep emperyalist devletlerin gizli servislerinin olduğunu çalışanlar ancak, ya 20 ya da 30 sene sonra öğrenecek. Öğrendiğinde de iş işten geçmiş, gizli servisler yeni metotlar geliştirmiş olacak! Halk ve çalışanlar ihanetleri kolayca affettiği halde bu gizli servisler katiyen affetmez. CIA kendisine ihanet edilmesi durumunda hiç affetmez. Hatta bu işbirlikçiler o ulus devletin en tepesindeki kişiler bile olsa. Panama eski Devlet Başkanı Noriega'nın başına gelenler şu anda CIA ile işbirliği sayesinde iktidar koltuğunda oturanlara çok iyi bir örnektir. Noriega Peru Askeri Akademisi’nde öğrenci iken CIA tarafından ele geçirilir. İstihbarat ve kontra istihbarat konularında Amerikan Fort Gulick Okulu’ndan eğitim alır. Devlet başkanlığına yükselinceye dek CIA'nın desteğine mazhar olur. Daha sonra CIA, Noriega adına Panama'da Amerikan çıkarları için görevini sürdürür. CIA'nın talepleri Panama halkının canını acıtmaya başlayınca, Noriega ile CIA'nın arası açılır. Tıpkı Saddam’a yapılan muamele Noriega'ya yapılır. Devlet başkanlığı sarayı Amerikan ordusu tarafından sarılır ve tutuklanan Noriega Amerika’ya götürülüp Miami'de yargılandı. 17 yıl sonra, Amerika Noriega'yı Fransa'ya teslim etti. Şimdi Fransız gizli servisi ile olan ilişkisinin bedelini ödeyecek. Gizli servislerce bir kez ele geçirilen siyasiler, ömür boyu onların kölesi olmak durumundadırlar. İşbirlikçi hayatı ne berbat bir hayat değil mi? Ya halktan yana güçler seni ele geçirip hesap soracak ya da işbirliği yaptığın yer senin hayatına ya da iktidarına son verecek. Değer mi?” Değer mi? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Küçük ge- zegen. 2/ Er- zurum’un bir ilçesi... Katõl- mõş, ulanmõş parça. 3/ Er- menistan’õn para birimi... Taş dibek. 4/ Hõristiyan din adamõ... Akci- ğerleri dinler- ken hekimin duyduğu patolojik ses. 5/ Yapõsõna gir- diği sözcüğe “kendi kendine” anlamõ ka- tan yabancõ önek... Ağõzda güç eriyen bir şeker cinsi. 6/ İs- panya’da üretilen ünlü bir şarap. 7/ Türkmenistan’õn plaka imi... Saman- la karõşõk tahõl. 8/ Yaratõcõsõnõn adõ bilinmeyen ya- põt. 9/ Bir tür açõlõr kapanõr perde... 52’lik desteyle oynanan bir iskambil oyunu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ İnsan biçiminde yapõlmõş robot. 2/ Büyük de- likli kalbur... Sivrisinekleri kovmaya yarayan tab- let. 3/ Bulaşõcõ bir göz hastalõğõ... Japon lirik dra- mõ. 4/ “Sakal seni matkabõnan yolayõm / Bir kõz bana --- dedi n’eyleyim” (Karacaoğlan)... Roma mitolojisinde aşk tanrõsõ. 5/ Radyum elementinin simgesi... Genellikle eşeklere vurulan bir tür eyer. 6/ Bir ağõrlõk birimi... Erzurum ve çevresinde, ko- yunlarõn kuzulama döneminde düzenlenen tören. 7/ Japonya’ya özgü, kâğõt katlama sanatõ. 8/ Şev- ket Süreyya Aydemir’in Atatürk’ü konu edinen ünlü yapõtõ. 9/ Kare ya da silindir biçiminde yük- sek yapõ... Suyosunu. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G A R G A R İ S A T A B E L C E R E Y H A N E R A L U R A L O G O L A İ D A T U F A K S O L O N O A R A N N A B İ Y E İ N İ İ D A E S İ N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle