23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
itaplar Adası Öykücüler nasıl roman yazıyor? 1 980den sonra öykü yayımlamaya ko- yulan yazarların roman verimlemeye yö- nelişi üzerinde durmuş- tum geçen hafta, "Öykü- cüler Neden Roman Yazı- yor?" başlığı altında. Olası nedenlere dayalı kimi ipuçlan yakalamaya, öy- kücülüğümüz bağlamında bunun yol açacağı etkile- rin neler olabileceği doğ- rultusunda kapı aralama- ya çabalamıştım... sonuç- ta öykücülerimizin "ne- den" roman yazdığına değgin sorular üretmeye girişmiştim kendimce... On öykücü romancımızı almıştım örnek olarak da... AyferTunç, Aslı Erdo- ğan, Sema Kaygusuz, sibel K.Türker, Halide Eşber, öz- can Karabulut. Attilâ şen- kon, Faruk Duman, Beh- çet Celik, inan Çetin... Adlannı andığım öykücülerden roman veri- minde en eskiye giden Ayfer Tunç, en yenisi ise Behçet Çelik... Tunç'un Kapak Kızı 1992'de, Çelık'ın Dünyanın Uğultusu 2009'da yayımlandığına göre demek gruptaki öykücülerin roman yayımlama girişiminde eşik on yedi yıla yayılıyor. Bu yazarlar bütün olarak alındığında eşiğin biraz daha genişle- yeceği kestirilebilir kolayca. öykücülerden beşi; Halide Eşber, Sibel K.Türker, İnan Çetin, özcan Karabulut, Beh- çet Çelik tek romanlı yazarlar henüz... Eş- ber'in Her Şey Seninle (2005), Türker'in Şair Öldü (2006), Çetin'in Iblisname / Bir Hayalin Gerçek Tarihi (2007), Karabulut'un Amida, Eğer Sana Gelemezsem (2008), Çelik'in Dünyanın Uğultusu birer yıl arayla yayımlan- mış romanlar. Ayfer Tunç, Aslı Erdoğan, Attilâ Şenkon, Sema Kaygusuz iki romanlı. Tunç'un Kapak Kızı'ndan sonraki yapıtı Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi (2009). Erdoğan'ın Kabuk Adam (1994), Kırmızı Pe- lerinli Kent (1998). Şenkon'un Bütün Düşler Nazh'dır (1998), Gökkuşağına İki Bilet (2004), Kaygusuz'un Yere Düşen Dualar (2006), Yüzünde Bir Yer (2009), bütün olarak alındığında on yedi yıl ile üç yıl arasında farklı za- man aralıklannda yayım- lanmış görünüyor. Bu on yazar arasında en üretken öykücü Faruk Duman. Üç romanı var yazarın: Pîrî (2003), Kırk (2006), Incir Tarihi (2010). Duman'ın, üçüncü romanını yenice yayımla- dığı düşünülürse, öykü- cülerin roman verimleyi- şinde bir ivme artışı bek- lenebilir. Nitekim yayımla- nan on altı romanın yıllara dağılımına bakıldığında yükselen bir debi sezili- yor... 1992:1, 1994:1, 1998:2,2004:1,2005:2, 2006:3,2007: 1,2008: 1, 2009: 3, 2010:1 (sürü- yor). Bu romanlardan se- C U M H U R l Y f c l K İ T A P Ş A YI 1 0 4 6 | kizi kadın, sekizi erkek öykücülerimize ait. Buna göre öykücülerin roman yazmaya yö- • nelişinde 2000'den başlayarak son yıl içinde bir yoğunlaşmayla karşılaşılıyor. Bu verılenn ! ardından öykücülerimizin "nasıl" roman yaz- dıkları olgusuna geçebiliriz artık. • YAPILARI BAĞLAMINDA ÖYKÜCÜLERİN ROMANLARI... ! Buradaki "neden", "nasıl" sorusunun, ya- ; zarların ne'yi, nasıl anlattığı üzerinde yoğun- : laşmak anlamına geldiğini bilmem anımsat- 1 mak gerekir mi? j Yukanda adlannı andığım yapıtlar için, ya- ; zarlann, kendilerine özgün bir roman yolu çi- zebilmek ya da bu yönde akış sağlayabilmek ' amacıyla yoğun çaba harcadığı anlaşılıyor. 1 Hatta birden fazla roman verimlemiş öykücü- I lerin, romanlannı apayn estetık yapılar halinde j ortaya çıkarmaya çabaladıklan görülüyor. '. Burada ömeklediğim romanlann, yapı anla- | mında; 1. Dışa kapalı, rulo halinde kendi içine kıvnk romanlar, 2. Dışa dönük, derin vadide . koyaklar, uçurumlar sunan ucu açık romanlar, ! 3. Aynı bir düzlemin açılımından oluşan ro- ' manlar halinde üç farklı grup ortaya koyduğu öne sürülebilir. Bu ayırmanın öteki öykücü ro- mancıların verimleri için de geçerli olduğu ka- | nısındayım kendi payıma. Gerçekten de gü- ! nümüzde romanlann yapıca üç farklı eğilim yansıttığı söylenebilir. Yazar, hangi gerçeklik ! temeline yaslanırsa yaslansın, roman verimi- I mizde bu üçlü ayrımın izini sürebilmek olası. Demek ki yazarlarımız, soyutlayımda, dön- ! üştürümde sergilediği hüner bir yana bu üç farklı modele uygun biçimde yapılandırıyor ro- manlannı. Sonuçta verimlenen romanlar da; 1. Biçemce postmodem kurmacanın, 2. Zen- ' ginleştirilmış roman kavrayışı çoğulluğuna da- ; yalı bir bileşenin, 3. Klasik anlatımcı romana ; giydirilen çok yönlü etkilerin yönsemesınde ; yapılandırılıyor. Ancak öykücü romancıların, öykücü olma- yan romancılara oranla farkı kolayca çıkabili- yor ortaya. Bir kez öykücü yazarlar, öyküdeki çalışkanlıklarının yansıması bağlamında işçilik yönünden farklı tutum sergiliyor. Bu fark, sözcüklere, sözdizimlerine, ayrıntı- lara, bunlann yerleştirilişine dönük yazar tu- tumlarında kendini gösteriyor en çok. öykü- nün bu yöndeki zorlayıcılığı nedeniyle yazarlar romanlarında içyapıya karşı son derece du- yarlı bir konum sergiliyor. Ne var ki zaman za- man bütünün gözden kaçtığı roman mimari- sindeki bütünlüğün korunmasında güçlük çe- kildiği görülmüyor değil. Bir diğer olumsuz yan da romanlann öykü- lerdeki çatıya benzer yaklaşımla kurulmaya çalışılmasında ortaya çıkıyor. Bu yaklaşım, ya- zarların yapıca birbirine benzeyen romanlar kaleme almasına yol açıyor denebilir. Sözgeli- mi on yedi yıl arayla yazılmış, farklı kurgulara sahip çok ustalıklı romanlar olmasına karşın, Tunç'un Kapak Kızı ile Bir Deliler Evi...'nin yapıca örtüştükleri söylenebilir. Bunu birden fazla roman kaleme almış öteki yazarların ro- manları için de öne sürebilmek olası. Diyece- ğim, öykücülerimiz, yapıca kendi romanlannın . değişkeleri halinde romanlar çıkarıyor ortaya. j Bu durum onlann, öykünün bütününü göre- bilmekle birlikte sıra romana geldiğinde ölçü- , yü kıvamında tutturamadığını; öyküden ka- zandıklan alışkanlıkla iç mimari bağlamında romanda saltık mükemmelliği gözettiğini, ama iş çatı mimarisine geldiğinde öyküdeki panltı- nın görece gerisinde kaldıkları gibısınden bir ' izlenime vardırıyor bizi. O halde andığım ya- ' zarların roman evreni kurmakta, kahramanlan j buna yerleştirmekte, kendi içlerinde türdeş tu- ' tumlar sergilediği öne sürülebilir. Ayfer Tunç'ta gözlenen evren-kahraman ilişkilendirme biçimine Aslı Erdoğan, Sibel KTürker, özcan Karabulut, Attilâ Şenkon, Behçet Çelik romanlannda da rastlanıyor. Ne ki bu öykücülerin birebir örtüşen roman kalıplanna uyar biçimde yapıt verimledikleri de sanılmamalı. Sözgelimi Ayfer Tunç kahra- manlarla evrenleri birbirine geçmeli biçimde kurarken romanda, Sibel K.Türker, özcan Ka- rabulut, Behçet Çelik, kahraman-evren ilişki- lenişini düzlem değiştirerek kotarıyor. Aslı Er- doğan, dönüştürümlerine kattığı büyü sarma- lıyla, gerçekliği büyüyle sislendirerek, Attilâ Şenkon da düşlemci bir örtüşmeyle kotarıyor bunu. Sema Kaygusuz, Faruk Duman, Halide Eş- ber, İnan Çetin romanları bir yandan yukarıda- ki yaklaşıma uygun ömekler olarak görün- mekle birlikte görece daha karmaşık yapı yansıtıyor... Postmodern öğelerle içlidışlı ya- pılandırdıkları romanlannda yazarlar, gerek zaman gerek uzam gerekse kişi bağlamında çeşitli düzlem kaydırmalarıyla, sonra bunları söylen, masal diline dayalı yoğurmayla karşı- mıza çıkıyor. Andığım yazarlardan dokuzu ucu açık, bü- tünlüklü romanlarla okurun karşısına çıkarken Çetin, kendi içine kıvnlan, sürekli kendine döndüğü için de çevrimsel döngü sunan par- çalı roman yapısıyla geliyor önümüze. Özetlersek; yazarların öykülerinden taşıdık- ları izlekleri, konuları romanlarına buyur eder- ken yer yer öykü-roman çatışması yaşadığı, büyük bölümü okurda bu kitaplarla hayatı, ya- şamı yeniden yorumlama olanağının önünü açarken kimilerinin ise bizi oyunun temelinde yer alan işlevden uzak saltık kurgusal bir oyunla karşı karşıya bıraktıkları vurgulanabilir. ÖYKÜDESAFRAOLANI ROMANIN SIRTINA YÜKLEMEK Öykü sanatı, doğrudan etkiye, etkilenmeye açık bir tür, yani sıkılanıp yoğunlaştınlmış bir etki gücüne sahip. Oysa roman, gücünü ge- nişleyişteki egemenlikten, bunlarda tanrısal kapsayışla yayılış sergileyen özgür evren ya- ratısından alıyor denebilir... Buna göre biz, öykücü romancılann, öykü deneyimlerinden edindikleri birikimle romana soyunduklan olgusuna varabiliriz sanıyorum. Bu kendini, en başta öykü için zorunlu olan arındırma, eksiltme, boşluk bırakma, susku vb. anlatı tutumlarında kendini gösteriyor. Sözcük seçiminde, sözdizimlerinde, ayrıntı- ya işlev yüklemede benzersiz deneyim sahibi öykücülerimizin, öteki romancılanmızdan ayrı- lan yanları, daha çok bu deneyimlerinde ken- dini gösteriyor bana göre. Yazınsal değerin bilicisi, deneyimcisi bağla- mında öykü yazarian, öykünün sırtına yük ola- rak çökeceğı, ıhacağı kuşkusu taşıdığı konu- ları, sorunları vb. romanlarına aktarmaya giri- şiyor denebilir. Öyleyse, bir çalım, öykülerini şişirmemek, değerini düşürmemek için roman yazdıklan bile düşünülebilir bu yazarların. Şairlerin, yük olacağı kaygısını taşıdığında benzer yaklaşımla bunları şiire karıştırmamak için öykü yazmaya yöneldikleri gözlenmez mi? örneğin Şükran Kurdakul, bunu çok açık biçimde dile getirmişti geçmişte. Kendi ağzın- dan okumuştum, kendisiyle yapılmış bir söy- leşide ya da doğrudan kendi kaleme getırişin- de. öteki şairlerle öykücülerin de bu doğrultu- da örneklenebilecek görüşleri olduğu biliniyor zaten. Öykücü yazarların yukanda sıraladığım ba- şan ömekleri, bu yönde ulaştıkları düzey apa- çık kendini koymakla birlikte roman atmosferi içinde bir ölçüde güme gidiyor. Ama bu arada böylesi deneyim sahibi ya- zarların iş romana geldiğinde birer öykü yazarı olarak karşımıza çıktığı da öne sürülebilir. Gerçekten ardışık, bakışımlı vb. romana yer- leştirilmiş yazınsal uygulayımlar, çatı bütünlü- ğü altında zaman zaman sırıtan bir durum sergileyebiliyor. BİRBİRİNİN HENDESESİNE KISILAN ÖYKÜ-ROMAN... Bütün bu verilerin ışıgında, öykücülerin ya- zınsallık karşısında gösterdiği duyarlı tutuma, hatta aşırı özene karşın bütünde kimi noktaları gözden kaçırdığı söylenebilir. özellikle romana eklemlendirilen öykülerın roman atmosferindeki uyumu konusunda, bunlann yapıtaşı bağlamında mimari çatıdaki rolü kimi korozyonlara yol açabiliyor çünkü. Ancak öykücü yazarların, romanda iç mi- mariye dönük büyük işçilik sergilediği öylesi- ne açık ki... Göz kamaştırıcı bir parıltı bu. O halde öykücü romancıların öykü sanatıyla ro- man sanatının kendilerine özgü hendeseleri arasında zaman zaman sıkıştığı, bu sıkıntının, onları bir açıdan dağıttığı savlanabilir. Bunlann ardından öykücü yazarların kitap- larıyla sonuçta roman sanatımı/in düzeyini yükselttiği, buna yönelik örnekçe oluşturduğu eklenebilir. Gerçekten de roman sanatımızın son on yılında romancılığımızın kazandığı iv- mede öykücülerimiz büyük paya sahip. Onların bu başarısı, öykü deneyimleri bu- lunmayan yazarlar ta- rafından kaleme alın- mış romanlarla karşı- laştırıldığında, açık arayla önde görünüyor. Bu arada öykü sana- tı aracılığıyla kadın ya- zariarımızın romana dönük katkılannın da altını çizmek zorunlu geliyor bana. Ancak buna geçmeden kadın öykücülerimizin, öykü sanatındaki büyük kat- kıları üzerinde durul- malı ilkin. Konu üzerindeki dü- şünce savurmalarını 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ne ge- lecek biçimde önü- müzde hafta da sürdü- receğim... • SAYFA 25
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle