25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 29 MART 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Her Petrol Kuyusu, Bir ‘Pandora’nõn Kutusu’ mu? Ne zaman bir petrol kuyusundaki, “at başı” petrol pompasõnõ görsem, aklõma hep “Pandora’nın kutusu” gelir. Bu at başõ pompanõn, yeraltõna gizlenmiş, Pandora’nõn kutusundaki kötülükleri yeryüzüne pompalamak için başõnõ “bir aşağı, bir yukarı” durmaksõzõn salladõğõnõ görürüm. Zeus kendisinden ateşi çalõp insanoğluna veren Prometheus’ü cezalandõrmak için, Prometheus’ün kardeşine balçõktan yapõlmõş tanrõsal güzellik ve zekâya sahip Pandora’yõ eş olarak gönderir. Pandora’nõn yanõna da bütün kötülükleri doldurduğu bir kutu verir. Bu düğün armağanõ “asla açılmamalıdır”. Pandora, merakõnõ yenemez ve kutuyu açar. Kutu açõlõnca içindeki bütün kötülükler yeryüzüne dağõlõr. İş işten geçtikten sonra, Pandora kutuyu kapatõr ancak çok geç kalmõştõr. Kutu kapandõğõnda içinde bir tek “umut” kalmõştõr. At başõ pompalarõn yeraltõndan yeryüzüne pompaladõğõ petrolün damõtõlmasõndan elde edilen, benzin, gazyağõ, mazot, fueloilin her alanda kullanõlmasõ dünyanõn doğal yapõsõnõn bozulmasõna en büyük katkõyõ sağlamõştõr ve sağlamaktadõr. Petrolün binlerce yõl boyunca çeşitli işlerde kullanõldõğõ bilinmektedir. Çinliler, tuz üretmek için tuzlu suyun õsõtõlmasõnda, Babilliler ve Romalõlar yol döşerken asfalttan yararlanmõşlar. İtalya, Almanya, Kuzey Amerika’nõn ham petrolü tedavi edici özellikleri için kullandõklarõ da aktarõlmaktadõr. Mezopotamya’da inşaatçõlõkta harç katkõ maddesi, gemicilikte yalõtõm ve kalafatlama malzemesi olarak; yine tarihi kayõtlardan MÖ 300 yõllarõnda, Mõsõr’da mumyalama işlerinde asfaltõn kullanõldõğõ öğrenilmektedir. Petrol, yüz milyonlarca yõl önce denizlerde yaşayan ya da sularõn denizlere sürüklediği hayvan ve bitki kalõntõlarõnõn havasõz bir ortamda, gerekli şartlarõn varlõğõyla (õsõ, basõnç ve mikroorganizmalarõn etkisiyle) oluşmaktadõr. Denizlerdeki bitki ve hayvanlarõn petrole dönüşebilmesi için milyonlarca yõllõk bir süreç gerekmekte ve ancak bu süreçten sonra geriye petrol kalmaktadõr. Günümüzde kullanõlan ve birçok kolaylõk sağlayan ürün de petrolden elde edilmektedir. Kaynaklara göre: “Mumlarda ve cilalarda petrol mumu (parafin mumu) bulunur; parfümler, kozmetikler ve hatta peynirin bozulmasını önleyen bazı maddeler petrol yağlarından hazırlanır. Böceklere karşı kullanılan ilaçlarda başka petrol yağları vardır. Etilen (domatesleri yapay olarak olgunlaştırmak için de bu madde kullanılır) ve yapay ipek ya da tırnak cilası yapımında kullanılan aseton gibi ürünler arıtma işleminden elde edilen gazlardan üretilir. Yapay kauçuk, plastikler ve sıvı deterjan yapımında kullanılan başlıca kimyasal maddeler de gene petrol ürünüdür. Pek çok ilaç ve boya, hatta sakız ve güçlü patlayıcılar gibi maddeler de petrol ürünleri içerebilir.” Günümüzde, petrol hemen her yerde yanõ başõmõzdadõr. Petrol, pek çok alanda büyük yararlar sağlamasõna karşõn, doğal ortamõ kemiren “küresel afet” konumuna gelmiştir. Bazõ petrol ürünlerinin artõk kanser de ürettiği anlaşõlmõştõr. Bugün petrol kuyularõ “kötülüklerin kutusu” olarak da bilinen “Pandora’nın kutusu”nun yerini almõş görünmektedir. Ben her petrol kuyusunu, yõllardõr bu dünyaya “kötülük pompalayan” bir Pandora’nun kutusu olarak görmekteyim... Tarih uzatımı Amerikan Kongresi’ndeki, Ermenilerle ilgili 252 sayılı karar tasarısından bir bölüm: “Yaklaşık 2 milyon Ermeninin sınır dışı edilmesiyle sonuçlanan, bunlardan 1.5 milyon erkek, kadın ve çocuğun öldürüldüğü ve 500 bin sağ kalanın evlerinden sürüldüğü ve devamında Ermenilerin tarihi yurtlarındaki 2500 yıldan uzun süreli varlıklarının yok edildiği Ermeni Soykırımı Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1915-1923 arasında tasarlanmış ve gerçekleştirilmiştir.” Şimdiye değin kongrenin gündemine getirilen bu tür metinlerde sözde soykırım savı “1915-1919” yılları arasını kapsardı. Son tasarıda, “soykırım” savı 1923’e değin uzatılmış. Yani, bu durumda, biz Türkler, aralarında ABD’nin de bulunduğu işgalci sömürgenlere karşı vatanımız için ulusal kurtuluş savaşı verirken de Ermenileri kırmış oluyoruz... Dertleri başka... Asıl dert, Türklerin, tüm dünya uluslarına örnek olan onurlu ve başı dik bağımsızlık savaşını “soykırım” filan diyerek karalamak... Soğuk savaş döneminde sosyalizm düşman olarak gösterilirdi. Emperyalizmin yeniden azgınlaştığı küreselleşme döneminde ise, bağımsızlık ve bütünlükçü ulusalcılık en büyük tehlike... ABD Kongresi’ne sunulan taslaktan Silivri’deki davaya kadar hepsi, ama hepsi bu tehlikeyi savuşturmak için... Pasaport kontrol Tanıklık, duyarlı bir yurttaşımızdan. Anlattıkları, yola devam eden iktidarın ülkeyi nereye götürdüğüne ilişkin bir işaret fişeği sanki: “Güneydoğu Anadolu’ya yaptığımız gezinin sonunda İstanbul’a dönmek üzere Diyarbakır Havalimanı’na gittik. Uçağa binmek üzere çıkış kapısı ararken, yolcuların üzerinde ‘Pasaport Kontrol’ yazan yerin önünde sıra olduklarını gördük. Meğer, biz de o pasaport kontrolden çıkış yapacakmışız. ‘Olur mu öyle şey, bir yanlışlık var’ diye düşündüm. Yalnışlık olmadığı kesinleşince, canım fena halde sıkıldı. Camlı bölmede bir polis, onu geçince de bir sivil memur oturuyordu. Durum, yurtdışına çıkışlarda kullanılan prosedürü hatırlatıyordu. Polise, neden pasaport kontrolden çıkış yaptığımızı sordum. Hem dış, hem iç hat yolcularının aynı yeri kullandıklarını söyledi bana, hafiften gülerek. Her seferinde yazıyı değiştirmek zor oluyormuş! Sivil memura ‘Burada bir devlet kuruldu da haberimiz mi yok’ diye sordum. Memur, kimlik ve çıkış kartıma baktı, belgeleri bana iade etmeden, ileride şikâyet masası olduğunu, oraya gitmemi söyledi. Şimdi söyleyin bana; kimleri, hangi makama şikâyet etmeliyim? ‘Alıştıra alıştıra’ ifadesi burada da geçerli anlaşılan.” Mülkiyeliler Birliği’nin yeni Başkanı İhsan Feyzibeyoğlu, derneğin Konur Sokak’taki binasının yıkılmayacağını muştuladı: “Konur Sokak’taki binalarımızın bütün mezunlarımıza, mezun olacak genç arkadaşlarımıza ve dahası burada sohbet etmeyi, arkadaşlarıyla buluşmayı seven bütün Ankaralılara ait olduğunu düşünüyoruz. Tüketim hırsının tüm değerleri tehdit ettiği bir ortamda bu kişilikli yapıların yıkılmalarını önlemek için verdiğimiz mücadele sizlerin de desteğiyle başarıya ulaştı. Şimdi sıra Mülkiye toplumunun görüş ve önerilerini de alarak bu binaların güçlendirilmesi ve restorasyonu için proje hazırlamaya geldi. Bunun için öncelikle yıkma-yenileme projesinin iptali için girişimde bulunmamız ve sonuçlandırmamız gerekiyor.” Bir şey daha... Mülkiyeliler Birliği, yeniden Türkiye’nin sorunları ile ilgilenmeye de başlıyor: “Yeni yönetim ülkemizin ekonomik ve toplumsal sorunlarına kalıcı ve halk yararına çözümler getirilmesinde demokratik kitle örgütlerine öncü ve örnek olacak. Çağdaş, demokrat ve laik bir toplum oluşumuna, ekonomik ve toplumsal sorunlarına kalıcı ve halk yararına çözümler getirilmesine katkıda bulunmak üzere Cumhuriyet’in kurucu temel ilkelerine bağlı siyasal partiler ve demokratik kitle örgütleriyle iş ve güç birliği yapacağız, konferanslar ve toplantılar düzenleyeceğiz. Çalışmalarımızda istihdam ve iş güvencesi konularına öncelik vereceğiz. Siyasal iktidarın kamu yararına olmadığına inandığımız uygulamaları karşısında toplumun önde gelen muhalif kurumlarından biri olma niteliğimizi öne çıkaracağız.” Feyzibeyoğlu ve arkadaşlarına başarılar diliyoruz... Mülkiyeliler Birliği, yeniden... PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Paris Kitap Fuarı 30 Yaşında Paris Kitap Fuarı (Salon de Livre) bu yıl 30 yaşına bastı. Fuar yönetimi ve Fransız yayıncılar Avrupa’nın en önemli kitap etkinlikleri arasında gösterilen fuarlarının yeni yaşını coşkuyla kutluyorlar. Türkiye de bu yıl geniş bir katılımla bu coşkuya katkı sunuyor. T.C Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın öncülüğü ve Türkiye Yayıncılar Birliği, Türkiye Basın Yayın Birliği, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş işbirliğiyle ülkemiz yayıncılığı Paris’te temsil ediliyor. Bu çerçevede her gün bakanlığın çağrılısı 2-3 yazarımız ile Fransa’daki Türk Yılı nedeniyle organizasyon komitesi tarafından ayrıca çağrılan yazarlarımız çeşitli söyleşi ve etkinliklerde yer alıyorlar. Bir TÜYAP’lı olarak Türkiye dışında düzenlenen kardeş kitap fuarları gözlemci olarak ziyaret etmek birçok açıdan yararlı oluyor. Bu gezilerde insanın her şeyden önce kendi fuarına, kendi işine olan güveni tazeleniyor. Bizim fuarımız, İstanbul Kitap Fuarı 30. yaşını önümüzdeki yıl kutlayacak. Geride bıraktığımız 28 yıl içinde önemli şeyler yapmışız, bunu Paris Fuarı’nı gezerken daha iyi anlıyoruz. Doğal ki her kitap fuarının gelişme hızı ve düzeyi düzenlendiği ülkenin koşulları tarafından belirleniyor, dolayısıyla bu koşullar göz önüne alınarak gelişme grafiğinin kendi kendisiyle karşılaştırılarak belirlenmesi gerekiyor. Fakat biz bunun bilincinde olmamıza karşın yine de İstanbul’u Paris’le karşılaştırmadan edemiyoruz. Bizi buna belki de sıkça duyduğumuz, “Ama yurtdışındaki...” diye başlayan sözler zorluyor. İstanbul Kitap Fuarı, Türkiye için ne kadar önemli ise Paris Kitap Fuarı da Fransa için o kadar önemli. İki fuar arasında yapılan karşılaştırma İstanbul’un gerek alan büyüklüğü, gerekse ziyaretçi sayısı açısından Paris’i geride bırakmış olduğunu ortaya koyuyor. Katılımcı yayınevi sayısında ise Paris ilerimizde, fakat bu konuda birtakım zorluklar yaşıyor. Metrekare birim fiyatları İstanbul’a kıyasla çok yüksek, iki katından çok daha fazla; Paris fuar yönetimi 1 metrekare için 300-350 Avro (627-731 TL) talep ediyor. Bazı büyük yayınevleri bu yılki fuara bu nedenle katılmamışlar. Bu önemli bir sorun ve bir an önce aşılması gerekiyor. Paris Kitap Fuarı bizdeki gibi iki yönlü bir etkinlik; hem profesyonellere sesleniyor, hem de kitapseverlere satış yapılıyor. Paris’te de görüyoruz ki kitap fuarları düzenlendiği kentlere can katıyor, renk katıyor. Paris için “büyülü kent” derler, bu büyü bir bakıma da bir “kitaplı kent” olmasından ileri geliyor. Dünyaca ünlü üniversiteleri, görkemli kütüphaneleri, kitapevleri ve sokak sahaflarıyla okuyan bir kent; Parislinin okuma tutkusunun kökleri çok eski yıllara uzanıyor. Molière (1622-1673) de, Flaubert (1821-1880), Honore de Balzac (1799-1850) da, Baudlaire (1821-1867) de, Guy de Maupassant (1850-1893) da önemli yapıtlarını bu kentte vermişlerdir. Onları Daudet’ler, Rimbaud’lar, Verne’ler, Hugo’lar, Gide’ler, Zola’lar ve günümüze kadar yüzlercesi izlemiştir. Doğal ki Montaigne’leri, Diderot’ları, Descartes’ları, Rousseau’ları unutmuyoruz. Parisliler okuyor, dedik. Bu, “Hayatım orada herkes okuyor, otobüste, metroda bile herkesin elinde ya bir gazete, ya bir dergi ya da bir kitap var” türünden bir gözlem değil. Fransızlar kendilerini ve hayatı dönüştürmek, değiştirmek, geliştirmek için okuyorlar. Nerede okudukları değil, ne okudukları önemli. İyi ve doğru okudukları için de devlet başkanlarına, Sarkozy’ye gecikmeden, geciktirmeden, tam yerinde, “Seninle buraya kadar!” diyebiliyorlar. Paris Kitap Fuarı’nda da en çok konuşulan konu bu “sepetleme” olayı zaten. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com Duvar aşırtan film Büyük başkan Recep Tayyip Erdoğan, Zülfü Livaneli’nin “Veda” filmini izledikten sonra demiş ki: “İnanıyorum ki, Sayın Livaneli’nin bu yapıtla vermiş olduğu örnek, sinema dünyamızda ilklerden bir tanesi olacak. Temenni ediyorum ki arkası çok farklı bir şekilde gelir ve birçok aşamadığımız duvarları bu tür yapıtlarla aşma fırsatını da buluruz. Ben bundan dolayı Sayın Livaneli’yi kutluyorum.” Livaneli’nin, Erdoğan’ın övgüsünü kazanan ve onlara “aşamadıkları duvarları aşırtan” filmi, biliyorsunuz “Atatürk’ü anlatma” savıyla çekilmiş ve serbest piyasaya sürülmüştü. Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can, anayasa değişikliği konusunda AKP’yi bile sağladı, gidiyor... Özgürlük desen, Osman Can. Adalet desen, Osman Can. Hak ve hukuk desen, yine Osman Can. Zaten konuşmalarını da “Demokrasi ve Özgürlük için Yargıçlar ve Savcılar Birliği Başkanı” sıfatıyla yapıyor. Başkanı olduğu birliğin üye sayısı ne kadar derseniz? 21 kişi! BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kavrulmuş buğday tanele- ri. 2/ Gizli gö- revli... Bir kim- senin davra- nõşlarõna temel olan ahlak ilke- lerinin tümü. 3/ Ortadoğu’da, “Ölüdeniz” de denilen bir göl... Kansõzlõk. 4/ Yasadõşõ bir işin yapõldõğõ yerde geleni haber verme işi... Dol- ma yapmak için hazõr- lanan karõşõm. 5/ Tar- lanõn saban iziyle bir- birinden ayrõlan par- çalarõndan her biri. 6/ Tavlada “iki” sayõsõ... Yankõ. 7/ Cinsiyet... Latife. 8/ “Kõşlanõn önünde --- sesi var/Ba- kõn çantasõna acep nesi var/Bir çift kundurayla bir de fesi var”(Türkü)... Evcil bir geyik. 9/ Yapma, etme... Mantõk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Halk edebiyatõnda aruz ölçüsüyle yazõlan şiir türle- rinden biri. 2/ Kumaş üzerine yapõlan bir tür işleme... Vaşak denilen hayvanõn ufak bir türü. 3/ Giysilerde, omuzlarõn dik durmasõnõ sağlamak amacõyla konulan parça... Tavõr, davranõş. 4/ Öğütülmüş tahõl... Nâzım Hikmet’in bir oyunu. 5/ Düşüncesizce her işe atõlan... Demir elementinin simgesi. 6/ Bir yüzeyde renk dal- galanmasõ sonucu görülen parlaklõk. 7/ Dinsel inanç- larõ olmayan kimse... Özsu. 8/ Halk dilinde sivrisine- ğe verilen ad... Kötü, fena. 9/ Yoz beğeni, zevksizlik... Üzeri ekmek kõrõntõlarõyla kaplanmõş yiyecekler için kul- lanõlan sözcük. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İ S K O R Ç İ L A F A İ K E B A T A R K U L A M A D O S T E R E S K İ N E Ş E İ R O K İ L A P R O N İ R İ L A İ K A Y A Z İ S K O R Ç İ N A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle