25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 29 MART 2010 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Başkan Sarkozy Hezimete Karşın Antisosyal Reformlarda Kararlı Başkan Sarkozy’nin iktidar partisi UMP’nin 14 Mart’ta yapılan bölgesel seçimlerin ilk turunda uğradığı yenilgi 21 Mart’ta yapılan ikinci turda, iktidar partisinin tüm toparlanma çabalarına karşın çok daha net bir biçimde teyit edilmiş bulunuyor. İktidar partisinin yüzde 35.4 oyuna karşın, Sol Cephe oyların yüzde 54.1’ini alarak yarışı önemli bir farkla önde bitirmiştir. Başkan Sarkozy, çok sayıda yorumcunun ‘hezimet’ olarak tanımladığı yenilginin faturasını, seçimden hemen sonra en kolay yolu seçerek bazı bakanlarına kesmiştir. Oysa başkanın partisinin ve ülkesinin yönetimini kimseyle paylaşmadığı sır değildir. Dolayısıyla yenilgideki sorumluluk öncelikle bizzat başkanın kendisinden ve 2005’ten bu yana sürdürdüğü antisosyal politikalardan kaynaklanmaktadır. Seçimlerde uğranılan ağır hezimet, kuşkusuz, salt bölgesel seçimlerle sınırlı değildir. Yenilginin 2012 başkanlık seçimlerini büyük oranda etkileyeceği de hemen kesin görünmektedir. Daha açık bir yaklaşımla seçim zaferi Sol Cephe’nin yakın gelecekteki başkanlık yarışındaki şansını ciddi oranda arttırdığını söylemek mümkündür. Sol Cephe’nin başarısında, kuşkusuz, öncelikle Sarkozy ve zengin takımdan devşirdiği partisinin zenginleri kollamasına karşın, emekçi kitlelerin, geçim derdindeki geniş katmanların sorunlarına çare üretemediği, dahası üretmek istemediği bir yana, üstelik emekçilerin kazanılmış haklarını da birer ikişer ortadan kaldırmakta ısrarlı olması yer almaktadır. Seçmenin sandıkta Sarkozy iktidarına kestiği fatura sürdürülen bu politikaların karşılığıdır. Bölgesel seçimlerin bir başka özelliği katılımın rekor düzeydeki azlığıdır. Gerçi, ikinci turda katılımda biraz artış olmamış değildir. Ancak bu yine de seçmenin sandık başına gitmeye pek gönüllü olmadığı gerçeğini fazla değiştirmemektedir. Az katılımın nedenleriyle ilgili rivayet ise muhtelif. Ne var ki katılım oranlarındaki düşüklüğün önde gelen nedenleri arasında, genel kanıya göre, Sarkozy iktidarının inatla sürdürdüğü işsizlik, ücret düşüklüğü, paranın alım gücündeki hatırı sayılır eksilme, yoksulluğun, toplum dışına itilmeler gibi sosyal çöküntülerin önünün kesileceği, iç güvenliğin sağlanacağı ile ilgli sözlerinin hemen hiçbirini gerçekleştirememesi yer almaktadır. Çok sayıda yorumcuya göre seçmenin sandığa gitmemesinin ardında oy vermenin pek işe yaramadığı ile ilgili bir tür pişmanlık bulunmaktadır. Katılım düşüklüğü ise neresinden bakılırsa bakılsın az buz değildir. Le Monde gazetesinin saptamasına göre sandığa gitmeyenlerin yüzde 53.6 oranına yüzde 3.7 beyaz ve geçersiz oylar eklendiğinde birinci turda 5 seçmenden üçü seçime katılmamıştır. 21 Mart’taki ikinci turda ise iki seçmenden biri seçime katılmamıştır. Sarkozy’nin başkan seçildiği 2007 seçimlerinde ise katılım yüzde 87 olmuştur. Ancak Başkan Sarkozy, uğradığı ağır hezimete karşın antisosyal reformlarına devam etme kararında görünmektedir. Elysee Sarayı’ndan yapılan açıklamalara bakılırsa başkan bir kez daha hezimetten ders çıkaracak yerde hezimetin önde gelen nedenlerinin üzerine gitmeyi seçmiş bulunmaktadır. Nitekim söz konusu açıklamada sözü geçen icrayla ilgili yeni düzenlemelerden anlaşıldığına göre iş dünyasına, emeklilere, kamu hizmetlerinin ve sosyal korumalarla ilgili kazanımların tecimselleştirilerek yok edilmesine yönelik karşı reformlara ne pahasına olursa olsun çok daha güçlü bir biçimde devam etmeye niyetlidir... Başkanın bu yöndeki kararlılığı, kuşkusuz, sendikalar için sır değil. Nitekim çalışma bakanlığına istihdam buharlaştırılmasında uzman Eric Woerth’ün getirilmesi başkanın sendikalarla savaşı sürdüreceğinin kanıtı sayılmaktadır. Nitekim sendikalar mesajı almış ve yüz binlerce emekçi şimdiden sokağa dökülmüştür. Cezalandırma oylamasından ders almamış görünen başkanın iktidarı çoklarına göre gün saymaktadır... Ama başkan için günler, sayılı da olsa kolay geçeceğe benzememektedir. Gerçekmuhalif,yönetimiacõmasõzcaeleştirebiliramaülkesinehükmetmekisteyenyabancõülkeninhizmetinegirmez Muhalifler ve hainler...ATILIO BORON Amerika ve Avrupa’nõn özgür basõnõ (Irak’ta kitle imha silahõ olduğu yalanõnõ yaymakta sakõnca görmeyen ya da Honduras’ta Micheletti’nin darbeci yönetimini yüzsüzce geçici hükümet olarak adlandõran) Küba karşõtõ kampanyaya hõz verdi. Bu kampanyanõn gerekçesi Orlando Zapata Tamayo’nun hapiste açlõk grevinde ölmesi ve şimdi benzer eylemi sürdüren Guillermo Hernandez Farinas olayõ idi. Çok iyi biliniyor ki Tamayo, bu dezenformasyon şebekesinin iddia ettiği gibi bir politik muhalif değil, devrimin düşmanlarõnõn yõkõcõ amaçlarõ için kullandõklarõ bir adi suçluydu. Farinas olayõ aynõ olmasa da benzerlikler taşõyor ve ciddiyetle ele alõnmasõ gerekiyor. Öncelikle şunu anõmsamakta yarar var: Bu saldõrõlarõn uzun bir geçmişi var. 17 Mart 1960’ta ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Küba’ya karşõ dönemin CIA Başkanõ Allen Dulles’un isteği üzerine gizli bir eylem planõnõ onaylamõştõ. Bu planõn bazõ bölümlerinin gizliliği 1991’de kaldõrõldõ. Bu açõklanan bölümlere göre planõn dört temel unsuru vardõ. İlk ikisi Küba’da bir muhalefet yaratmak ve güçlü bir saldõrõ propagandasõ oluşturmaktõ. Tabii sonuç alõnamadõ. Bu girişimin başarõsõz olmasõ Bush yönetimini Dõşişleri Bakanlõğõ bünyesinde Küba’da bir “rejim değişikliği”ni sağlayacak özel bir komisyon kurulmasõ için harekete geçirdi. Karşõdevrim Komisyonu demek uygun kaçmayacağõ için rejim değişikliği demeyi seçtiler. Bu komisyonun ilk bildirisi 2004’te yayõmlandõ, 458 sayfaydõ ve çok ayrõntõlõ bir biçimde Küba’da liberal bir demokrasinin nasõl kurulacağõ, insan haklarõna saygõ ve serbest pazar ekonomisine geçişin nasõl olacağõ anlatõlmõştõ. Sistem medyasının aşırı ilgisi... Planõn uygulanabilmesi için de yõllõk 59 milyon dolarlõk bir bütçe uygun görülmüştü. (Gizlice gönderilenler bundan çok daha fazlaydõ.) Bunun 36 milyon dolarõ muhalif hareketleri desteklemek için ayrõlmõştõ. Özetlersek uluslararasõ basõnõn asil ve yurtsever olarak tanõmladõğõ bu muhalif hareket aslõnda emperyal gücün Amerikan sağõnõn kadim hayali Küba’yõ ele geçirmek için hazõrladõğõ bir plandan başka bir şey değil. Sistem medyasõnõn Küba hapishanelerindeki “siyasi muhalifler”e aşõrõ ilgisi rastlantõ değil. “Politik muhalif” mi yoksa başka bir şey mi? Çoğu vatana ihanet suçundan hapiste. Şunu sormak gerek: Politik muhalif ne demek? Norberto Bobbio’nun Politika sözlüğüne göre, muhalif kavramõ stabil bir organizasyon ve kurumsal bir yapõ olmaksõzõn ve bir hükümet biçimini başka bir yapõyla değiştirmek amacõ taşõmaksõzõn, mevcut yapõyõ yõkmaya kalkõşmadan bir siyasi görüşle aynõ fikirde olmamak diye tanõmlanõyor. Muhalif uyarõr, eleştirir, baskõ yapar ve şiddet içermeyen yollarõ kullanõr, diyor. Dahasõ bir sõnõrõn var olmasõ gerektiğini ve bundan ötesinin bir muhalifi başka bir şeye dönüştüreceğini belirtiyor. Eski Sovyetler Birliği’nde bu tanõmlara uyan iki ünlü muhalif vardõ: Biri fizikçi Andrei Sakharov, diğeri yazar Soljenitsin idi. Demokratik Almanya’dan Küba muhalefeti muhalif tanõmõndan farklõ olarak yargõ kapsamõnda değerlendirilecek eylemler içinde. Çünkü talepleri var olan anayasal düzeni çökertmek ve sistemi yõkmak. Dahasõ bir düşman güç yani ABD’nin hizmetinde bunu yapmak. Bu düşman neredeyse yarõm yüzyõldõr düşünülebilecek tüm yollardan Küba’ya saldõrmõş bir güç. Kendi ülkelerine düşman bir ülkeden para, yardõm, destek alarak emperyal gücün “rejimi değiştirme” niyeti doğrultusunda hareket edenlere “siyasi muhalif” denebilir mi? Rudolf Bahro, Çekoslovakya’dan Karel Rosik, ABD’den Martin Luther King ve günümüzden bir örnek İsrail’den Mordekai Wanunu (bu ülkede atom bombasõ olduğunu açõkladõğõ için 18 yõl hapse mahkûm olmuş ve basõnõn hiç ilgi göstermediği nükleer fizikçi) muhalif tanõmõna uyan isimler. Küba muhalefeti ise muhalif tanõmõndan farklõ olarak yargõ kapsamõnda değerlendirilecek eylemler içinde. Çünkü talepleri var olan anayasal düzeni çökertmek ve sistemi yõkmak. Dahasõ bir düşman güç yani ABD’nin hizmetinde bunu yapmak. Bu düşman neredeyse yarõm yüzyõldõr düşünülebilecek tüm yollardan Küba’ya saldõrmõş bir güç. Kendi ülkelerine düşman bir ülkeden para, yardõm, destek alarak emperyal gücün “rejimi değiştirme” niyeti doğrultusunda hareket edenlere “siyasi muhalif” denebilir mi? Vatana ihanet suçu Yanõtlamak için Küba yasalarõnõ bir an için unutalõm ve diğer ülkelerin yasalarõna bakalõm: ABD Anayasasõ, 3. bölümün 3. fõkrasõnda “ABD’ye karşı işlenen ihanet” suçunu silahlõ kalkõşma ya da düşmanla işbirliği yaparak ona yardõm ve yataklõk etmek olarak tanõmlar. Bu suç ölüm cezasõnõ gerektirir, bir suç olarak tanõmlanmõştõr. Bu madde nedeniyle 1953’te Julius ve Ethel Rosenberg çifti Sovyetler Birliği’ne atom bombasõ yapõmõnõn sõrlarõnõ verdikleri iddiasõyla elektrikli sandalyeye gönderildiler. Meksika’da Ceza Yasasõ’nda vatana ihanet suçunun geniş bir tanõmõ yer alõr: “Bağımsızlığa, egemenliğe ve Meksika ulusunun bütünlüğüne karşı bir kişi, grup ya da yabancı bir hükümetle işbirliği yapmak, ulusa karşı saldırgan eylemlere katılmak, bir yabancı devletin emrinde ya da onunla işbirliği yaparak Meksika’ya zarar vermek, bir yabancı devletten çıkar sağlayarak bir görevi, işi kabul etmek” vb. Bu suçlarõn cezasõ 5 ile 40 yõl arasõnda değişmekte. Arjantin yasalarõna göre ise ülkeye karşõ silahlõ ayaklanmaya kalkõşmak ya da yabancõ bir devletle işbirliğine girerek destek ve yardõm sağlayarak anayasal düzeni değiştirmek istemenin cezasõ 10-20 yõl hapisle cezalandõrõlmak, yurttaşlõk haklarõndan süresiz yoksun kalmaktõr. Bu gözden geçirmeyi uzatmaya gerek yok. Sistem medyasõnõn ABD’den başlayarak tüm ülkelerde apaçõk vatana ihanetle suçlanacak ve asla siyasi muhalif diye nitelendirilmeyecek bu insanlarõ niye õsrarla siyasi muhalif gibi gösterdiğini anlamak zor değil. Kübalõ muhaliflerin çoğunluğu (elbette tamamõ değil) Küba ulusuna karşõ açõkça saldõran bir yabancõ güçle işbirliği yaparak diplomatlarõndan ve temsilcilerinden para ve lojistik destek alarak devrimle kurulmuş anayasal düzeni yõkma suçunu işlemişlerdir. Eğer kendi vatandaşlarõndan bazõlarõ yarõm yüzyõl boyunca ABD’ye saldõran bir yabancõ gücün kaynaklarõnõ kullanarak anayasal düzeni yõkmaya kalkõşsaydõ ABD’nin de bu insanlara karşõ tutumu aynõ olurdu. Gerçek muhalifler asla kendi ülkelerine karşõ böylesine onursuz bir suça bulaşmazlar. Yönetimlerini acõmasõzca eleştirebilirler ama asla kendi ülkelerine hükmetmek isteyen bir yabancõ ülkenin hizmetine girmezler. Onlar hain değil muhaliftirler. İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (Pagina12, Arjantin, 23 Mart 2010) ‘Homo Stupidus Stupidus’a karşõ koyabilmek GIOVANNI SARTORI Okuma yazmasõ olmayan, alfabeyi bilmeyendir ve bu yüzden ne yazar ne de okur. Ama okuma yazma bilmeyen de temel cümleler kurabilir, konuşur ve anlar. Örneğin, “Kedi miyavlıyor” cümlesini anlar da ama cümle “Kedi süt içmek istediği için miyavlıyor”a dönüşecek olursa zorlanabilir. Bizim dilbilimcilerimizin prensi sayabileceğimiz Tullio De Mauro’nun verdiği bir örnek. “İtalyanların Kültürü. Kültür ya da Kültürsüzlük” adlõ kitabõnõn yeni basõmõyla yeniden gündemde Tullio De Mauro. De Mauro’nun verilerine göre, İtalyanlarõn yüzde 70’i okuryazar değil ya da sonradan böyle oldu: Birçoğu okuduklarõ metinleri kavramakta zorlanõyor ve hiçbir şey okumuyor. Gazete bile. Cahillerin yüzde 70’i bilgi konusunda moral bozucu bir çoğunluk oluşturuyor, siyasette de ezici bir çoğunluğa sahipler. Neden birçoğu bu düzeye geldi? Hemen herkes sorunun kaynağõ olarak eğitim sistemine, kõsacasõ okula işaret ediyor. Çünkü okuma yazmayõ öğretmesi gereken kurum, okul olduğu için. İnsan doğasõndaki değişimlerde temel etken her zaman teknoloji. (Tullio De Mauro, 1997’de Homo Videns ve daha yakõn zamanda Homo Zappiens’te örnekledi). 1400’ün sonlarõna doğru el yazõsõ metni baskõ yöntemiyle çoğaltabilen Gutenberg döneminin insanõ ortaya çõkõyor. Aynõ şekilde televizyonun keşfi de bir tek “görmeye” odaklanan bir insan türü yaratõyor ki, düşüncenin şekil verdiği zihinsel görüntüler, bilmek ve kavramak olgusu, ancak görülebilir şeylerin evreniyle ile sõnõrlanõyor. “Homo Videns”in(*) bilgisi bir tek görebildiği ile sõnõrlõdõr. Bu da sahibi olduğumiz zihinsel yeteneklerin kitlesel kaybõna eşdeğer bir durum olarak algõlanabilir. Oysa “Homo Zappiens”(*) teorisi zihinsel kaybõ adeta taçlandõrarak yeni ve şanlõ yazgõlara dönüştürüyor. Bir kanaldan ötekine geçme olanağõ tanõyan telekumanda yardõmõyla edinilen diksiyon, beynimizi aynõ anda birden çok şey yapabilmeye alõştõrabilir. Gerçekten? Ben tersine gelinen noktada tutarsõz bireylere dönüşeceğimizi, bunun da hem mantõğõ, hem de her seferinde bir konuda düşünebilme yeteneğini darmadağõn edeceğini düşünüyorum. Teknolojinin gelişimi kaçõnõlmaz. Ancak teknoloji “Homo Stupidus Stupidus”(*) üretmeye başladõğõ zaman karşõ koyabilmek gerekir. Günde 12 saatini internete ya da cep telefonlarõna bağlõ geçiren çok sayõda genç aynõ zamanda tutarsõz birer birey. Siyasetten nefret ettikleri gibi kendilerinden de tiksinebilmeleri gerekir. Birer yetişkin olduklarõ zaman ne yapacak bu gençler? (*) Homo Videns / Gören Adam (*) Homo Zappiens / Zappingleyen Adam (*) Homo Stupidus Stupidus / Aptal Aptal Adam İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal (Corriere della Sera, İtalya, 22 Mart 2010) Dilbilimci De Mauro’nun verilerine göre, İtalyanlarõn yüzde 70’i okuryazar değil ya da sonradan böyle oldu. Çoğu okuduklarõ metinleri kavramakta zorlanõyor ve hiçbir şey okumuyor. Gazete bile. Cahillerin yüzde 70’i bilgi konusunda moral bozucu bir çoğunluk oluşturuyor, siyasette de ezici bir çoğunluğa sahipler. T.C. SAKARYA 5. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN MENKULÜN AÇIK ARTTIRMA İLANI 2009/522 T. Bir borçtan dolayõ hacizli bulunan ve aşağõda cins, miktar ve kõymetleri yazõlõ mallar satõşa çõkarõlmõştõr. Birinci artõrma 09.04.2010 günü saat 14.00-14.10 arasõnda Merkez sanayi Hanlõ Yolu Üzeri No:32 (Emniyet Garaj İşletmeciliği)-ARİFİYE/SAKARYA adresinde yapõlacak ve o günü kõymetinin % 60’õna istekli bulunmadõ- ğõ takdirde 14.04.2010 günü -Merkez sanayi hanlõ yolu üzeri No:32 ( Emniyet Garaj İşletmeciliği)-ARİFİYE/SAKARYA adresinde 14.00-14.10 saatleri arasõnda 2. artõrma yapõlacağõ; Şu kadarki, artõrma bedelinin malõn tahmin edilen kõymetinin %40’õnõ bulmasõ ve satõş isteyenin alacağõna rüçhanõ olan alacaklarõnõn toplamõndan fazla olmasõnõn ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştõrma masraflarõnõ geçmesinin şart olduğu, mahcuzun satõş bedeli üzerinden alõnacak KDV alõcõya ait olacağõ ve satõş şartnamesinin icra dosyasõndan görülebileceği, masrafõ verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebilece- ği fazla bilgi almak isteyenlerin yukarõda No’su yazõlõ dosya numarasõyla müdürlüğümüze başvurmalarõ ilan olunur. 08/03/2010 Lira: 80.000 Adet: 1 ADET Malın cinsi (Önemli nitelik ve özellikleri): 34 HVY 23 plakalõ, Scania marka, 2007 model, R124 GA 4X2 NA420 HP tipi, 8084323 motor, 9BSR4X20003603218 şasi Nolu, kõrmõzõ renkte çe- kici (Anahtar ve ruhsatõ mevcut, hasarsõz, dört lastik üzerinde, sağ lastik inik, akü üzerinde ) (Basõn: 20257) Guillermo Farinas. VEFAT - Faize ve Sadettin Serezli’nin kızı, - Demir ve Haydar Serezli’nin kardeşi, - Martha Serezli’nin görümcesi, Emre Serezli’nin halası, - Metin ve Nevra Serezli, Gönül Doğrusöz, merhum Sacide Perin, mehrum İbrahim Petriçli, merhum Asaf Petriçli’nin yeğeni, - Semahat ve merhum Lütfü Arıkan’ın gelini, - Birgül Candoğan ve Feyyaz Arıkan’ın yengesi, - Özlem ve Alpay Serbez’in sevgili annesi, - Mümtaz Arıkan’ın biricik eşi Ebru Sanatçısı Füsun Arıkan Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 30 Mart 2010 Salı günü kılınacak öğ- le namazından sonra Moda Camii’nden kaldırı- lacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle