16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EN SONUNDA, AKP iktidarının istediği oluyor galiba. Anayasaya madde sokuşturma heveslilerinin himmetiyle. Olup biteni anlamak için sürecin başlangıçlarını şöyle bir anımsayalım: AKP ve şimdi onun da katıldığı yolda ta 1950’lerden beri aynı şekilde düşünmeyi sürdürenler özde ne istemektedir? İstedikleri “Cumhuriyetin Kemalist özünü yerle bir etmek” değil mi? Yani ulus- devletin temel özelliklerini ortadan kaldırmak için her şeyden önce ulus kavramına aykırı olarak etnik hakları öne çıkarmak, Anadolu mozaiği ve “Çingeneye Roman demek” gibi şıklıkların gerisinde vatandaşları olabildiğince bölmek, ulusal egemenliğin aslında “hikâye” olduğunu söyleyerek bağımsızlık ilkesinin köküne kibrit suyu dökmek, planlı kalkınma ve karma ekonomi modeli yerine dünyada bile foyası meydana çıkmış küreselci emperyalizmin yolunu açık tutmak, kuruluş ilkelerinin bekçisi bir orduyu olabildiğince yıpratmak. Kısacası ülkenin geçmişini ve bugünkü halini düşününce nelerin yapılmaması akla geliyorsa, onların hepsini inadına yapmak. Böyle bir niyetin önünde hukuk engelleri olarak neler ve hangi kurumlar kalmıştı? Bazı anayasa maddeleri, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay gibi yüksek yargı organları değil mi? Kurullardaki üyelerinin seçilişlerini siyasal iktidarın işine gelecek biçimde değiştirmek, yetkileriyle oynamak, bunları “milli irade” önünde engel sayarak kollarını kanatlarını kırmak. Kısacası yargı bağımsızlığını biraz daha daraltmak. Bütün bunlar gün gibi ortadayken ve iktidarın asıl amacı o “sözde engelleri” yıkmakken, “anayasa değişikliği” denen demetin ortasındaki dikenli ve zehirli otun çevresini göz alıcı çiçeklerle donatmak neden? Aman yarabbi, neler var neler: 12 Eylül’den kalmış ve yaşamlarının sonlarına yaklaşmış insanları dava zamanaşımını da çiğneyerek yargılamaktan “Türkiye milletvekilliği” gibi suyu çıkmış ve 1995’te Anayasa Mahkemesi’nden dönmüş bir hilkat garibesine kadar ve Yüksek Askeri Yargı kararlarının yargısal denetiminden siyasal partilerin kapatılmasını siyasilerin keyfine bırakmaya kadar akla gelebilecek neler varsa bunların hepsini demete eklemek, yutturulmaya çalışılan zehiri tatlı drajeye dönüştürmek değildir de nedir? Aklı ve sağduyusu kaybolmuş bir Türkiye, yalnız akıl almaz saçmalıklara değil, sonu bilinmez tehlikeli yollara da sürüklenmiş gidiyor. Böyle bir gidişin sonuçta AKP’ye de yaramayacağını söylemek felaket tellallığı mı sayılır? [email protected] CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 20 MART 2010 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Zehirli Otun Çevresi PENCERE Kirli Çevre - Akıllı Çevre İnsan yaman bir yaratık, hayvanları eğitiyor, hizmetinde kullanıyor. Bir yere giderken köpeği evin bekçiliğine atayıp görevlendiren kim?.. İnsan!.. Köpek, pek çok işte kullanılıyor, körlerin bir numaralı yardımcısı oluyor, polisin ya da avcının emrinde efendisine hizmet ediyor. İnsan anasının gözü... Hayvanlar kralı!.. Yalnız hayvanlar kralı mı insan, eşyanın da sultanı olmaya başladı. Eşya ne?.. İnsan tarafından yapılan ve kullanılan nesne ya da nesnelere eşya denir. İskemle eşyadandır... Masa, çatal, kaşık, gaz ocağı, buzdolabı, telefon, radyo, bilgisayar... Kutsal kitapların yazdığı şeytan gibi, eşyaya akıl aşılamaya başladı insan... Eşya akıllanıyor... İnsan buyruk verince, evdeki televizyon, belirli bir saatteki konseri ya da filmi videoya çekiyor, efendisinin emrine sunuyor. Çamaşır makinesinin düğmesine basılınca, akıllı aygıt; gömlekleri, donları, mintanları sabunlayıp çitiliyor, çalkalayıp duruluyor; benim diyen hizmetçiden daha güzel yıkıyor: Evde bekçi köpeği yerine geçen alarm düzeni, hırsızlara göz açtırmıyor. Nereye varacak bu iş?.. Bir dostum: - Hiçbir eşya, dedi, köpeğin ya da kedinin yerini dolduramaz. - Neden?.. - Köpek insanın dostudur, yârı, vefakârıdır, güvenilir arkadaşıdır. Bir hanım: - Ben evdeki kedimi, dedi, en gelişmiş robotla değişmem, o gerçek bir Ankara kedisi... - Marifeti ne?.. - Yalnızlığımı gideriyor, evde bir sıcaklık, bir canlı istiyorum... İnsan, kimi zaman, mutsuzluğunu gidermek için hayvana yaklaşmak zorunda!.. Hayvan, kimi zaman insandan daha sıcak bir yaratık olabiliyor. Bir robot, ne denli akıllanırsa akıllansın, programlanmış eşyadır, duygusuzdur... Ama duyarlıdır. Gelişmiş bir radar, insandan daha duyarlıdır, buluttan nem kapar... Ne var ki insan hem duyarlı... Hem duygulu. Allah’ın belası bir yaratık insan, bir yandan ‘çevre’yi kirletiyor, bir yandan ‘akıllı çevre’ yaratıyor; ikisi arasında yok olacak... (26 Eylül 1997 tarihli yazısı)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle