24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 6 ŞUBAT 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Direniş Tırmanıyor TEKEL işçilerinin iki aya yaklaşan direnişi, ilgisizlik yüzünden tüm çalışma hayatını sarmış bulunuyor. Bir günlük ülke çapındaki işçi direnişinin olaysız geçtiğine bakmayınız. O da istenen sonucu vermezse, anlaşmazlığın daha da tırmanacağı ve olumsuz sonuçların ülkeyi saracağı artık belli olmuştur. Bu bir günlük çalışma boykotu, sendikalı işçilerimizin büyük çoğunluğunun direnişi desteklediklerini de kanıtlamıştır. Durumu değerlendiren Başbakan ve hükümet, soruna çözüm aramak için önemli zaman harcamaya başlamış, Türk-İş başkanının Başbakan’la görüşmesinden sonuç alınamamış, çözüm bulmayla görevlendirilen iki bakanın bulabildikleri çözüm seçenekleri, işçi liderlerince kabul edilmemiştir. Oysa bize göre, başlangıçta soruna doğru teşhis konulabilse, sorun hiç ortaya çıkmayabilir, hükümeti hiç uğraştırmayabilir ve bu kadar ekonomik sorun varken hepimizi bu yapay sorunla uğraşmak zorunluluğu ile karşı karşıya bırakmayabilirdi. Biz sanıyoruz ki sorun, devlet işletmelerimizin ve özelleştirme işlerimizin yanlışlarından kaynaklanmaktadır ve ancak bu yanlışların düzeltilmesiyle çözüme kavuşturulabilir; bu yanlış düzeltilemediği takdirde de tırmanma sürecek ve hepimizin korktuğu kötü sonuçlar önlenemeyecektir. Başladığı 1986 yılından beri özelleştirme işlerimizi yönetenlerin, daha önceleri belirlenmiş ve o yılda yayınlanan “Özelleştirme Ana Planı”nda da yinelenmiş olan devlet işletmelerimizle ve onların özelleştirmeleriyle ilgili temel strateji ve politikalardan uzaklaşmaları, devlet işletmeleriyle ilgili sorunlarımızın çözümünü zorlaştırmıştır. Bu temel ilke ve politikalar, özel sermayenin ilgi duymadığı ve yatırım yapmadığı ya da yapamadığı alanlarda devlet işletmelerinin devamını ve arttırılmasını gerektirirken bugünkü uygulamalar, devlet işletmelerinin ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir. Aynı politikalar, özelleştirilen işletmelerde çalışanlar sayısının azaltılmasını önlemeyi ve hatta çalışanlar sayısının arttırılmasını, özelleştirilen işletmelerin çalışanlarına ve halka hisse satılmasını öngörmekteydi. Bugünkü uygulamalarımız, özelleştirildikten sonra çalışanlar sayısında azaltmalar yapılmasına ve hatta işleyen işletmenin durdurulmasına ve dağıtılarak parça parça satılmasına olanak tanımaktadır. Ana Plan, özelleştirmeden önce işletmelerin parçalanmasını yasaklamaktaydı; bu plana göre özelleştirilen işletmenin bütünlüğü içinde işlemesi ve kaynak yaratması öngörülmekteydi. Bugünkü uygulamalarımız, çalışan işletmenin parçalanmasına, parçalara ayrılarak satılmasına ve hatta kapatılarak arsaları üzerinde eğlence merkezleri kurulmasına izin vermektedir. Ana Plan’ın ilke ve politikaları, 27.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı “Özelleştirme Kanunu” ile yasal güvenceye de kavuşturulmuş idi. Başlangıçta Ana Plan’a ve onun temel ilke ve politikalarına uygun olarak çıkarıldıktan sonra, çok sayıda değişikliklerle “kuşa çevrilmiş” ve ilkesiz biçime dönüştürülmüş Özelleştirme Kanunu, bugünkü uygulamalarımızı akıl yolundan uzaklaştırmış bulunmaktadır. Ancak yine de kamu yararı ve işçi hakları gibi bazı temel kavramlara göre akıl yolunu bulmak da düşünülebilirdi. Ama bu fırsat da kaçırılmış bulunmaktadır. Bu akıl yolundan uzaklaşma biçimi, bu sefer bize pahalıya mal olacağa benzemektedir. TEKEL işçilerinin şimdi artık çok genişlemiş direnişlerinin, halk çoğunluğunca destek görmeye başladığı artık belli olmuştur. Yöneticilerimiz, eğer bundan emin değillerse, bir kamuoyu yoklamasıyla sonucu tahmin etmeyi ve ona göre karar vermeyi de düşünebilmelidirler. Bu konuda inatlaşmanın hepimize çok zarar vereceğini kabul edebilmeliyiz. Ekonomik bunalımdan çıktık, çıkıyoruz derken, daha büyük sosyal ve ekonomik bunalımlar içine girmeyi önleyebilmeliyiz. Uzun süreli çözümün, devlet işletmeleri ve onların özelleştirilmeleriyle ilgili uygulamalarımızın başlangıçtaki ilke, politika ve uygulama biçimlerine dönülmesinde olduğu belli olmuştur. [email protected]. [email protected] Seçilmiş Emine Erdoğan’ın GATA hastanesine alınmamasını “Siz peygamber olarak kabul edilen birinin eşini nasıl içeri almazsınız” diye değerlendiren MHP’li Osman Durmuş’a, Recep Tayyip Erdoğan çok kızdı. Eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kardeşi olan Korkut Özal, 2003’te Başbakan olduğunda Recep Tayyip Erdoğan için “O seçilmiş bir kişiliktir” demişti. Korkut Özal’ın “seçilmişlik”ten kastı oyla seçilmişlik değildi kuşkusuz. Mistik anlamda “seçilmiş” olmaktan söz ediyordu. İlginçtir, o zaman Korkut Özal’ın bu sözlerine hiç karşı çıkan olmamıştı... Pas ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, Sabah gazetesine “AKP hükümeti ve başka unsurların yarattığı demokratik dönüşüm açık. Bu durumda da ordunun içerdeki durumu güçlü biçimde denetlemesi ve gözetlemesine duyulan ihtiyaç azalmış durumda. Orgeneral Başbuğ demokrasiye bağlı olağanüstü bir lider” açıklamalarını yaptı, biliyorsunuz. Recep Tayyip Erdoğan’ın da aynı günlerde, “Genelkurmay Başkanımız olsun, kuvvet komutanlarımız olsun, olaylara yaklaşımda bizim paslaşmamız olumlu bir şekilde gelişiyor” dedi. Daha önce birkaç kez yinelemiştik. Bir daha anımsayalım. Eski Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Nusret Taşdeler, Eylül 2007’de hazırladığı raporda; 22 Temmuz 2007 seçimlerinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti için devletin temel nitelikleri açısından bir dönüm noktası olduğunu belirtip şu saptamaları yapmıştı: “Türkiye, demokrasi ile İslamın bir arada yaşayabileceğini ispat etmiş bir ‘ılımlı İslam’ devleti olarak tanımlanmaktadır. Hükümet de, iç kamuoyu, AB ve Avrupa’nın da desteği ile elde ettiği kazançlarını pekiştirmeye kararlı görünmektedir. Bu eğilimi ve ‘İslami demokrasi’ bağlamında kazanılmış olan bir ivmeyi, halen gelmiş olduğu noktadan geri çevirmek son derece zordur.” Son gelişmelerle birlikte durumdan çıkan vazife şudur: Bizim oğlanların hepsi kol kola, Türkiye ılımlı İslama... AKP’liler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Sayıştay tarafından denetlenmesi için yasa önerisi hazırlamışlar. Eski Sayıştay denetçisi ve Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri Bülent Serim, bu öneriyi garipsemiş. Çünkü, uygulamayı biliyor: “1961 Anayasası, 1982 Anayasası ve Sayıştay Yasası kuralları uyarınca, diğer tüm kamu idareleri gibi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gelir ve giderleri TBMM adına Sayıştay denetimine bağlıdır ve bu hep böyle olmuştur. Ancak, her iki anayasanın anılan maddelerindeki özel kuralda, TSK elinde bulunan devlet mallarının denetiminin, gizlilik esası dikkate alınarak yasayla düzenleneceğinin belirtilmiş olması nedeniyle Sayıştay denetimi dışında kalan bu mallardır. 1982 Anayasası’nın 160. maddesindeki özel kural 07 Mayıs 2004 günlü, 5170 sayılı yasayla yürürlükten kaldırılmıştır. Şimdi yapılmak istenen, bu anayasal değişikliğe bağlı olarak, TSK’nin elinde bulunan devlet mallarının Sayıştay tarafından denetlenmesini sağlayacak yasal değişikliğin yapılmasından ibarettir.” Bülent Serim, hazır konu açılmışken benzer bir uygulamayı anımsatma gereği duydu: “Anayasa Mahkemesi, 10 Kasım 2009 günlü kararı ile,TBMM harcamalarının denetiminin, Başkanlık Divanı’nca oluşturulacak bir komisyona yaptırılmasına ilişkin TBMM Genel Sekreterliği Teşkilat Yasası’ndaki bir değişikliği iptal etti ve bu denetimin anayasanın 160. maddesi uyarınca Sayıştay tarafından yapılması gerektiğini belirtti. Üstelik, Sayıştay’a, hukuksallık yanında performans denetimi yapma yetkisi verilirken iptal edilen kuralda denetimin yalnızca rakam karşılaştırmaktan ibaret olacağı yazılıydı. Umarız ki, hazırlanan Sayıştay Yasası değişikliğinde TBMM harcamalarının denetimine de yer verilir. Belli olmaz; belki de, anayasa değişikliğinde yine Sayıştay denetimi dışında kalmak için kural konulur.” Olmaz olmaz demeyin. Bu dönemde her şey oldurulur! Denetlenen-denetlenmeyen Şekerin Tadı Bozulmasın SADIK ÇELİK Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi yıllardır gündemden düşmüyor. Türkiye’de 80 sonrası 24 Ocak kararlarıyla KİT’lerin özelleştirilmesine başlandı. Özelleştirmelerde sıra, neo- liberal ekonomik politikalarla haraç mezat satılan eldeki son KİT’lere kadar geldi. Bu nedenle devletin şeker fabrikalarını verimli çalıştırmadığı, şekerde rekabet gücünün sağlanamadığı, Türkiye’de şekerin Japonya’dan sonra en pahalı ülke olduğu gibi türlü türlü bahanelerle özelleştirmeler haklı çıkartılmaya çalışılıyor. Oysa İngiliz araştırma kuruluşu LMC’nin araştırmasına göre Japonya da dahil olmak üzere Türkiye şeker fiyatından yüksek olan birçok Avrupa ülkesi var. Aynı TEKEL’de olduğu gibi özelleştirmelerin; fabrikaları daha verimli çalıştıracağı, ekonomiye olumlu katkı sağlayacağı iddiaları ortada. Ancak daha önceki örneklerinden bildiğimiz üzere özelleştirilen işletmeler bir bir kapatılarak kapılarına kilit vuruldu ve bu durum ülke ekonomisinde onarılamaz yaralar açtı. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi yalnızca ekonomik sıkıntılar yaratmakla kalmayacak, aynı zamanda toplumsal birtakım sıkıntıları da beraberinde getirecek. Daha önce TEKEL’de ve çimento fabrikalarında yaşadığımız örneklerden yola çıkarak biliyoruz ki bugün şeker fabrikalarını alan şirketler bir süre sonra bunları yabancılara devredecekler. Böylelikle şeker fabrikalarının çoğu bir bir kapanacak. Yerine GDO’lu mısırlardan mısır şurubu (fruktoz) üretilecek. Bir tarafta şeker fabrikalarının özelleştirilme haberlerini okuduğumuz şu günlerde diğer tarafta GDO yönetmeliğinin üç ayda üçüncü düzenlemeyle çok daha esnek bir hal aldığını endişeyle takip ediyoruz. Maalesef özellikle Amerika’nın çıkarları, zehirli GDO’ların halk sağlığına olduğu kadar şeker fabrikalarının özelleştirilmesine de etkisi olduğunu açıkça gösteriyor. Türkiye tarımında piyasayı üretici ve tüketici lehine düzenlemek amacıyla destekleme alımı yapan, üreticilere girdi sağlayan tarımsal KİT’ler, 80’lerden bu yana hızla özelleştirilerek kapatılıyor. Türkiye’de 80’li yılların başından beri uygulanan politikalar gösteriyor ki Batı ülkeleri kendi ekonomik krizlerinden sıyrılmak için gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini özelleştirmeler yoluyla kendi denetimleri altına almaya çalışmaktadırlar. 1980’lere kadar tarımsal KİT’lerin de katkısıyla Türkiye tarımda kendine yeten bir üretime sahipken, 2000’li yıllara gelindiğinde Türkiye tarım ürünlerini dıştan alan bir ülke konumuna gelmiştir. Bu olumsuzluğun başlıca nedeni tarımsal KİT’lerin aşamalı olarak özelleştirilerek tasfiye edilmesidir. Bunun sonucunda Türkiye tarımsal üretimde dışa bağımlı hale gelmiştir. Şeker fabrikalarının şekerin pahalılığı bahane gösterilerek özelleştirilmesini buna örnek gösterebiliriz. Öte yandan, şekerde arz fazlası var denerek pancar üretiminin kısıtlandığı sırada pancar şekerine rakip olan mısır şurubunun üretimi arttı. Mısır nişastasından elde edilen fruktoz sanayide kullanılıyor çünkü oldukça ucuz. Bizden başka ülkelerde de aynı durum ortaya çıktı ancak devletler şeker sanayilerini korumak adına mısır şurubuna kota koydular. Bizde ise şekerpancarı üreticisini korumak bir yana, şeker üretimine kota konuyor. Önceleri yıllık toplam üretim hedefinin yüzde 90’ı pancar şekeri, yüzde 10’u mısır şurubu olarak kararlaştırılmıştı. Daha sonra mısır şurubu üreticileri özellikle ABD’nin baskısı üzerine yüzde 10’luk kotayı yüzde 15’e yükseltti. Hem enzimi hem mısırı GDO’lu olan mısır şurubu sağlığa son derece zararlı. Obezitenin en büyük nedenlerinden biri olarak gösterilen mısır şurubu (fruktoz) kanda çabuk emildiğinden açlık hissi uyandırıyor. Bu yüzden ABD’de bazı eyaletlerde halkın yarısından çoğu obeziteyle savaşıyor. Tüm bunlara bakacak olursak ABD’nin ortalama en yüksek milli gelirle dünyada en kötü beslenen toplum olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Sonuçta Türkiye’nin şeker politikasında gıda ve tahıl piyasalarının devlerinin (Monsanto, Cargill, Archer Daniels Midland gibi tekellerin) hâkimiyeti ve tam kontrolü özelleştirmeler sayesinde sağlanabilir. GDO yönetmeliğinin acilen çıkış tarihi ile şeker fabrikalarının beşinin bir bütün halinde satışa çıkarılmasının tarihlerinin yakınlığı tesadüf olmayabilir. Ayrıca şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ekonomik, sosyal ve toplumsal olarak hiçbir derde deva olmayacağı gibi halk sağlığını da olumsuz yönde etkileyecektir. Yapılması gereken ekonomik bahanelerin ardına saklanmadan, mantıklı kararlar alıp özellikle tarım gibi sonsuz verimliliğe sahip bir alanda ülkemizi dışa bağımlılıktan kurtarmaktır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Katili salıverilmiş Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi İzet bir çağrı yaptı, ama şimdiye kadar kulak veren kimse çıkmadı. Oysa, saklanan sanıklar, karartılan kanıtlar, aşılan zamanlar nedeniyle birçok dava dosyası kapatılmış durumda olduğunu vurgulayan bir çağrıydı: “Yeni dönem cinayetlerde, çağın hızına uygun olarak henüz cinayet işlenmeden, karartma işlemlerinin başlatıldığını öğrenmemiz, aslında yepyeni dava dosyalarının da açılmasına neden olmalı, karartanları araştıran davalar açılmalı. Bu durumda bizim müdahillik görevimizin henüz sona ermediği anlaşılıyor. Kendilerini sorumlu hisseden, geçmişin suçlarından arınıp yeni bir gelecek kurulmasını isteyen kişiler de, dava dosyasız bırakılmış ailelerin yanı sıra müdahil olabilirler, yeni bir dava çerçevesinde, bir duruşma salonunda toplanabiliriz. Hukukçular, bunun için gerekli hukuk araştırmalarına girişebilirler.” Savcılar, barolar, hukukçular... Sıra sizde... Hukukçular göreve BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yeniçeri ocağõna yeni girmiş delikan- lõ. 2/ Kamuya ilişkin hizmet- lerin tümü... Borç ödeme. 3/ Atlarõn taşõn- masõ için yapõl- mõş kapalõ taşõ- ma aracõ... Ya- põlarõn tavanõ- na konulan ve üzerine mertek dizi- len kalõn ağaç direk. 4/ Rütbesiz asker... Bir şeyin kenarõna ke- silerek, kõrõlarak açõ- lan küçük kertik. 5/ Saat zincirinin sarõl- dõğõ silindir. 6/ Os- manlõlarda devlet gö- revlilerinin yetişti- rildiği okul. 7/ Ba- lõkçõlarõn denizde sõğlõklarõ belirtmek için kullan- dõklarõ işaretlerin her biri. 8/ “Dua eden” anlamõn- da eski sözcük... Algõlanan nesnelerin temel nite- liği. 9/ Giysileri mağazalarõn vitrinlerinde sergile- mek amacõyla kullanõlan insan örneği... Kuzu sesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Canlõ, neşeli ve sokulgan. 2/ Küçük gaz lamba- sõ... Tavõr, davranõş. 3/ Bir ilimiz... “Uç, kenar, son” anlamõnda eski sözcük. 4/ Koca... Eskişehir yöre- sine özgü bir tür kõymalõ börek. 5/ Kaba dikiş. 6/ Os- manlõ sarayõnda padişahõn günlük yaşamõnõ sür- dürdüğü iç bölüme verilen ad. 7/ Bir gemiyle bir kõ- yõ cismi arasõndaki doğrunun, geminin bulunduğu boylam dairesiyle saat yelkovanõ yönünde yaptõğõ açõ. 8/ “Davet eden, çağõran” anlamõnda eski söz- cük... Bir nesnenin uzayda kapsadõğõ yer. 9/ Bir mo- daevinin giysilerini giyerek halka sunan kişi... Ey- lemleri olumsuz yapmakta kullanõlan ek. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G O D Z İ L L A A L E U T İ K İ S E V R A K A N T A N A L O J İ R E A R R U S İ S A A L İ İ T E L İ S N E Y M A Ş B O C A K E F G A Z E L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle