18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ Dear President: Tehlikenin Hep Farkındaydık! Ülke aydınları, emekçileri ve gençlerinin Maraş’ta, Taksim’de, Sıvas’ta yakılıp katledilmesinin... Hıdrellez sabahına kurulan darağaçlarının... Devletin karalama mekanizmalarındaki, eğitim kurumlarındaki şeriatçı ve ırkçı kadrolaşmanın... Sanat kurumlarına karşı sürdürülen husumetin... Şiddet karşısında korkak, sinmiş bir toplum yaratmak amacıyla yapıldığının farkındaydık! Yaratılan korkunun ardında; yap-işlet-devret, yüzde 100 kredili anahtar teslimi benzeri modellerle yapılan proje ihalelerindeki kayırmaların bulunduğunun... Askeri üsler, otoyol, petrol boru hattı projeleri, genetik yapısı değiştirilmiş tohum ithalatına ait nice yolsuzluk dosyasının çıkacağının... Maliyetlerin düşürülmesi için emeklilik yaşı ve en az çalışma sürelerini yükseltecek yasaların uygulanacağının da farkındaydık! Yıllarca bunları yazdık, konuştuk. Dinleyenler, okuyanlar sıkıldı. Ama siz duymadınız. Çünkü demokrasinin, toplumun tüm kesimlerinin paydaş ve katılımcı olması şartını sadece cemaatiniz için geçerli sandınız. Karşı çıkan olunca da ya “devlete” şikâyet ettiniz ya da “askeri darbe” sendromu yaratarak rol değiştirdiniz. Böyle zamanlarda ülkesine fırsatlar yaratmaya çabalayan ama halkınca anlaşılamayan “mazlum” rolünü pek sevdiniz. Gelin görün ki, küreselleşmenin devleti de, ordusu da çoktan değişti. Küreselleşmenin devlet anlayışı: ? Ne kaynakların dağıtımında ulusun ve toplumun çıkarlarını gözetmek zorunda!.. Ne de tüm kesimlere eşit görünüm kazandırmakla yükümlü!.. ? Yoksulluktan sistemi değil, yoksulları sorumlu tutmakta ve.. Her türlü ayrılıkçı harekete küresel çıkarları zedelemediği sürece hoşgörülü yaklaşmakta!.. ? Rekabetçi düzende kaybedenlerin değil, kazananların yanında yer almakta... ? Sermayenin verimliliğini ve kârlılığını olumsuz etkileyecek her türlü güce karşı anayasal düzenlemelere sahip. Bu düzenlemelerin temel özelliğini ise kamu-özel ayrımının bitmesi, sermayenin istediği alana, istediği koşullarda yatırım yapabilmesi ve ticari ilişkilerini düzenleyebilmesi oluşturmakta. Malum, bu yapının oluşması için gerekli düzen 20. yüzyılın son çeyreğindeki askeri darbelerle sağlanmış!.. “Rıza göstermeye hazır” bir toplum yaratılmıştı. AKP hükümetinin icraatlarına, medyada boy gösteren yorumculara bakılırsa maya yeterince tutmuş! Bu durumda orduya da askeri güvenlik dışındaki işlevlerini piyasaya devretmek kalıyor! Bu süreç bir yandan AKP örneğinde olduğu gibi, hükümetlerin orduyla sürtüşmesi şeklinde ortaya çıkarken... Diğer yandan da MIGA (Çok Taraflı Yatırımları Garantileme Ajansı) ve benzeri ulusötesi ortaklıklarla devleti askeri darbelerin yaratacağı kısıtlamalara karşı da sorumlu tutmakta! Bu düzenlemenin devlet biçimi olarak da başkanlık ya da yarı başkanlık sistemini “önermekte!” Mr. President, gördüğünüz gibi biz tehlikenin hep farkındaydık! Cumhurbaşkanlığı seçimine beş kala neden “Cumhurbaşkanını halk seçsin” denildiğinin farkında olduğumuz gibi! Geçen hafta da vurguladığım gibi başkanlık sistemi teklifi yeni değil. Örneğin Türkiye Başbakanı’nın ta 2003’ten beri de gerçekleştirmek istediği bir arzusu. Seçim tarihi yakınlaştıkça da bu arzusu giderek artmakta! Nasıl artmasın ki! İl Özel İdareler Yasası ve Yerel Yönetimler Yasası zaten bu arzu doğrultusunda hazırlandı. İl özel idareleri valiliklerden alınarak il özel idare sekreterliğinin yönetimine verildi. Eğitim, spor, sağlık, tarım, güvenlik, turizmle ilgili kurumlar bu yasalar doğrultusunda il özel idaresine bağlandı. Dolayısıyla, başkanlık sisteminin zemini hazırlandı. Biz yurttaşlar, bu düzenlemelerin iller arasında haksız rekabet yaratarak göreli demokrasiyi zedeleyeceğinin... Başkanlık sisteminin altyapısını oluşturduğunun farkındaydık. Farkındalığımızı da demokratik haklarımızı kullanarak meydanlarda gösterdik. Gazetemiz Cumhuriyet’in “Tehlikenin farkında mısınız?” diye çaktığı ilk kıvılcım dün Tandoğan’da, Çağlayan’da milyonların sesinde cevap buldu. Yarın Çanakkale, Manisa, İzmir’de bulmaya devam edecek. Sahi, Mr. President siz de tehlikenin farkında mısınız? 07/05/2007 TARİHLİ YAZISI. CMYB C M Y B ÖZLEM YÜZAK Bugün ülkemiz için ne yaptõk? Peki dün ne yap- mõştõk? Ya yarõn ne yapacağõz? Bu sorulara göğsünü gere yere yanõt verebilen ender insanlardan biriydi sevgili Prof. Dr. Tür- kel Minibaş. İstanbul Üniversitesi İktisat Fa- kültesi’nde profesör olmak ve öğrenci yetiştir- mek Türkel Minibaş‘õn üstlendiği sorumluluk- larõn yalnõzca bir tanesiydi. ÇYDD’nin yõllar bo- yu genel başkan yardõmcõlõğõnõ yürütmek, kõz ço- cuklarõnõn okumasõ için verilen mücadelede ön saflarda yer almak da... O, her her şeyden önce kalbi aydõnlõk bir Türkiye için atan örnek bir Cumhuriyet kadõnõydõ. Sanki sõnõrsõz bir güce, sonsuz bir enerjiye sa- hipti. Üstelik õşõl õşõl gülen bir yüzle yapõyordu her şeyi. Sokak çocuklarõnõn yanõnda onlarõn top- luma kazandõrõlmasõ için de savaşõyordu; Kaz Dağlarõ’nda, Bergama’da altõn maden şirketle- rinin sondaj çalõşmalarõnõ protestolarda da en ön- deydi... Cumhuriyet gazetesinde “Göz Ucuyla” adõnõ verdiği köşesinde 15 yõldan beri bir kez ol- sun ara vermeden yazdõ, kavgasõnõ sözcüklerle di- le döktü. Savaşcõydõ ama kelimenin tam anlamõyla da “kadın”dõ. Her zaman bakõmlõ, makyajlõ, gü- ler yüzlü... Her zaman dik duruşlu. Doğru sözlü... İyi bir öğretici ama aynõ zaman- da iyi bir dinleyici... Ekonomik bağõmsõzlõğõn yõl- maz savunucusu... Toplumun sorunlarõnõn can da- marõna inen ancak birçoklarõnõn aksine yalnõz tes- pit yapmakla kalmayõp, çözümler üreten, uygulama alanlarõ yaratan bir toplum önderi... Koskoca bir yõl geçti aramõzdan ayrõlalõ... Türkiye’nin içinde bulunduğu tablo giderek kara- rõyor. Toplumsal çatõşmanõn arttõğõ, işsizliğin ciddi bir tehdit haline geldiği, çalõşan haklarõnõn her geçen gün biraz daha tõrpanlandõğõ günlerden geçiyoruz. Demo- kratikleşme söylemi içinde giderek otoriter çizgiye kayan bir AKP iktidarõnõn yandaş med- yasõ ile yarattõğõ suni gündemler içindeki bu sancõlõ ortamda sevgili Türkel Hocamõzõn 23 Nisan 2007’de yazdõğõ bu yazõ aslõn- da her şeyi önceden anlatõyor: “Neşeliydik, coşkuluyduk. Ege- menliğin kayıtsız şartsız ulusta oldu- ğuna... Büyüyünce aydınlık, gelişmiş ya- rınları yaratacağımıza inanıyorduk. Büyüdükçe ulusal egemenliğin: De- mokrasinin tüm kurallarının işletilmesi, tüm temel hak ve özgürlüklerin herkes için devlet güvencesinde olmasıyla mümkün olacağını öğrendik. Devlet tüm kesimlere eşit uzaklıkta, tarafsız davranmalıydı. Halkın beslenmeden ba- rınmaya, sağlıktan ısınmaya kadar tüm alanlardaki söz hakkının piyasa ekonomisine devredileceğini!.. Piyasa ekonomisinin de ulusötesi firmaların çıkarlarına göre iş- letileceğini!.. Belediyelerin kamuya ait alanlarının Arap’ından Amerikalısı- na ulusötesi sermayeye satılacağını!.. Maden şirketleri için Bergama’dan Kafkasör’e ülkenin tarım, orman, su havzalarının talan edileceğini!.. Petrolden doğalgaza enerji nakil pazarı haline getirileceğini!.. Hiç mi hiç aklı- mıza getirmemiştik. Çünkü bir kısmımız: Ulusal ege- menliğin tarafsız devlet tanımına uygun olması kadar bu tanım- daki devleti yaratacak yurt- taşların varlığına bağlı oldu- ğunu... Bunun yolunun da koşulsuz demokrasiden geç- tiğini nedense unutmuştu!!..” “Kimsenin büyümeye, dış sermaye yatırımlarına, ihracat rekorlarına sözü yok! Ama kimin sırtın- da büyüdüğümüzü, dış sermayenin neden enerji, maden, baraj yatırımlarına geldiğini, ihracatın yapısını ve yarattığı katma değeri sorgulamak için sözü var.Ne var ki, sözünü hep gecikerek ancak bıçak kemiğe dayanınca söy- lüyor. 14 Nisan mitinginin bazılarını ürkütmesi de bu yüzden! Ürkmekte de haklılar! Çünkü, çoğunluk bu sorgulamanın ancak laik, demokratik bir cumhuriyet yönetiminde olacağının artık bilincinde.” (09.04.2007) “ÇYDD’nin bir önemli özelliği de ‘çağdaş Türki- ye’ ilkesinde her sosyoekonomik sınıftan kendini yurttaş hisseden insanın elini taşın altına koyma- sını sağlamasıydı. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yeni bir ilk daha oluştu dersem abartmış olmam. Bu, ‘BEN’den ‘BİZ’e giden yolun açılımıydı. Tuğlayı taşıya- nın da koyanın da finanse edenin de kendini eşit gör- mesiydi. Daha da önemlisi, gençliklerinde politikay- la uğraşmamış kitlelere yurttaşın devletini, demok- rasiyi sorgulatmayı öğretmesiydi...” 21 Şubat 2009 “Biz ÇYDD olarak kızlarımıza okumaları için burslar veriyoruz, keşke üretim yapabilecekleri örnek projelerimiz de olsa. Çünkü kalkın- manın asıl anahtarı kadındır.” Prof. Dr. Türkel Minibaş’õn bundan 1.5 yõl kadar önce İzmir’de Ekonomi Üniver- sitesi’nde düzenlenen bir toplantõda söy- lediği bu sözler uysal uysal bekleyen bir fitili birden ateşler. Türkiye Tekstil, Hazõr Giyim, Deri Sanayi, Teknoloji ve Tasarõm Araştõrma Geliştirme Vakfõ (TARGEV) Başkanõ Ne- bahat Kılıç panelin bitiminde Mini- baş’õn yanõna yaklaşõr ve kafasõndaki pro- jeyi anlatõr. Minibaş ilgiyle dinler ve 2 gün son- rasõna ÇYDD İzmir Şubesi Yönetim Kurulu’nun da katõlacağõ bir randevu verir. Organik Oyuncak Üretimi Pro- jesi böyle başlar. Çalõşmayan kadõn- larõn istihdamõ ve kendi işlerini ku- rabilme altyapõsõnõn oluşturulmasõ amacõyla başlatõlan proje aslõnda Ege Bölgesi’nde organik ürün kü- melenmesinin de ilk adõmõ. TARGEV Başkanõ Kõlõç, “Or- ganik oyuncakla başladık ama bunu or- ganik tekstil, organik gıda ve organik boya da izleyecek. 10 Temmuz 2009’da Bornova Belediyesi ve İzmir Kalkın- ma Ajansı arasında sözleşmenin im- zalanmasını takiben, diğer proje ortakları TARGEV ve ÇYDD İzmir Şubesi’nin de katılımı ile proje başla- dı. 181 kadın proje için başvuruda bu- lundu. 116 kadın ile birebir görüşme- ler yapılarak projenin kriterlerine uy- gun 60 kadın seçildi. Kursiyerlerimiz otuzar kişiden oluşan iki grup halinde eğitiliyor. ilk grup eğitimini aralık ayı sonunda tamamladı. 2 grup eğitime başladı” diye anlatõyor. Kadõnlara eğitimin ardõndan önümüzdeki günlerde TARGEV tarafõndan evlerde üretim yapmalarõ için makineler dağõtõla- cak. Projenin sürdürülebilir olmasõ için sa- tõş ve pazarlama konusunda da harekete geçtiklerini anlatan Kõlõç, ürünlerin ulus- lararasõ sertifikalandõrmasõnõn tamamlan- dõğõnõ, yurtiçi ve yurtdõşõ fuarlara katõlõm için girişimlerin sürdüğünü, Ege İhracat- çõlar Birliği’nin ürünlerin ihracatõ konu- sunda işbirliğine geçeceklerini söyledi. Anma etkinlikleri Prof. Dr. Türkel Minibaş, bugün çeşitli etkinlik- lerle anõlõyor. ÇYDD’nin İstanbul’da düzenlediği tö- ren saat 15.00’te Kadir Has Üniversitesi’nde ger- çekleştirilecek. Açõlõş konuşmasõnõ ÇYDD Genel Baş- kanõ Aysel Çelikel’in yapacağõ toplantõda “Bende- ki Türkel Minibaş” başlõğõ altõnda sevenleri ko- nuşma yapacak. ‘Cunda’da mezarı başındayız’ Ayvalõk ÇYDD de Edremit, Burhaniye, İzmir ve Söke şubelerinin de katõldõğõ bir etkinlik gerçekleş- tiriyor. Saat 12.00’de Cunda’da mezarõ başõnda an- ma ile başlayacak program, İsmet İnönü Kültür Mer- kezi’nde devam edecek. Atıf Başeden’in konseri- nin yanõsõra yazar Öner Yağcı ve Ayşe Kilimci ko- nuşacak. Yarın Aytepe yürüyüşü İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mezunlarõ Cemiyeti de (İFMC) 7 Şubat Pazar günü (yarõn) “Ay- tepe Türkel Minibaş Yürüyüşü” düzenliyor. Mi- nibaş’õn daha önce üye olduğu ve sõk katõldõğõ yü- rüyüş grubunun etkinliği ile duyuru yapõldõ. Katõl- mak isteyenlerin Cemiyet Sekretaryasõ (0212- 2926235-36) ile irtibata geçmeleri gerekiyor. İFMC ayrõca bugün saat 14.30’da “Akademide Kadın olmak ve Türkel Minibaş” konulu bir pa- nel de düzenliyor. Yer: İstiklal Cad. Mõsõrlõ Apt. ÖNER YAĞCI Geçen yılın 6 Şubatı’nda kaybetmiştik Türkel Minibaş’ı. İlhan Selçuk, “Geçmişle geleceği yaşamında bütünleştirip hayatının anlamını zamanın kütüğüne işleyen Türkel Minibaş’ın paha biçilmez değerine erişen bir insan için ölüm nedir ki…” diye yazmıştı. (Minibaş’ın Olağanüstü Var Oluşu, Cumhuriyet, 8 Şubat 2009) Akılla sevgiyi, dostlukla gülüşü, bilinçle direnişi, güzellikle insanı bütünleştiren devrimci bir aydın deyince aklıma Türkel Minibaş geliyor. Bunu söylerken “Duygusal mıyım?” diye sordum kendime. Duygusallıktan kurtulmak için, başkalarının onu nasıl tanıdığını, tanımladığını görmek isteyince gerçekle; yaşamın ve onun gerçeğiyle buluştum. Bu buluşmanın ortaya çıkardığı Türkel Minibaş gerçeği, ihtiyacımız olan bir insan ve aydın portresiydi. Bu portre; yazarı olduğu Cumhuriyet gazetesine toplumun çeşitli kesimlerinden insanların verdiği ilanlarda şöyle ortaya çıkmıştı: Sevgi dolu yüreği, sonsuz emeği olduğunu söylüyordu birileri. Göz kenarında kalıp da görmezden geldiklerimizi göstermekle ömrünü geçirdiğini söylüyorlardı. Güzel insan, bilge diyorlardı; işçi ve kadın hareketi dostu, mütevazı insan, cesur, güzel arkadaş, iktisadın gülen yüzü, devrimci kalem, can dostumuz... Aynı lisede okuduk demekten büyük onur duyuyoruz, diyorlardı; aydınlık Türk kadını, çağdaş bilim insanı, sevgili hocamız... Köy Enstitülerinin dostu, diyorlardı ona. Hastalığına inat dur durak bilmeyen bir çalışkanlık örneği olarak tanımlıyorlardı onu. Dikbaşlı güzel insan, diyorlardı onun için: Onurlu insan… Gülümsemeniz her zaman yolumuzu aydınlatacak, diyorlardı. Hayat karşısında doğru, dik ve azimli duran, bakışları güneşe benzeyen bir aydın insan olarak tanımlıyorlardı onu. Yaşama sevinciyle, sevgisiyle her anında örnek olduğunu söylüyorlardı onun. Aydınlık bir Cumhuriyet kızı, çağdaşlaşma mücadelesinin, Aydınlanma devriminin önderlerinden biri diye selamlıyorlardı onu. Yüzlerce denizyıldızına ve bizlere örnek olan, diyorlardı. Ülke ve toplum sorunlarını daima doğru saptayan, çözümler üreten ve savunan, eğitimci, bilim kadını, yazar… Ekonomik bağımsızlığımızın yılmaz ve coşkulu savunucusu, devrimci bilim insanı… Çağdaş yaşamın öğretmeni sıfatını uygun görüyorlardı ona; sömürgeciliğin acımasız gerçeklerini öğreten hoca diyorlardı. Biz cesurca yaşamayı ve hep mutlu kalmayı ondan öğrendik, diyen öğrencileri vardı, isyan ediyorlardı doğaya: Ona veda edemeyiz, diyorlardı. Onu, hep heyecanlı, bakımlı, parıldayan gözleri, etkileyici sesi, bilgi birikimini paylaşması ve örgütçülüğüyle, inancı güveni ve katkılarıyla anacağız, diyorlardı. Üzerine hep yıldızlar yağacak, diyorlar; onu bize ışık tutmaya devam edeceksin, diyerek uğurluyorlardı. Türkel kuşumuz uçtu, gölgesi Kozak Yaylası’nda kaldı, diyorlardı; ışıklar eşlik etsin sonsuz yolculuğuna. Ege’nin dalgalarıyla söyleşiyor şimdi; onurlu yaşamına saygılarımızla, diyorlardı. “Seni toprağa vermenin acısıyla çoğalıyoruz. Sevginin yücesiyle kucakladın bizi. Müthiş dostluğunla kıvançlar kattın yaşamımıza. Gözün aydınlıklarda, gözün üzerimizde biliyoruz. Seni seviyoruz” diyorlardı. Yöneticisi olduğu başka birçok kurumun yanı sıra Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Genel Başkan Yardımcısı ve Cumhuriyet yazarı olarak ülkemizin dört bir yanında konferanslar veren, panellerde konuşan Türkel Minibaş, gazetesinde 1994’ten beri “Göz Ucuyla” köşesinde yazdığı yazılardan oluşan Bu Kez Düşmanın Adı: Terör (2005) adlı yapıtıyla toplumsal mücadelenin odağına dikkat çekmişti… Türkel Minibaş’la vedalaşmak çok zor olsa da, “aslolan hayat” her şeye rağmen insana yaşam gücü veriyor. İnsan, insan olduğundan beri böyle bu. Birileri dünyaya gelirken birileri de gidiyor. Çoğu çok sevilerek gelirken birileri çok sevilerek gidiyor, birileri sevilmeden. Sevilerek gidenler genellikle zamansız gittiği için de gitmeleri çok acı veriyor. Acı da insanı insan yapıyor. İnsan acılarla büyüyüp gelişiyor ve o onurlu yerine ulaşıyor. Sevilen giderken verdiği acıyla seveni insan kılıyor, çoğaltıyor, büyütüyor. Türkel Minibaş’ı ben de çok sevmiştim... Dostumdu. Aydındı. Devrimciydi. İnsandı... Cunda’da Ege’nin sularıyla ve ışıklarıyla sonsuza akıyor şimdi. Onun varoluşuyla ne kadar kıvanç duysa azdır sevenleri. Aklı, gülüşü, dostluğu, çalışkanlığı, direnci hep özleniyor. Türkel Minibaş, Aklı, Gülüşü, Dostluğu, Çalışkanlığı, Direnciyle Bir Güzel İnsandı Kadın Emeğinin Gücü Adları Ayla, Şengül, Hatice’ydi... Kimi ortayı ancak bitirmiş, kimi ilkokulun kapısını bile görememişti. Kimi 25’inde, kimiyse çoktan 40’ına merdiven dayamıştı, ama... Hepsinin de isteği aynıydı: “Ev kadını olarak ölmemek!” Onlar, 75 yıl önce Urfa’daki çorap imalathanesinde, Aydın’daki tekstil işletmelerindeki kadınlardan... İzmir, Sıvas ve Konya’daki tezgâhlarda halı dokuyan kızlardan farklıydılar. Çünkü onlar, evlerinden sadece aile bütçesine katkıda bulunmak ya da ekonomik bağımsızlık kazanmak adına değil... Bozulmaz denen yazgılarını değiştirmek için çıkmışlardı. İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin minik atölyesinde kazanılan beceriler ve öğrenilenler ise sadece kendilerinin değil, ailelerinin de yazgısını değiştirdi. 8 Mart 2007 Minibaş ‘Keşke kadõnlarõmõza örnek projelerimiz olsa...’ dedi Organik Oyuncak Projesi doğdu ÇYDD Başkan Yardõmcõsõ, yazarõmõz, kadõn ve çocuk haklarõnõn savunucusu, emekçi ve üretici dostu, bilim insanõ Prof. Dr. Türkel Minibaş’õ ölümünün 1. yõldönümünde özlemle anõyoruz. SAYFA CUMHURİYET 6 ŞUBAT 2010 CUMARTESİ 14 EKONOMİ Her yüreğe dokunabilen eldi GÖZ UCUYLA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle