25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 17 ŞUBAT 2010 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER PENCERE Müslümanlık Ham Ervahlık Değildir... Mehmet Barlas dünkü ‘Akşam’ da Prof. Bernard Lewis’ten bir alıntı yapmıştı: “Amerika’da yerliler ve Avrupa’da Ortaçağ varken, Bağdat, müspet ilimler ve felsefe alanında ‘Aydınlanma Çağı’nı yaşıyordu... Ne oldu da, Batı Rönesans’a geçerken Bağdat’ta ‘Bab-ı İçtihat’ kapatılıp karanlık çağa geçildi? Tarih Batı’da neden ileri ve Ortadoğu’da geriye doğru çalıştı?” Camilerimize bir bakın!.. Bir yenilere bakın.. Bir de eskilere.. Minareleri bir kıyaslayın, eski müminler geçmiş dönemlerin ilkel yapım koşullarında öyle minareler yapmışlar ki rüzgârda söğüt ağacı gibi nazlı nazlı salınıyor, ‘alem’ lerinin izdüşümü bulutlara vuruyor, şerefeleri dua için göğe açılmış avuçlar gibi duruyor... Üç şerefeli kimi minarede üç müezzin ezan okumak için üç ayrı merdivenden tırmanabiliyor, yüzlerce yıl inile çıkıla aşınmış basamakları rüzgâr gülünün ortasında birleşen yapraklar gibi dönerek yükseliyor. İnceliğin, mimarlık sanatının, estetiğin örnekleri eski minareler.. Ve camiler.. Ya yenileri?.. Yenilere çıkarcı politikacı gözüyle baktın mı cami kışla binası, minareler süngü, kubbeler miğfer gibi görünür; bu tür ham ervahlık, ancak iktidar piyasasında siyasetin pazarlanmasına yarar. Ancak yapı dünyasında ve mimarlık sanatında bu kadar ilerleyen bir çağdaş dünyada yeni camilerin zevksiz, orantısız, estetikten yoksun görüntüleri nasıl açıklanabilir?.. Müslümanlık ticaret aracı mı?.. Camilerin altına dükkânlar dizerek, İslamcı şirketler kurarak, yeşil sermaye numarasına girerek, Müslümanlığı koltuk sevdasına alet ederek dincilik yapmanın kutsal inançla ne ilişkisi var?.. Peki, Müslüman nasıl Müslüman olacak?.. Ömer Hayyam’ın rubaisindeki gibi olacak: “İnciyi isteyen dalgıç olacak; Varı yoğu dosta verip salacak. Canı avucunda, soluğu göğsünde; Ayağı baş olacak, başı ayak.” Bayram günleri televizyonlarda sergilenen görüntüler irkilticiydi... Develerin, öküzlerin, sığırların ve sözüm ona insanların kameralara takılan acıklı fotoğraflarındaki işkembelerle bağırsakların yanı sıra politikacılarımızın suretlerini de yansıtan ham ervahlığın sinemasında Müslümanlığın soylu inceliğini ara ki bulasın!.. Eski zaman bilgesi bugünkü ham ervahları görse, Hayyam’a nazire, şu dörtlüğü yazmaz mıydı: Girme şu alçalışın hizmetine Konma sinek gibi pislik üstüne İslamı kullanma bir koltuk için Yazık kutsal dinin inceliğine İslamı yüceltmek istiyorsak, bayram namazını siyaset reytingi yolunda pazarlayan politikacı ham ervahına ‘yuh’ demesini bilmeliyiz. (13 Şubat 2003 tarihli yazısı) G eçenlerde Halil Berktay, Ata- türk düşmanlõğõnõ, Kazım Ka- rabekir için Genelkurmay’da düzenlenen törende Orgeneral İlker Başbuğ’un “zaman za- man Atatürk ile ters düşse de” ve “ara- larında fikir ayrılıkları olsa da” sözleri- ni bahane ederek bir kere daha sergiledi. (Vatan, 27 Ocak 2010) Önce bu dönek II. Cumhuriyetçiler için yakõştõrõlan “takla atan güvercin” (bura- daki vurgu takla atan deyimine yapõlmak- tadõr) nitelemesine uygun olarak Berk- tay’õn geçmişte tarih ile ilgili söyledikleri- nin bazõlarõna bakalõm: 1) Osmanlõ ile özdeşleşmek, Atatürk devrimlerinin henüz Türkiye’de birçok ke- sime yayõlmamõş olduğu düşünülürse, okul öğrencilerine Cumhuriyetçi değerlere ve dünya görüşüne aykõrõ düşüncelerin aşõ- lanmamasõnõn yaşamsal önemi ortadadõr. (Tarih Öğretimi ve Ders Kitaplarõ, Buca Bil- dirisi, s.68) 2) Türk insanõnõn büyük yenilgilerden son- ra benliğini şişirmek belki Cumhuriyetin ilk günlerinde gerekliydi. Bu tartõşõlabilir. Ama bunca yõl sonra Türk insanõnõ hâlâ gerçek dõ- şõ dünyada yaşatmanõn yararõna inanmak zordu. (a.g.e. s.68) 3) …Yunan uygarlõğõyla ilgili konuşma- larõmda ben daima uzun uzadõya antide- mokratik ‘Köleci Üretim Tarzõ’nõ anlatõrdõm. (O zaman sosyalist olduğumdan) bu benim için her şeyden önemliydi. Buna karşõlõk fa- raza eski Yunan demokrasisinin kuruluş, si- yasal tecrübeleri üzerinde durmazdõm, bun- lar aldatmacaydõ… Şimdi ise olgunlaştõm… İnsanlõğõn de- mokrasi alanõndaki bu ilk deneyiminin dü- şe kalka ilerleyişini, neleri başarõp neleri ba- şaramadõklarõnõ ve Pelepones savaşõndan sonra demokrasinin demagoglarõn elinde na- sõl dejenere olduğunu görmeyi ilginç bulu- yorum. (a.g.e. s.72) Osmanlıya yaslanmak Bu üç itirafõ sõrasõyla irdeleyelim: 1) Demek ki tarih yazarken Osmanlõ’ya öyle çok yaslanmak Atatürk devrimlerinin yaygõnlaşmasõnõ önleyeceği için sakõncalõ imiş(!). 2) Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teori- si’nin daha Atatürk’ün sağlõğõnda yumu- şatõldõğõnõ Berktay’õn bilmesi gerekirdi. (Ancak son arkeolojik buluntularõn (Sümer- Hitit ve Orta Asya-Göç) şaşõrtõcõ sonuçlarõ yakõnda çok kimseyi utandõracak gibi geli- şiyor.) Cumhuriyetin ilk günlerindeki benlik şi- şirmesini olumlamasõ, deyimdeki uygun- suzluk dõşõnda yerinde bir kabuldür. (Berk- tay, bu görüşü Cumhuriyet İdeolojisi ve Fu- at Köprülü, 1983, s.13’te tekrarlõyordu.) An- cak Türk gençlerini hâlâ gerçek dõşõ bir dün- yada yaşatma görevini 60 yõldõr yüklenen Türk-İslam sentezcisi tarihçileri unutmasõ, en azõndan onlara karşõ vefasõzlõktõr. Onlar da mõ tarihe ellerinden gelse bir kaşõk suda boğacaklarõ Atatürk’ün gözü ile bakõyorlar? 3) Eski Yunan demokrasi denemesine ye- terli önemi veremediği için hayõflanan Berktay, neden aynõ ilgiyi “Panmilliyetçi- liği, irredantizmi, revizyonizmi, ırkçılığı reddeden, burjuva sınıfının diktasını he- defleyen Batı Avrupa’nın totaliter dev- letlerini değil, bir orta sınıf devrimi ger- çekleştirerek demokratik ülkeleri örnek alan, paramiliter örgütler kullanmadan aydınları aracılığıyla hem burjuvazisini hem de tek partisini destekleyen, yüz- yıllarca horlanan Türklüğü bir üstünlük değil eşitlik aracı olarak kullanan, ortak toprakta ortak kültürle yaşama esasını benimseyen bir ideoloji” (Atatürk Milli- yetçiliği, Resmi İdeoloji Dõşõ Bir İnceleme, Baskõn Oran, Bilgi 1999, s.48–50) deneyi- mine göstermez; düşe kalka da olsa ilerle- yişini merakla incelemez? Yunan demagoglarõ ile 1950 sonrasõ Türk demagoglarõnõ karşõlaştõrmak az mõ ilginç koşutluktur? Yoğunlaştõğõ õrkçõ Ermeni diyasporasõ ile Türkiye aleyhine giriştiği işbirliğinden galiba zamanõ olmuyor. (Berktay’õn bu uğ- raşõnõ sergileyen Ruhat Mengi aleyhine aç- tõğõ davada Şişli 4. As. Hukuk Mahkeme- si’nin 2006/340- 2008/124 sayõlõ kararõnõ onayan Yargõtay 4. H.D’nin 2008/8710, 2009/631 sayõlõ kararõ.) Birkaç satõr da Karabekir tarihinden(!): - Şüphe yok ki, yakõn günlere kadar Ku- ran’õ ve Peygamberi her yerde meth-ü sena eden ve hatta hutbe okuyan bir insandan (Atatürk) bu sözleri beklemek herkese eza veriyordu. - Kuran’õ Türkçeye aynen tercüme ettir- mek arzusunu ortaya attõ… Buna ne gerek var?.. İslam dinine ve Arap diline hakkõy- la vakõf olanlar.. Kuran’õn tefsirini yap- mõşlardõr.. lazõmsa yenisini de yaparlar… - M. Kemal Paşa bu beyanatõma karşõ hid- detle bütün zamirlerini ortaya attõ: Evet Ka- rabekir, Arap oğlunun yavelerini Türk oğullarõna göstermek için Kuran’õ Türkçe- ye çevirteceğim.. ve böylece de okutacağõm. Ta ki budalalõk edip de aldanmakta devam etsinler. - M. Kemal Paşa, Fevzi ve İsmet paşala- rõn bir arada üçlü resimleri bastõrõlmõştõ. İs- tiklal Harbi’ni bu üç başõn idare ettiği pro- pagandasõ yapõlõyor ve Şark Cephesi adeta İstiklal Harbi kadrosundan benimle birlik- te çõkartõlõyordu. - İstiklal Harbi’nin birinci derece mesul bir şahsiyeti.. sõfatõyla karşõma dikilenlerin suallerine ve endişelerine haklõ cevap ver- mek kolay bir şey değildi… - …M. Kemal Paşa’nõn, çõkamadõğõ bir makamõ (Hilafet) yõkma kararõ vermiş ve fii- liyatõna da geçmiş olduğuna şüphe kalma- dõ. - Beni Erkân-õ Harbiye-i Umumiye re- isliğine getirmeyi güya düşünüyordu… (İs- met Paşa) Şimdi iki satõr bir şey yazmõyor... - Tõpkõ Cumhuriyetin ilanõ gibi hilafetin lağvõ ve hanedanõn yurtdõşõ edilmesi.. bana haber bile verilmedi... Karabekir’in tarihe bakışı Sayõn Berktay, Karabekir’in tarihe bu min- valde bakõşõna ne dersiniz? Muhalefetinin kõskançlõktan ve kompleksten kaynaklan- dõğõnõn ve suçlamalarõnõn düzeysizliğinin farkõnda değil misiniz? Atatürk’ün 1925 muhaliflerinden üçünün (Halide Edip, Adnan Adıvar ve Rauf Or- bay) zamanõn düzelttiği düşüncelerini alõn- tõlayarak sözümüzü bitirelim: “Sürgünde olanlar yine de Atatürk’ün geçmişte yaptıklarını onaylıyorlardı. O ta- rihte takip ettiği politikasının da büyük kısmını destekliyorlardı… Özellikle Ra- uf Orbay eleştiri niteliğindeki her cüm- lesinden sonra Atatürk’ün önemli bir in- san olduğunu, onun bakış açısı ve irade- sinin Türkiye’yi kurtardığını ve her va- tansever Türk vatandaşının ona yaptık- larından dolayı hayran olup minnettar- lık duyması gerektiğini vurgulamaktan kaçınmıyordu.” (A. Toynbee, Hatõralar, Tanõdõklarõm, 2005, s.279-280) 1983’te Cumhuriyetin tarihi ve ideoloji- siyle ilgili söylediklerinizi (Cumhuriyet İdeolojisi ve Fuat Köprülü, Kaynak Ya- yõnlarõ) değiştirecek ne gibi olaylar cereyan etti de böyle takla atõyorsunuz? Atatürk Düşmanlõğõnõn Yeni Boyutlarõ... 1983’te Cumhuriyetin tarihi ve ideolojisiyle ilgili söylediklerinizi (Cumhuriyet İdeolojisi ve Fuat Köprülü, Kaynak Yayõnlarõ) değiştirecek ne gibi olaylar cereyan etti de böyle takla atõyorsunuz? AÇI MÜMTAZ SOYSAL Saçılma ve Toparlanma SORUN, Cumhurbaşkanlığı görev süresinin beş ya da yedi yıl mı olduğu değil, o göreve seçiliş kuralının değiştirilmeden kalıp kalmayacağıdır. Süre sorunu, temelde aynı partiden sayılması gereken iki kişi arasında eskiden beri süregelen sinsi bir çekişmenin konusudur: Sayın Erdoğan, gönlünde yatan Fransız usulü yarı-başkanlık sistemine geçişi bir an önce başlatmakta sabırsız. Gül ise bir daha seçilmeyeceğini düşündüğü görevde olabildiğince uzun süre kalmak için tartışmanın yedi yıllık sonuca bağlanmasını ummakta. Oysa, asıl tartışılması gereken, cumhurbaşkanını halka seçtirmenin bu topluma ve bu devlete uygun düşüp düşmediğidir. Hele, 2007’de o yola başvuruşun adayını yürürlükteki kuralla seçtirememiş bir iktidarın aynı sonuca anayasa değişikliğiyle varmak istemesinden kaynaklandığı düşünülürse. Bir ulusu ve devleti yönetmek, bir futbol maçının turnuva gereği ille galibiyetle sonuçlandırılması ölçüsünde hafife alınabilecek bir konu mudur ki, uzatmalarla sonuç alınamayınca penaltılara geçilmiştir? Maçtan önce olmayan bir kuralı maç sonunda ayaküstü “nizamname” değişikliğiyle oluşturup gol atarak? Son saçılımlar sonrasında toparlanma gerekirken bu sorun niçin önemli? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde hiç yaşamadığı kritik bir uyumsuzluklar, gerginlikler, kopukluklar döneminden geçiyor: Parlamento çoğunluğu ile yüksek yargı organları, siyasal iktidar sahipleri ile cumhuriyetçi bağımsızlığın bekçisi ordu, sivil yargı ile askerî yargı arasında devlet anlayışı açısından normal olmayan durumlar ve terslikler yaşanmakta. Anayasa gereği “devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetecek” tek organ da cumhurbaşkanı. Onu halkın oylarıyla seçmek, adayların ülke çapında bir seçim sürecinde yarışacağı, partilerin o çapta yarışıp çarpışacağı bir kampanyayı göze almak demektir. Öyle seçilecek bir devlet başkanının partiler-üstü ve bağımsız kalması beklenebilir mi? Meclis içinde oluşturulması nispeten kolay olan uzlaşmaları o çapta gerçekleştirmek kolay mıdır? Çatışmalı geçmiş sayılmayacak bir süreç sonunda seçilmiş şimdiki devlet başkanının yapabildiklerine bakarak bu sorulara olumlu yanıt verebilir misiniz? Cumhurbaşkanı seçiminin yaklaşması, temel bazı konuları ciddi olarak yeniden düşünmek ve tartışmak için elverişli bir fırsattır: Cumhuriyet, yarı- başkanlık gibi bir sistemin ister istemez getireceği tutucu muhafazakârlık eğilimlerine uzun süre dayanabilir mi? Üzerinde dünya çapında büyük oyunlar oynanan bir devletin böyle bir deneyime girişmesi çok riskli değil midir? Devlet kurumları arasındaki uyumsuzluk, sistemde zayıf noktalar arayan dış hesap sahiplerinin işine geldiği gibi, olur olmaz nedenlerle yarı-başkanlık sistemine geçiş denemesi de ülke üzerinde oynanan oyunları tek kişi üzerinde yoğunlaştırmak gibi çok daha büyük bir tehlikeye yol açabilir. mumtazsoysal@gmail.com Şevket ÇİZMELİ Ankara Barosu Avukatõ Aklõ çalõnan ülkemiz... Sevgi ÖZEL E n kötüsü buydu; aklõn çalõnmasõ... Akõllar da çalõnõnca ülkemizde konuk gibi olduk; “gibi”si mi kaldõ; diyenler olacaktõr. Doğru, “gibi”si demek gereksiz... Neredeyse her yerin adõ yabancõlaştõ; yaygõnlaştõrõlan yabancõ dille eğitim dayatmasõyla eğitim ku- rumlarõ yabancõlaştõ; kullandõklarõ dille yönetenler, yönetilenlere yabancõlaşmak üzere... Kitle iletişim araçlarõ bu yaban- cõlaşma eylemine hõz katõyorlar. Politi- kada, eğlence dünyasõnda, en acõsõ bilim ve sanat alanõnda tanõnmõş insanlar, ken- di alanlarõnda doğru anlatma - doğru an- laşõlma kaygõsõ taşõmõyorlar; her söz ve eylemlerine bulunmaz Bursa kumaşõ sunuyormuş gibi hava verseler bile, hiç de parlak bir “performans” sergilemi- yorlar. Ağõzlarõnõ açtõklarõ an, ne kuma- şõ olduklarõ, hangi “tezgâh”larda nasõl dokunduklarõ apaçõk ortada. Eğitimi “ulusal değerleri evrensel bilgiyle, sa- natla” harmanlamaktan uzaklaştõrma eylemlerine “çağdaşlık” süsü verdiler. Sekiz yõllõk eğitimi önleyemediler; ama çoklarõ imam hatip okullarõna takõlmõş- ken özel-resmi okullarõn çoğunda dinsel- õrksal öğeleri baskõn kõlan uygulamala- rõ hõzlandõrdõlar. 12 Eylül’le birlikte Türk İslam sente- zi devletin “eğitim siyasası” olunca ra- hatça at oynattõlar. Akõllar önce dinlen- ceye çõkarõldõ; sonra olduklarõ yerde tut- sak edildi. Tutsak akõllar, artõk sarsak akõl- lar olmuş; “aydınım” diyen bir yõğõn ay- dõnõmsõ yaratõlmõştõ. Aydõnõmsõlarõn her biri başka telden çalarak Türk Devrimiyle hesaplaşanlara koltuk çõktõlar. Dil dü- şüncenin yansõmasõ değil mi; o da sar- saklaştõ; aydõnõmsõlarõn ağzõnda karar- maya, verimsizleşmeye başladõ. İstenen de buydu. Laik cumhuriyetin yöneticileri dualarla alanlara çõkarak; devletin araçlarõnõ ca- mi önlerine sõralayarak bireysel olan dinsel edimlerini kitleselleştirme çaba- larõnõ hõzlandõrdõlar. Aş, iş derdiyle gü- nü kurtarmaya itilen halk, yöneticisinin kullandõğõ dilden etkilenerek yoksullu- ğunun, eğitimsiz bõrakõlmasõnõn; doğal yõ- kõmlarõn, her şeyin Tanrõdan geldiğine inandõ; “Bunca uğursuzluk hep bana da her türlü varsıllık neden sana” di- ye soramaz oldu. Soramazdõ; aklõnõ ilk çaldõran halktõ. Koca bir mahalle bir araya gelse, bir ge- micik etmeyecek öteberi, bir torba kömür için komşu hukukunu bile çiğnerken yöneticinin ağzõna bakmaya koşullan- mõştõ; çünkü hukukun üstünlüğü, yerini “ilahi adalet”e bõrakmaya başlamõştõ. Devletin birçok kurumunda, özellikle eğitim, sağlõk ve yargõda yaşanan olum- suzluklar aydõnõmsõlar ağzõyla “gelişme, değişim, demokratikleşme, açılım...” gibi kulağa hoş gelen kavramlarla dil- lendirilmekte; arkasõ kazõnõnca da Türk (Atatürk) Devrimiyle hesaplaşma oyun- larõ açõkça görülmektedir. Bunlarõ yõl- lardõr yazõyoruz; geç kalmõş sayõlmayõz; zararõn neresinden dönülürse kârdõr; so- runlarõn çözümünde ortak akõlla eyleme geçmenin tam zamanõdõr. Bir; ulusal birlik için ortak (resmi) dil- le eğitim zorunludur çünkü ortak dil dõ- şõndakiler yurdun salt bir bölgesinde değil, her köşesinde konuşulmaktadõr. Bu nedenle kitle örgütleri ve iletişim araç- larõ oluşturularak; ulusal sõnõrlar içinde- ki bütün diller bilimsel araştõrmalara, sa- natsal etkinliklere açõlmalõ, bilim ve sa- nat üretenler arasõndaki iletişim pekişti- rilmelidir. İki; abeceye harf ekleme önerisi, bir tür tuzaktõr; Türkçeye de öteki dillere de za- rar verir; her dilin abecesi, o dilin ses ya- põsõna göre belirlenir; bilimsel gözle ba- karsak iki üç harfle diller birbirine yak- laştõrõlamaz; tersine ses yapõlarõ bozulur. Üç; yabancõ dille eğitim ivedilikle kaldõrõlmalõ, yabancõ dil eğitimi yeğlen- melidir. Dört; okulöncesi eğitime hemen her yerde başlanmalõ; her bölgede kadõnla- rõn eğitimine hõz ve öncelik verilmelidir. Beş; halkõ inancõ ve kökenine göre ayõ- rarak emperyalistin elini güçlendiren girişimlerden vazgeçilmeli, ortak çõkar- lar, ortak gelecek ve herkesin yaşama hakkõ için yurttaşlık bağını güçlendi- recek, sınıf ayrılıklarını yok edecek, yoksulluğu ve eğitimsizliği önleyecek, ağalõk ve partizanlõğa son verecek bir dü- zen kurmak için yurtsever aydõnlarca bas- kõ öbekleri oluşturulmadõr. Artõk görelim; emperyalistle işbirlik- çileri ne beni seviyor, ne Rojda’yõ, ne Ma- dam Marika’yõ... Biz kadõnlar katil, hõrsõz, ikiyüzlü ay- dõnõmsõ analarõ olmamak için; Sevgimi- zi, Rojdamõzõ, Marikamõzõ özgür bir ül- kenin özgür ve korkusuz yurttaşlarõ kõl- mak için çalõnan aklõmõzõ, akõl hõrsõzõnõn elinden, cebinden söke söke almalõyõz!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle