18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 ŞUBAT 2010 ÇARŞAMBA 16 KÜLTÜR DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Çok Yazan Ozanlar Fazıl Hüsnü Dağlarca ile gazetemizin Kitap Eki için bir konuşma yapmaya gitmiştim. O gün imzaladığı kitaba baktım, 15 Mart 2007 tarihi var, demek ölümünden kısa süre önceymiş. Peş peşe iki yeni kitabı yayımlanmıştı: ‘İçimdeki Şiir Hayvanı’ (Norgunk Yayıncılık) ve ‘Orda Karanlık Olurum’ (Yapı Kredi Yayınları). Konuşma sırasında yaptığı bir hesaptan söz etti: Buna göre bir insan her gün sekiz saat Dağlarca’nın şiirlerini okusa yetmiş yaşına geldiğinde tamamlayabilirmiş. Buna göre, büyük ozanımız kendi elleriyle arkasında şiirseverler için bir ulaşılmazlık, olanaksızlık bırakıyordu. Belki üniversitelerde Dağlarca araştırmalarına bütün yaşamını adayacak bilim insanları çıkabilir, onun bütün şiirlerini okuyup inceleyebilirler ama sıradan şiir okurları ne yapacak? Onlar Dağlarca şiirlerini rastgele seçtikleri kitaplarından ya da yalnızca antolojilerden mi tanıyacaklar? Adam Yayınları’nda çalıştığım dönemde bir seçme şiirler dizisi yapmıştık. Önde gelen ozanlarımızdan kimi 64, kimi 80 sayfalık küçük seçme şiirler dizisi. Kitaplarda şiirlerin yanı sıra ozanın şiir üstüne görüşleriyle yaşamöyküsü de yer alıyordu. Hayatta olan ozanlar, bu seçmeleri genellikle kendileri yapmışlar, olmayanların şiirlerini ise ya hayatını çağdaş Türk şiirine adamış Memet Fuat ya da onları tanıyan başka ozanlar yapmıştı. Sözgelimi, Cemal Süreya’nın şiirlerini Ülkü Tamer seçmiş, Nâzım Hikmet’in, Can Yücel’in, Cahit Külebi’nin kitap isimlerini Cevat Çapan koymuştu. Bu dizi çok tutuldu. Şiir kitapları az satılan kimi ozanların seçme şiirler kitabı kendilerini şaşırtacak biçimde kısa sürede beş altı basım yaptı. Demek şiir okurlarının böyle bir özlü sunuma gereksinimleri varmış. Bu yazıyı yazmama neden, yukarıdaki anı ve gözlemleri hatırlamama yol açan ise küçük İskender’in ilk basımı 1986’da yapılan ‘Gözlerim Sığmıyor Yüzüme’ adlı ilk kitabının yıllar sonra Sel Yayınları’nca yeniden yayımlandığını duymam oldu. Küçük İskender, günümüzün sevilen ozanlarından. Hemen her yıl birkaç kitabı çıkıyor. Bu anlamda giderek şiir dünyasının bütününe ulaşılması güç ozanlarımızdan biri. Üstelik de şiirleri dönemler içinde farklı kanallarda kendine yol açmış bir ozan. Ben onun en değerli ürünlerinin ilk yıllarında ortaya çıkanlar olduğunu düşünüyorum. Onu sonraki şiirleriyle tanıyıp sevmiş olanların önüne, yıllar sonra ortaya çıkan ilk kitap belki de farklı bir ozan kimliği koyacak. Bu sorun yalnızca adı geçen iki ozanımızın sorunu da değil. Enis Batur ya da Yaşar Miraç gibi, bütün yazdıkları şimdiden ulaşılamaz konuma gelmiş başka ozanlarımız da var. İlk şiirlerinde bambaşka bir kimlik, sonrasında Perişey, Opera, Doğu-Batı Divanı, kitaplarında başka başka yaratıcı biçemlere bürünmüş Enis Batur’u şiir okurları nasıl tanıyacak? Yalnızca tek bir kitabında 1001 şiir olan Yaşar Miraç’a günümüz şiir okurlarının bir ölçüde uzak durması biraz da bu nedenle olamaz mı? Nerede, hangi kitabını bulup okuyacaklar? O zaman şiir okurlarının işini kolaylaştıracak, ozanla okurun daha kolay buluşabileceği farklı bir yayıncılık anlayışını yeniden düşünmek gerekmez mi? [email protected] [email protected] CMYB C M Y B KAYA ÖZSEZGİN S iyasal ve sosyal çatõşmalarõn yoğun- laştõğõ ve medyayõ egemenliği altõna aldõğõ bir süreçte Türkiye’nin sanat or- tamõnõ sarsmasõ gereken etkinliklerin küçük birer haber olarak geçiştirilmesine nasõl bir izah yolu bulacağõz... Bu ülkenin aydõnlarõ- nõn büyük bölümü için bu olaylar birer sanal olgu mu, yoksa artõk kanõksanma aşamasõna gelinmiş olmanõn hõzlõ doyum refleksi mi? Ya- kõn zamanlara kadar bize hem yakõn hem uzak görünen Batõ dünyasõnõn sanat ürünleri kar- şõsõnda artõk duyarsõz olmak gibi şaşõrtõcõ bir yetenekle (!) donanmõş olmanõn lüksünü mü yaşamaktayõz? Picasso’nun yapõtõna dudak bükerek “Bunu ben de yaparım” demek ce- saretini gösterenlere hak verenlerin giderek “ekseriyet” oluşturduğu bir kültür aşamasõ- na mõ geldik? Bu türden sorularõn yabancõsõ değiliz. En azõndan cahil cesaretine çokça tanõk olduğu- muz çevremizde, bu sorularõ gündeme getir- menin de bir anlamõ kalmõyor giderek. Bel- ki “mahiyet”i değişen sorular söz konusu ola- cak bundan böyle: Küreselleşen dünyamõz- da özgün bir başyapõt, eski önemini yitiriyor mu artõk? Dõş piyasalarda yerimizi almaya başladõğõmõz ve süper fiyatlara bağõşõklõk ka- zandõğõmõz bir dönemde, Batõ sanatõnõn dua- yenlerini küçümsemek gibi bir “düzey” mi edinmiş olduk? Sanat ortamõmõzõ sarsmasõ gereken iki önemli gelişmeye getirmek istiyorum sözü. Bunlardan biri, ilkini 6 yõl önce yine aynõ ku- rumun gerçekleştirdiği büyük isimleri kap- sayan satõşlõ bir sergi: “Monet’den Picasso’ya Batı Resminin Büyük Ustaları”. İkincisi ise ünlü sanat taciri Vollard’õn siparişi üzerine Picasso’nun 1930’lu yõllarda gerçekleştirdi- ği ve çoğunluğunu aside yedirme tekniğiyle yaptõğõ bir dizi gravür: “Suite Vollard”. İlk sergi, bir özel koleksiyondan Portakal Sanat ve Kültür Evi’nin getirdiği yapõtlardan oluşmakta. Aralarõnda Bonnard, Dufy, Ma- tisse, Marquet, Sisley, Chagall, Vlaminck’in ve daha başka ünlülerin yer aldõğõ bu sergi, satõşa açõk olmasõ nedeniyle, benzeri ender ser- gilerden ayrõlõyor. Yerli ressamlara müzaye- de salonlarõnda flaş rakamlar ödemeyi, kişi- sel ve kurumsal prestij açõsõndan -bu yarõşõn sanatõn yararõna işlediğini ayrõca belirtelim- gerekli sayan koleksiyoncu erbabõnõn paraya biraz daha kõyarak -olabilir mi acaba?- ör- neğin bir Monet ya da Bonnard almasõ bek- lenebilir mi dersiniz.. Böyle tarihsel bir adõm atõldõğõnda ka- muoyunun tepkisi ne olur? O adõmõ atan ki- şi ya da kurum alkõş mõ alõr, yoksa Monet ya da Bonnard da kim diye bir soruyla mõ kar- şõlaşõr? Yoksa, yerli sanatçõlara yatõrõm yap- mak dururken elin yabancõ sanatçõsõna kucak dolusu para ödemek de ne oluyor, diye bir baş- ka soruya mõ muhatap olur? ‘SANATSAL DEĞER’ Pera Müzesi’ndeki “Suite Vollard” sergi- sine gelince, daha önce Picasso’nun tuval re- simleriyle tanõşmõş ve oldukça yoğun bir il- giyle de karşõlamõş olan İstanbul izleyicisi, salt gravür, yani baskõresim olduğu için bu sergi karşõsõnda duyarsõz kalmaz. Böyle diyorum, çünkü bizde sõradan izleyici değil, sanat me- raklõsõ ve tanõyanõ bile bu tür resimle iletişim kurmakta zorlanõr; baskõresmi küçümser, hatta sanat yapõtõ olarak boyaresimle aynõ dü- zeyde görmez. Boyaresimle baskõ türündeki özgün resim kuşkusuz “parasal” açõdan eşit olamaz, ama “sanatsal değer” açõsõndan onlarõ çok ayrõ terazilerde tartma yanlõşlõğõ- nõ geçerli saymak için yeterli bir neden ola- bilir mi bu? “Suite Vollard” (birbirini izleyen Volllard siparişleri anlamõna) sergisi, Picasso’nun baskõresim türüne giren işlerdeki benzersiz ye- teneğini ve ustalõğõnõ bir kez daha ve toplu bi- çimde kanõtlamakla kalmõyor, Vollard gibi sõ- radõşõ bir sanat tacirinin bu ustalõğa olanak ta- nõyan ileri görüşlülüğünü tanõma fõrsatõ da ve- riyor. ([email protected]) Pera Müzesi’nde Pablo Picasso’nun baskõresimleri, Portakal’da Batõlõ ustalarõn tablolarõ sergileniyor Batõustalarõşimdiİstanbul’daSanat ortamõmõzõ sarsmasõ gereken iki gelişme: Biri, Picasso’nun Pera Müzesi’nde sergilenen ‘Suite Vollard’ gravürleri. Biri de Portakal Sanat ve Kültür Evi’ndeki ‘Batõ Resminin Büyük Ustalarõ’ satõşlõ sergisi. Kültür Servisi - Rahatsõzlõğõ nedeniyle Cumhuriyet gazetesindeki yazõlarõna ara vermek zorunda kalan ve tedavi gördüğü hastaneden bir süre önce taburcu olan usta müzisyen, besteci ve eleştirmen Selmi Andak, yeniden hastaneye kaldõrõldõ. Ağõr ilerleyen parkinson hastasõ olan Andak, daha önce de evinde düşerek dizinden ve dirseğinden yaralanmasõ üzerine hastaneye yatõrõlmõştõ. Andak, son 20 gündür Balat Musevi Hastanesi’nde tedavi görüyor. Eşi Nermin Andak, Selmi Andak’õn bilincinin açõldõğõnõ ve hayata yeniden bağlandõğõnõ söyledi. Doktor ve hemşirelerin hatta okuru ve dinleyicisi olan hastalarõn kendileriyle yakõndan ilgilendiğini belirten Andak, “Burası evimiz gibi oldu” dedi. Tedavi masraflarõnõn yanõ sõra hastalõğõn inişli çõkõşlõ seyrinin de kendilerini çok zorladõğõnõ belirten Nermin Andak, Selmi Andak’õn durumunun stabil olduğunu ve doktorlarõn uzun süreli bir tedavi öngördüklerini söyledi. Selmi Andak yeniden hastaneye kaldõrõldõ Fernand Léger, ‘Akrobat ve Cambazlar’, 1953. Pablo Picasso, ‘Heykeltıraş ve Ayakta Duran Model’, 1933. Kültür Servisi - Avrupa İnsan Haklarõ Mahkemesi (AİHM), Fransõz yazar, şair ve sanat eleş- tirmeni Guillaume Apollinai- re’in erotik öğeler içeren “On Bir Bin Kırbaç” adlõ romanõna Türk mahkemeleri tarafõndan getiri- len yasağõ Avrupa İnsan Haklarõ Sözleşmesi’ne aykõrõ buldu. AİHM, Avrupa edebiyat mira- sõnõn bir parçasõ olarak nitelediği romanõn toplatõlmasõ kararõ için “demokratik bir toplumda ge- reksiz bir uygulama” hük- münde bulundu. Apollinaire’in romanõ 1999’da Hades Yayõnlarõ tarafõndan ba- sõlmõş, ancak İstanbul Savcõlõğõ “cinsel arzuları tahrik ve is- tismar ettiği” gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu’nun 426. ve 427. maddelerine dayanarak, yayõn- evi sahibi Rahmi Akdaş hak- kõnda suç duyurusunda bulun- muştu. Akdaş, açõlan dava so- nunda ağõr para cezasõna mah- kûm edilmiş, kitap da toplatõl- mõştõ. Davacõ, Yargõtay’õn da ka- rarõ onamasõnõn ardõndan, ifade özgürlüğü ile adil yargõlanma ve mülkiyet haklarõnõn ihlal edildi- ği gerekçesiyle 2004’te AİHM’ye başvurmuştu. AİHM, ahlaki konularda dev- letlerin geniş takdir yetkisine sa- hip olduklarõnõ kabul etse de, bu yetkinin Avrupa edebiyat mira- sõnõn parçasõ olan bir romanõn Türk okurlara erişmesini engel- lemeye kadar gidemeyeceği so- nucuna vardõ. Mahkeme, davacõ hakkõnda Türk mahkemeleri ta- rafõndan hükmedilen cezanõn, sosyal bir ihtiyaçtan kaynaklan- madõğõ, hedeflenen amaçla oran- tõlõ olmadõğõ ve demokratik bir toplumda gereksiz bir uygulama olduğunu vurgulayarak, Avrupa İnsan Haklarõ Sözleşmesi’nin ifa- de özgürlüğüyle ilgili 10. mad- desinin çiğnendiğine hükmetti. Davacõnõn adil yargõlanma ve mülkiyet haklarõyla ilgili taleplerini incelemeyi gerek- siz gören AİHM, davacõ talep etmediği için herhangi bir tazminata da hükmetmedi. Sanatta “Sürrealizm” te- riminin “babası” olarak da tanõnan Apollinaire’in 1907’de yayõmlanan “On Bir Bin Kırbaç” adlõ erotik ro- manõ, Fransa’da da yasak- lanmõş, yasağõn kaldõrõldõğõ 1970 yõlõna kadar çok sayõda gizli basõmõ yapõlmõştõ. Apol- linaire’in, kendisinin yazdõ- ğõnõ hiçbir zaman açõkça ka- bul etmediği roman o tarihten bu yana onlarca dile çevril- mişti. Kitap bugün de internetten kolayca indirilebiliyor. Öte yandan, yine Apollinai- re’e yakõştõrõlan “Genç Bir Don Juan’ın Maceraları” adlõ erotik roman da bir süre önce Türki- ye’de Sel Yayõncõlõk’õn CinSel di- zisinden yayõmlanmõş ve “müs- tehcen” olduğu gerekçesiyle hak- kõnda dava açõlmõştõ. Dava henüz sonuçlanmadõ. AİHM ‘On Bir Bin Kõrbaç’õn Türkiye’de yasaklanmasõnõ demokrasiye aykõrõ buldu Erotizmin demokratik zaferi Avrupa İnsan Haklarõ Mahkemesi, Fransõz yazar Apollinaire’in ‘On Bir Bin Kõrbaç’ adlõ romanõnõn Türkiye’de yasaklanmasõnõ “demokratik bir toplumda gereksiz bir uygulama” olarak niteledi. AİHM kararõnda, erotik romanõn, Avrupa edebiyat mirasõnõn bir parçasõ olduğu vurgulandõ. Tanpınar Ödülü Ercan Yılmaz’ın BURSA (AA) - Bursa’nõn merkez Osmangazi ilçe belediyesince Ahmet Hamdi Tanpõnar anõsõna düzenlenen şiir yarõşmasõnda dereceye girenlere ödülleri törenle verildi. Seçici kurul başkanlõğõnõ Hilmi Yavuz’un yaptõğõ yarõşmada ‘Bursa’da Dört Mevsim’ yapõtõyla Adapazarõ’ndan Ercan Yõlmaz birinci oldu. Yarõşmaya Manisa’dan katõlan Ali Osman Dönmez ‘Yitik Zaman Fotoğraflarõ’ adlõ eseriyle ikinciliği, Erzurum’dan katõlan Yaşar Bayar “Kelam, Geometri ve Güz” adlõ eseriyle üçüncülüğü elde etti. Önder Kurt “Bursa’da Ölmek”, Erkan Yõlmaz “Heykelkovan Kavli” ile mansiyona değer bulundu. Birinciye 5 bin lira ödül verilen yarõşmada toplam 15 bin lira para ödülü dağõtõldõ. Hasan Âli Yücel anılıyor Kültür Servisi - Cumhuriyet kuruluş dönemlerinin hümanist ve devrimci yöneticisi, Maarif Vekili Hasan Âli Yücel, ölümünün 49. yõlõnda Ziraat Fakültesi öğrencileri, Ziraat Mühendisleri Odasõ ve Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Ankara Şubesi tarafõndan Dõşkapõ’da anõlacak. 25 Şubat 18.00’de Ziraat Fakültesi Konferans Salonu’nda yapõlacak etkinlikte, belgesel gösterimi yapõlacak ve TMMOB Ziraat Mühendisleri Odasõ Genel Başkanõ Gökhan Günaydõn, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi araştõrma görevlisi Ebru Aylar ve Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Ankara Şube Başkanõ Alper Akçam’õn konuşmacõ olacağõ bir açõk oturum düzenlenecek. (0 312 455 05 25) Rudin CSO’nun konuğu ANKARA (Cumhuriyet) - Dünyaca ünlü çello sanatçõsõ Alexander Rudin, yarõn ve 19 Şubat’ta Cumhurbaşkanlõğõ Senfoni Orkestrasõ’nõn (CSO) konuğu olacak. CSO Konser Salonu’nda saat 20.00’de başlayacak konserlerin orkestra şefliğini Lin Tao üstleniyor. Rudin konserde, Antonin Dvorak’õn “Viyolonsel Konçertosu si minör op.104” adlõ eserini ve Sergey Rahmaninof’un “Senfonik Danslar Op.45” adlõ eserini seslendirecek. Vlaminck’in 1903 tarihli Apollinaire portresi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle