19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 16 CUMHURİYET 4 ARALIK 2010 CUMARTESİ Emek Büroları CHP’nin sendikacı kökenli Genel Başkan Yardımcısı İzzet Çetin’in kadın kolları, gençlik kolları gibi çalışacak “CHP Emek Bürosu” kurulmasına ilişkin önerisi CHP MYK’de kabul edildi. Öncelikle İzzet Çetin’in başkanlığında yaklaşık 10 kişilik bir merkez örgütlenmesi için hazırlık yapılıyor. Çetin, işçimemur sendika ve konfederasyonları ile de görüştükten sonra CHP Emek Bürosu’nun üst organını oluşturacak, ardından bu ay içinde 81 ilde, il, ilçe emek büroları ile işyeri çalışma komitelerinin toparlanması için çaba harcayacak. Böylece İzzet Çetin, “partinin başta çalışma yaşamı ile ilgili olmak üzere tüm politikalarını bu kuruluşların yönetici ve üyelerine aktarmak, bu kuruluşların üyelerinin CHP’ye üyeliklerini kazanmak için çaba göstermek, kısacası, CHP’nin toplumun ve toplumun örgütlü kesiminin nabzını tutması, onların düşüncelerini, sorunlarını, taleplerini öğrenmesi, buna yönelik olarak politikalar oluşturulması”nı sağlama yoluna girdi. Doğru olan da budur. CHP’nin liberal esintiden ve kafalardan bir an önce sıyrılıp kendisinin Türkiye’nin başına düğüm etmediği sorunları bir yana bırakıp emeğe yakınlaşması gerekiyor, emeğe... Seçilmiş GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Yuh Seçilen Örnek CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “liberal sol”daki yardımcısı Umut Oran ile gittiği Bursa’da işadamlarına seslenmiş. Kılıçdaroğlu, kendisine yöneltilen “bürokrat kökenli olduğu için sorunların tahlilinde ve çözüm yolları bulmada etkili olamayacağı” yolundaki eleştirileri yanlış bulduğunu belirterek Turgut Özal’ın da bürokrat kökenli olduğunu, ancak özellikle ekonomideki başarılı uygulamalarının izlerinin bugün hâlâ görüldüğünü anlatmış... Turgut Özal’ın, 24 Ocak 1980’den bu yana bıraktığı mirasın Türkiye’yi nerelere getirdiğini özellikle emek kesimi çok iyi bilir. Kılıçdaroğlu’nun, işçilerin “Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı” diye tanımladığı Turgut Özal’ı kendisine örnek alması ne kadar yakışık alır? Bursa’daki o konuşmaya CHP’nin resmi bilgisunar sitesi yer vermediğine göre, parti yöneticileri de Kılıçdaroğlu’na yakışmadığı kanısında olmalılar... Bohça açıldı, etrafa ağır çürük yumurta kokusu yayıldı, kirli çamaşırlar havaya saçıldı... Bağımsızlık savaşı vermiş, çocuklarına onurlu, başı dik ülke bırakmış dedelerin, ninelerin yurduna bir bakar mısınız? Askerinden siyasetçisine, polisinden danışmanına, bürokratından gazetecisine, sözde koca koca adamlar, bilgi sızdırmak için ABD Büyükelçiliği önünde kuyruğa girmişler. İtiş kakış ülkelerini fitliyor, onu bunu çekiştiriyor, birbirlerini gammazlıyor, yabancılara yaranmak için adeta yarışıyorlar. Hainlik bile ucuzlaşmış, yuh olsun... Recep Tayyip Erdoğan esip gürlüyor. Açığa çıkmış kimi ABD belgelerinde kendisi, iktidarı ve partisiyle ilgili iddialar için dava açacağını söylüyor da... ABD’li diplomatlara şakır şakır bilgi veren polisler, siyasetçiler, kamu görevlileri hakkında soruşturma açmayı aklının ucundan bile geçirmiyor. Adamlar casusluk yapmış, umurunda değil. Ya Soruşturma? Hatırlayacaksınız... Emine Erdoğan’ın GATA Hastanesi’ne alınmamasını “Siz peygamber olarak kabul edilen birinin eşini nasıl içeri almazsınız” diye değerlendiren MHP’li Osman Durmuş’a, Recep Tayyip Erdoğan çok kızmıştı. Ancak, son ortaya dökülen ABD gizli belgelerine bakılırsa, Recep Tayyip Erdoğan “Tanrı’nın kendisini Türkiye’yi yönetmesi için seçtiğine inanıyor”muş. Başımızdakilerin ağabeylerinden Korkut Özal da Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlık koltuğuna oturduğunda “onun bir seçilmiş insan olduğu”nu söylemişti. Ha gayret, halifeliğe az kaldı... Borç Krizleri ve Ekonomimiz Avrupa ülkeleri, birbiri arkasından borç krizleri içine giriyorlar ve öteki borcu yüksek ülkeler tarafından ek borçlarla “kurtarılıyorlar”. Önce Yunanistan, daha sonra İrlanda, Portekiz ve İspanya. Gayrisafi Yurtiçi Hasılası’na (GSYH) oranla Avrupa’nın en borçlu ülkesi olan İrlanda’nın borç toplamı, GSYH’sinin 11 katı, yüzde 1100’üdür. Şampiyonun arkasından İngiltere (yüzde 400) ve Hollanda (yüzde 317) gelmektedir. Dünyanın en borçlu dördüncü ülkesi, HongKong (yüzde 300), Uzakdoğuludur. İlk dört ülkeyi, Belçika (yüzde 272), Portekiz (yüzde 241), İsviçre (yüzde 228), Avusturya (yüzde 221), İsveç (yüzde 201) ve Fransa (yüzde 200) izlemektedir. Ülkemiz, yüzde 36’lık bir oranla, 25’inci sıradadır. Dünya ülkeleri arasında, yukarıda verilen ilk on ülkenin en geç gelecek altı ay içinde borç krizleriyle sarsılacağı ve aynı yöntemle (borçlarının arttırılması) kurtarılacakları beklenmektedir. Toplumlar, gelişmiş ekonomilerin tüm propaganda ve reklam araçlarıyla hızlandırdığı “tüketim çılgınlığı” içinde daha çok borçlanıp, daha çok harcamaya özendirilmekte ve yeniden, yeniden borçlandırılmaktadırlar. Yunanistan örneğinde görüldüğü gibi, alınan tüm tasarruf önlemleri, halkın geçmiş dönemlerde özendirildiği aşırı borçlanma ve yüksek tüketim harcamaları alışkanlıkları karşısında etkisiz kalmakta, toplumların bu alışkanlıklardan vazgeçmeye zorlanmaları, türlü toplumsal huzursuzluklar yaratmaktadır. Milli gelirlere (GSYH’lere) oranla dış borcu en yüksek olan on ülkenin, dış borçlarının toplam tutarı, 24.3 trilyon dolardır. Dış Borç/GSYH oranı yüzde 95 olduğu ve kendi parasıyla borçlanabilmesi nedeniyle ödeme güçlüğü içinde bulunmadığı için yukarıdaki sıralamaya alınmamış olan ABD, dış borç toplam tutarında ilk sıradadır; dış borç toplamı, tek başına 13.9 trilyon dolardır. İlk on ülkenin borç toplamlarının (24.3 tr. dolar), 2011 yılında 1/3’ü yeniden yapılandırılsa, bu ülkelerin dış borcu yaklaşık 5 tr. dolar daha artacaktır. Böyle bir borç artışının, dünyada yaratacağı finansal dalgalanmayı ve bu ülkelerde yaratacağı ekonomik, sosyal ve siyasal sorunları, bugünden tahmin etme olanağı yoktur. Ekonomi çevrelerinde bugünlerde yapılan tartışmalar, 2011’de yeni bir ekonomik bunalımın (ikinci tabanın) ortaya çıkmasından endişe edildiğini göstermektedir. Bu büyük dünya sorununun, borç yeniden yapılandırılmaları ile kalıcı çözüme bağlanabileceği kuşkulu görünmektedir. Kalıcı çözümün, devletlerin ve büyük şirketlerin, sahip oldukları büyük harcama olanaklarıyla toplumları tüketime özendirmekten vazgeçmeleri ve toplumları tasarruf önlemlerine özendirmelerinde bulunabileceği artık kabul edilmelidir. Bizim gibi kişi başına gelir düzeyi düşük/bozuk olan ve gelişmek ihtiyacında bulunan toplumlarda, halkın çok yüksek bulunan tüketim eğilimini, bir de aşırı reklamcılık ve tüketimi körükleyen rant oluşumu ile teşvik etmenin ekonomileri, borçlanmaya ve işletmeleri çıkmazlara sürüklediği açıkça görülebilmelidir. Bunun için araştırmalar da yapılabilir; ama aşırı reklamcılık ve tüketim teşviklerinin toplumumuzu ne tür bir tüketim çılgınlığına itmekte olduğunu görmek için, ünlü perakende alışveriş merkezlerini bir görmek yeterlidir; bunda sınır tanımayan reklamcılığın büyük payı olduğu ve bir düzene sokulması gerektiği anlaşılmaktadır. Borçlanmatüketimyeniden borçlanma zinciri, yeniden kriz yaratmadan çözüme bağlanabilmelidir. [email protected] Washington’daki gazeteci dostumuz Yılmaz Polat’tan mektup var. Türk polisi adına 10 Nisan 2008’de Washington’da sessizce açılan düşünce kuruluşu, kısa adı TISD olan (Turkish Institude for Security and Democracy) Türk Güvenlik ve Demokrasi Enstitüsü’nün faaliyetine bir süre önce yine sessizce son verdiğine değiniyor: “2002 yılında lisansüstü eğitim için Kuzey Teksas Üniversitesi’ne gönderilen komiser Samih Teymur, Güvenlik Enstitüsü master eğitimini tamamladıktan sonra Başbakan Tayyip Erdoğan, dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun desteğini alarak 65 emniyet mensubuyla kurdukları Teksas’taki derneği genişleterek Washington’a taşıdı. Pahalı büroların bulunduğu Massachussets Caddesi’nde geniş bir daire kiralandı. Böylece can sıkıcı dedikodular da başladı. Başkan Komiser Teymur dahil bazı mensuplarının yasal olmadığı halde ABD’de 6 yıla varan görev yaptığı, kuruluşun statüsü ve finansmanı, cemaatçi polislerden oluşturulduğu ve eğitim toplantılarına CIA ve FBI ajanlarının girdiği iddiları konuşuldu. TISD’nin Danışma Kurulu’ndaki 28 kişi arasında YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan ile Taraf gazetesi yazarları Emrullah Uslu ve Önder Aytaç vardı. ABD’de Türk emniyetinin yüzü olarak sunulan, önce akademik amaçlı olduğu öne sürülen, sonra düşünce kuruluşu olduğu iddia edilen TISD’nin İçişleri Bakanlığı ve Tanıtma Fonu’ndan on binlerce dolar harcandıktan sonra Washington bürosunun kapısına ne oldu da kilit vuruldu, bilinmiyor.” Vardır bir hikmeti elbet. WikiLeaks Depremi SADIK ÇELİK Aslında WikiLeaks’in küresel bir deprem etkisiyle önümüze koyduğu bilgilerin hemen hepsi zaten yıllardır, çeşitli kişi, kurum veya topluluk kaynaklı yorumlar, fikirler, öngörüler, dedikodular ya da muhalif düşünceler olarak medyaya yansımaktaydı. Örneğin ABD’nin AKP ile ilgili “İslamcı” şüphesi taşıdığı zaten bilinen bir gerçekti. Ya da AB’nin Türkiye’yi tam üye yapmaya pek niyeti olmadığını söylemek için Amerikan diplomatlarının yazdığı nota mı ihtiyaç vardı? WikiLeaks yıllardır medyanın üzerine perde çekme görevini yerine getiren sansürü bertaraf ederek kediye kedi demeyi başarmıştır. Büyük resme baktığımızda ise 1971’de açıklanan Pentagon belgelerinde olduğu gibi “WikiLeaks harekâtının” da büyük güçlerin emperyalizmine bir protesto niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Öte yandan, AKP çevrelerinde WikiLeaks sızdırmalarının ABD ve İsrail çıkarları doğrultusunda ve merkezi yönlendirmeyle yapıldığı kanısı yaygınlaşsa da Sam Amca artık gerçekten zor durumda. Sızıntılar Sam Amca’yı zarara sokup zayıf düşürecektir. ABD’nin artık gerçek anlamda otokontrol kaybı yaşadığını, güven bunalımına sebebiyet verdiğini ve bu durumun bedelini hem içine düştüğü ekonomik kriz ve hem de siyaseten ödemek zorunda kaldığını söyleyebiliriz. Clinton’ın konuyla ilgili Türkiye’den ve WikiLeaks’e ismi karışan tüm dünya ülkelerinden dilediği özür ise bütünüyle ve sadece bir tür diplomatik nezaket davranışından başka bir şey değildir. Bu noktada bir parantez açmak gerekiyor; Ergenekon davası kapsamında belgeye, kanıta dayanmayan ve hukukiliği bile olmayan bazı gizli tanıkların ifadesi üzerinden suçlu ilan edilen insanlara atılan iftira ve iddiaların biçim bakımından WikiLeaks ile benzerlik gösterdiği aşikâr. Peki ya bir kısım medyanın, WikiLeaks belgelerinin yanında “müsvedde” değeri bile taşımayan; kulaktan dolma, uydurma ve yakıştırma bilgilere dayanan Ergenekon davasını “hakikat” kategorisinde yorumlarken ABD’nin resmi otoriteleri tarafından geçilen bilgilere dayanan WikiLeaks iddiaları için “dedikodu” etiketi yapıştırmalarına ne demeli?.. Bu noktada çıkarılabilecek ders belki de “bize sunulana” değil “bizden saklanana” bakmak gerektiğidir. İddialar ne yönde ve şiddeti ne boyutta olursa olsun altının çizilmesi gereken iki nokta vardır. Bir yanda, iktidarla ilgili WikiLeaks belgelerinde ortaya çıkan iddiaların her birinin, iddia sahipleri tarafından altının doldurulup ispat edilmesi gerektiği gerçeği. Diğer yanda ise bu belgelerin yazarlarının, ülkeleri ‘büyükelçi’ unvanıyla temsil eden üst düzey çalışanlar olduğunu düşündüğümüzde de bu insanların söylediklerinin kulaktan dolma ya da dedikodu düzeyindeki bilgiler seviyesinde olamayacağına dair inancımız... Gazetecilik açısından bilgi, belge, duyum ve hatta söylentilerin önemi büyüktür. Fakat tüm bunlar hem editoryal süzgeçten hem de mantık ve sağduyunun süzgecinden geçirilerek haber yapılmalıdır. Hiçbir mesnedi olmayan ve yargı kararlarına dayanmayan iddialar üzerinden yargısız infaz yapmak, hak değildir. Doğru habercilik bunu gerektirir. Ki WikiLeaks depreminin yaşandığı ilk andan şu güne kadar medyadan söz konusu doğru tutumun çok aksi bir davranış görmediğimizi söylemek yanlış olmayacaktır. Medyanın büyük bir bölümü ortaya atılan iddia ve suçlamalara karşı ihtiyatlı, temkinli, soğukkanlı ve sorumlu yaklaşmayı bilmiştir. Bu sebeple de Erdoğan’ın konuyla ilgili gerçekleştirdiği ilk basın açıklamasında sergilediği öfke ve esip gürlemeyi hak edecek bir tutumun varlığından söz edemeyiz. Bu tutumu olsa olsa bir tür “haksızlığa maruz kaldığını kanıtlama” ya da “muhalif sesleri bastırma” çabası olarak değerlendirebiliriz. Ayrıca bazı grupların öngördüğü gibi bu belgeler muhalefet partisi için bir fırsat olmayacaktır. Tüm bu eleştirilerin odak noktasındaki AKP yine “mağdur”, “müşfik”; halihazırda Türkiye ve bölge ülkeleri arasında bir tür mitolojiye dönüşmüş olan Erdoğan ise “halka yakın” olarak tanımlanacak ve böylece WikiLeaks belgeleri yine muhtemelen iktidarı teğet geçecektir. Ne de olsa görüntü itibarıyla işler yolunda gidiyor. Küresel krizi çok da kötü atlatmadığımız fikri hâkim. Ekonomi güçlü olduğu müddetçe iktidarın el değiştirmesi de Türkiye’de çok rastlanan bir durum değil. Bu nedenlerle AKP’nin yaşadığımız WikiLeaks depreminden çok hasara uğramadan çıkmasının kuvvetle muhtemel olduğunu da söyleyebiliriz. Ne olursa olsun WikiLeaks skandalı bugün dünyanın her tarafında geçerliliğini sürdüren politik ikiyüzlülüğü çarpıcı boyutlarıyla gözler önüne sermesi açısından tarihi bir öneme haizdir. Hatta tarihi bir ilk olma niteliği taşıdığı bile söylenebilir. Ayrıca internetin, hatta tek bir internet sitesinin hükümetler devirip, rejimleri sarsacak güçte olduğunun bir tür kanıtıdır WikiLeaks. Üstelik tüm dünyanın gözü önünde ve dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin herkesin erişimine açık olan belgeler eşliğinde yapabilmektedir bunu. Hem dünya hem de Türk siyaseti eksenli düşünüldüğünde WikiLeaks bir tür elektrik çarpma etkisi yaratmaya muktedir gözükmektedir. Kısacası WikiLeaks belgelerinin henüz binde birinin açıklandığını düşünürsek şimdilik önümüzdeki ağaçlardan ormanın bütününü görmemiz pek mümkün görünmüyor. [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Daha çok 1 Türk halklarının müzikle 2 rinde kullanı 3 lan bir tür ne 4 fesli çalgı. 2/ 5 Bir ticaret senedinin üzeri 6 ne yazılan ke 7 fillik... Kuşba 8 şı doğranmış et. 3/ Çıkılma 9 sı güç kayalık yer... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Örgü örmekte kulla 1 S I Y I R M A M nılan uzun çubuk. 4/ 2 A Ş U R E S K İ Yüce, yüksek... Mı 3 L I Ğ Ş A T O K sır’ın plaka imi... 4O K F İ Y A P A Çemberin çevresi5P K A D A N A nin çapına oranını A N A gösteren sayı. 5/ 6 E D A N İ 7 T A Z İ Y E A Z AleviBektaşi inanç8 MA E R İ K A larını dile getiren şiK L İ P ir türü. 6/ Satrançta 9 B A Z A bir taş... Bir tür tuzsuz ve yumuşak peynir. 7/ Duvar içinde bırakılmış boşluk... Trabzon’un Akçaabat ilçesinde bir göl. 8/ Uygun, tıpatıp gelen... Tavlada, oyunculardan birinin karşı taraf hiç pul almadan kazandığı parti. 9/ Arap yazısında iki harf arasındaki çizgi... Kenar süsü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bataklıklarda yaşayan iri bir kuş. 2/ “Sersem, aptal, salak” anlamında argo sözcük... Parça, lokma, dilim. 3/ Atmaca, doğan... Vücutta oluşan kabarıklık. 4/ Orhan Hançerlioğlu’nun bir romanı... Bir gıda maddesi... Atasözlerine dayanan didaktik Çin şiiri. 5/ “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir sıhhat gibi” (Kanuni Sultan Süleyman). 6/ Beygir... Samsun yöresine özgü, süt ve kuru incirle yapılan bir tatlı. 7/ Ekolojide, bir canlının varlığını sürdürebildiği yaşama ortamının en küçük birimi... Limonluk. 8/ Laos’un para birimi... Roma mitolojisinde savaş tanrısı. 9/ Çek ya da poliçe düzenleme ve imza etme... “Yay bana vaylar bana / vermez çaylar bana” (Türkü). C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle