19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 12 EKONOMİ CUMHURİYET 20 ARALIK 2010 PAZARTESİ [email protected] Uzmanlar: Avro bölgesinde yaşananları kriz olarak nitelemek konuyu özünden uzaklaştırır PARAMETAPARA MUSTAFA SÖNMEZ Kapitalizmin kalp krizi apitalist sistemde 1970’lerden itibaren yaşanan süreç Avrupa’daki riskleri arttırdı ve tek para sistemi de krizin tehdit alanını genişletti. Şimdi Avro’nun dağılması riski büyüyor. Uzmanlar, Avrupa’daki çıkmazı değerlendirirken yaşananların sadece borç çıkmazı ile açıklanamayacağının altını çiziyor. PELİN ÜNKER Büyüme, İstihdam ‘Verimlilik’ Nerede? Son 2 haftada yayımlanan büyüme ve istihdam verilerinden, bir kez daha kriz öncesi durumu da dikkate alarak, krizden çıkışta ekonominin kaybolan istihdamı yerine koyup koyamadığını, işverenler açısından, işçi başına sağlanan katma değerin tatmin edici olup olmadığını, sektörel olarak ne gibi farklılıklar yaşandığını analiz edebiliriz. K ekstil Menkul Değerler Araştırmadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Konuk, “Yaşananlar kapitalist sistemin kalp krizidir ve 1970’li yıllardan beridir çalışmayan sistem için bulunan çözümlerin sistemi içinden çıkılmaz bir kısırdöngüye sürüklemesidir” dedi. T Avrupa Birliği liderleri, Avro bölgesinde zor durumdaki ülkeleri kurtarmak için, acilen değil ama, 2013’e kadar sürekli kriz finansmanı fonu kurulması konusunda anlaştılar. Bu planın, birliğin temel kuruluş belgelerinde değişiklik öngördüğü için üye 27 ülke parlamentolarında kabul edilmesi gerekiyor. AB ülkelerinin gelecek yıl 2 trilyon dolar tahvil ihraç etmesi gerekiyor. Avrupalı hükümetler harekete geçmezlerse, Avro`nun dağılması riskiyle karşı karşıya kalınabilir. SEKTÖRLERDE HASILA, İSTİHDAM VE VERİMLİLİK: Açığı en yüksek ikinci ülke İspanya İrlanda’nın 100 milyar dolardan fazla borcu olduğu tahmin ediliyor. İşsizlik ise yüzde 13.2 ile İngiltere’nin iki katı seviyesinde. Rekor düzeye ulaşan bütçe açığı da GSYH’nin yüzde 34’ü civarında bulunuyor. Ayrıca İrlanda bankalarının ECB’nin desteğiyle ayakta duruyor olması, riski daha da arttırıyor. 29 Ekim itibarıyla İrlanda bankalarının ECB’ye borcu 130 milyar doları buldu. Yunanistan ve İrlanda’nın ortak sorunları, aynı para birimini kullandıkları için Avro Bölgesi’nin istikrarını yakından ilgilendiriyor. Avrupa’nın diğer bir borçlu ülkesi Portekiz de risk taşıyan ülkeler arasında görülüyor. Portekiz’in bütçe açığının GSYH’ye oranının bu yıl yüzde 7.3 olması bekleniyor. Öte yandan kemer sıkma programı uygulayan İspanya ise yüzde 9.3 ile Avro bölgesinin en yüksek ikinci bütçe açığına sahip ülke. 20082010, 1998 Fiy. Milyon TL, Bin Kişi, TL KATMA DEĞER (Milyon TL) İSTİHDAM (Bin Kişi) Kişi Başına Katma Değer (TL) 2009/9 2010/9 2008/9 2009/9 2010/9 4.027 4.222 4,394 4,093 4,477 1.353 1.520 3,453 2,735 2,882 10.691 10.966 4,110 3,867 4,044 5.754 5.999 1,280 1,262 1,207 Dönem İmalat San. İnşaat Hizmetler Tarım 2008/9 18.879 4.579 43.187 6.981 2009/9 16.481 3.701 41.342 7.264 2010/9 18.903 4.380 44.352 7.240 2008/9 4.297 1.326 10.507 5.452 Çözüm değil, kısırdöngü Tekstil Menkul Değerler Araştırmadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Uğur Konuk, yaşananları “finansal bir kriz” veya ülkeleri iflasın eşiğine sürükleyen “borç krizi” olarak nitelendirmenin konunun özünden uzaklaşmak anlamına geleceğini vurguladı. Konuk, şu değerlendirmeyi yaptı: “Yaşananlar kapitalist sistemin kalp krizidir ve 1970’li yıllardan beridir çalışmayan sistem için bulunan çözümlerin sistemi içinden çıkılmaz bir kısırdöngüye sürüklemesidir. Tek para sistemi tüm ülkeleri tehdit altında tuttu. Avro bölgesi çökmeye mahkum görünüyor. Avro’nun ciddi zayıflamasını doların ise kuvvetlenmesini öngörüyoruz. Bu öngörünün ardında siyasi ve askeri bir güç savaşı etkili olabilecektir.” Konuk, AB’nin Türkiye’ye hiç olmadığı kadar muhtaç olduğu ancak bu saatten sonra AB’nin bize faydası olmayacağı düşüncelerini aktardı. Türkiye’nin Çin, Rusya, başta olmak üzere bölgesindeki ülkelerle hem ticaretini hem de askeri ilişkilerini maksimize etmesi gerektiğine işaret eden Konuk, “Şu anda soğuk savaş sonrası iki kutuplu dünya benzeri bir tablo var. İkinci kutbu oluşturan Çin. ABD’nin siyasi, askeri ve ekonomik hegemonyası ciddi tehdit altında” dedi. Veriler iyileşmeye işaret etmiyor Avro bölgesi ile ilgili son gelişmeler şöyle: Sanayi üretimi ekimde yüzde 0.7 ile tahminlerin altında arttı. Beklenen oran yüzde 1.3’tü. Kasımda enflasyon yıllık yüzde 1.9 oldu. Standart&Poor’s (S&P) Almanya’nın 2011’de yüzde 2.4, 2012’de ise yüzde 2.1 büyüyeceğini tahmin etti. İngiltere’de işsizlik yılın üçüncü çeyreğinde 35 bin kişi arttı, 2.5 milyondan fazla işsiz olduğu açıklandı. S&P, Belçika’da hükümetin kısa süre içinde kurulamaması ve borç durumunun kötüleşmesi halinde altı 6 içinde bu ülkenin kredi notunu düşürebileceğini açıkladı. Moody’s İspanya’nın kredi notunu olası bir indirim için izlemeye aldı. İspanya 10 ve 15 yıllık tahvil ihalesiyle toplam 2.4 milyar Avro, 12 aylık tahvil ihracıyla 1.99 milyar Avro, 18 aylık tahvil ihracıyla 523 milyar Avro borçlandı. Portekiz hükümeti bütçe açığını kapatmak için bir dizi reformu onayladı. Hükümet bu hafta işçi sendikalarıyla müzakerelere başlayacak. IMF heyeti de ülkede. Yunanistan’da işsizlik oranı 2010’un üçüncü çeyreğinde yüzde 12.4’e ulaştı. Ülkede 2011, 2012 ve 2013’te işsizlik oranının sırasıyla yüzde 14.5, 15 ve 14.6 olması bekleniyor. Ülkenin borçlarını sürdürülebilir seviyeye indirebilme yeteneğiyle ilgili belirsizliğin sürdüğüne işaret eden Moody’s Yunanistan’ın kredi notunu negatif izlemeye aldı. IMF, İrlanda için 22.5 milyar Avro’luk kredi paketini onayladı. Moody’s İrlanda’nın kredi notunu da beş basamak birden düşürdü. Riskler göz ardı edildi Meksa Menkul Değerler Araştırma Direktörü Özgür Yurtdaşseven, geçtiğimiz yıllarda özellikle bankacılık kesiminin yüksek riskle hareket etmesi ve konut piyasasına yönelik sağlanan kolay kredilerin Avrupa kaynaklı riskleri öne çıkardığına işaret etti. Zamanında bu riskler göz ardı edilmeseydi bu noktaya gelinmeyeceğini vurgulayan Yurtdaşseven sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu paralelde Avrupa’da sorunların sonuna gelinmediğini, şu aşamada sadece ara verildiğini düşünüyorum. Söz konusu öteleme nedeniyle 2011 yılında Avro/dolar paritesini daha düşük seviyelerde işlem görmesi mümkün olabilir. Sürecin yayılma riski ise şu aşamada Portekiz, İtalya gibi ülkelerle sınırlı görünüyor, söz konusu ülkenin İspanya olması halinde ise yayılma riski yükselebilir.” Türkiye ve sorunlu Avrupa ekonomileri arasında şu aşamada ciddi bir makro farklılaşma söz konusu olduğunu belirten Yurtdaşseven, “Bu farkın kolay kolay kapanması ihtimalini zayıf görüyorum. Şu aşamada Avrupa’daki kriz Türkiye ile daha zayıf ticari ilişkilere sahip ülkelerde ortaya çıkmıştı, bu açıdan etkileşim zayıf kaldı. İspanya gibi bir ülkenin gündeme gelmesi halinde risk algılaması lokal anlamda farklılaşabilir” diye konuştu. Önce üretken sektörün omurgası imalat sanayiinden başlayalım. İmalat sanayii, küresel krizde en ağır yarayı alan sektördü. 2008’in son çeyreğinde krize giren imalat sanayii, 2009’un 3. çeyreğine gelindiğinde bile sektör hasılasında yüzde 12.5 gerideydi. Sonraki aylarda toparladı ve 2010’un 9 ayındaki hasılası, 2009’un 9 ayının yüzde 15’e yakın üstüne çıktı. Peki, kriz öncesinin, yani 2008’in 9 ayının?.. Sadece burun farkıyla geçmişti kriz öncesini. İmalat sanayii, özellikle iç talebi kazıyarak eski üretim düzeyine ulaşırken istihdam ne olmuştu? Orada da kriz döneminde yüzde 6.5 küçüldükten sonra 2010’un 9 ayının sonunda eksileni bir ölçüde telafi etse de kriz öncesine dönememişti. 2008 Eylül’ünde 4 milyon 300 bine yaklaşan imalat sanayii istihdamı 2009 Eylül’ünde bile 4 milyon dolayındaydı. 2010 Eylül’ünde ise ancak 4 milyon 22 bin olmuştu. Yani kriz öncesinden 75 bin eksik işçi ile kriz öncesi üretimi yakalamıştı. Yani, bu, krizde çıkarılan işçinin 75 binini işe almayarak ama onların işini diğer işçilere yükleyerek kriz öncesi hasılayı yakalamak demek. Böyle olunca, işçi başına hasılanın da kriz sonrasında, kriz öncesine göre, yüzde 2 de olsa, artmış olduğunu görüyoruz. DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA Mali krizi ilk kez 2007’de (“Hışt, Hışt Geliyor…” Cumhuriyet 05.02.2007) konuşmaya başlamıştık. Kriz “resmen” 2008’de patlak verdi, ama New York Federal Reserve Bank’ın Wall Street’e (büyük olasılıkla o zaman dünya mali piyasalarına) egemen “14 aileyi” toplayarak, türev piyasalarında hızla şekillenmekte olan mali krizi engellemek için acilen önlem almalarını istediği 16 Şubat 2006 toplantısını (David Wessel, Wall Street Journal, 16/02/2006) temel alırsak, mali krizin beşinci yılına girmekte olduğumuzu söyleyebiliriz. Mali kriz ABD’de patlak vermiş, hızla dünya ekonomisini etkilemiş, sonra yatışmaya başlamıştı. 2010 yılının gündemini esas olarak, mali krizin Avrupa’daki etkileri işgal etti; ABD piyasalarındaki “istikrar” ise daha çok, fırtınadan önceki bir dinginliğe benziyordu. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com İmalat sanayiinde gözlenen “verimlilik” performansını bazıları yetersiz buluyor, hâlâ sektörde azaltılması ya da maliyeti düşürülmesi gereken işçi olduğunu savunuyor. AKP iktidarı ve onlara akıllar veren liberal tayfa, bunu “emeği esnekleştirme reformu” sloganıyla yürürlüğe sokmayı ve kararlılıkla saldırılarını gerçekleştirmeyi planlıyorlar. İmalat sanayiinde gerçekleştirilen yüzde 2’lik işçi başına sömürüyü arttırma oranı, diğer sektörlerde çok da geçerli değil. Tarımda kişi başına hasılanın düşüklüğü malum. Tarım çalışanının yıllık üretiminin değeri, sanayi işçisinin neredeyse dörtte biri ve krizde düşmüş görünüyor. İnşaat sektöründe istihdamda istikrarlı bir artış olmasına karşın sektör katma değerinin, kriz öncesini henüz yakalayamadığı, dolayısıyla verimliliğin de düşük kaldığı görülüyor. GSYİH’nin en ağırlıklı kesimi hizmetlerde ise 2008’den 2010’a istihdamın arttığı, 2010’daki katma değerin de 2008’deki düzeyini yakalayıp geçtiği görülüyor. Ama hizmetler sektöründeki kişi başına katma değerin 2008 düzeyini yakalayamadığı anlaşılıyor. Özetle, ekonominin tamamı, 2010’un sonlarına doğru, kriz öncesinde işçi başına elde ettiği katma değeri sağlamaktan uzak. Bunu, kısmen başarmış görünen imalat sanayisi bile tatmin olmamış halde. O nedenledir ki, dillerine esnek istihdamı pelesenk edip, emeği biraz daha tasfiye ederek istedikleri karlılığa ulaşmak için saldırganlıklarını sürdürecekler. [email protected] Mali Krizin ‘Beşinci’ Yılına Girerken Nick Stamenkoviç, zamanlamaya dikkat çekerek “bu tür açıklamaların krizi derinleştirici yönde etki yaptığını” söylüyordu (Telegraph, 17/12/2010). Halbuki zirvede, AB liderliğinin, devlet iflaslarına karşı son tahlilde kullanılmak kaydıyla bir Avrupa İstikrar Mekanizması oluşturarak mali piyasaların istekleri yönünde önemli adımlar atmaya başladığı söylenebilir. Bu mekanizmanın, zirvede öngörüldüğü gibi 2013’te devreye girebilmesi için Lizbon Anlaşması’nın 136. maddesine iki cümle eklenerek değiştirilmesi de kabul edildi. Böylece Almanya anlaşmayı deliyor, AB sürecini kendi öngördüğü yönde yeniden biçimlendirmek için bir olanak elde ediyordu. Almanya’nın bir “Birleşik bir Avrupa Bonosu” yaratılmasına direnmesi piyasaları, paralarını park edecek yeni ve güvenlikli bir araçtan mahrum etmeye devam ettiği için düş kırıklığı yaratıyor, ama zirvede başka “olumlu” gelişmeler de var. Almanya’nın devlet iflaslarında, krediyi veren kuruluşların da zararın bir kısmını üstlenmesini isteyen önerisinin, her alacaklının özel koşullarına bağlanarak sulandırılması da bono piyasalarının istekleri doğrultusunda bir gelişme. AB Merkez Bankası’nın, sermayesini iki kat büyüterek yeni sarsıntılara karşı önlem alma kapasitesini arttırmasının da güven vermesi gerekir. Bu bağlamda, Moody’s’in derinleşmeye başlarken Merkel krizi yönetmeye, diğer ülkelere yardım etmeye ilişkin Almanya’nın koşullarını ortaya koymuştu. Almanya “önce mali disiplin” derken, Fransa’nın talebi canlandırıcı harcamalardan, kurtarma önlemlerinden yana olduğu anlaşılıyordu. Ekim ayında Normandiya zirvesinde Sarkozy, yalnız kalmaktansa Almanya ile birlikte davranmaya karar vermeye “ikna olunca”, Almanya’nın önü açıldı. Perşembe günü de Financial Times, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın AB bütçesini dondurmaya ilişkin “gizli bir anlaşma yaptıklarını” aktarıyordu. Cumartesi günü de Le Monde, “Brüksel’de zengin ve yoksul ülkeler arasında savaş” başlığıyla verdiği yorumunda, “Polonya açısından her şey anlaşılmıştı. Fransa, İngiltere ve Almanya arasında gerçekleşen, Avrupa bütçesini dondurmaya yönelik anlaşma, zengin ülkelerin kendi tarım harcamalarını koruyabilmek için, en yoksul ülkelerin aldıkları mali desteklere yönelik bir saldırıydı” diyordu. Lüksemburg Dışişleri Bakanı, Almanya ve Fransa’nın “liderlik dayatmasından ve küstahlığından” yakınıyor, İrlanda Başbakanı’nı da AB mali desteğini alabilmek için ağır koşulları kabul ettikten sonra, şimdi, “AB içinde Almanya’nın anlayışına uymayan bir karar almak her zaman çok zordu. Bu konuda yeni bir şey yok. Yeni olan olgu şu, Almanlar konuşuyorlar, ama dinlemiyorlar. İlk defa önemli bir konuda Almanya’nın Bir yılda yedi zirve Geçten hafta, Avrupa Birliği’nin 27 üyesi, komisyon yetkilileri ve Avrupa Merkez Bankası derinleşmeye devam eden mali krize bir çözüm üretmek için yine Brüksel’de bir araya geldiler. Yıl başından bu yana yedinci kez toplanan AB zirvesi sonunda liderler aldıkları kararları açıklamaya hazırlanırken, reyting şirketi Moody’s, birkaç hafta önce kurtarılan İrlanda’nın kredi notunu beş kademe birden düşürdü. Daha önce Moody’s İspanya’da krizin derinleştiğini vurgulamıştı, bu kez Yunanistan’da durumun kritik olduğuna yeniden dikkat çekti. Moody’s’in AB liderlerini kızdıran (Daily Telegraph,17/12), piyasaları şaşırtan açıklamasının ardından, RIA Capital Markets’den bono uzmanı açıklamasının zamanlamasında bir gariplik olduğu kesin. Ama, AB sürecinin çok ciddi sorunlarla boğuştuğu ve krizi aşacak uygun önlemler geliştirmekte yetersiz kaldığı da çok açık. Almanya yükseliyor, tedirginlik artıyor Ya da... Belki, henüz krizi aşacak bir gelişme ortada yok ama Almanya’nın AB içinde, “vazgeçilmez ülke” konumuna artık tartışılmaz bir biçimde yerleştiği, AB’nin siyasimali bütünleşme sürecinin daha hızlı ilerlemeye başladığı, bunun da ortak para birimine olan güveni pekiştirmek açısından çok önemli olduğu söylenebilir. Ancak, ironi şurada ki, bu süreç giderek, AB içinde “yoksul ülkelerle” “zengin ülkeler” arasındaki ekonomik uçuruma bir de siyasi boyut ekleyerek birliğin bütünlüğünü tehdit etmeye başlıyor. İngiltere ve Fransa gibi büyükler, Almanya ile ortak bir eksen oluşturmaya çalışırken daha küçük ülkeler ulusal egemenliklerini kaybetmekte olduklarını görerek kaygılanıyorlar. Yıl başında kriz tutumuna canım çok sıkıldı” diyordu (The Guardian, 17/12). Belki de ortada bir ironi yok; Almanya, Merkel’in zirvenin kapanış basın toplantısında değindiği gibi iki farklı parçadan oluşan bir AB düşünüyor (Der Spiegel 17/12). Merkezde ekonomik, siyasi bütünleşmesini hızla ilerleten güçlü bir çekirdek şekillenecek. Yoksul ülkeler de merkeze bağımlı (adeta “özel statülü üyelik” gibi) bir çevre oluşturacaklar. Hesap belki bu, ama Spiegel’in bir deyimini ödünç alırsak, süreç “Bir yavaşlatılmış (filmlerdekiE.Y) tren kazası görüntüsü sergileyerek gelişmeye devam ediyor”. Zirve yapılırken, Pimco (dünyanın en büyük bono yönetim kuruluşu) CEO’su El Erian (Financial Times’da) ve ekonomist Rubini (CNBC’de) yorumlarında krize, likidite krizi olarak yaklaşmanın, sorunları erteleyerek daha da ağırlaştırmaya devam etmesinden yakınıyorlardı. El Erian, piyasaların, Almanya ve AB Merkez Bankası bilançolarının “kirlenmeye başladığını” düşünmeye başladığına da işaret ediyordu. Bank of America analistleri de, AB’deki krizin 2011’de ABD’ye sıçramasından korkuyorlardı (Le Monde 18/12). Rubini’ye göre kamu açıklarını bir an evvel kapatmak gerekiyor ama, vergileri arttırmak, harcamaları kısmak da bunalıma yol açacaktı. Öyleyse, bir an evvel büyümeyi güçlendirecek (birikimi hızlandıracakEY) “yapısal önlemler” gerekiyordu. Rubini ile konuşan CNBC yapımcısının “demokrasilerde işin ne kadar zor olduğuna” işaret etmesi de aklıma, nedense, “Bıçak kemiğe dayanınca demokrasi engeli de aşılır” düşüncesini getirdi... MERKEZ BANKASI KURLARI DÖVİZ CİNSİ ALIŞ SATIŞ 1 ABD DOLARI 1,52 1,5273 1 AVUSTRALYA DOLARI 1,4984 1,5082 1 İSVİÇRE FRANGI 1,5806 1,5908 1 İNGİLİZ STERLİNİ 2,371 2,3834 1 KUVEYT DİNARI 5,3436 5,414 1 S. ARABİSTAN RİYALI 0,40652 0,40725 1 AVRO 2,0212 2,0309 1 KANADA DOLARI 1,5094 1,5162 1 DANİMARKA KRONU 0,27127 0,27261 1 JAPON YENİ 1,8077 1,8197 1 NORVEÇ KRONU 0,25541 0,25713 1 İSVEÇ KRONU 0,22267 0,22499 20 ARALIK 2010 EFEKTİF ALIŞ SATIŞ 1,5189 1,5296 1,4915 1,5172 1,5782 1,5932 2,3693 2,387 5,2634 5,4952 0,40347 0,4103 2,0198 2,0339 1,5038 1,522 0,27108 0,27324 1,801 1,8266 0,25523 0,25772 0,22251 0,22551 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle