19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 10 DIŞ BASIN CUMHURİYET 20 ARALIK 2010 PAZARTESİ [email protected] Almanya Başbakanı Merkel krize dayanaklı olduğunu söylese de yaşayabileceğinin bir garantisi yok DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Avro dağılırsa iyi olmaz ULRIKE HERRMANN ğer Avro dağılırsa ne olur? Sorulan, varsayımsal değil, gerçek bir sorudur. Gerçi Başbakan Angela Merkel, Avro’nun krize dayanıklı olduğunu söyledi, ama gerçekte bu para biriminin yaşayabileceğinin bir garantisi yok. Şu sıralarda tüm Avrupa’da, yakın bir gelecekte güçlü bir “Kuzey Avrosu” (Nordeuro) ile zayıf bir “Güney Avrosu” (Südeuro) olabileceği üzerine tartışmalar yürütülüyor. Hatta birçok Alman, daha köktenci bir talepte bulunur gibidir: Kamuoyu araştırmalarında yüzde 48’lik bir kesim, o eski paraları Alman Markı’nı (DM) yeniden geri bile istiyor. Avro’dan ayrılmak isteyen, bunu eninde sonunda ilan da etmek zorundadır. Bu, gerçi çok sıradan bir şey gibi geliyor, ama yakıcı İsrailFilistin Barışı Bir Kez Daha Sıfır Noktasında... Kırk yılı aşkındır tüm dünyanın gözü önünde süren İsrailFilistin sorununun çözümü, bu kez de başta ABD olmak üzere çok sayıda ülkenin duyarsız kalmaları yüzünden bir kez daha fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Başkan Obama’nın tıpkı savaşçı selefi W. Bush gibi Filistin’e 1967 sınırları içinde Doğu Kudüs başkentli bağımsız bir Filistin devleti kurulacağı sözü vermesiyle başlayan taraflar arasında doğrudan görüşmelerin kaderi de öncekilerden farklı olmadı. İsrail’in yeni yerleşimlere koyduğu moratoryumu uzatmayı reddetmesiyle bilmem kaçıncı kez çıkmaza girmiş ve barış umutları ne zaman ve nasıl geleceği bilinmeyen bir başka bahara ertelenmiştir. İsrail çevrelerinin “amatörlükle” suçladıkları başkan Obama’nın İsrail’in kolonizasyonu geçici olarak donduran moratoryumu uzatacağına güvenerek başlattığı “doğrudan görüşmeler”, çözüm konusunda kaypaklığı bilinen İsrail’in görüşmeleri çıkmaza sokacak, dahası bitirecek bahaneleri devreye sokmasıyla tıpkı sayısız barış görüşmeleri gibi rafa kaldırılmış bulunmaktadır. Bu, kuşkusuz Obama’nın 2011’de bağımsız bir Filistin devleti kurulacağıyla ilgili sözlerinin de sözden ibaret olduğunu ortaya koymuştur. Birleşik Devletler onca gücüne ve İsrail’le içli dışlı yakın ilişkilerine karşın, Tel Aviv’e barış görüşmelerinin devamını sağlayacak yeni bir kolonizasyon moratoryomunu kabul ettirmekte aciz kalmıştır. Bu aynı zamanda Birleşik Devletler’in İsrail’e baskı olanaklarının sınırlı olduğunu da ortaya koymaktadır. Oysa Washington’un elinde Netanyahu’yu dize getirecek sınırsız olanaklar mevcuttur. Ama Obama’ya karşın Birleşik Devletler’in, İsrail’e kendi ulusal çıkarları söz konusu olsa bile herhangi bir sonuç alıcı baskı uygulamaktan kaçınacağı bilinmektedir. Dahası bırakınız baskı yapmayı, ABD yönetimi barışı, her zaman yaptığı gibi daha başında torpilleyerek Washington’a kafa tutan İsrail Başbakanı Netanyahu’yu Wasnigton’a davet edip yüklü bir silah ve mali yardımla ödüllendirerek ülkesine uğurladığı kimsenin saklısı değildir. Nitekim biraz da bu yüzden Birleşik Devletler konuyla ilgili geleneksel politikasında da değişiklik yapmak zorunda kalmıştır. Örneğin uluslararası basında yer alan haberlere bakılırsa ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton İsrail, Filistin ve çok sayıda Ortadoğu uzmanının ve eşi eski başkan Clinton’un da katılımıyla Washington Brookings Enstitüsü’nde yaptığı konuşmada (10 Aralık 2010) barışı engelleyen bahanelere, şakayla karışık da olsa, bir yenisini eklemiştir. ABD Dışişleri Bakanı’na göre Birleşik Devletler’in WikiLeaks’te açıklanan gizli telgraflarla başının dertte olmasının da barışın engellenmesinde payı olduğunu ileri sürerek adeta İsrail’i temize çıkarmak istemiştir. Görülen o ki, Birleşik Devletler’in ister savaşçı W. Bush, isterse güvenilir kişiliğe sahip Obama olsun İsrail’e barış için baskı yapmayacağı açıktır. İsrail konusunda Birleşik Devletler’in eli kolu bağlıdır. Her ne kadar “Barışla ilgili pozisyonumda değişiklik yok” dese de Washington Ortadoğu’da barışın teessüsünde güvenilir olmaktan çıkmıştır. Diğer taraftan Filistin otoritesi başkanı Mahmud Abbas’ın da, Amerikan yönetiminin tarafların sorunlarını ve isteklerini detaylı biçimde kaleme alarak yeni icat “paralel” görüşmelerle tartışılmasını istemekle, onca bozguna karşın barış konusuna öncülük etmekten vazgeçmediğini ortaya koymaktadır. Ne ki, Mahmud Abbas, kolonizasyonu sürdürmesi durumunda İsrail’le görüşmeyeceğini kesin bir dille açıklamıştır. Diğer taraftan Netanyahu, istese de aşırı sağla kurduğu koalisyonu riske atmadan kolonizasyonu dondurması mümkün görünmemektedir. Barış, deyim yerindeyse dört yanından kuşatılmıştır, adil bir çıkış yolu ise henüz ufukta görünmemektedir. Avrupa kamuoyunda İsrail’e tepki giderek artmakta, bu da AB yönetiminin suskunluğuna son verip Filistin barışı yönünde ciddi adımlar atmasını gündeme getirmektedir. Arap Birliği BM Güvenlik Konseyi’nin İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında kolonizasyona son verilmesiyle ilgili bir karar alması için girişimlerde bulunmak üzeredir. Başta Bolivya olmak üzere bazı Latin Amerika ülkelerinde Filistin devletinin tanınması yönünde adımlar atılmaya başlanmıştır. Bunun tüm dünyada giderek yaygınlaşması, İsrail’i barışa zorlayacak uluslararası güçlü bir tepkiye dönüşmesi için de günün koşullarında tek umut olarak görünmektedir. E DM taraftarları, Federal Almanya’yı, banknot denizinde kendi başına ve bağımsız bir ada gibi düşünüyor gibiler. Ancak gerçeklik başka türlü görünüyor. Eğer Avro dağılırsa bundan en büyük kayıpla çıkan Almanlar da olabilir. bir güncelliği var. Çünkü sadece Almanya’nın Avro’ya veda edebileceği dedikodusu bile finans piyasalarını kaosa itecektir. Zayıf Avro ülkelerinin insanları hemen paralarını bankalardan çekecek ve bunu güçlü bir Avro ülkesine aktaracaktır. Güneydeki tüm kredi kuruluşlarının kapılarına kilit vurması birkaç saat falan sürecektir, çünkü ellerinde para kalmayacaktır. Mümkündür. Çünkü panik sadece Yunanlıları ve İrlandalıları sarmakla kalmayacaktır, ayrıca İspanyollar, Portekizliler ve hatta İtalyanlar da birikimlerini güvenceli, sağlam bir Avro ülkesine taşımaya çalışacaklardır. Güneydeki Avro ülkelerinde böyle bir panik, delilik falan değil, tersine son derece haklı bir tutum olurdu. Almanya kendi başına veya ekonomik olarak güçlü ülkelerle birlikte Avro’dan çekilir çekilmez, zayıf Avro ülkesi halkları başlarına ne geleceğini hesaplayabilir: DM veya Kuzey Avrosu ile karşılaştırıldığında paralarının pek bir değeri kalmayacaktı. Ellerindeki “Güney Avrosu” ya da Drahmi, Liret veya Escudo gibi kendi paraları büyük bir hızla değer kaybedecekti. Bu noktada son derece makul olan, bu insanların kendi Avro’larını büyük bir hızla güvenceli, yani sağlam bir Avro ülkesine transfer etmesidir. Böyle bir durumda hedef ülkeler de herhalde Almanya, bunun yanında Avusturya, Hollanda ve Finlandiya olurdu. Fransa ve Slovenya da kendilerini sunabilirdi. Hepsi mümkündür. Bankalara bu hücum, olmayacak bir senaryo değil, tersine, halen yaşanmakta olan bir şeydir. Bu içten içe yürüyen süreç, İrlanda’da gözlenebilir. DM taraftarları böyle argümanlardan pek etkilenir gibi değildir. Keyif içinde, İrlanda, Yunanistan, İspanya, Portekiz hatta İtalya’daki bankalarda para kalmamasının kendileriyle bir ilgisi olmadığını düşünüyorlar. Sonuçta tasarruflarını güvenceli Almanya’da bankaya yatırmış durumdadırlar. Bu DM taraftarları, Federal Almanya’yı, banknot denizinde kendi başına ve bağımsız bir ada gibi düşünüyor gibiler. Ancak gerçeklik başka türlü görünüyor. Eğer Avro dağılırsa, bundan en büyük kayıpla çıkan, Almanlar da olabilir. Çünkü yurtdışındaki birikimlerinin büyük kısmını bir daha görmeleri mümkün olmayabilir. Bir ihracat ülkesi olarak Almanya, son yıllarda olağanüstü boyutlarda dış ticaret fazlası yarattı ve bunu daha sonra İrlanda’ya, Yunanistan’a veya İspanya’ya borç olarak verdi. Tabii Avro cinsinden. Şimdi, bu aşırı borçlu ülkeler birdenbire Avro’yu terk eder ve sadece zayıf bir para sahibi olurlarsa, Avro cinsinden aldıkları o borcu asla geri ödeyemezler. Alman bankaları ve yaşam sigortaları, milyarlarca Avro tutarında bir kayıpla karşı karşıya kalabilecektir. HypoReal Estate ve Commerzbank gibi bankalar yine vergi yükümlülerince kurtarılmak zorunda kalabilirler. Kuzey Avrosu Böyle bir durumda, Yunanlar, İrlandalılar ve Portekizliler ise borçlarından kurtuluverirler, zira ödeme güçlüğüne düşmüşlerdir. Devletin iflasının, bu nedenle çeperdeki birçok Avrupalı için çekiciliği var, çünkü kendi vergileriyle o yabancı alacaklıları kurtarmak zorunda kaldıklarını fark ettiler. Uzun süredir bazı İrlanda bloglarında bir tartışma ağırlık kazanmış görünüyor; Avro’dan çıkıp İzlandalıların yaptığını taklit etmek daha mı iyi olur diye bakıyorlar. İzlandalılar, dış borçlarını tamamen ödemeyi reddettiler ve paraları İzlanda Kronu’nun da Avro karşısında büyük değer yitirmesine izin verdiler. Döviz piyasalarında bu büyük değer kaybı, İzlanda’yı uluslararası alanda yeniden rekabet edebilir hale getirdi. Ekonomileri büyüyor. İrlandalılar kuzeylerine şimdi hasetle bakıyor. Yani DM taraftarları, Avro’ya veda etmek isteyen yegâne topluluk değil. Avro kuşkucularından oluşan ülkeler üstü bir koalisyon, Avrupa’nın parasal birliğinin parçalanmasını böylelikle mümkün kılar gibidir. Alman şirketleri için risk ise olağanüstü boyutlardadır. Böyle bir durumda uluslararası alandaki rekabet güçlerini hemen yitireceklerdir; yeni paranın adının DM veya Kuzey Avrosu olması, bu açıdan hiç önemli değildir. Bu güçlü para, dünya ölçeğinde o kadar büyük bir taleple karşılaşacaktır ki, yüzde 20 ile 30 arasında bir oranda değer kazanmak durumunda kalacaktır. Böyle bir olasılık da eğer Almanya dış ülkelerdeki ihracat pazarlarını elinde tutmak istiyorsa, ücretlerin korkunç bir hızla düşmesini kaçınılmaz kılacaktır. Bu olasılıkta da yitirenler yine Alman işçileri olacaktır. Avro parçalanıyor ama Başbakan Merkel, Brüksel’de, 2013’ten sonra kriz mekanizmasının nasıl görüneceğini tartışıyor. İyi de parasal birliğin o tarihe kadar dayanıp dayanmayacağının bir garantisi yok ki. Almancadan çeviren Osman Çutsay (Die Tageszeitung, Almanya, 15 Aralık 2010) Teşekkürler ve hoşça kal ran İslam Cumhuriyeti’nde, nükleer programında da olduğu gibi, büyük değişimlerin yerin altında gerçekleştirilmesi gibi bir eğilim var. Bu bazen Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki’nin de farkına vardığı gibi merkezdeki güçler için bile geçerli olabiliyor. 13 Aralık’ta Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın kendisini görevden aldığını haber verdiği ve beş yıllık hizmeti için “ilahi bir ödül” dilediği kısa mektubunu aldığında Mutteki resmi bir ziyaret için Senegal’de bulunuyordu. Ahmedinejad cüretkâr ve tartışmalı eylemleri ile ün kazanmış biri. Yine de dış güçlerin İran’ın nükleer programı ile ilgili müzakerelerine dönmesine birkaç hafta kala dışişleri bakanının işten atılması her zamankinden daha fazla kafa karıştırdı. Yabancı dilleri ve tavırları kavrayış biçimiyle Mutteki özellikle etkili bir dışişleri bakanı değildi. Görevde bulunduğu sırada İran uluslararası dünyada giderek yalnızlaştı. Cumhurbaşkanı ile de gergin bir ilişkisi olduğu biliniyor. Bu senenin başında Ahmedinejad, dışişleri bakanlığını bypas ederek komşu bölgelere personel atayınca istifa etme tehdidinde bulundu. Öte yandan Mutteki ideolojik olarak, İran’ın aşırı muhafazakâr ve yabancı düşmanı cumhurbaşkanından çok da farklı değil. Üstelik geleneksel olarak dış politika konusunda son sözü söylediği iddia edilen İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’in güçlü desteği de arkasındaydı. Mutteki’nin İ görevden alınması Ahmedinejad’ın muhafazakâr rakipleri ile mücadelede güçlendiğini gösteren bir işaret olabilir. İcra makamının Ahmedinejad tarafından enerjik bir biçimde kullanılması rakiplerinin İran parlamentosundaki güçlerini giderek azalttı. Ahmedinejad, mollaların çizgisindeki daha geleneksel konservatiflere karşı duran güvenlik güçlerinin safındaki ve kendisine yakın olan bin yıllık teknokratların gücünü arttırarak, dini lidere sessizce meydan okumayı düşünüyor olabilir. dünya ile çok daha uyumlu biri değil aynı zamanda Atom Enerjisi Kurumu’nun da başı. Dolayısıyla yabancıların ve hükümetin pek de iyi gitmediğini düşündüğü ülkenin nükleer programını en iyi bilen kişi. İran’ın opak güç dengeleri karşısında sık sık şaşkınlığa uğrayan yabancı diplomatlar, Salihi’nin talihsiz Mutteki’den daha etkili olacağını umuyorlar. Daha az kesin olan ise Salihi’nin döneminde İran’ın uluslararası pozisyonunun daha esnek olup olamayacağı. Cumhurbaşkanı’nın kampına yakın bir İran haber servisi Mutteki’nin yabancılarla yaptığı “bazı gayriresmi” toplantılarda İran’ın resmi çizgisinden ran uzaklaşarak günaha Cumhurbaşkanı girdiğini ima etti. Yeni Ahmedinejad, baş bakanın Ahmedinejad’ın tarzı diplomatını nükleer ile uyum içinde daha müzakerelerin yeni “aktif ve saldırgan” turu başlamadan bir diplomasi yürüteceği önce işten attı. ifade edildi. İranlı yetkililer yakında İngiltere, Fransa, Almanya, ABD, Rusya ve Çinli nükleer müzakereciler ile masaya oturduğunda Salihi ‘daha saldırgan’ olacak dayanıklılığı sınanacak. Batılı güçler Mutteki’nin gidişinin daha saf nedenleri de Tahran’da hayatı zaten zorlaştıran bir dizi olabilir. Cumhurbaşkanı’nın tercihi olan Ali ambargo ve kısıtlamanın üstüne yenilerini Ekber Salihi’nin adı dışişleri bakanlığı için ekleyebilirler. Ahmedinejad bu listeyi sık sık dile getiriliyordu. Salihi, MİT’te değiştirmenin bakan değiştirmekten çok daha nükleer fizik dalında doktora yapmış, zor olduğunu düşünebilir. uluslararası örgütlerde oldukça deneyim kazanmış biri olarak sadece İran’ın iyice İngilizceden çeviren Çimen Turunç yalnızlaşmış yönetim kadrosuna göre dış Baturalp (The Economist, 18 Aralık 2010) İ TC TOKAT 1. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI DOSYA NO:2010/1496 Esas Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: Tokat ili, Merkez ilçesi, Meydan Mah. Tapunun Pafta: 17, Ada: 26, Parsel:269’da 5.174,00 m2 yüzölçümlü arsa üzerinde yapılı A Blok kargir binanın zemin katında 1/56 arsa paylı 4 Nolu bağımsız bölüm mesken olarak kayıtlıdır: Taşınmaz “Gülbahar Hatun Mah. Behzat Bulv. 13. Sok No: 4 A Blok Zemin kat D:4 TOKAT” adresinde bulunmaktadır. Taşınmaz “Antre+ 2 Yatak odası+ Salon+ Mutfak+ Banyo+ LW/WC+ 2 Balkon” gibi bölümlerden oluşmaktadır. Taşınmazın brüt inşaat alanı takriben 105,40m2 olup, taşınmazın bulunduğu ana bilan ısıtma sistemi katı yakıt sobalı sistem olup binada asansör tesisi bulunmamaktadır. Taşınmaz sosyal merkezlere yaya olarak ulaşımı kolay bir mevki de bulunmakta olup halihazırda borçlu tarafından mesken olarak kullanılmaktadır. Taşınmazın bulunduğu arsanın örtülü binalardan arta kalan bölümünün bir kısmı imar planına göre yola terki gereken ve başkaca parsellerle şuyulanması gereken bölümleri bulunmaktadır. Taşınmazın 08.04.2010 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda piyasa rayiç bedeli “96.500,00 TL” kıymet takdir edilmiştir. SATIŞ ŞARTLARI: 1. Tokat ili, Merkez ilçesi, Meydan Mah. Tapunun Pafta: 17, Ada: 26, Parsel:269’da 5.174,00m2 yüzölçümlü arsa üzerinde yapılı A Blok kargir binanın zemin katında 1/56 arsa paylı 4 Nolu bağımsız bölüm mesken nitelikli taşınmazın Satışı 28/01/2011 günü saat 15:00 15:10’a kadar Tokat Adliye Sarayı Girişindeki Koridor’da, açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin %60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak şartıyla taşınmaz 07/02/2011 günü aynı yer ve aynı saatlerde ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da rüçhanlı alacaklıların alacağını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin %40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2. Artırmaya iştirak edeceklerin tahmin edilen kıymetin %20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, 1/2 tapu harcı ve masrafları, KDV alıcıya aittir. Birikmiş vergiler, tellaliye resmi ve 1/2 tapu harcı satış bedelinden ödenir. 3. İpotek sahibi alacaklılar ile diğer ilgililerin (*) bu taşınmaz üzerindeki haklarının özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaklardır. 4. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen sorumlu olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca bir hükme gerek kalmaksızın dairemizce tahsis olunacak, bu fark varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5. Şartname ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup, masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6. Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve içeriğini kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2010/l496 Esas sayılı dosya numarası ile müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. 03/12/2010(İİK.126) (*) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. (Basın: 84839) C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle