17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 5 EK M 2010 SALI 18 KÜLTÜR KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Aydın Olabilmek Düne kadar, ağızlara sakız bir yakınma vardı: Aydınlar görevini yapmıyor, sorumluluklarını yerine getirmiyorlar! Artık bitti. Ya pestili çıkmış gerçek aydına sataşmaktan ya da dönüşüme uğramış bu insan tipinden umut kesildi. Biraz öne çıkmış herkes, şarkıcı, türkücü, dizi oyuncusu, politikacı halkın gözünde aydın zaten! Bu kafa karışıklığı, aydın olma konumu üzerine bizde, Batı da üretilen düşünce ve çözümler dışında kapsamlı tartışmalar açılmıyor oluşundan, sonra da bilmezlikten ileri geliyor sanırım. Aydın, temsil ettiği düşünce, değer anlayışı ve buna bağlı olarak ortaya koyduğu ürünlerle toplumu etkileme ve yönlendirme işlevi olan ya da öyle olduğuna inanılan bilge, güvenilir kişidir. Bu tanım yıllarını sanat üretmeye adamışlar için de geçerlidir. Çünkü düşünce ve sanat alanları arasında sıkı bir bağ vardır. Edebiyat, resim, müzik ve tiyatronun yaratma dinamikleri birbirine benzer. Sanat, hayatla, toplumla ilgili düşüncelerin hümanist temelde netleşip yoğunlaşması olanağı verir. Yayılabilir oluşuyla insanı bağımsız düşünceye yaklaştırır ve özgürleştirir. Aydının sağlam bir dünya görüşüne, kültürel birikime, insanlık vicdanı ve sevgisine sahip olması ön koşuldur. Bu doğrultuda, toplumu ve dünyayı değerlendirip eleştirmesi, değiştirmek için çaba göstermesi ve farklı, yeni bakış açıları ortaya koyarak savunması beklenir. Aydın belli bir düzenin, partinin ya da dogmanın adamı olamaz. İnsanların acıları ve uğradıkları baskıya ilgisiz kalamaz. Yolundan dönmez ve satın alınamaz. Dünyayı aydınlatan felsefeci, yazar ve öncü sanatçılar hakikati uzlaşmaya yeğleyerek hayatlarının önüne koymuşlar ve inatla savunarak ölümsüzlüğe ulaşmışlardır. Türkiye de de aydın, uzun yıllar, resmi ya da ideolojik bakış açılarından tanımlanmış, birçok düşünce adamı, şair ve yazar bozguncu kabul edilerek yasaklanmış, hapislere tıkılmıştır. Bir insanın, gerçek aydın olma niteliği sistemle ilişkisiyle, özellikle de iktidar karşıtlığıyla anlam kazanır. Gel gelelim, toplumun sürekli bellek kaybına uğratıldığı, üniversitelerinin bilim üretemediği, Darwin in sansürlendiği, cehaletin kurumsallaştığı, baskı ve kaos ve cemaat ilişkilerinin h kim olduğu yerde, aydın olarak yaşamak kolay değildir. Çünkü hakikati arama, keşfetme, yorumlama ve topluma iletme olanakları sınırlanmıştır. Kendinden yana olmayanı dışlayan düzen, aydını tehlikeli ve yararsız işlerle uğraşan biri olarak görür ve göstermeye uğraşır. Bugün, aydın olmanın gereklerini yerine getiren insanlara, yarı deli, ucuz kahraman, dinozor sıfatları yakıştırılıyor. Aklın tanıdığı öncelikten rahatsız olan postmodernizm, aydını totaliter söylemlerin bir aracı ve artık ihtiyaç duyulmayan garip bir figür olarak tanımlıyor, sorumluluk duygusunu gülünç buluyor. Küresel sermayenin rekabet ve sömürgen egemenliği toplumları dahası bireyin tüm yaşama alanlarını işgal ederken aydına da kendi deli gömleğini giydirdi. Aydınsanatçı asıl işleviyle toplumda kendine yer bulamaz oldu. Ancak var olan yapıyla bütünleşen, koşulsuz hizmetine girenler tenekeden aydın madalyasına değer görülüyor. Bu yüzden eskiden aydın bilinen ya da öyle sanılanların önemli bir bölümü değişime ayak uydurdu. Özgür düşünceden, doğruları görüp söylemekten vazgeçerek yeni moda, çakma besleme aydın oldular. Türkiye gibi demokratik çoğulcu sistemin rayına oturtulamadığı, düşünsel temelli kültürel yapılanmanın fena halde erozyona uğradığı bir toplumda düzenle bire bir uzlaşmış bu laf ebelerinden kimsenin bir şey umduğu yok artık. İnsanlar mistik umutlar, gizli kurtarıcılar, mesihler, kahramanlar beklemekten başka çare bulamıyor. Ne kadar hazin! [email protected] [email protected] Ç ok güzel, çok anlamlı şeyler yazıldı sev gili Beklan Algan ın ardından Bu nedenle ben onun yaptıklarından değil, ileriye dönük olarak hayata geçirmek istediği bir projeden söz etmek istiyorum; Ayla Algan, Ati la Alpöge ve Erol Keskin le birlikte hayata ge çirmeye çalıştığı bir projeden: Baltacıoğlu Girişimi. İstanbul 2010 AKB Ajansı Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmenliği olarak, 2008 de düzen lediğimiz İstanbul Üniversiteleri Tiyatro Şenli ği nde, eğitimci, düşünür ve bir tiyatro insanı olan Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu nu ölümünün 30. yı lında Baltacıoğlu nun Tiyatrosundan Çağdaş Tiyatroya başlıklı bir buluşmayla andık. Bek lan Algan, Ayla Algan, Atila Alpöge, Erol Kes kin kendilerinin gösterimli anlatım olarak ta nımladıkları bu düşündürücü, zengin ve renkli bu luşmanın konuklarıydılar O sabah, Beykent Üniversitesi Taksim Kampusu Konferans Salo nu ağzına kadar doluydu. Bu dört değerli tiyat ro insanı enine boyuna tartıştılar Baltacıoğ lu nun tiyatroya bakışını ve çağının ne denli önün de olduğunu. Gençlerin çoğu belki Baltacıoğlu nu ve onun Tiyatro kitabını bilmiyorlardı maalesef ama, o gün öğrendiler Şimdi de, bu yazıyı oku yup merak edenler olursa, Mitos Boyut Yayın ları na başvurabilirler. Mitos Boyut, yeniden bas tı bu değerli kitabı 2006 da. Atila Alpöge, Yıl maz Öğüt ve Ali Baltacıoğlu kitabı yayına ha zırlayan isimlerdi. TYATRO NED R? Beklan Algan, Ayla Algan, Atila Alpöge, Erol Keskin, Baltacıoğlu nun tiyatroya ilişkin yöne lim ve girişimleri konusunda bir araştırma ça lışması başlatmak arzusundaydılar. Hatta, bu ça lışmaya, eminim çağrıda bulundukları pek çok isim arasında, Sayın Şakir Eczacıbaşı ve beni de dahil etmek istediklerini yazılı olarak bildir mişlerdi. Bir anlamda, Baltacıoğlu Girişi mi nin çıkış noktası, onun, 1941 yılında basılan Tiyatro adlı kitabında sözünü ettiği öz ti yatro kavramının özellikle oyuncuseyirci iliş kisi açısından irdelenmesiydi. Ismayıl Hakkı Bal tacıoğlu, kitabının önsözünde bu eseri yazmak taki amacını Tiyatro nasıl olmalıdır? değil, Tiyatro nedir sorusuna cevap vermeye ça lışmak olarak belirler. Bu bağlamda, Baltacı oğlu Girişimi nin temel amaçlarından biri de Baltacıoğlu nun görüşlerinin tiyatro sanatına ilişkin olarak yeniden yorumlanması sürecini baş latmaktır. Bu görüşler o dönemdeki Batı ti yatrosundan esinlenen tiyatromuza hayli ay kırı, alışılmışın dışında, ilerici düşüncelerdi. Eğitim olgusu da başka türlü algılanıyordu. Bu yüzden Baltacıoğlu dar bir çevrenin dı şında kabul görmedi, itildi, unutturuldu. Onun, kendince, ısrarla yaptığı denemeler de sınırlı kaldı. Bunun sonucu olarak, düşünce leri uygulamayla bütünleşmiş ve yapısal nitelik kazanmış bir kurama dönüşemedi. Bir diğer deyişle, Baltacıoğlu Girişimi nin amacı onun çalışmalarına yeni yaşam hakkının tanınması çabasını başlatmaktır. Hakkı yenmiş olan Bal tacıoğlu nun hakkını yurtiçinde ve yurtdışında tanıtmak. Bu yolla alışılmış Batı tiyatrosunun dışında, geleneksel tiyatroyla bütünleşip onu evrensel bir boyuta taşıyabilecek çağdaş bir tiyatro hareketinin tohumlarını atmak, bu yol daki tiyatro girişimlerini hızlandırıp cesa retlendirmek. Kapsamlı bir çalışma ve araştırma süreci ge rektiren Baltacıoğlu Girişimi projesinin İs tanbul 2010 AKB Ajansı nın kalıcı çalışmala rından biri olması konusunu özellikle Beklan Al gan la birkaç kez konuştuk ama, o anlamda bir örgütlenme hayata geçirilemeden ben ajanstan ayrıldım. Evet, sevgili Beklan Algan ın üzerinde titiz likle durduğu Baltacıoğlu Girişimi çalışma ları inanıyorum ki Ayla Algan, Atila Alpöge ve Erol Keskin in deneyimleriyle, uğraşlarıyla ve de gençlerin katkılarıyla, İBB Şehir Tiyatrola rı nda yeniden bir soluklanma ve yapılanma sü recine girme aşamasında olan TAL ın Tiyatro Araştırma Laboratuvarı bünyesinde hayata ge çecektir. Beklan Algan, Ayla Algan, Atila Alpöge ve Erol Keskin, Baltacıoğlu nun tiyatroya ilişkin yönelim ve girişimleri konusunda bir araştırma çalışması başlatmak arzusundaydı YarınlarveBeklanAlgan AYŞEGÜL YÜKSEL B üyük Tiyatro, her yaştan seveni, öğ rencileri, meslektaşlarıyla tıka basa dolu. Ecder Akışık dünya denen sahne deki yerini son kez alıyor. Ailesinin ke derini o kadar çok insan paylaşıyor ki, sanki hafifliyor yitirilenin geride bıraktığı acı. O yu muşak, alçakgönüllü adamın ne çok seveni var! Lemi Bilgin, Akışık ı anlatırken, O, güzel Türkçemizin kulaklarımızdaki en güzel sesiydi diyor. İşitsel belleğim birden yıllar ön cesine götürüyor beni. İki oyundan iki farklı tür ses in egemen ol duğu iki farklı tiyatro olayı kafamdaki ek randa beliriyor. Önce, üstüne yağan bombalarla yıkıntıya dönmüş, göz gözü gör mez bir uzamda, pen cere içlerine, duvar diplerine sinmiş in sanların seslerini du yuyorum. Ortalık ya tışınca göreceğiz kim olduklarını. Işık Ye nersu, Alev Sezer ve Engin Şenkan, ses leriyle başlatıp sürdü rüyorlar oyunun devi nimini. Korku, telaş, yardım arayışı, ama en çok da o korkunç ortamda yalnız olma yışı sezmenin umutlu tonları var seslerin de... Ecder Akışık ın 197879 döneminde sahnelediği, Alexey Arbuzov un Söz Veriyorum oyunundayız. Türkçenin sessel kullanımının gücüne da yandırılarak nitelikli kılınan bu açılış sahne sindeki çalışmada, insan sesi, yok edici me kanizmaların gürültüsü karşısında müthiş bir yengi kazanıyor Sonra bir başka tablo Bu kez dramatik yo ğunluk, sessizlik yoluyla biçimlendiriliyor. İşitme ve konuşma engelli iki gencin, insan lar arası iletişim e adım atma çabalarına Se rap Kaçmaz Sağlar ile Burak Sergen in yo rumlarıyla tanık oluyoruz. Onların, sahnedeki ve salondaki sessizliği yırtan konuşmaya yabancı sesleriyle söz cükleri oluşturmaya çabaladıkları, konuşa bilme ye yüreklendirme yüreklenme aşa malarında duydukları bedensel kasılmaları kendi bedenimizde de duyuyoruz sanki. Ecder Akışık ın, 198485 döneminde sah nelediği Mark Medof un Sessizliğin İçin den oyununda, karakterlerin içindeki sessizlik ile kendilerinin duymadığı kendi sesleri ara sındaki çatışmayı yapımın tümüne nasıl usta lıkla egemen kıldığını izlemekteyiz... 1957 yılında Ankara Devlet Konservatu varı ndan mezun olduğu günden bu yana, ti yatronun her alanında etkin bir yaşam içindeydi Akışık. Henüz gencecik bir oyuncuyken, 1960 ta kurulan ODTÜ Oyuncuları nın ilk ya pımı olan, Çehov un Dağ Yolunda oyu nunun yönetmeniydi. Sanat yaşamı 50 yılı aştığında ise, tiyatro culuk serüveni, onlarca yapımda oyunculuk, farklı biçemlerdeki onlarca oyunun yönet menliği, Hacettepe Üniversitesi Devlet Kon servatuvarı, Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bö lümü ve Yakın Doğu Üniversitesi Sahne Sa natları Fakültesi nde öğretim görevliliği, seslendirme sanatçılı ğı, radyoda yönet menlik, tiyatroda yö neticilik, sinema ve dizi oyunculuğu de neyimleriyle bütün lenmişti. Akışık ın, 2008 de düzenlenen Radyo ve Televizyon Çalışanla rı Eğitim Semineri nde yapmış olduğu konuş ma, gün geçtikçe artan Türkçe yanlışlarından rahatsızlık duyduğu nun göstergesidir. Sa natçı, vurgu, artikü lasyon, tonlama ve ulama kullanımı bağ lamında yapılan yan lışları incelemekte, sözcüklerin doğru söylenişi ve vurgula nışına ilişkin kuralla rı ve doğru kullanım biçimlerini sıralamakta dır. Akışık ın, onca yıllık emeğine karşın ülke düzeyinde yaygın biçimde tanınmazken, Kurtlar Vadisi ndeki Celal Karacadağ ro lüyle, bir anda, sokakta görenlerin ceketleri nin düğmelerini ilikleyerek selamladığı bir TV ünlüsü oluvermesi de Türkiye de sanatçı ol manın bir cilvesidir. Akışık, tiyatroya yakışan fiziğiyle taşıdığı rol ler ve titiz yönetmenlik çalışmaları yanında, di limizi doğru ve güzel seslendirme yolunda har cadığı emekle boş kubbede hoş seda bı rakıyor. Pek çok film, dizi ve belgesel yanın da, Can Dündar ın yaptığı, Fahir Atakoğ lu nun müziğiyle sunulan ünlü Sarı Zeybek belgeselini her izlediğinizde onun da sesini du yuyorsunuz... Türkçenin güzel ses ini çeşitli sanatsal düzlemlerde kusursuzca değerlendirmiş bir ti yatro ustasını sonsuzluğa uğurladık. Bu alan daki katkıları, yeni yetişen tiyatrocu ve ileti şimci kuşaklarına örnek olsun. Türkçenin güzel sesi ni yitirdik Ecder Akışık, Gülgün Kutlu yla İsyancılar adlı oyunda. E C D E R A K I Ş I K Beklan Algan ın üzerinde titizlikle durduğu Baltacıoğlu Girişimi çalışmaları inanıyorum ki Ayla Algan, Atila Alpöge ve Erol Keskin in deneyimleriyle, uğraşlarıyla ve de gençlerin katkılarıyla, İBB Şehir Tiyatroları nda yeniden bir soluklanma ve yapılanma sürecine girme aşamasında olan TAL ın bünyesinde hayata geçecektir. Kültür Servisi 4 Haziran 27 Kasım 2011 tarihleri ara sında düzenlenecek Venedik Bienali nin 54. Uluslararası Sa nat Sergisi nde Tür kiye Pavyonu nun küratörlüğünü Fulya Er demci üstlenecek. Koordi nasyonunu İstanbul Kültür Sanat Vakfı nın yürüttüğü ve TC Dışişleri Bakanlığı Tanıtma Fonu Kurulu nun desteğiyle gerçekleştirilen Venedik Bienali Türkiye Pavyonu nun küratörü Er demci, Ali Akay, Emre Baykal, Levent Çalıkoğlu, Nermin Saybaşılı ve Ba şak Şenova dan oluşan Da nışma Kurulu tarafından seçildi. Bir çok uluslararası sergi ve bienale imza atan Er demci, Temmuz 2008 den beri Amster dam da yerleşik SKOR Stichting Kunst en Open bare Ruimte Sa nat ve Kamusal Alan Vakfı nın yöneticiliğini üst lendi. 20032004 arası Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi nde Proje4L direktörü ve 2004 2005 yıllarında İstanbul Modern de Süreli Sergi Kü ratörü olan Fulya Erdemci, 2002 de Türkiye de yayalar için kamusal alanda bir ilk olan İstanbul Yaya Ser gileri ni de başlatmıştı. Venedik Bienali nde Tür kiye yi Vasıf Kortun kü ratörlüğünde Hüseyin B. Alptekin, 2009 yılında ise Başak Şenova küratörlü ğünde Banu Cennetoğlu ve Ahmet Öğüt temsil et mişti. 54. ULUSLARARASI VENEDİK BİENALİ Akbank Caz Festivali bu akşam kalabalık Kültür Servisi Bas klarnetiyle günümüz müziğine caz ve Türk müziği formlarını da katarak kendi ne özgü bir yorum getiren Oğuz Büyükberber bu akşam saat 20.00 de Akbank Sanat ta. Kampusta caz etkinliklerinin bu akşamki İstanbul ko nuğu ise Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi Sa lonu nda saat 20.00 deki konseriyle Sarp Maden. Etkinliğin Ankara ayağında ise ilk albümü Ans wers ı çıkaran başarılı piyanist Selen Gülün var. Ankara Hacettepe Üniversitesi Kültür Merke zi ndeki saat 20.00 de başlayacak konserde Pat rick Zambonin elektro basta ve Ediz Hafızoğlu davulda sahnede olacak. BeklanAlgan ErdemciTürkiyeküratörü Kosmos a bir ödül daha TEL AVİV AA Reha Erdem in Kosmos filmi Hayfa Uluslararası Film Festivali nde Altın Çapa ödülü aldı. Altın Çapa ödülü Akdeniz ülkelerinden gelen filmlerden en iyisine veriliyor. Bu yıl 26 ncısı düzenlenen Hayfa Film Festivali nde, uzun metrajlı filmler arasında büyük ödülü ise İsrailli yönetmen Guy Nattiv in, Sel adlı filmi aldı. CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 5 EK M 2010 SALI 18 KÜLTÜR KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Aydın Olabilmek Düne kadar, ağızlara sakız bir yakınma vardı: Aydınlar görevini yapmıyor, sorumluluklarını yerine getirmiyorlar! Artık bitti. Ya pestili çıkmış gerçek aydına sataşmaktan ya da dönüşüme uğramış bu insan tipinden umut kesildi. Biraz öne çıkmış herkes, şarkıcı, türkücü, dizi oyuncusu, politikacı halkın gözünde aydın zaten! Bu kafa karışıklığı, aydın olma konumu üzerine bizde, Batı da üretilen düşünce ve çözümler dışında kapsamlı tartışmalar açılmıyor oluşundan, sonra da bilmezlikten ileri geliyor sanırım. Aydın, temsil ettiği düşünce, değer anlayışı ve buna bağlı olarak ortaya koyduğu ürünlerle toplumu etkileme ve yönlendirme işlevi olan ya da öyle olduğuna inanılan bilge, güvenilir kişidir. Bu tanım yıllarını sanat üretmeye adamışlar için de geçerlidir. Çünkü düşünce ve sanat alanları arasında sıkı bir bağ vardır. Edebiyat, resim, müzik ve tiyatronun yaratma dinamikleri birbirine benzer. Sanat, hayatla, toplumla ilgili düşüncelerin hümanist temelde netleşip yoğunlaşması olanağı verir. Yayılabilir oluşuyla insanı bağımsız düşünceye yaklaştırır ve özgürleştirir. Aydının sağlam bir dünya görüşüne, kültürel birikime, insanlık vicdanı ve sevgisine sahip olması ön koşuldur. Bu doğrultuda, toplumu ve dünyayı değerlendirip eleştirmesi, değiştirmek için çaba göstermesi ve farklı, yeni bakış açıları ortaya koyarak savunması beklenir. Aydın belli bir düzenin, partinin ya da dogmanın adamı olamaz. İnsanların acıları ve uğradıkları baskıya ilgisiz kalamaz. Yolundan dönmez ve satın alınamaz. Dünyayı aydınlatan felsefeci, yazar ve öncü sanatçılar hakikati uzlaşmaya yeğleyerek hayatlarının önüne koymuşlar ve inatla savun
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle