Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB C M Y B ÇİZGİLİK K MİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com SAYFA CUMHUR YET 5 EK M 2010 SALI 16 MAVİ SÜRGÜN SERDAR KIZIK GDO lu Domates, Milletin Felaketi... YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Nevşehir Üniversitesi nin yeni akademik yıl açılış konuşmasında domates örneğini verirken genetiği değiştirilmiş organizmalara GDO değindi. İlginç bir konuşmaydı... Türkiye de yetiştirilen domates ve buğdayın tohumlarının büyük bir kısmının Amerika ve İsrail den geldiğini söyledi. Ardından da bir tehlikeyi dile getirdi: Bu domates tohumunu alıyorsunuz, artık genetik programlama diye bir şey var, içine bir genetik mekanizma yerleştirirler. Hiç bilmediğimiz hastalıklara kapılabiliriz. Böyle şeylerle, zamanla bir milleti yok edebilirsiniz... Bu sözler medyada farklı değerlendirmelere yol açtı. Kimileri şoke edici buldu. Kimileri garipsedi. Öte yandan ciddiye almayanlar, geçiştirenler, üstüne gitmeyenler daha çoktu. Sokaktan ya da muhalefetten değil, YÖK ün tepesinden yapılan bu saptamaya karşı Tarım Bakanı Mehdi Eker in tek bir söz etmemesi çok dikkat çekici. Oysa söyledikleri önemli Özcan ın. En azından dünya ölçeğinde tartışma konusu. Yazılan yüzlerce makale, araştırma ve komplo teorisi ortada. Bizde konunun ciddiyetle ele alınmaması neden? Büyük olasılıkla iktidar kanadından gerekli uyarılar gelmiş, YÖK ün başına getirilirken Sıkıysa istediklerimizi yapmasın diye küçük düşürülen Özcan a, bu kez ABD yi hedef aldığı için dikkatli olması söylenmiştir! Türk tarımını gerileten, küresel güçlerin istediği yasaları çıkaran, GDO lu ürünlerin Türkiye ye girmesine izin veren, Tohumculuk Yasası ya Türk çiftçisinin tohum satmasını engelleyen Tarım Bakanlığı ndan ayrı bir uyarı da yapılmış olabilir... Şimdi konunun özüne gelelim... Yediğimiz içtiğimiz GDO lu besinlerin çevresinde nasıl bir fırtına dönüyor? Dünya tarımının egemenleri küresel şirketler GDO ya özel önem veriyor. Daha çok verim daha çok k r uğruna bitkilerin genleriyle oynanıyor. Öyle ki tarım dışı çokuluslu şirketler bile bu alanda değişik genetik çalışmalar yürütüyor. Bu şirketlere göre, eski ABD Dışişleri Bakanı Kissinger in dediği gibi, Petrolle ulusları kontrol edersin, yiyecekle insanı... Amerikalı araştırmacı gazeteci F. William Engdahl, GDO devlerinin insanlık için gerçek bir kıyamet yaratacağını savunuyor. Ölüm Tohumları adıyla yayımlanan kitabında, küresel güçlerin Kuzey Kutbu na yakın bir bölgede, Norveç te kurduğu Svalbard tohum deposuyla ilgili ürkütücü savlar ileri sürüyor. Askeri bir üs gibi korunan merkez için Amaçlanan Ari üstün ırk yaratmak mı, yoksa istenmeyen ırkları yiyeceklerle kısırlaştırmak mı diye soruyor. İşte bu soru, YÖK Başkanı nın sözleriyle örtüşüyor. Küresel Tohum Deposu nun yöneticileri ve finansörleri çok ilginç isimler. BillMelinda Gates Vakfı aracılığıyla kendini Asya ve Afrika daki çiftçilere yardıma adayacağını beyan eden Microsoft un kurucusu Bill Gates! Dünyanın en büyük patentli GDO tohum ve tarım kimyasalları devi ABD li DuPont Pioneer Hi Bred! ABD li GDO devi Monsanto. İsviçre menşeli GDO tohum ve tarım kimyasalları şirketi Syngenta. Yeşil Devrim diye bilinen tohumda gen devrimini başlatan ve tarımsal değişim ile ideal genetik saflığı sağlama çalışmalarını yürütmek için dünyanın en büyük vakıflarından birisini kuran petrol devi Rockefeller. Tarım Bakanı, YÖK Başkanı Özcan ın savlarıyla ilgili bir açıklama yapmalıdır. GDO lu besinler ve tohumlar, insanları ve insanların davranışlarını kontrol etmek için kullanılıyorsa vay halimize! Geçen hafta Tophane Baskını nedeniyle ara verdiğim CHP analizine bıraktığım yerden devam etmek istiyorum. Kılıçdaroğlu nun 81 il başkanından Tüzük Kurultayı istemiyoruz senedini alması, tabii ki birçok tarafa çekilebilir bir karar. Öncelikle yeni başkandan yana alınan bu tavır, Baykal ekibine yönetime dönüş yollarını kapayan bir kilit asma operasyonu. İkincisi, Baykal ın kendi döneminde yaptırdığı Tüzük Kurultayı nın sonuçlarını iki yıl boyunca devreye sokmayıp, Sav ekibine karşı elinde silah olarak tutma taktiğinin kendisine karşı bir duvar haline dönüşmesinin dramını düşünüyorum: Bu resmen tarih kitaplarına geçecek bir çelişki Yeni yönetimin bu kararının anlamı, 2011 seçimlerine CHP nin eski tüzüğü ile gideceğini gösteriyor. 2003 te benim aday olduğum Kurultay da son anda devreye sokularak Türkiye yi şoke eden bu tüzüğü, aslında CHP hiç hak etmiyor. Baykal ve ekibinin şimdi yaşama geçirmek istedikleri tüzük de toplumun demokrasi taleplerini karşılamaktan uzak. İl başkanlarının aldığı karar, Kılıçdaroğlu nun hazırlıklarından en başından beri haberi olduğu ve 10 ay önce örgüte ve topluma açıklanan ve çeşitli arkadaşlarla beraber yönlendirdiğimiz tüzük çalışmasının da şimdilik raflarda bekleyeceğini gösteriyor. Son referandumdaki CHP oylarının yüzde 30 civarında olduğunu hatırlatmıştım. Önümüzde ise farklı bir durum var: CHP 2011 seçimlerini kazanmaya mecbur. Aksi bir alternatif, demokrasimize geri dönülmez kayıplar verdirecek dediğimiz zaman bu sözler çok hafif kalıyor. Peki CHP, Türkiye de korku filmi tünellerinde sürat yapan bu kara tren devredeyken, nasıl kalkıp yeni kuşaklara güven verecek ve oylarını kazanacak? Her gün AKP nin bıkmadan yarattığı gündemlere yanıt yetiştirirken, kendi söylemini nasıl yayabilecek? Öncelikle hemen söylemek lazım: Enerjisi ve kararlılığıyla Genel Başkanlık imajını altüst eden Kılıçdaroğlu nun yurtdışına açılıp AB yi ülkemizde yaşanan anti demokratik sansürcü ve hukuk dışı konularda bilgilendirmeye başlaması çok büyük bir kazanç. Böylece bizlerin bireysel çabaları dışında kurumsal olarak dünyaya Türkiye de neler yaşandığını anlatan bir CHP, AKP nin yarattığı sahte demokrat havayı dağıtabilir. Çünkü artık herkesin anlaması gereken, hep tekrarladığım bir gerçek var: Kahrolsun ABABD emperyalizmi diye slogan atarak siyah bulutları dağıtamıyorsunuz! Bu ülkelerle siyasi temasta olmaya, hoşlarına gitmese bile onları gerçeklerle yüzleştirmeye mecbursunuz. CHP ve Kılıçdaroğlu nun bazı kritik konularda çok dikkatli olmaları lazım. Örneğin Laiklik tehlikededir diyemem gibi demeçlerin gerçeği hiç yansıtmamasının ötesinde, Avrupa ya anlatılan doğruların bile anlaşılamamasını sağlayacak buna benzer hatalara dikkat etmek lazım. Çünkü laiklik bugün Türkiye de boğazına kadar batağa saplanmış durumda ve malum kesimler Taşlama ne zaman başlıyor? diye ellerini ovuşturmakla meşguller. Laiklik ve demokrasinin tarikat kuşatması altında nefesinin kesildiği, Hanefi Avcı olayında tekrar ortaya çıktı. Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu nun bu ortamda kalkıp dan söz edebilmesinin basına yansıyan karşılığı olamaz. Bu antilaik saldırı, o makamı işgal eden kişinin derhal istifasını gerektirir ve CHP nin yarından tezi yok bunu gündeme taşıması şarttır. Ahtapot sarmalının farklı kollarını görmezden gelerek veya daha önce ANAP ve DYP nin yaptığı hataları tekrarlayarak, yani dinci partilerin yönlendirmelerine benzer açılımları , diyerek ne AKP ne de Saadet Partisi durdurulabilir! Bu doğrultuda Kılıçdaroğlu nun türban başörtüsü ayrımını dile getirmesi doğru. Tekrar soralım: Yeni bir peygamber gelip bir baş bağlama tekniği öğretti de bizim mi haberimiz olmadı? Böyle bir şey olmadığına göre tüm bu sıkmabaş operasyonunun siyasal İslamın bir dayatması ve üniforması olduğu ortada! Her yerde olayı çözümsüzlüğe taşıyan zaten bu kanıtlı din istismarı. Türban ve kamu alanları konusu gerek Anayasa Mahkemesi nin gerek AİHM nin nihai kararlarıyla sonuçlandırılmış olduğuna göre, CHP nin artık Erdoğan ın tüm anayasa değişikliği projelerini seçimlerden önce elinin tersiyle ittiği bir ortamda, bu konuyu bırakıp demokrasiye yönelik ağır tehditler ve seçim stratejisi üzerine yoğunlaşması lazım. bedri.baykam@gmail.com www.bedribaykam.com YAKAMOZ BEDRİ BAYKAM CHP nin Kırmızı Çizgileri 2 serdarkizik@cumhuriyet.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 Bir cins iri yengeç. 2 Ayak direme... Marmara De nizi nde turistik bir ada. 3 Slavların batı kolundan olan bir ulus... Bir şeyin ön tarafı; cephe. 4 Yıl maz Güney in bir filmi... Hint müziğine özgü telli bir çalgı. 5 Gümüş hane nin Şiran ilçe sinde bir şelale... Ke miklerin yuvarlak ucu. 6 Bağışlama... Direkler üzerine ve yüksekte kurulmuş tahıl ambarı. 7 Do nuk renkli otomobil boyaları için kulla nılan sözcük... Tibet sığırı. 8 Aşırı şişman... Sığ su larda ağır yükleri taşımak için kullanılan, altı düz bir tür tekne. 9 Türk müziğinde bir makam. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1 Palamut balığının iri bir türü... Güzelliğin par etmez Bu bendeki aşk olmasa şık Veysel . 2 Rüzg r korkusu. 3 İçinde madde bulunmayan boş ortam... Kimi giysilerin bol olması için yanlarına ek lenen kumaş parçası. 4 Utanma duygusu... Azar lama, serzeniş. 5 Satrançta özel bir hareket. 6 Pey gamber... Pasta hamuru. 7 Fatih Sultan Mehmet in şiirlerinde kullandığı mahlas... Uygun, denk. 8 Ti yatroda sahne... Dinsel inançları olmayan. 9 Mısır unuyla yapılan yağlı bir yemek. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 F A H R İ Y E A A L A K O T A N N A R K O M A N İ D İ F A N A E M A Y R A E M İ N E B İ A Z İ Z G E D E B İ M O F S E T N Ü B İ S D E N K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SEVGİ ÖZEL Ülkenin en yaşamsal konu ve sorunları genellikle TV lerde tartışılıyor. Kuşkusuz herkes ülke sorunlarıyla ilgilenecek; medya değil, basın yayın da birikim ve deneyimi olan herkesten yararlanacak. Bugünlerde birçok kanalın tartışma konusu ortak resmi dil ile anadilde eğitim oldu. Kimi kanallarda hep aynı, ara ara da yeni yüzleri görüyoruz; konu dil ama Milli Eğitim Bakanı ndan, bakanlık uzmanlarından ya da üniversitelerden ses çıkmıyor. TV lerde tartışanların da kafası karışık; çoklukla konuya köken ayrılığı penceresinden bakılıyor. Oysa birlikte yaşıyoruz; hepimizi birleştiren ortak bir kimliğimiz var: Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olmak Bir kanalda, yine dilcilerin çağrılmadığı tartışmayı yöneten ve durmadan Türkçe dili, Kürtçe dili diyerek yanlış yaptığının ayrımında olmayan sunucu, kendisi gibi konuya uzaktan bakanını da bakmayanı da susturarak sık sık Sözlerinizi şöyle mi anlamalıyız diye soruyor. Abuk sabuk sorularla ortalığı iyice karıştırdığının ayrımında olarak ya da olmadan çok önemli açıklamalar yapıyor. Böylesi tartışmaların çoğu havanda su dövmekle başlayıp bitiyor. Yazık ki ortak resmi dil ile anadilde eğitim konusu, bilimsel akıldan uzak, duygusal çıkışlarla sürüp gideceğe benziyor. Bir yazar, Kürtçenin eğitimine karşı duranlar, yabancı dille öğretime, yabancı adlandırmaya tepkisiz kalıyorlar dedi. Bunları başka ağızlardan da duyduk. Bu tür açıklamalar birbirimizle, ülkede olup bitenlerle ne denli ilgili olduğumuzun kanıtıdır. İlköğretim bebeleri bile ülkeyi saran yabancı adlandırmaya tepki öbekleri oluşturuyor, üniversitelerin Türkçe toplulukları çırpınıyor; Dil Derneği çeyrek yüzyıldır haykırıyor. Salt tabela kirliliği için değil; yabancı dille öğretimin ne anlama geldiğini anlatan kitaplar, binlerce yazı, onlarca kampanya da demek kimi aydınların gözüne çarpmıyor. Merkezi ve yerel yönetimler de bu konularda bu aydınlar kadar duyarlı; özellikle MEB hiç duymuyor. Başbakanlığa bağlı Kenan Evren in Türk Dil Kurumu, işyerine Türkçe ad verenleri ödüllendiriyor; yabancı dille öğretime elle tutulur tepki vermiyor. Üniversiteler mi; onlar MEB den ve TDK den beter Türk dili ve edebiyatı bölümlerinin çoğu Osmanlıca ve eski yazı derdiyle burnunun ucunu görmüyor. 1980 li ve 90 lı yıllarda Kürtçe diye bir dil yoktur diyenleri, Türk ya da Kürt; aydınların çoğu duymazdan gelirken biz susmadık; ama Türk Dil Kurumu kapatılırken, Türkçe sözcükler yasaklanırken yalnız kaldık. Kürtçe konuşmak da Türkçeye sahip çıkmak da aynı sıfatlarla değerlendirildi. Dil Derneği kurulması yasak dernek sayılıp yargılandı. Şimdi üzüntümüz şu: 12 Eylül ün bilim ve hukuk tanımaz işgüzarları Türk İslam sentezini özellikle eğitim kurumlarına indirirken Türk, Kürt; her kökenden aydın, ortak akılla ortak tepki veremedik. Türkiye Cumhuriyeti nin eşit ve onurlu yurttaşıyız; bizleri inancımıza ve kökenimize bakarak sınıflandıramazsınız, diyemedik. İnancımız ve kökenimiz acımasızca sömürüldü. Kürtçenin eğitim ve öğretimi için hiçbir altyapı hazırlığı olmayan bir MEB varken önümüzde, bir iki üniversitenin öznel girişimlerinin ayrıntılarını da bilmeden, bu denli yaşamsal bir konuyu TV lerde bağrış çığrış tartışmak, TV lere çok izlenme notu kazandırmaktan öte gitmiyor. Devlet Kürtçe kanal açtı; niye? Peşine Arapça kanalı takmak için Birileri abeceye harf eklensin diyor; niye? Arap abecesinden harf almak için; devlet yabancı dille öğretime suskun; ama Arapça sessizce seçmeli ders oldu. Kimi liselere Osmanlıca kondu; Osmanlıca ve Arapça bilene çok gereksinim varsa üniversitelerde ve imam hatiplerde okutuluyor zaten. Türk ve Kürt aydınları, kendilerini uzaktan izleyen iktidarın ve MEB nin ağzından, Kürtçenin eğitim ve öğretimine ilişkin tek söz duymadan tartışıp duruyorlar. Acı ama Türkçenin herkesin uzlaşacağı bir temel dilbilgisi yok. Yazım kuralları resmi TDK ce, yani devlet eliyle bozuldu. Üniversite suskun; sözde uzmanlar üçüncü uykusunda. Ortak diline sahip çıkamayan bir ülkenin yurttaşları, ortak dil bilinci oluşturamadıkları için Türkçeyi ve Kürtçeyi yanlış alanlarda yanlış ağızlarda tartışıyorlar. Türkçe ve Kürtçe aynı dil ailesinden değil; bu nedenle bu iki dilin ses, biçim ve anlam özellikleri de aynı değil. Bütün diller gibi bu iki dil de sağlıklı metinlere dayalı kurallarla bilim ve sanat dili olmak için emek ister. Yanlış önermelerle yanlışa emek vermenin iki dile de yararı yok. İki dili aynı abeceyle yazmak; başka başka olan özelliklerini göz ardı ederek iki dili karşılaştırmak, iki dile de hem saygısızlık hem haksızlıktır. Yazılır diyenler ki çoğu yerli ve yabancı gazeteci ya da politikacı , yalan söylüyorlar. Bizler yalanlarla avutulurken TürkKürt bütün Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, İngilizceyle düşünmeye, konuşmaya, ürünlerini İngilizceyle adlandırmaya alıştırılıyor. Bütün aydınların bu tuzağı görmesi; Kürtçenin eğitim ve öğretimi yapılacaksa bu eylemin yöntemi, kurul ve kurumları üniversitede bilimsel akılla tasarlanmalıdır. Her dalda öğretmen yetiştireceksiniz, her dalda ders aracı gereci oluşturacaksınız. Bilimsellikten uzak adımların geriye dönüşü olmaz; bedelini yine çocuk ve gençler öder. Bunları düşünürken Türkçenin eğitim ve öğretimindeki yanlışların, çağdışı yöntemlerin nelere mal olduğunu da görelim. Ortak dilini sevmeyen, öğretemeyen; yabancı dille öğretimi ortak dilin önüne geçiren, halkına hep uçaktan bakıp yüksekten atan iktidarlardan söz ediyorum. Ne olur; birbirimizi doğru anlamak için biraz çaba harcayalım! Dil Konusu da TV lere Kaldı... Türkçe ve Kürtçe aynı dil ailesinden değil; bu nedenle bu iki dilin ses, biçim ve anlam özellikleri de aynı değil. Bütün diller gibi bu iki dil de sağlıklı metinlere dayalı kurallarla bilim ve sanat dili olmak için emek ister. CMYB C M Y B ÇİZGİLİK K MİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc yahoo.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com SAYFA CUMHUR YET 5 EK M 2010 SALI 16 MAVİ SÜRGÜN SERDAR KIZIK GDO lu Domates, Milletin Felaketi... YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Nevşehir Üniversitesi nin yeni akademik yıl açılış konuşmasında domates örneğini verirken genetiği değiştirilmiş organizmalara GDO değindi. İlginç bir konuşmaydı... Türkiye de yetiştirilen domates ve buğdayın tohumlarının büyük bir kısmının Amerika ve İsrail den geldiğini söyledi. Ardından da bir tehlikeyi dile getirdi: Bu domates tohumunu alıyorsunuz, artık genetik programlama diye bir şey var, içine bir genetik mekanizma yerleştirirler. Hiç bilmediğimiz hastalıklara kapılabiliriz. Böyle şeylerle, zamanla bir milleti yok edebilirsiniz... Bu sözler medyada farklı değerlendirmelere yol açtı. Kimileri şoke edici buldu. Kimileri garipsedi. Öte yandan ciddiye almayanlar, geçiştirenler, üstüne gitmeyenler daha çoktu. Sokaktan ya da muhalefetten değil, YÖK ün tepesinden yapılan bu saptamaya karşı Tarım Bakanı Mehdi Eker in tek bir söz etmemesi çok dikkat çekici. Oysa söyledikleri önemli Özcan ın. En azından dünya ölçeğinde tartışma konusu. Yazılan yüzlerce makale, araştırma ve komplo teorisi ortada. Bizde konunun ciddiyetle ele alınmaması neden? Büyük olasılıkla iktidar kanadından gerekli uyarılar gelmiş, YÖK ün başına getirilirken Sıkıysa istediklerimizi yapmasın diye küçük düşürülen Özcan a, bu kez ABD yi hedef aldığı için dikkatli olması söylenmiştir! Türk tarımını gerileten, kür