23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 1 EK M 2010 CUMA 6 HABERLER TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com Dünyanın neresinde akarsuların çevrelediği yemyeşil dağları izlerken aklınıza ilk önce kan ve şiddet gelir?.. Ülkenizin gizemli bir köşesine yolculuk ederken endişe niçin beyninizin hasas duvarlarında tahribatlar yaratır?.. Akarsuları niçin kanlı görürsünüz zihninizde bir şehri canlandırırken?.. Niçin korkuyla şekillenmiştir bir kentin bilmediğiniz sokakları?.. Ve sararmış şapkalarının gölgesinde, geleceğin belirsiz yollarında endişeli adımlar atan insanları niye terörist olarak düşlersiniz?.. Elazığ’dan Tunceli’ye doğru ilerlerken ne yazık ki gözlerimin önünden terörist saldırıları, askeri operasyonlar, boşaltılmış köyler, yakılmış ormanlar ve kent meydanında onlarca askerin ölümüne yol açan canlı bomba eylemleri geldi... Öndeki kamyondan salınan egzoz kokusu niçin barutu andırır?.. Tekerleklerden savrulan çakıl taşları niye Kalaşnikoflardan fırlayan mermiler gibi hissedilir?.. Dağların göbeklerini viraj eylemiş kapkara yollar, sizi niye siyah beyaz bir korku filminin platosunda yolculuğa götürür?.. Bunlar yalnızca tam 27 yıldır Güneydoğu’yu yazan bir gazeteciyi huzursuz eden düşünceler değildi... Eminim CHP’nin Güneydoğu komisyonunu oluşturan Haluk Koç, Umut Oran, Tekin Bingöl, Ensar Öğüt, Mahmut Duyan ve Sema Kaygalak’ın yanı sıra bizleri kente ulaştıran dostların düşüncelerine de böylesine görüntüler düşmüştür!.. Çok acı ve de çok üzücü bir tablodur bu... Doğanın tüm güzelliklerinin adeta bir kuşun gökyüzünde kanat çırpması kadar görkemli olduğu bir coğrafya, bizlere niçin acıyı ve şiddeti simgeleyen manzaraları anımsatır?.. Tunceli’ye girince işte zihnimizi kemiren, içimizi burkan ve bizleri çok düşündüren o tablolar iskambilden yapılmış bir kule gibi yerle bir oldu... Aklımızdaki kapkara görüntüler, Keban Gölü üzerinden sorti yapmış bir martının kollarında, Munzur’un masmavi sularına saplanıp gitti!.. Geniş, temiz ve düzenli bir caddeden kentin çarşısına doğru ilerlerken oldukça modern giyinmiş kadınlar ve lüks araçlar dikkatimizi çekti... Öfkeyi yıkan huzur!.. Burası gerçekten de korkunun, baskının, şiddetin ve terörün sosyal yaşamı adeta cendereye aldığı Tunceli miydi?.. Tunceli çarşısında dolaşırken insanın beynini kemiren ve adeta zihnine çivi gibi çakılmış olan o tedirginlik uçup gidiyor. İçten, sevecen ve güler yüzlü insanlar... Ak sakallarından bilgelik akan dedeler... Ve de konuksever yöre esnafının yüzünde sizi oldukça şaşırtan bir tebessüm ve onun içine gizlenmiş huzur!.. Beni en çok şaşırtan ise kentin 4 yıldızlı tek tesisi olan Şaroğlu Oteli’nin bahçesi ve lobisinde mini etekleriyle rahatlıkla dolaşan turist kızlardı... Eminim artık kimse onları, Tunceli’nin terörün tam ortası olduğuna inandıramayacaktır!.. Alkol veren bir tek lokantanın bulunmadığı, TEKEL bayilerinin kapatıldığı ve mahalle baskısını iliklere kadar hissedildiği bir Anadolu kenti değildi burası... Tunceli şiddetin hoşgörüye çelme attığı bir coğrafyaydı ama belli ki, kentin sosyal yapısı bu kaotik durumu; en zorlu güreşin ilk etabında tuş etmişti!.. Yazmalıydık bunları!.. Bizi şaşırtan da buydu işte... İnsanlar 20 yılı aşkın süredir bir kentin üzerine karabasan gibi çöken huzursuzluğu, sosyal yaşamdaki hareketlilik, uygar düşünce, hoşgörü ve konukseverliğin egemenliğiyle buruşturup bir kenara atmışlardı... Tunceli’de cadde ve sokaklarda rahatlıkla dolaştık, dertlerini oldukça doğal ve akıcı biçimde anlatan insanlarla karşılaştık... CHP’nin Güneydoğu komisyonuna başkanlık eden Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, kendisini de şaşırtan bu manzarayı anlatırken “yazmalısın bunları” demişti... Evet yazmalıydım... Tunceli’nin bağrında, kan ve gözyaşından çok size yaşamın tüm renkleri içinde adeta parenda attıracak güzellikleri yazmalıydım... Görmelisiniz oraları. Barajların yıkımına kurban edilecek olan Munzur Vadisi, Munzur Suyu, Mercan Deresi, Pülümür Çayı, Peri Suyu ve Tahar Çayı’nı... Çengel boynuzlu yabankeçisinin, Bezuvar’ın, ur kekliğinin, sansar, kokarca, porsuk, tavşan, dağ koyunu, tilki, boz ayı, domuz, kurt, sincap ve kirpilerin dolaştığı vadileri... 1518 bitki türünün adeta cennete çevirdiği Munzur Vadisi Milli Parkı’nı... Munzur Dağları’ndan başka hiçbir yerde bulunmayan çançiçeği, Erzincan kirazı, bindebir keklik otu, Munzur kekiği, Munzur düğünçiçeği, dağçayı ve Munzur Dağı oltuotunu... Kraterlere gizlenmiş Karagöl, Koçgölü, Mercan Gölleri, Katır Gölleri, Dilincik Gölü, Çimli Gölü, Şer Gölü ve Buyer Baba göllerini... Evet bu satırlar bir gazetecinin küçük bir Doğu kentiyle ilgili ilk izlenimleri değil şüphesiz... Anlatmak istediğim şey Kürt sorunu, Güneydoğu meselesi, açılım, demokratikleşme, özerklik, terör, şiddet, PKK vs. tartışmalarının sürdüğü bir ülkede, kan ve gözyaşının, öfke ile intikamın, endişe ile kavganın perde gerisine itilmiş nice güzellikler olduğu... Anlatmak istediğim patlayan bombaların karanlığında yalnızca canların yitip gitmediği... Söylemek istediğim şey, barutun kesif kokusunun yalnızca ölü bedenler üzerine ağıtların beyaz örtülerini indirmediği... Artık sükûnet zamanı!.. Mezopotamya’nın coğrafyaları kıskandıran güzelliklerinin, korku ve kaosun adeta cehennemi duvarlar ördüğü bir coğrafyada patlayan bombalarla güme gitmesi!.. Evet, terör, kan ve şiddet yalnızca bir coğrafyada yaşayan insanların neredeyse tümüne terörist damgası vurmuyor? 26 yıldır süren bir şiddet kentleri kirletiyor, kardeş kavgası ve pervasız öfke mazlum şehirler üzerine ölü toprakları serpiyor!.. Salt Tunceli’den yansıyan tablo bile Türkiye’nin Doğu meselesini bir an önce çözmesi gerektiğini gösteriyor... Kültürel zenginlik ve kökboyalı rengârenk bir kilimi andıran hoşgörüsüyle Güneydoğu niçin mayın kokusuna, Kalaşnikof sesine ve etnitizmin öfkesine kurban edilir?.. Bu kavga, bu savaş, bu korku; kan ve gözyaşı Tunceli’den yansıyan güzelliklere baktığında utanmalı ve endişeyi çehresine örtü yapan şiddet kaçacak delik aramalıdır!.. Artık zamanı gelmiştir... Şiddet yorgunlarına bakıp öfkeyi yok etmek... Coğrafyalarımızı gezip terörü unutturmak... Ve zenginliklerimize bakıp çare aramak... Artık zamanıdır... Herkes elbirliğiyle çare aramalıdır... Martıların Kanadında Tunceli!.. BAŞSAVCILIK HAREKETE GEÇTİ Özal ve Bitlis’in ölümleri için soruşturma ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Anka- ra Cumhuriyet Başsavcõlõğõ, 8. Cumhurbaşka- nõ Turgut Özal ile 1993 yõlõnda şüpheli bir şe- kilde uçağõnõn düşmesi sonucu yaşamõnõ yiti- ren eski Jandarma Genel Komutanõ Eşref Bit- lis’in ölümleriyle ilgili soruşturma başlattõ. Daha önce her iki konuyla ilgili açõlan soruş- turmalarda “takipsizlik” kararõ verilmişti. Ankara Adliyesi’nden dün, 1993 yõlõ içinde meydana gelen iki “şüpheli” ölümle ilgili iki soruşturma kararõ çõktõ. Eşref Bitlis’in ölümüyle ilgili, son günlerde basõnda yer alan birtakõm haberler üzerine ha- rekete geçen Ankara Cumhuriyet Başsavcõlõğõ, söz konusu haberleri ihbar kabul ederek resen soruşturma başlattõ. Terör ve organize suçlara ilişkin soruştur- malara bakmakla görevli başsavcõ vekilliğince gerçekleştirilecek soruşturma çerçevesinde ilk olarak Bitlis’in yaşamõnõ yitirdiği uçak kazasõ- na ilişkin soruşturma yürüten ve takipsizlik ka- rarõ veren Genelkurmay Başkanlõğõ Askeri Savcõlõğõ’ndan, soruşturma dosyasõnõn bir örneği istenecek. Cumhuriyet savcõsõ Hüseyin Görü- şen’in yürüteceği soruşturma kapsamõnda, önümüzdeki günlerde bazõ kişilerin ifadelerine de başvurulabileceği öğrenildi. İkinci soruşturma Özal için Özal’õn ölümüyle ilgili soruşturma da terör ve organize suçlara ilişkin soruşturmalara bakmakla görevli başsavcõ vekilliği tarafõndan gerçek- leştirilecek. Yine Cumhuriyet savcõsõ Hüseyin Görüşen’in yürüteceği soruşturma çerçevesin- de, Özal’õn yaşamõnõ yitirdiği Hacettepe Üni- versitesi Tõp Fakültesi Hastanesi’ndeki kayõt- lar yeniden incelenecek. Soruşturma kapsamõnda önümüzdeki günlerde bazõ kişilerin ifadelerine de başvurulabileceği öğrenildi. Suikast da araştırılacak Özal’a yönelik 1988 yõlõnda düzenlenen sui- kast girişimiyle ilgili basõnda yer alan haberler üzerine soruşturma başlatan İstanbul Cumhu- riyet savcõsõ Hakan Karaali, “yetkisizlik” ka- rarõ vererek, soruşturma dosyasõnõ Ankara Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’na gönderdi. Gönde- rilen bu soruşturma dosyasõnõn, mevcut soruş- turma dosyasõ ile birleştirileceği ve Özal’a yö- nelik 1988 yõlõndaki suikast girişimine ilişkin iddialarõn da Ankara Cumhuriyet Başsavcõlõ- ğõ’nca soruşturulacağõ kaydedildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcõlõğõ, Turgut Özal’õn eşi Semra Özal’õn, 30 Ocak 2006’da bir gazetede, eşinin ölümüne ilişkin yer verilen birtakõm iddialarõ üzerine, eski milletvekili Emin Şirin tarafõndan 31 Ocak 2006’da yapõ- lan suç duyurusunun ardõndan yürüttüğü so- ruşturmada “takipsizlik” kararõ vermişti. Arif Doğan konuşmuştu Geçen günlerde basõnda çõkan ve emekli Al- bay Arif Doğan’õn kendisine ait olduğunu doğruladõğõ ses kaydõnda “Eşref Paşa’nın ölümü, Cem Ersever yaptı diyorlar. Cem Er- sever’in arkasına ben destek vermesem... Adam mı öldürebilir?” ifadeleri yer almõştõ. Bir haber kanalõna konuşan Korkut Özal ise kardeşi Turgut Özal’õn zehirlenerek öl- dürüldüğünü iddia etmişti. Özal’õn oğlu Ah- met Özal da babasõna yönelik suikast girişi- miyle ilgili olarak eski MGK Genel Sekrete- ri Sabri Yirmibeşoğlu’nu suçlamõştõ. 12 Eylül darbesinin ardõndan idam edilen Veysel Güney’in ailesinin tek isteği bir mezar taşõ 29 yıldır aranan mezar AKIN BODUR İSKENDERUN - 12 Eylül darbesinin ar- dõndan idam edilen Veysel Güney’in meza- rõ, 29 yõldõr kayõp. Ailesinin köyde hazõrla- dõğõ mezar yeri de yõllardõr boş. Kardeşi Ay- han Güney, “Dua edeceğimiz, çiçek bıra- kabileceğimiz bir yer istiyoruz” diyor. Gaziantep’te 27 Aralõk 1980’de bir ev ara- masõnda çõkan çatõşmada Üsteğmen Şahin Akkaya’yõ öldürmekle suçlanan Veysel Gü- ney, yaralõ olarak yakalandõ. Günlerce iş- kenceden geçirilen Dev-Yol üyesi Güney, cezaevinde kaldõğõ sürece kimseyle görüş- türülmedi. Adana 2 No’lu Sõkõyönetim Mahkemesi’nin idam kararõnõ öğrenen aile cezaevi kapõsõna koştu. Veysel Güney, 11 Haziran 1981’de, gece saat 02.00 sõralarõnda cezaevinden çõkan bir aracõn içinde idama gidiyordu. Araç, kapõda durdu, içeri annesi, babasõ, eniştesi ve kardeşi Ayhan Güney alõndõ. Ailesiyle kõsa süre gö- rüşen Veysel Güney, birkaç saat sonra idam edildi. Ailesine sadece Veysel’den geriye ka- lan sigara paketi, çakmağõ ve gömleği veril- di. Cenazesi, tüm õsrarlara karşõn aileyi tes- lim edilmedi. Nereye gömüldüğü de açõk- lanmadõ. Veysel Güney’in ailesi ve arkadaşlarõ 29 yõl- dõr mezar yerini bulmaya çalõştõ. Dönemin İstanbul bağõmsõz milletvekili Ufuk Uras 20 Şubat 2008’de Güney’in ka- yõp mezarõnõn bulunmasõ için Meclis’e soru önergesi verdi. 78’liler Vakfõ’nõn girişimle- ri sonucunda ulaşõlan resmi belgelerdeki mezar yeri açõldõ, DNA testi yapõldõ. Ancak Veysel Güney’in mezarõ olmadõğõ anlaşõldõ. Tüm bu girişimler sõrasõnda ailesine ulaş- mayan bir mektup da bulundu. Mektupta şun- lar yazõlõydõ: “Ben hiçbir şahsi çıkarımı gözetmeden ülkemin bağımsızlığı ve halkımın kurtuluşu için doğru bildiğim yolda inanarak mü- cadele ettim. Benim kalbim insan sevgisi ile doludur. Ben kimseyi öldürmedim, suçsuzum. Gösterdikleri gerekçeyi dahi mahkeme sonuçlanmadan karar verildi. Onlara göre suçlu olabilirim. Çünkü on- lar ülkeyi yabancılara peşkeş çeken ve on- larla bir avuç işbirlikçi mutlu azınlık iş- birliği yapmaktadırlar. Halkıma ise zam, işkence ve ölüm reva görülmektedir. İşte ben buna insan olarak karşı geldiğim için onlara göre suçluyum. Ama boşuna. Çün- kü insan kafasındaki düşünceyi yok ede- medikten sonra işkence ve idamla bir ye- re varamayacakları açık. Babacığım. Ben ölüme seve seve gidiyorum, bir namus- suzluk ve bir şerefsizlik yapmadım. Onun için hiç üzülmeniz gerekmez. Benim bin- lerce annem babam olduğu gibi, sizin de binlerce oğlunuz var. Göndermiş olduğu- nuz mektupları bugün verdikleri için ce- vabını yazamadım. İmam ve Sultan’dan da mektup aldım. Ayrıca Sultan’ın gönderdiği çamaşırları da aldım. Tüm dostlardan memnunum ve saygılarımı sunar, mutlu yarınların halkımın olmasını dilerim. Si- ze bir tek dörtlük şiir yazıyorum: Mezarımı yol kenarına kazın / Üzerine devrim şehiti yazın / Başına yumruklu yıl- dız kazın / Gidiyorum ölümsüzlüğe hoşça kalın… Selamlar. Sizin Veysel.” Ailesi de Veysel’in vasiyeti doğrultusun- da Malatya’daki köylerinde yol kenarõnda bir mezar yeri hazõrladõ. Kardeşi Ayhan Güney, cenazenin aileye verilmek üzere sõkõyönetim görevlisine teslim edildiği bilgisine ulaştõk- larõnõ belirterek “Ancak cenaze bize veril- medi. Biz abimin mezarını istiyoruz. Bir mezar yeri olursa canlı olacak gibi bir his geliyor. Dua edeceğimiz, çiçek bırakabi- leceğimiz, anabileceğimiz bir yeri de bili- yor olacağız. Zaten köyde mezar yeri de ha- zır. Onun vasiyet ettiği gibi yol kenarına mezarını hazırladık ama cenazesini me- zarına koyamıyoruz” dedi. (Fotoğraf:MEHMETKOCAOĞLU) Erdoğan’a tepki gösteren kayõp yakõnlarõ ‘sözde demokrat olmayõn’ dedi ‘Artõk harekete geçin’DİYARBAKIR/İSTANBUL (Cumhuriyet) - Başbakan Recep Ta- yip Erdoğan’õn faili meçhul cinayetle ve kayõplarla ilgili “Elinde bilgisi belgesi olanlar bize yardımcı olsun, biz bunları sonuca kavuşturmaya gayret edelim” sözleri üzerine açõkla- ma yapan kayõp yakõnlarõ Erdoğan’õ harekete geçmeye çağõrdõ. Başbakan’õn sözlerinin ardõndan sanatçõ Ferhat Tunç, İHD Genel Saymanõ Raci Bilici, BDP Genel Başkan Yardõmcõsõ Meral Danış Beştaş, Barõş Anneleri İnisiyatifi, Di- ay-Der ve kayõp yakõnlarõ Güneydo- ğu Gazeteciler Cemiyeti’nde (GGC) bir basõn toplantõsõ düzenledi. Kayõp yakõnlarõnda Nevzat Özgen, Başba- kan Erdoğan’a seslenerek “Artık bu yolda ayak sürümeyi bırakın. Söz- de demokrat ve sistem karşıtı, özde statükocu ve sisteme bağlı olma ge- leneğinizi terk edin. Vitrinden inin, yola çıkın. Harekete geçin” dedi. Erdoğan’dan davet bekliyoruz Kayõplar ve faili meçhul cinayetler- le ilgili olarak Erdoğan’dan davet beklediklerini ifade eden Özgen, şun- larõ söyledi: “Artık yeter! Kaybedi- len, katledilen yakınlarımızın akı- betini öğrenmek ve faillerinin yar- gılandığı bir döneme tanıklık etmek istiyoruz. Bu isteğimizi gerçekleştir- me sorumluluğunu da baba olarak, evlat olarak, insan olarak bu devleti yöneten kişi olarak sizin omuzları- nızda. Mektup yazdık, görüşme ta- lep ettik Ankara’ya Meclis’e yürü- yerek gittik. AKP Grup Başkanve- kili Ayşenur Bahçekapõlõ ile görüş- tük. Kim olduğumuz, ne yaptığımı- zı, ne istediğimizi anlatan dosya sunduk. Başbakan bizi görmedi, duymadı, cevaplamadı.” Gözaltılara tepki Tutuklu Aileleri Yardımlaşma Derne- ği (TAYAD) üyesi bir grup Adana’da yap- tığı eylemde, Anka- ra’da gözaltına alı- nan 33 TAYAD’lının serbest bırakılmasını istedi. AKP hüküme- tine tepki gösteren grup, “Tecriti kaldı- rın ölümleri durdu- run”, “Baskılar, göz- altılar, tutuklamalar bizi yıldıramaz” şek- linde sloganlar attı. ‘Arkamızda acılar var’ Yakınlarını kaybetmiş ailelerin oluştur- duğu Cumartesi Anneleri İstanbul’da da, Başbakan’ın “Onlar birileri tarafından kullanılıyorlar” ifadelerine sert tepki gös- terdi. Beyoğlu’ndaki Cezayir Lokanta- sı’nda düzenlenen basın toplantısına BDP Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, Rakel Dink, eski DEP Milletvekili Mahmut Alı- nak da katıldı. Yakınlarının bulunması için 15 yıldır Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldikleri anımsatılan açıklamada özetle şöyle denildi: “Kimse bize bir araya gelmemiz için çağrıda bulunmadı. Bizi sevk ve teşvik de etmedi. Gözaltında kaybe- dilen evlatlarımızdan, sevdiklerimizden bir daha haber alamadan belirsizlik içinde ya- şatan zihniyete olan başkaldırı ve isyanı- mız bizleri bir araya getirdi. Arkamızda kim var diye mi soruyorsunuz? Bilin ki ar- kamızda acılarımız var. Arkamızda yaşadı- ğımız zulmün travmaları var. Arkamızda zalimlere baş eğmeme kararlılığı var. Ar- kamızda oğullarımızın, kızlarımızın, anne babalarımızın, eşlerimizin, kemiklerine ulaşma düşlerimiz var... İnsanlık onuruna sahip çıkanlar var.” KAÇAK YURT BİNASINDAKİ FACİA ‘Gaz kokuyordu bizi dışarı çıkarmadılar’ BARIŞ YAMAN KONYA - Konya’nõn Taşkent ilçesi Balcõlar beldesinde, Süleymancõlara ait kaçak yurt binasõ- nõn çökmesi sonucu 18 kişinin ölmesi, 27 kişinin yaralanmasõ olayõyla ilgili ifade veren 15 yaşõn- daki bir çocuk, gaz kokusuna karşõn yetkililerin kendilerini dõşarõ çõkarmadõğõnõ belirtti. Küçük kõz, yetkililerden şikâyetçi oldu. Balcõlar beldesinde Süleymancõlara ait kaçak yurt binasõnõn 1 Ağustos 2008’de çökmesi ola- yõyla ilgili davaya Konya 2. Ağõr Ceza Mahke- mesi’nde devam edildi. Duruşmaya 11 tutuksuz sanõktan Abdullah B, Ahmet T, İlhan B, müşte- kiler İbrahim Balcı ile 15 yaşõndaki mağdur Zeynep Büşra Demirbaş ve taraf avukatlarõ ka- tõldõ. Duruşmaya katõlan müştekilerden bir çocu- ğu ölen İbrahim Balcõ, olaydan ötürü şikâyetçi olmadõğõnõ söyledi. Bunun üzerine 12 yaşõndaki kardeşini göçükte kaybeden, kendisi de yaralõ olarak kurtulan 15 yaşõndaki mağdur Zeynep Büşra Demirbaş ise gaz kokusuna karşõn yetkili- lerin kendilerini dõşarõ çõkarmadõğõnõ belirtti. Mahkemede şikâyetçi oldu Demirbaş, “4 gün orada kaldık. Son günü- müzün sabahında aptesimizi alırken gaz ko- kusu hissettik. Orada ismini bilmediğim an- cak müdür dediğimiz kişiye ‘dõşarõ çõkalõm’ di- ye söyledik, ancak izin vermedi, camları açtır- dı. 10 dakika geçmedi patlama oldu. Karde- şim Rukiye Sena öldü, ben de yaralandım, bir hafta hastanede yattım. Şikâyetçiyim” dedi. Demirbaş’õn sanõklardan şikâyetçi olduğunu belirtmesi üzerine, sanõk avukatlardan Sait Ak- dağ, mağdurun hazõrlõk ifadesinde söylediği şey- leri belirtmediğini, ayrõca mağdurun anne ve ba- basõnõn şikâyetçi olmadõğõnõ söyledi. Mahkeme heyeti duruşmayõ erteledi. Mahkeme sonunda Büşra Demirbaş’õn babasõ Ahmet Demirbaş, sa- nõklar hakkõnda şikâyetçi olacağõnõ bildirdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle