Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHUR YET 1 EK M 2010 CUMA
6 HABERLER
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com
Dünyanın neresinde akarsuların çevrelediği
yemyeşil dağları izlerken aklınıza ilk önce kan
ve şiddet gelir?..
Ülkenizin gizemli bir köşesine yolculuk
ederken endişe niçin beyninizin hasas
duvarlarında tahribatlar yaratır?..
Akarsuları niçin kanlı görürsünüz zihninizde
bir şehri canlandırırken?.. Niçin korkuyla
şekillenmiştir bir kentin bilmediğiniz
sokakları?..
Ve sararmış şapkalarının gölgesinde,
geleceğin belirsiz yollarında endişeli adımlar
atan insanları niye terörist olarak düşlersiniz?..
Elazığ’dan Tunceli’ye doğru ilerlerken ne
yazık ki gözlerimin önünden terörist saldırıları,
askeri operasyonlar, boşaltılmış köyler,
yakılmış ormanlar ve kent meydanında onlarca
askerin ölümüne yol açan canlı bomba
eylemleri geldi...
Öndeki kamyondan salınan egzoz kokusu
niçin barutu andırır?.. Tekerleklerden savrulan
çakıl taşları niye Kalaşnikoflardan fırlayan
mermiler gibi hissedilir?..
Dağların göbeklerini viraj eylemiş kapkara
yollar, sizi niye siyah beyaz bir korku
filminin platosunda yolculuğa götürür?..
Bunlar yalnızca tam 27 yıldır Güneydoğu’yu
yazan bir gazeteciyi huzursuz eden düşünceler
değildi... Eminim CHP’nin Güneydoğu
komisyonunu oluşturan Haluk Koç, Umut
Oran, Tekin Bingöl, Ensar Öğüt, Mahmut
Duyan ve Sema Kaygalak’ın yanı sıra bizleri
kente ulaştıran dostların düşüncelerine de
böylesine görüntüler düşmüştür!..
Çok acı ve de çok üzücü bir tablodur bu...
Doğanın tüm güzelliklerinin adeta bir kuşun
gökyüzünde kanat çırpması kadar görkemli
olduğu bir coğrafya, bizlere niçin acıyı ve
şiddeti simgeleyen manzaraları anımsatır?..
Tunceli’ye girince işte zihnimizi kemiren,
içimizi burkan ve bizleri çok düşündüren o
tablolar iskambilden yapılmış bir kule gibi yerle
bir oldu...
Aklımızdaki kapkara görüntüler, Keban
Gölü üzerinden sorti yapmış bir martının
kollarında, Munzur’un masmavi sularına
saplanıp gitti!..
Geniş, temiz ve düzenli bir caddeden kentin
çarşısına doğru ilerlerken oldukça modern
giyinmiş kadınlar ve lüks araçlar dikkatimizi
çekti...
Öfkeyi yıkan huzur!..
Burası gerçekten de korkunun, baskının,
şiddetin ve terörün sosyal yaşamı adeta
cendereye aldığı Tunceli miydi?..
Tunceli çarşısında dolaşırken insanın beynini
kemiren ve adeta zihnine çivi gibi çakılmış olan
o tedirginlik uçup gidiyor. İçten, sevecen ve
güler yüzlü insanlar... Ak sakallarından bilgelik
akan dedeler... Ve de konuksever yöre
esnafının yüzünde sizi oldukça şaşırtan bir
tebessüm ve onun içine gizlenmiş huzur!..
Beni en çok şaşırtan ise kentin 4 yıldızlı tek
tesisi olan Şaroğlu Oteli’nin bahçesi ve
lobisinde mini etekleriyle rahatlıkla dolaşan
turist kızlardı... Eminim artık kimse onları,
Tunceli’nin terörün tam ortası olduğuna
inandıramayacaktır!..
Alkol veren bir tek lokantanın
bulunmadığı, TEKEL bayilerinin kapatıldığı
ve mahalle baskısını iliklere kadar
hissedildiği bir Anadolu kenti değildi
burası...
Tunceli şiddetin hoşgörüye çelme attığı bir
coğrafyaydı ama belli ki, kentin sosyal yapısı
bu kaotik durumu; en zorlu güreşin ilk etabında
tuş etmişti!..
Yazmalıydık bunları!..
Bizi şaşırtan da buydu işte... İnsanlar 20 yılı
aşkın süredir bir kentin üzerine karabasan gibi
çöken huzursuzluğu, sosyal yaşamdaki
hareketlilik, uygar düşünce, hoşgörü ve
konukseverliğin egemenliğiyle buruşturup bir
kenara atmışlardı...
Tunceli’de cadde ve sokaklarda rahatlıkla
dolaştık, dertlerini oldukça doğal ve akıcı
biçimde anlatan insanlarla karşılaştık...
CHP’nin Güneydoğu komisyonuna başkanlık
eden Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç,
kendisini de şaşırtan bu manzarayı anlatırken
“yazmalısın bunları” demişti...
Evet yazmalıydım... Tunceli’nin bağrında,
kan ve gözyaşından çok size yaşamın tüm
renkleri içinde adeta parenda attıracak
güzellikleri yazmalıydım... Görmelisiniz oraları.
Barajların yıkımına kurban edilecek olan
Munzur Vadisi, Munzur Suyu, Mercan Deresi,
Pülümür Çayı, Peri Suyu ve Tahar Çayı’nı...
Çengel boynuzlu yabankeçisinin, Bezuvar’ın,
ur kekliğinin, sansar, kokarca, porsuk, tavşan,
dağ koyunu, tilki, boz ayı, domuz, kurt, sincap
ve kirpilerin dolaştığı vadileri...
1518 bitki türünün adeta cennete çevirdiği
Munzur Vadisi Milli Parkı’nı...
Munzur Dağları’ndan başka hiçbir yerde
bulunmayan çançiçeği, Erzincan kirazı,
bindebir keklik otu, Munzur kekiği, Munzur
düğünçiçeği, dağçayı ve Munzur Dağı
oltuotunu...
Kraterlere gizlenmiş Karagöl, Koçgölü,
Mercan Gölleri, Katır Gölleri, Dilincik Gölü,
Çimli Gölü, Şer Gölü ve Buyer Baba göllerini...
Evet bu satırlar bir gazetecinin küçük bir
Doğu kentiyle ilgili ilk izlenimleri değil
şüphesiz... Anlatmak istediğim şey Kürt
sorunu, Güneydoğu meselesi, açılım,
demokratikleşme, özerklik, terör, şiddet,
PKK vs. tartışmalarının sürdüğü bir ülkede,
kan ve gözyaşının, öfke ile intikamın, endişe
ile kavganın perde gerisine itilmiş nice
güzellikler olduğu...
Anlatmak istediğim patlayan bombaların
karanlığında yalnızca canların yitip gitmediği...
Söylemek istediğim şey, barutun kesif
kokusunun yalnızca ölü bedenler üzerine
ağıtların beyaz örtülerini indirmediği...
Artık sükûnet zamanı!..
Mezopotamya’nın coğrafyaları kıskandıran
güzelliklerinin, korku ve kaosun adeta
cehennemi duvarlar ördüğü bir coğrafyada
patlayan bombalarla güme gitmesi!..
Evet, terör, kan ve şiddet yalnızca bir
coğrafyada yaşayan insanların neredeyse
tümüne terörist damgası vurmuyor? 26
yıldır süren bir şiddet kentleri kirletiyor,
kardeş kavgası ve pervasız öfke mazlum
şehirler üzerine ölü toprakları serpiyor!..
Salt Tunceli’den yansıyan tablo bile
Türkiye’nin Doğu meselesini bir an önce
çözmesi gerektiğini gösteriyor...
Kültürel zenginlik ve kökboyalı rengârenk
bir kilimi andıran hoşgörüsüyle Güneydoğu
niçin mayın kokusuna, Kalaşnikof sesine ve
etnitizmin öfkesine kurban edilir?..
Bu kavga, bu savaş, bu korku; kan ve
gözyaşı Tunceli’den yansıyan güzelliklere
baktığında utanmalı ve endişeyi çehresine
örtü yapan şiddet kaçacak delik aramalıdır!..
Artık zamanı gelmiştir... Şiddet
yorgunlarına bakıp öfkeyi yok etmek...
Coğrafyalarımızı gezip terörü
unutturmak... Ve zenginliklerimize bakıp
çare aramak...
Artık zamanıdır... Herkes elbirliğiyle çare
aramalıdır...
Martıların Kanadında Tunceli!..
BAŞSAVCILIK HAREKETE GEÇTİ
Özal ve Bitlis’in
ölümleri için
soruşturma
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Anka-
ra Cumhuriyet Başsavcõlõğõ, 8. Cumhurbaşka-
nõ Turgut Özal ile 1993 yõlõnda şüpheli bir şe-
kilde uçağõnõn düşmesi sonucu yaşamõnõ yiti-
ren eski Jandarma Genel Komutanõ Eşref Bit-
lis’in ölümleriyle ilgili soruşturma başlattõ.
Daha önce her iki konuyla ilgili açõlan soruş-
turmalarda “takipsizlik” kararõ verilmişti.
Ankara Adliyesi’nden dün, 1993 yõlõ içinde
meydana gelen iki “şüpheli” ölümle ilgili iki
soruşturma kararõ çõktõ.
Eşref Bitlis’in ölümüyle ilgili, son günlerde
basõnda yer alan birtakõm haberler üzerine ha-
rekete geçen Ankara Cumhuriyet Başsavcõlõğõ,
söz konusu haberleri ihbar kabul ederek resen
soruşturma başlattõ.
Terör ve organize suçlara ilişkin soruştur-
malara bakmakla görevli başsavcõ vekilliğince
gerçekleştirilecek soruşturma çerçevesinde ilk
olarak Bitlis’in yaşamõnõ yitirdiği uçak kazasõ-
na ilişkin soruşturma yürüten ve takipsizlik ka-
rarõ veren Genelkurmay Başkanlõğõ Askeri
Savcõlõğõ’ndan, soruşturma dosyasõnõn bir örneği
istenecek. Cumhuriyet savcõsõ Hüseyin Görü-
şen’in yürüteceği soruşturma kapsamõnda,
önümüzdeki günlerde bazõ kişilerin ifadelerine
de başvurulabileceği öğrenildi.
İkinci soruşturma Özal için
Özal’õn ölümüyle ilgili soruşturma da terör ve
organize suçlara ilişkin soruşturmalara bakmakla
görevli başsavcõ vekilliği tarafõndan gerçek-
leştirilecek. Yine Cumhuriyet savcõsõ Hüseyin
Görüşen’in yürüteceği soruşturma çerçevesin-
de, Özal’õn yaşamõnõ yitirdiği Hacettepe Üni-
versitesi Tõp Fakültesi Hastanesi’ndeki kayõt-
lar yeniden incelenecek. Soruşturma kapsamõnda
önümüzdeki günlerde bazõ kişilerin ifadelerine
de başvurulabileceği öğrenildi.
Suikast da araştırılacak
Özal’a yönelik 1988 yõlõnda düzenlenen sui-
kast girişimiyle ilgili basõnda yer alan haberler
üzerine soruşturma başlatan İstanbul Cumhu-
riyet savcõsõ Hakan Karaali, “yetkisizlik” ka-
rarõ vererek, soruşturma dosyasõnõ Ankara
Cumhuriyet Başsavcõlõğõ’na gönderdi. Gönde-
rilen bu soruşturma dosyasõnõn, mevcut soruş-
turma dosyasõ ile birleştirileceği ve Özal’a yö-
nelik 1988 yõlõndaki suikast girişimine ilişkin
iddialarõn da Ankara Cumhuriyet Başsavcõlõ-
ğõ’nca soruşturulacağõ kaydedildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcõlõğõ, Turgut
Özal’õn eşi Semra Özal’õn, 30 Ocak 2006’da
bir gazetede, eşinin ölümüne ilişkin yer verilen
birtakõm iddialarõ üzerine, eski milletvekili
Emin Şirin tarafõndan 31 Ocak 2006’da yapõ-
lan suç duyurusunun ardõndan yürüttüğü so-
ruşturmada “takipsizlik” kararõ vermişti.
Arif Doğan konuşmuştu
Geçen günlerde basõnda çõkan ve emekli Al-
bay Arif Doğan’õn kendisine ait olduğunu
doğruladõğõ ses kaydõnda “Eşref Paşa’nın
ölümü, Cem Ersever yaptı diyorlar. Cem Er-
sever’in arkasına ben destek vermesem...
Adam mı öldürebilir?” ifadeleri yer almõştõ.
Bir haber kanalõna konuşan Korkut Özal
ise kardeşi Turgut Özal’õn zehirlenerek öl-
dürüldüğünü iddia etmişti. Özal’õn oğlu Ah-
met Özal da babasõna yönelik suikast girişi-
miyle ilgili olarak eski MGK Genel Sekrete-
ri Sabri Yirmibeşoğlu’nu suçlamõştõ.
12 Eylül darbesinin ardõndan idam edilen Veysel Güney’in ailesinin tek isteği bir mezar taşõ
29 yıldır aranan mezar
AKIN BODUR
İSKENDERUN - 12 Eylül darbesinin ar-
dõndan idam edilen Veysel Güney’in meza-
rõ, 29 yõldõr kayõp. Ailesinin köyde hazõrla-
dõğõ mezar yeri de yõllardõr boş. Kardeşi Ay-
han Güney, “Dua edeceğimiz, çiçek bıra-
kabileceğimiz bir yer istiyoruz” diyor.
Gaziantep’te 27 Aralõk 1980’de bir ev ara-
masõnda çõkan çatõşmada Üsteğmen Şahin
Akkaya’yõ öldürmekle suçlanan Veysel Gü-
ney, yaralõ olarak yakalandõ. Günlerce iş-
kenceden geçirilen Dev-Yol üyesi Güney,
cezaevinde kaldõğõ sürece kimseyle görüş-
türülmedi.
Adana 2 No’lu Sõkõyönetim Mahkemesi’nin
idam kararõnõ öğrenen aile cezaevi kapõsõna
koştu.
Veysel Güney, 11 Haziran 1981’de, gece
saat 02.00 sõralarõnda cezaevinden çõkan bir
aracõn içinde idama gidiyordu. Araç, kapõda
durdu, içeri annesi, babasõ, eniştesi ve kardeşi
Ayhan Güney alõndõ. Ailesiyle kõsa süre gö-
rüşen Veysel Güney, birkaç saat sonra idam
edildi. Ailesine sadece Veysel’den geriye ka-
lan sigara paketi, çakmağõ ve gömleği veril-
di. Cenazesi, tüm õsrarlara karşõn aileyi tes-
lim edilmedi. Nereye gömüldüğü de açõk-
lanmadõ.
Veysel Güney’in ailesi ve arkadaşlarõ 29 yõl-
dõr mezar yerini bulmaya çalõştõ.
Dönemin İstanbul bağõmsõz milletvekili
Ufuk Uras 20 Şubat 2008’de Güney’in ka-
yõp mezarõnõn bulunmasõ için Meclis’e soru
önergesi verdi. 78’liler Vakfõ’nõn girişimle-
ri sonucunda ulaşõlan resmi belgelerdeki
mezar yeri açõldõ, DNA testi yapõldõ. Ancak
Veysel Güney’in mezarõ olmadõğõ anlaşõldõ.
Tüm bu girişimler sõrasõnda ailesine ulaş-
mayan bir mektup da bulundu. Mektupta şun-
lar yazõlõydõ:
“Ben hiçbir şahsi çıkarımı gözetmeden
ülkemin bağımsızlığı ve halkımın kurtuluşu
için doğru bildiğim yolda inanarak mü-
cadele ettim. Benim kalbim insan sevgisi
ile doludur. Ben kimseyi öldürmedim,
suçsuzum. Gösterdikleri gerekçeyi dahi
mahkeme sonuçlanmadan karar verildi.
Onlara göre suçlu olabilirim. Çünkü on-
lar ülkeyi yabancılara peşkeş çeken ve on-
larla bir avuç işbirlikçi mutlu azınlık iş-
birliği yapmaktadırlar. Halkıma ise zam,
işkence ve ölüm reva görülmektedir. İşte
ben buna insan olarak karşı geldiğim için
onlara göre suçluyum. Ama boşuna. Çün-
kü insan kafasındaki düşünceyi yok ede-
medikten sonra işkence ve idamla bir ye-
re varamayacakları açık. Babacığım. Ben
ölüme seve seve gidiyorum, bir namus-
suzluk ve bir şerefsizlik yapmadım. Onun
için hiç üzülmeniz gerekmez. Benim bin-
lerce annem babam olduğu gibi, sizin de
binlerce oğlunuz var. Göndermiş olduğu-
nuz mektupları bugün verdikleri için ce-
vabını yazamadım. İmam ve Sultan’dan da
mektup aldım. Ayrıca Sultan’ın gönderdiği
çamaşırları da aldım. Tüm dostlardan
memnunum ve saygılarımı sunar, mutlu
yarınların halkımın olmasını dilerim. Si-
ze bir tek dörtlük şiir yazıyorum:
Mezarımı yol kenarına kazın / Üzerine
devrim şehiti yazın / Başına yumruklu yıl-
dız kazın / Gidiyorum ölümsüzlüğe hoşça
kalın… Selamlar. Sizin Veysel.”
Ailesi de Veysel’in vasiyeti doğrultusun-
da Malatya’daki köylerinde yol kenarõnda bir
mezar yeri hazõrladõ. Kardeşi Ayhan Güney,
cenazenin aileye verilmek üzere sõkõyönetim
görevlisine teslim edildiği bilgisine ulaştõk-
larõnõ belirterek “Ancak cenaze bize veril-
medi. Biz abimin mezarını istiyoruz. Bir
mezar yeri olursa canlı olacak gibi bir his
geliyor. Dua edeceğimiz, çiçek bırakabi-
leceğimiz, anabileceğimiz bir yeri de bili-
yor olacağız. Zaten köyde mezar yeri de ha-
zır. Onun vasiyet ettiği gibi yol kenarına
mezarını hazırladık ama cenazesini me-
zarına koyamıyoruz” dedi.
(Fotoğraf:MEHMETKOCAOĞLU)
Erdoğan’a tepki gösteren kayõp yakõnlarõ ‘sözde demokrat olmayõn’ dedi
‘Artõk harekete geçin’DİYARBAKIR/İSTANBUL
(Cumhuriyet) - Başbakan Recep Ta-
yip Erdoğan’õn faili meçhul cinayetle
ve kayõplarla ilgili “Elinde bilgisi
belgesi olanlar bize yardımcı olsun,
biz bunları sonuca kavuşturmaya
gayret edelim” sözleri üzerine açõkla-
ma yapan kayõp yakõnlarõ Erdoğan’õ
harekete geçmeye çağõrdõ.
Başbakan’õn sözlerinin ardõndan
sanatçõ Ferhat Tunç, İHD Genel
Saymanõ Raci Bilici, BDP Genel
Başkan Yardõmcõsõ Meral Danış
Beştaş, Barõş Anneleri İnisiyatifi, Di-
ay-Der ve kayõp yakõnlarõ Güneydo-
ğu Gazeteciler Cemiyeti’nde (GGC)
bir basõn toplantõsõ düzenledi. Kayõp
yakõnlarõnda Nevzat Özgen, Başba-
kan Erdoğan’a seslenerek “Artık bu
yolda ayak sürümeyi bırakın. Söz-
de demokrat ve sistem karşıtı, özde
statükocu ve sisteme bağlı olma ge-
leneğinizi terk edin. Vitrinden inin,
yola çıkın. Harekete geçin” dedi.
Erdoğan’dan davet bekliyoruz
Kayõplar ve faili meçhul cinayetler-
le ilgili olarak Erdoğan’dan davet
beklediklerini ifade eden Özgen, şun-
larõ söyledi: “Artık yeter! Kaybedi-
len, katledilen yakınlarımızın akı-
betini öğrenmek ve faillerinin yar-
gılandığı bir döneme tanıklık etmek
istiyoruz. Bu isteğimizi gerçekleştir-
me sorumluluğunu da baba olarak,
evlat olarak, insan olarak bu devleti
yöneten kişi olarak sizin omuzları-
nızda. Mektup yazdık, görüşme ta-
lep ettik Ankara’ya Meclis’e yürü-
yerek gittik. AKP Grup Başkanve-
kili Ayşenur Bahçekapõlõ ile görüş-
tük. Kim olduğumuz, ne yaptığımı-
zı, ne istediğimizi anlatan dosya
sunduk. Başbakan bizi görmedi,
duymadı, cevaplamadı.”
Gözaltılara
tepki
Tutuklu Aileleri
Yardımlaşma Derne-
ği (TAYAD) üyesi bir
grup Adana’da yap-
tığı eylemde, Anka-
ra’da gözaltına alı-
nan 33 TAYAD’lının
serbest bırakılmasını
istedi. AKP hüküme-
tine tepki gösteren
grup, “Tecriti kaldı-
rın ölümleri durdu-
run”, “Baskılar, göz-
altılar, tutuklamalar
bizi yıldıramaz” şek-
linde sloganlar attı.
‘Arkamızda acılar var’
Yakınlarını kaybetmiş ailelerin oluştur-
duğu Cumartesi Anneleri İstanbul’da da,
Başbakan’ın “Onlar birileri tarafından
kullanılıyorlar” ifadelerine sert tepki gös-
terdi. Beyoğlu’ndaki Cezayir Lokanta-
sı’nda düzenlenen basın toplantısına BDP
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, Rakel
Dink, eski DEP Milletvekili Mahmut Alı-
nak da katıldı. Yakınlarının bulunması
için 15 yıldır Galatasaray Meydanı’nda bir
araya geldikleri anımsatılan açıklamada
özetle şöyle denildi: “Kimse bize bir araya
gelmemiz için çağrıda bulunmadı. Bizi
sevk ve teşvik de etmedi. Gözaltında kaybe-
dilen evlatlarımızdan, sevdiklerimizden bir
daha haber alamadan belirsizlik içinde ya-
şatan zihniyete olan başkaldırı ve isyanı-
mız bizleri bir araya getirdi. Arkamızda
kim var diye mi soruyorsunuz? Bilin ki ar-
kamızda acılarımız var. Arkamızda yaşadı-
ğımız zulmün travmaları var. Arkamızda
zalimlere baş eğmeme kararlılığı var. Ar-
kamızda oğullarımızın, kızlarımızın, anne
babalarımızın, eşlerimizin, kemiklerine
ulaşma düşlerimiz var... İnsanlık onuruna
sahip çıkanlar var.”
KAÇAK YURT BİNASINDAKİ FACİA
‘Gaz kokuyordu
bizi dışarı
çıkarmadılar’
BARIŞ YAMAN
KONYA - Konya’nõn Taşkent ilçesi Balcõlar
beldesinde, Süleymancõlara ait kaçak yurt binasõ-
nõn çökmesi sonucu 18 kişinin ölmesi, 27 kişinin
yaralanmasõ olayõyla ilgili ifade veren 15 yaşõn-
daki bir çocuk, gaz kokusuna karşõn yetkililerin
kendilerini dõşarõ çõkarmadõğõnõ belirtti. Küçük
kõz, yetkililerden şikâyetçi oldu.
Balcõlar beldesinde Süleymancõlara ait kaçak
yurt binasõnõn 1 Ağustos 2008’de çökmesi ola-
yõyla ilgili davaya Konya 2. Ağõr Ceza Mahke-
mesi’nde devam edildi. Duruşmaya 11 tutuksuz
sanõktan Abdullah B, Ahmet T, İlhan B, müşte-
kiler İbrahim Balcı ile 15 yaşõndaki mağdur
Zeynep Büşra Demirbaş ve taraf avukatlarõ ka-
tõldõ. Duruşmaya katõlan müştekilerden bir çocu-
ğu ölen İbrahim Balcõ, olaydan ötürü şikâyetçi
olmadõğõnõ söyledi. Bunun üzerine 12 yaşõndaki
kardeşini göçükte kaybeden, kendisi de yaralõ
olarak kurtulan 15 yaşõndaki mağdur Zeynep
Büşra Demirbaş ise gaz kokusuna karşõn yetkili-
lerin kendilerini dõşarõ çõkarmadõğõnõ belirtti.
Mahkemede şikâyetçi oldu
Demirbaş, “4 gün orada kaldık. Son günü-
müzün sabahında aptesimizi alırken gaz ko-
kusu hissettik. Orada ismini bilmediğim an-
cak müdür dediğimiz kişiye ‘dõşarõ çõkalõm’ di-
ye söyledik, ancak izin vermedi, camları açtır-
dı. 10 dakika geçmedi patlama oldu. Karde-
şim Rukiye Sena öldü, ben de yaralandım, bir
hafta hastanede yattım. Şikâyetçiyim” dedi.
Demirbaş’õn sanõklardan şikâyetçi olduğunu
belirtmesi üzerine, sanõk avukatlardan Sait Ak-
dağ, mağdurun hazõrlõk ifadesinde söylediği şey-
leri belirtmediğini, ayrõca mağdurun anne ve ba-
basõnõn şikâyetçi olmadõğõnõ söyledi. Mahkeme
heyeti duruşmayõ erteledi. Mahkeme sonunda
Büşra Demirbaş’õn babasõ Ahmet Demirbaş, sa-
nõklar hakkõnda şikâyetçi olacağõnõ bildirdi.