Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
5 OCAK 2010 SALI CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 7
DÜZ YAZI
ORHAN BİRGİT
Ada Kesin Bölünmeye
Doğru mu Gidiyor?Kıbrıs Rum kesiminde yayımlanan Simerini
gazetesi, adanın kuzeyinde yaşayanların,
Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığını
isteyip istemediklerini öğrenmek amacıyla
yaptırttığı bir anketin sonuçlarını yayımlamış.
Bu tür nabız yoklamaları, kişilerin elbette
sandık başına gittikleri zaman kullanacakları
oylar kadar kesin sonuçlar vermezler. Ama,
“Bugün seçim olsa” ile başlayan soruları
dürüst ve bilimsel ölçüler içinde düzenleyen
kurumlar tarafından yapılıyorlarsa, örnek olarak
seçilmiş olanların görüşlerini doğruya çok yakın
ölçülerde yansıtırlar.
Adanın tek bir devletin çatısı altında
birleştirilmesini amaçlayan AB ülkelerinin de,
ABD’nin de keyfini kaçıracak; Hristofyas ile
Talat’ın aylardan beri boşuna pala çaldıklarını
ortaya koyacak bir sonuç çıkmış, 505 Kıbrıs
Türk’ünün, geçen yılın aralık ayının son
haftasında, kendilerine sorular yönelten Kıbrıs
Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin
anketçilerine verdikleri yanıtlardan.
İki ayrı devlet isteyenler...
Yüzde 48.1 oranındaki Kıbrıs Türk’ü, adanın
bölünmesini ve yola iki ayrı devlet olarak
devam edilmesini istiyormuş.
Kıbrıs’taki soydaşların, Rum Ortodoks
Kilisesi’nin, adanın Yunanistan’a ilhakı için
bayrak açtığı 1948’li yıllardaki çabalarını
durdurabilmek amacıyla Müftü Dana
Efendi’nin, anavatan Türkiye’den gelecek “Ya
taksim ya ölüm” sloganlı mitingleri beklediği
günlerden farksız, bu araştırma sonucunu
bizim siyasi iktidarın başı acaba nasıl
değerlendirecek?
Zira onun, Rauf Denktaş’ın yerine ikame
etmek için Soros’u da devreye soktuğu 19
Nisan 2005’teki Başkanlık seçiminin altından
çok su geçtiği 2009’da yapılan genel
seçimlerde Derviş Eroğlu’nun UBP’sinin tek
başına iktidara gelmesi ile ortaya çıkmıştı.
Ancak Ankara, bu sonucu görmezden
gelmeye ve adanın geleceğini belirlemek
amacıyla sürdürülen ikili görüşmelerde Derviş
Eroğlu hükümetinin dışlanmasını destekleyen
tutumundan vazgeçmedi.
Milli iradeciler!
İlginçtir... AKP’nin, gerçek demokrasi, milli
irade gibi söylemlerinde samimi olduğuna
inanan ve bu inançları doğrultusunda
Erdoğan’ı destekleyen kimi çevreler, KKTC’de
hızla değişen eğilimleri bastırmaya yönelik bu
politikaya karşı çıkmamayı sürdürdüler.
Ankara’daki iktidarın ve destekçilerinin
KKTC’deki gelişmeleri görmeyen ve duymayan
tutumlarına karşın Kıbrıslı Türkler, Simerini’nin
son araştırmasında kendilerine yöneltilen
“Kıbrıs’ta tek devletin egemenliğini istiyor
musunuz?” sorusunu yüzde 44.6’lık bir oranla
“kabul edilemez” diye yanıtlamışlar. Dahası,
aynı araştırmadan taraflar arasında “Anlaşma
olacak mı?” sorusuna yüzde 84.6 oranında
“Hayır” çıkmış.
Adada iki ayrı devletin egemen olması
halinde, Türkiye’nin garantörlüğünün
sürmesini, KKTC yurttaşlarının yüzde 84.6’sının
istediği de yine bu kamuoyu araştırmasının
sonuçları arasında öne çıkıyor.
Ya Rumlar?
Söz 1960 Londra Antlaşması’nda yer alan
Türkiye, Büyük Britanya ve Yunanistan
hükümetlerinin ada üzerindeki garantörlük
haklarının sürdürülmesine gelmişken,
Simerini’nin verdiği, bir başka “bomba”
haberden söz edelim.
Kıbrıs Rum Ordusu’nun Yunanistan
Genelkurmay’ınca atanan Komutanı
Korgeneral Petros Çalikidis ve üst düzey
subaylar; Türk askerinin adadan tamamen
çekilmesi amacıyla görüşme masasında
silahsızlanma isteyen Rum lider Dimitris
Hristofyas’a bir muhtıra vererek, olası bir
çözümden sonra da ordunun görevine devam
etmesini istemişler.Tarafların Federal Kıbrıs
Cumhuriyeti altında birleşmesi için anlaşması
halinde adanın askerden arındırılarak 10 bin
kişilik bir BM gücünün görev yapmasını,
dolayısıyla KKTC’de bulunan Türk Barış
Kolordusu’nun anavatana dönmesini
amaçlayan BM Genel Sekreteri’nin önergesini,
Egemen Bağış da, kimi aydınlarımız ve
medyamızın önde gelen seçkin yazarları da
acaba nasıl yorumluyorlar? Özellikle AB bu
asker muhtırası için niçin sessiz kalmayı
yeğliyor?
Simerini, komutanların sert muhtırası
karşısında Hristofyas’ın sessizliğini koruduğunu
yazıyormuş.
Rum Cumhurbaşkanının sürdürdüğü
sessizliği, acaba Bülent Arınç bozmak ve
boşluğu doldurmak istemez mi?
Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net
2009, değişimlerin, karmaşanõn, kavram karõşõklõğõnõn yaşandõğõ çalkantõlõ bir yõl oldu
Dõş politikada kõrõlma
2009 yõlõ, karmaşanõn, kav-
ram karõşõklõğõnõn yaşandõğõ
çalkantõlõ bir yõl olarak Türk
siyasal tarihinde yer alacaktõr.
2009 yõlõna damgasõnõ vu-
ran temel gelişmeler üzerin-
de özetle durulacaktõr. Önce-
likle dõş konulara bakalõm:
Dõşişleri Bakanõ Sayõn Ah-
met Davutoğlu, “komşu-
larla sıfır sorun” ilkesine
dayalõ bir dõş politika izlen-
diğini belirtiyor.
2009’da Türk dõş politika-
sõndaki önemli bir gösterge İs-
viçre’de Ermenistan’la im-
zalanan protokoldür.
Ermenistan açılımı
10 Ekim 2009’da İsviç-
re’nin Zürich kentinde Türk
ve Ermeni dõşişleri bakanla-
rõ iki protokole imza attõlar.
Ancak bu krizli bir imza tö-
reni oldu. ABD, Fransa, Rus-
ya, İsviçre, Türkiye dõşişleri
bakanlarõ ile AB temsilcisi
Solana, imza töreninin yapõ-
lacağõ salona geldiler. An-
cak Ermenistan Dõşişleri Ba-
kanõ Nalbantyan imza töre-
ninde yoktu. ABD Dõşişleri
Bakanõ Bayan Clinton’õn ça-
balarõ sonunda, imza töreni 3
saatlik bir gecikmeyle
21.17’de gerçekleşti. Kriz her
iki tarafõn imza töreninde ya-
pacaklarõ konuşmadan vaz-
geçmeleriyle aşõldõ.
Potokollerin ayrõntõlarõna
girecek değiliz. Protokolün te-
mel iki noktasõ vardõr:
1) Türkiye’nin, tek taraflõ
iradeyle kapattõğõ Ermeni sõ-
nõrõnõ açmasõ.
2) Dağlõk Karabağ soru-
nunun çözülmesi.
“Sıfır sorunlu dış politi-
ka” işte bu noktada kõrõlma-
ya uğradõ. Komşularõmõz ara-
sõnda en yakõn ilişkilerimizi
“tek millet, iki devlet” söy-
lemiyle sürdürdüğümüz Azer-
baycan, bu protokoller üze-
rindeki hassasiyetini açõkça
belirtti. Hatta Azerbay-
can’daki Türk bayraklarõ bir
süre kaldõrõldõ. Başbakan Er-
doğan Azerbaycan Millet
Meclisi’nde yaptõğõ konuş-
mada “Karabağ’dan Erme-
ni işgali kalkmadığı sürece,
sınırları açmayız” diyerek bu
hassasiyeti gidermeye çalõştõ.
Öte yandan Ermenistan
Dõşişleri Bakanõ Nalbantyan,
yaptõğõ açõklamalarla defa-
larca protokol karşõlõğõ Kara-
bağ pazarlõğõ yapmadõklarõnõ,
ayrõca, protokole imza koy-
makla soykõrõm iddialarõn-
dan asla vazgeçmediklerini
belirtmiştir.
Protokollerin hayata geç-
mesi için her iki ülkenin mil-
let meclislerinde onaylanma-
sõ gerekmektedir.
Öyle görünüyor ki, bu pro-
tokollerin her iki Meclis’ten
geçmesi bu koşullarda çok
zordur.
Kafkaslar’da etkinlik
mücadelesi
Aslõnda durum, Kafkas-
lar’da iki gücün ABD ve Rus-
ya’nõn etkinlik mücadelesi
olarak ortaya çõkõyor. Sõfõr po-
litika üretelim derken, siyasal
iktidarõn apar-topar girdiği
Ermeni açõlõmõ sorunlar sar-
malõ içindeki, Türkiye’nin iç
politikasõnõ da etkileyecek
yeni sorunlarõn tohumlarõnõ da
bünyesinde taşõmaktadõr.
İsrail açılımı
İsrail sõnõr komşumuz ol-
masa da, Ortadoğu’da önem-
li bir devlettir, ayrõca,
ABD’de İsrail lobisinin yõl-
larca Türkiye için olumlu ça-
balar ortaya koyduğu unutul-
mamalõdõr.
İsrail ile ilişkiler Davos’daki
ünlü “One Minute” hareke-
tiyle ilk sarsõntõsõnõ yaşadõ.
Gerçi bu hareket sayõn Baş-
bakan’a Ortadoğu’da Arap
ülkelerinde ve İran’da büyük
bir prestij kazandõrdõ.
Tam bu hava sürerken ekim
ayõnda “Anadolu Kartalı”
adlõ Konya’da yapõlacak müş-
terek “askeri tatbikat”õn
uluslararasõ bölümünün iptal
edilmesi İsrail’le ilişkilerin
gerginleşmesine neden oldu.
El Beşir’in, İstanbul’da
gerçekleşecek İslam Konfe-
ransõ’na davet edilmesi tar-
tõşmayõ yeniden ateşledi.
Başbakan’õn “Bir Müslü-
man soykırım yapamaz”
ve “Darfur’da biz soykırı-
mı tespit edemedik” deme-
si, (9 Kasõm 2009) uluslar-
arasõ gözlemciler tarafõndan,
Erdoğan’õn ülkesinde 300
bin kişiye karşõ yaptõrõm uy-
gulayan “El Beşir’in avu-
katlığına soyunduğu” biçi-
minde yorumlandõ.
İran’la ilişkiler
Komşularla “sıfır prob-
lem” politikasõ en iyi ürünle-
rini Suriye ve İran’da veriyor.
Başbakan Erdoğan ekim
sonunda gerçekleştirdiği İran
gezisinde, dõş basõndaki eleş-
tirilere yanõt olmak üzere
Türkiye’nin dõş politikasõnda
eksen kaymasõ olmadõğõnõ,
Davos’taki tavrõn planlõ değil
“spontane” olduğunu ve Tür-
kiye’nin bir yüzünün Batõ’da,
bir yüzünün Doğu’da oldu-
ğunu belirtti. Uranyum zen-
ginleştirme konusunda İran
yetkilileri tarafõndan yapõlan
açõklamalar üzerine, İran
ABD, İngiltere, Fransa ve
Almanya’nõn sert ültimatom-
larõna neden olmuştu. (Ekim
2009) Böylece İran konu-
sunda ABD ve AB’nin bir-
likte hareket ettikleri bir kez
daha görüldü.
ABD ile ilişkiler
Erdoğan aralõk ayõnõn ilk
haftasõnda ABD’ye gitti ve
Başkan Obama ile konuştu,
ayrõca yine teke tek görüş
alõşverişinde bulundu.
Bu görüşmelerde Oba-
ma’nõn bir önceki Başkan
Bush’tan farklõ olarak Tür-
kiye için verdiği önemli bir
mesaj, aşağõya çõkarõlmõştõr:
Bilindiği gibi Bush, Türki-
ye’nin “Müslüman bir cum-
huriyet” olduğuna vurgu ya-
pardõ. Oysa, Obama “laik, de-
mokratik, hukukun üstün-
lüğüne saygı duyan ve ço-
ğunluğu Müslüman olan
bir ülke” tanõmõnõ yapmõştõr.
- Obama, Irak’tan asker
çekmek zorunda, Afganis-
tan’da da sõkõşmõş bir du-
rumdadõr. Bu nedenle Afga-
nistan için savaşan asker is-
temektedir. Washington gö-
rüşmeleri üzerinde somut bir
şey söylemek çok erkendir.
Foreign Affairs etkin bir
dõş politika dergisidir.
Bu derginin kasõm/aralõk
sayõsõnda, ABD’nin eski An-
kara Büyükelçisi Morton
Abramowitz ve İstanbul do-
ğumlu siyaset bilimci Prof.
Dr. Henry Barkey müştere-
ken bir makale yayõmladõlar.
2009 yılında İsrail ile
ilişkiler Davos’taki
ünlü “One Minute”
hareketiyle ilk
sarsıntısını yaşadı.
Abramowitz ve Barkey şöyle ya-
zıyorlar:
“Davos’ta İsrail Cumhurbaşka-
nı’nı azarlarken, hakkında savaş
suçlusu olarak iddianame düzen-
lenmiş olan Sudan Cumhurbaşka-
nı’nı ağırlamakta bir sorun görül-
memesi, Erdoğan’ın İran’da itiraz
kaldırır bir seçimden sonra Vene-
züella Cumhurbaşkanı Hugo Chavez
ile birlikte Ahmedinejad’ı kutlayan
az sayıda lider arasında yer alma-
sı, kendisini hedef alan Ermeni soy-
kırımı suçlamalarına karşı çıkarken
Çin hükümetini soykırımla suçla-
ması, NATO Genel Sekreteri seçi-
minde İslami hassasiyetlerin liberal
demokratik değerlerin üstünde tu-
tulması...”
Makalede dõş politika alanõnda ge-
tirilen en önemli eleştiri, hükümetin
Batõ ile her geçen gün artan bir uyum-
suzluk içinde görünüm vermesi olarak
özetlenebilir...
- Abramowitz - Barkey ikilisi, Er-
doğan hükümetini ayrõca liberal de-
mokrasiden uzaklaşmõş buluyor. Şöy-
le ki: “Son zamanlardaki basını he-
def alan gaddarca önlemler de ül-
kede alttan alta hâkim olan kuvvetli
hoşgörüsüzlük eğilimlerinin bir gös-
tergesidir.” (Tõrnak içindeki metin,
Sedat Ergin’in Hürriyet, 10 Kasõm
2009 tarihli yazõsõndan alõnmõştõr.)
Bu makale, AKP-ABD ilişkilerinin
pek toz pembe olmadõğõnõ gösteriyor.
Şimdi iç politikadaki gelişmeleri kõ-
saca özetleyelim.
Kürt Açılımı ya da
Demokratik Açılım
2009’un son 6 ayõnda Türk iç poli-
tikasõ açõlõmla yattõ, açõlõmla kalktõ.
Mayõs ayõnda Cumhurbaşkanõ Gül,
Suriye’ye yaptõğõ gezide, “Kürt so-
rununda çözüme hiçbir zaman bu
kadar yakın olmamıştık” dedi.
Bu söylemden hemen sonra ikti-
darca önce “Kürt Açılımı” sonra
“Demokratik Açılım”, en sonunda da
“Milli Birlik Açılımı” adõ verilen bir
politika başlatõldõ.
Açõlõm için partilerle görüşmeler
yapmak gerekiyordu.
Erdoğan, Ahmet Türk’le görüştü
ama muhalefet liderleri Baykal ve
Bahçeli ile görüşmedi.
İmralõ Cezaevi’nde yatan Öcalan da
açõlõma etkin bir biçimde dahil olmak
istiyordu.
Muhalefet ise iktidarõn bu paketinin
açõk olmadõğõnõ, açõlõmõn içeriğinin
tam olarak belli olmadõğõnõ ileriye sü-
rüyordu.
Erdoğan ise açõlõmõn yavaş yavaş
“hazmettirileceğini” ifade ediyor-
du.
Açõlõmõn somut bir adõmõ 21
Ekim’de, 34 kişilik PKK heyetinin Ha-
bur sõnõr kapõsõndan giriş yapmasõdõr.
Kapõda savcõlar ve seyyar bir mahke-
me görevlendirilmişti.
Gelenler, Pişmanlõk Yasasõ’ndan
yararlanacaklar ve tutuklanmayacak-
lardõ. Ancak hiçbiri yargõca bu yasa-
nõn gereklerine göre yanõt vermedi, ter-
sine Öcalan’õn talimatõ gereği Habur
kapõsõna geldiklerini söylediler.
Gelenler adeta bir şölenle karşõla-
nõyor, terör giysileriyle PKK’yi çağ-
rõştõran bayraklar taşõyan otobüsün
üzerinde yerleşim yerlerine doğru yol
alõyordu.
Aynõ gün Başbakan Erdoğan AKP
grup toplantõsõnda “Habur sınır
kapısında yaşanan manzara kar-
şısında umutlanmamak mümkün
değildir. Türkiye’de güzel şeyler
oluyor, umut verici şeyler oluyor”
dedi.
MHP Genel Başkanõ Bahçeli, “Bun-
lar hacı kafilesi mi? Merasimle kar-
şılanıyorlar. Bu alçaklık tablosu
hazmettirilmek istenen seri alçak-
lıkların birisidir, PKK Türkiye’ye
değil; aslında AKP, PKK’ye teslim
oluyor” dedi.
CHP Genel Başkanõ Baykal ise
“Teslim olmaya değil, teslim alma-
ya geliyorlar. Özel savcılar, özel
mahkeme, İçişleri Bakanlığı Müs-
teşarı, MİT yetkilileri.. yani devlet
tam kadro, gelenleri bekliyor ve
karşılıyorlar” diyerek tepki gösterdi.
Terör giysileri ile Habur kapõsõndan
şölenle yapõlan girişler kamuoyu ta-
rafõndan hoş karşõlanmadõ. Bu kez, bir-
kaç gün önce “Güzel şeyler oluyor”
diyen Başbakan bu hareketlere karşõ
gelmeye başladõ.
Konuyla ilgili Meclis müzakerele-
ri 10 Kasõm’da başladõ ve 13 Kasõm’da
da sürdü. CHP ve MHP başkanlarõ açõ-
lõmõn içeriğinin belirgin olmadõğõnõ
söylediler. DTP Genel Başkanõ Ahmet
Türk nispeten õlõmlõ bir dil kullandõ.
Hükümet adõna konuşan İçişleri
Bakanõ Atalay’õn konuşmasõ içerik ola-
rak doyurucu olmadõ.
Meclis’teki bu tartõşmalarda, õlõm-
lõ olmasõ gereken Başbakan Erdo-
ğan, tersine, konuyu geren bir tutum
sergiledi; muhalefete karşõ sert söy-
lemleri konunun daha da sertleşmesi-
ne yol açtõ. Hatta, bu gerginlik politi-
kasõ nedeniyle, Erdoğan’õn aslõnda
bu açõlõmõ istemediği ileriye sürüldü.
AKP Batõ’dan uzaklaşõyor mu?
Açılımın somut bir adımı olarak 21 Ekim’de, 34 kişilik PKK heyeti Habur sınır kapısından giriş yaptılar.
D T P K A P A T I L I Y O R :
Bu aşamada, hakkõnda daha önce dava açõlan
DTP’yi Anayasa Mahkemesi oybirliğiyle
kapattõ. Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’a
siyaset yasağõ getirildi. Bu parti kapatma,
olaylarõn daha da yoğunlaşmasõna neden oldu.
Tõrmanan gerilimle korkulan noktaya ne yazõk
ki 15 Aralõk günü gelindi. Muş’un Bulanõk
ilçesinde DTP’nin kapatõlmasõna karşõ basõn
açõklamasõ yapõlõrken, toplanan kalabalõğõn
içinden bir grupla polis arasõnda çatõşma çõktõ.
Grup, kepenk kapatmayan kimi dükkânlara
yönelince olan oldu.. Manifaturacõ Turan
Bilen, dükkânõna doğru gelen gruba
Kalaşnikof’la ateş açtõ ve sonuç iki ölü, sekiz
yaralõ. Ruhsatlõ olduğu öne sürülen silahõyla
yakalanan Bilen, “Nefsi müdafaa yaptım”
dedi. Bir gün önce de İstanbul Dolapdere’de,
topluluğa karşõ silahla savunma yapan üç kişi
uzun sorgulamalarõndan sonra serbest
bõrakõldõ. Silahlarõn kurusõkõ olduğu anlaşõldõ.
Olaylar sürerken, 24 Aralõk günü, Türkiye
çapõnda Nisan 2009’da başlayan KCK
Operasyonu’nun son dalgasõ gerçekleştirildi.
PKK’nin gizli şehir içi sivil yapõlanmasõ
olarak bilinen KCK örgütünü çökertmek
için yapõlan operasyonda 11 ilde 100’e yakõn
zanlõ gözaltõna alõndõ. Bunlar arasõnda 9’u
halen görevli, 6’sõ eski, toplam 15 belediye
başkanõ var..
Operasyonda gözaltõna alõnanlarõn PKK’nin
kent yapõlanmasõ olan KCK’ye bağlõ faaliyet
gösterdikleri ve KCK’nin Türkiye sorumlusu
Sabri Ok’tan emir aldõklarõ belirtiliyor.
Bu gözaltõna almalar sonucunda Diyarbakõr
Belediye Başkanõ Osman Baydemir,
operasyonu eleştiren ve açõkça küfürlü bir
basõn açõklamasõ yaptõ. ( 25 Aralõk 2009)
Açõklamada şunlarõ söyledi: “Daha dün meşe
ağacının dallarının bu ülke için umut
olacağını söylemiştiniz. Başbakan’a,
kabinenin bütün üyelerine soruyorum. Meşe
ağacının hangi dalı nerenize battı? Bizi
şahin, güvercin diye ayırmayın. Hass...tir
diyoruz, hass...tir.
Sahtecilik operasyonu
İstanbul Haber Servisi - Fatih’te
kiraladõğõ evde sahte pasaport düzenlediği
öne sürülen yabancõ uyruklu bir kişi
tutuklandõ. İstanbul Mali Suçlarla Mücadele
Şube Müdürlüğü ekiplerince, 10 Kasõm
2009’da Fatih’te “sahtecilik” suçlarõna ilişkin
gözaltõna alõnarak sõnõr dõşõ edilen İran uyruklu
3 kişiden M. P. K’nin, kaçak yollardan tekrar
Türkiye’ye döndüğü belirlendi. Teknik takip
sonucu Fatih’te kiraladõğõ evde kalan
şüphelinin evindeki aramada 150 adet sahte
boş pasaport, bankamatik kartõ düzeninde
150 adet kimlik belgesi, mühür, Avrupa
ülkelerindeki öğrencilere ait öğrenci tanõtma
kartlarõ, sahte ehliyet, pasaport ve vize
düzenlenmesinde kullanõlan baskõ makinesi,
özel boya ve teknik cihazlar ele geçirildi.
M. P.K’nin, kendisine başvuran kişiler
adõna düzenlediği sahte pasaport karşõlõğõnda
4 bin Avro aldõğõ öne sürüldü. Şüpheli,
tutuklanarak cezaevine konuldu.SÜRECEK