25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 5 OCAK 2010 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kâğıdı taktım, o bana bakıyor ben ona!.. Her doğan gün yeni bir şeyler getiriyor. Hiç de iyi şeyler değil!.. Binlerce yazı yazsan da, böyle bir anda elindeki kalem düşüyor, ya da yazı makinen kıpırdamıyor... Boşuna olacağını düşününce niye yazmalı? Dolaplar, çekmeceler dolusu yazmışsın da ne olmuş? Bir arkadaş uyarmamış mıydı: “Yazdın yazdın da ne oldu, yazacaksın da ne olacak?” “Yaşlan da gör” derlerdi gençliğimizde büyükler! Yaşlandık da ne mi gördük? Elli yıl önce yaşananların bir daha bir daha yinelendiğini! Recep Peker’den Günaltay’dan, Menderes’ten, Özal’dan, Tayyip’e.. bu arada birçok askerler! Gördük hepsini! Kimimiz dışarda, kimimiz içerde bir yaşam sürdürerek... “Gençler Bize Bakıyor” demiştim bir kitabımda!.. Gençler de değişti mi? Sessizleşti, kırıldı, ürktü, sindi, yazgıya boyun eğer oldu!.. Nerde partilerin gençleri, gençlik kolları? Nerde altmışların, yetmişlerin, hatta seksenlerin gençleri? Kâğıt bana bakıyor, ben ona! Makine susuyor! Bir sözcük arıyorum, bulamıyorum. Oysa Tayyip Beyler her gün yığınla sözcük buluyor. Bitip tükenmez bir laf hazineleri var. Baykal da öyle, Bahçeli’ler de!.. Ne kadar politikacı varsa hepsinde laf çok! Konuş, konuş, bitmez! Ama eylem, ama kararlılık, ama emeğe, çalışana saygı, güzel bir şeyler yaratmak, toplumu pis karanlıklardan kurtarmak... Kâğıt bomboş kalsa daha iyi idi! Gereksiz şeyler sıralamaktansa, okuru gereksizce yormaktansa!.. Elli yıldır yazdık! Alsam 50’lerden, 60’lardan bir yazımı size sunsam, daha iyi olmaz mı? Ne de olsa hep aynı dert, aynı istek, aynı özlem, aynı zoraki umut arama, bulma, yarınların güzellikler getireceği özlemini duyurma!. Ha elli yıl öncesi, ha şimdi!. Hatta şimdi çok daha beter, daha karanlık, daha çıkmazlara saplanıp çabalama!. Ülkenin tüm kentlerinde sokak savaşları, bombalar, silahlar, yıkımlar, acımasızlıklar, hakkını arayanların direniş çabaları, onları ezmeye yönelik devlet güçlerinin acımasızlıkları, Kürt’müş, Türk’müş, askermiş, sivilmiş, devrimciymiş oymuş buymuş, kargaşası!.. “Evet-Hayır”... İyiliklere, güzelliklere evet, çirkinliklere, kötülüklere hayır!. Artık ‘evet’ denecek bir şey kalmadı. Varsa yoksa hayır var, hayır hayır hayır!.. Sesimizin çıktığı, gücümüzün yettiği kadar hayır... Korkunç bir çıkmazda debelenen bir toplumda ‘evet’lere yer olur mu, olabilir mi? EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Niye Evet, Niye Hayır? PENCERE Ne Bir Fazla, Ne Bir Eksik... Voltaire... “Aydınlanma Çağı”nın büyük düşünürü!.. 18’inci yüzyıl, bütün dünyaya aklın ışığını saçan görkemli bir dönem değil mi!.. Evet; ama, çağlar, süreçler, zamanlar, dönemler iç içe yaşanıyor. Bir zamanda, çeşitli mekânlar; bir mekânda, çeşitli zamanlar birbirine eklemleniyor. Fransa’da “büyücüdür” suçlamasıyla son “cadı kadın’’ odun ateşleri üstünde cayır cayır yakılırken, Voltaire, Paris’te gözaltına alınıyordu. İkisinin de tarihi 1718! Kadınların aşağılanması yalnız İslam dünyasında geçerli değildir; kadın ile günah kavramları geçmiş zamanlarda hep özdeşti. Kutsal kitaplar bayanlara iyi gözle bakmazlar; önyargı, Havva’dan başlar; bugüne kadar sü- rüp gelir. Hıristiyanlık, Ortaçağ’da “cadı” avına çıktı. Büyücülük suçu yalnız kadınlar için geçerliydi. Papa 8’inci Innocent 1484’te bir yazılı buyruk çıkardı; engizisyon mahkemesine büyücülük suçlarına bakmakla görevli yargıçlar atadı. Yargıç baylar, oturup kendi kafalarına göre hukuk kitabı yazdılar; Papa’nın güvenini boşa çıkarmamak için çabaladılar; bayanların ruhunda yuvalanmış suç işleme eğilimini vurguladılar; büyücülükten sanık kadınların sorgulanması için bir dizi soru hazırlayarak zamane adaletine hizmet ettiler. Yalnız Almanya’da, 1450 ile 1550 arasında, yüz bin kadın, cadı diye yakıldı. İngiltere’de Protestanlar, cadı avında, kara Avrupası’na taş çıkartıyorlardı. İskoçya Kralı 1’inci James, cadı avı sorgulamalarına özel bir ilgi duyuyordu; sanıkların bacak kemikleri parça parça kırılırsa, gerçeği kim gizleyebilirdi? 1’inci James, bu yöntemi yetersiz saydığından işkencecilere yol gösterdi: Tırnak sökme daha etkili olmaz mıydı? Ne var ki 1’inci James, Iskoçya’da İngiltere modeli parlamentoculuğu geliştirmiştir. Takvim o sırada I.S. 1424’ü gösteriyordu; yaklaşık otuz yıl sonra Osmanlı Padişahı Mehmet, İstanbul’u fethedecek, tahta çıkan sultanların, şehzadeleri boğması, ünlü “Fatih Kararnamesi” ile hukuk sayılacak... İngiltere ve Iskoçya’da büyücülüğü suç sayan yasa 1736’da kaldırılabildi. Avrupa’da cadı kovuşturmaları 18’inci yüzyılın yarısına kadar süregeldi. Peki, o sırada toplumun saygın kişileri ya da sıradan insanları ne yapıyorlardı? Tarihte çoğu zaman ve yaşadığımız dönemde Türkiye’de olduğu gibi çoğu kişi olan biteni görmezlikten geliyor, kimileri de destekliyorlardı. Seyrek de olsa “büyücüdür” diye insanların yakılmasına karşı çıkanlar eksik değildi; ama, “cadı kadın”ı savunmaya kalkan erkek suçlanıyordu: -Sen de ruhunu şeytana sattın!.. Ne olursa olsun, bir tartışma başlamıştı, Cadı avını savunanlar Kutsal Kitap’tan kanıtlar getiriyorlardı; “ilericiler” sinmişlerdi. “Kutsal Kitap”ta her yazılanın doğru olmadığını söyleyecek yürek nerede?.. Körinançlara karşı çıkmak kolay olmamıştır. Hem toplumda herkesin bir işi, uğraşı, evi, karısı, çocukları vardı; pazar günleri ailecek kiliseye gidilir, papaza kulak verilirdi. Gericiler bağırıyorlardı: “- Yalnız dansın ve tiyatronun gelişmesine göz yummakla kalınmıyor, büyücülüğü cezalandıran yasalar da kaldırılıyor. Oysa Kutsal Kitap’a göre Yüce Tanrının emri kesindir: Cadı kadını yaşatmayacaksın, yakacaksın.” Ünlü Michelet, 18’inci yüzyıl için “Büyük Yüzyıl” demiştir; ama, Avrupa’da barbarlık sürüyordu; Aydınlanma’nın ışınları zulümlerin üstüne serpildi. Bugünün kafasıyla tarihi yargılamak günümüzde moda oldu ki bu çok yanlış bir yaklaşımdır. Yalnız bizimki değil, Batı’nın tarihi de bir mezbahadır; suçsuz insanların boğazlandığı bir salhanedir. Çağdaş uygarlık, ortaklaşa benimsenecek bir insanlık ürünüdür; her ülkeye, her halka, her kişiye geçmişin utancından düşen pay, ne bir fazla, ne bir eksik... (23 Temmuz 1992 tarihli yazısı) B u yõl bir sonbahar gü- nü Çaldağõ’nda dolaş- ma olanağõ buldum; Ege Üniversitesi’nden emekli iki meslekta- şõm, Turgutlu’da çevrede olup bi- tenlere duyarlõ bir dostum ve Çal- dağõ’nõn eteklerini karõş karõş bilen, oralarda ömür tüketmiş ve geçim- lerini o yöreden sağlayan kimi do- ğaseverlerle birlikte. İzmir-İstanbul yolculuklarõmda Gediz üzerindeki köprüyü defalarca geçmiştim; lakin Turgutlu’da çocukluk yaşlarõmda Gediz Nehri’ni aşan gezintide bu- lunmamõştõm. Bu kez, 55-60 yõl ka- dar sonra, TCDD istasyon binasõ- nõ aşõp Çaldağõ’na ulaştõm. Hiçbir yolculuğum bu kadar tedirginlikte geçmemişti; yaşamam gereken he- yecanõ frenleyen bir tarafõ vardõ. Çaldağõ’nda madenciler nöbet tutmuşlardõ; “European Nickel” firmasõ maden çõkaracaktõ; hatta de- neme üretime başlamõşlardõ. Çin- lilerin de bu işe ortak edildiğini ga- zeteden okumuştum. Yörenin ne- fesini kesecekleri, ağaçlarõ yok edecekleri, bõrakacaklarõ atõklarla geleceği karartacaklarõ yolundaki halkõn ve bilginlerin tepkisi bana müthiş rahatsõzlõklar veriyordu. Lidyalõlardan Doğu Romalõlara uzanan uygarlõklarõn “ben bura- dayım işte” diye inleyen seslerini duyar gibiydim; onlarõn zamanla ta- lan edilmiş tanõklõklarõ beni ayrõca yaralõyordu. Sözün kõsasõ, bir İngiliz firmasõna 2026 yõlõna kadar nikel madeni çõkartmasõ için kiralama sü- reci başlamõştõ. Batõ’nõn “tax-farmer”larõ (bir bakõma müteahhitleri) çokuluslu şirketler olarak Türkiye Cumhuri- yeti sõnõrlarõ içinde gezinmekte. Osmanlõlarõn açõldõğõ ülkelerde uy- guladõğõ yöntem, şimdi Batõ’nõn Türkiye’deki ekonomik yayõlma- sõnda uygulanõyor; roller değiş- miş! Bir işletmeyi üstlenmişler, nikel madeninin getirisini yurtdõşõna ta- şõmak için Batõ Anadolu’nun Tur- gutlu’sunda tüm tertibatõ almõşlar; paraya sõkõşan Türkiye Cumhuriyeti hükümetine sõnõrlõ bir pay vererek hem bir gelir kaynağõnõn işletil- mesini hem de hayõrsever(!) bir gö- rev yüklenmişler. Bu tür uygula- malara vaktiyle karşõ çõkan eski “solcu”lar ve İslami kesimin sa- vunucularõ seslerini kõsmõşlar, mü- reffeh bir yaşantõ içinde olmanõn bahtiyarlõğõyla; ama vaktiyle üs- lendikleri rolleri inkâr edercesine. Doğa onlarõn çocuklarõna mut- luluk içinde yaşama izni verecek sanki gelecek yõllarda, on yõllarda! 20 Kasõm 2009 günü Turgut- lu’da Atatürk Caddesi boyunca yürürken onu enine kesen bir pan- kartõn “Turgutlu çöl olmasın” uyarõsõnõ okudum; çiftçilerin tep- kisini yansõtan bu üç sözcüğü gör- düğümde içim burkuldu, eski be- lediye binasõnõn önünden tarihin ta- nõklõğõna sõğõnan bir çağrõşõm gibi geldi bana. Nüfusunun 120.000 olduğu söy- lenen bir zamanlarõn bu “Kasa- ba”sõnõn bilinçli insanlarõna sesle- niyordu muhakkak; duyarlõlõğõ olan- lara, vatan sevgisini ve doğa bilin- cini içselleştirmiş kişilere; bir ba- kõma da Belediye Başkanlõğõ’na. Şu sõralarda kalabalõklarla doldurul- muş, motorlu araçlarõn, özellikle de motosikletlilerin cirit attõğõ ken- timde dolaşõrken, tesadüfen karşõ- laştõğõm tanõdõklarõmla selamlaşõr- ken ve bana yarõm yüzyõllõk geçmişi çoktan aşan zamanlarõ anõmsatan dostlarõ ve tek tük kalmõş binalarõ izlerken “Çaldağı” silinmiyordu ezberimden. Ülkeyi yöneten so- rumlulara şunlarõ sormak geliyor- du içimden: Sayın Başbakan! Bir bütçe ge- diğini kapatmak için değer mi Turgutlu’nun nefesini kesmek? Sayın Başbakan Yardımcısı! Milletvekilliğinizle temsil ettiği- niz Manisa’nın Turgutlu’sunu reva mı karanlığa sürüklenme riskiyle başbaşa bırakmak? Sayın Çevre ve Orman Bakanı! Sizden önceki bakanın doğru ka- rarına karşı verdiğiniz ağaç ke- sim izni sızlatmıyor mu içinizi? Sizlere Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluş nedenlerine dayanarak hay- kõrmayõ bir tarafa bõrakõyorum şu anda; 16. yüzyõlõn ünlü şeyhülisla- mõ Ebussuud’un bir fetvasõyla seslenmek istiyorum; belki daha et- kili olabilir umudunu taşõyarak: Sual: Arz-ı mîrînin bey’i ve hibesi ve ağırlık verilmesi ve be- del-i sulh deyu verilmesi şer’an câiz olur mu? Cevap: Olmaz. (Soru: Devlet malõnõn satõşõ, hi- be edilmesi, hediye olarak ve an- laşma gereği verilmesi dinen caiz midir? Yanõt: Değildir). Turgutlu çöl olmasın! 15. yüzyõldan itibaren (müthiş si- Kesmeyin Çaldağõ’mõn Nefesini! Salih ÖZBARAN Emekli tarih profesörü 15. yüzyõldan itibaren (müthiş silahlarõyla) yayõlan Avrupa’nõn (bir zamanlar, iktidara gelmeden önce sizlerin de savunduğu düşüncelere ters düşen Batõ’nõn) 21. yüzyõlda daha sessiz bir yöntemle geldiği andõr yaşadõğõmõz şu günler, yõllar. lahlarõyla) yayõlan Av- rupa’nõn (bir zamanlar, iktidara gelmeden önce sizlerin de savunduğu düşüncelere ters düşen Batõ’nõn) 21. yüzyõlda daha sessiz bir yön- temle geldiği andõr ya- şadõğõmõz şu günler, yõllar. Çok iyi düşünmeli- siniz; dünya tarihini çok iyi değerlendirme- lisiniz. Meşruiyetiniz için, dolar ihtiyacõnõz için kiraya vermeyiniz benim memleketimi; kestirtmeyiniz o güze- lim çamlarõ; kirlettir- meyiniz Gediz Ova- sõ’nõ; üzülmelerine izin vermeyiniz geçimini o yörenin binbir çeşit seb- ze ve meyvesini yetiş- tiren yerli halkõn; boz- mayõnõz eski uygarlõk- larõn yuvalarõnõ. Ne tür kârõnõz olursa olsun (500 kişiye iş vaadi dahi olsa), değ- mez o tehlikeleri göze almaya; bilim erbabõnõn gelecek için yaptõğõ uyarõlarõ kenara itmeye. Ben, geçimimi sağla- yan emekli maaşõmõn bir kõsmõnõ yaşadõğõm sürece Hazine’ye ver- meye razõyõm; eminim ki Turgutlu’nun sayõsõz vatanseveri ve bilinçli insanõ daha fazlasõnõ yapmaya hazõrdõr. Ye- ter ki “Turgutlu çöl olmasın”. Bütün bu serzenişle- rimi, endişelerimi, po- pülist bir yaklaşõmõn tezahürü olarak algõla- mayõnõz Sayõn Başba- kan! Buna hiç ihtiyacõm yok. Ara sõra özleyip de uğradõğõm kasabamõn başõna gelebilecek, her- halde benim göreme- yeceğim bir felaketin binde birini dahi hayal etmek istemiyorum. Bilimin uyarõlarõna kulak vermek zorunda- yõz; tabiatõn bizlere lüt- fettiği ve onu gelecek kuşaklardan ödünç al- dõğõmõz güzelliğini yi- tirmeyelim; arkeolog- larõn zengin antik ka- lõntõlarla bezeli oldu- ğunu saptadõklarõ alanõ yok etmeyelim. Benden bu kadar, ta- rihçi ve sade bir vatan- daş olarak. Gerisi, elinizdeki yet- ki terazisini nasõl kul- lanacağõnõza, sõkleti ne- reye kaydõracağõnõza, hassasiyeti nasõl gös- tereceğinize bağlõ.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle