18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
17 OCAK 2010/SAYI 1243 PAZARİ oRtorlar homofobiyi öğreniyor Kendi cinsel kimliğlyle sorun yaşayan birey ya da çocuğunun eşcinsel olmasını istemeyen alleler soluğu bir psîkiyatnn kapısında ahyor. Cinsel kîmliği değiştirmeye yönelik eylemler de psikiyatriyi bir şiddet alanına dönüştürüyor. Çünkü eşcinsellik tedavi edilmesi gereken bir hastalık değil. Tedavi için uygulanan yöntemlerse kişiye daha büyük sorunlar yaratmaktan başka Işe yaramıyor... DENİZ ÜLKÜTEKİN E şcinselliğin ruhsal hâatalık kategorisinden çı- karılmasının üzerinden neredeyse 40 yıl geçti; Ancak kendiyle veya toplumla barışık olmayan eşcinseller ya da çocuklarının durumun- dan rahatsız olan aileler hâlâ eşcinselliği değiştire- bileceğini vaat eden terapistlerin kapısını aşındırı- yor. Oysa tüm sağlıklı bireyler gibi eşcinseller için de cinsel kimliğiyle barışık olmak fazlasıyla önem- li. Faaliyetlerine yeni başlayan Homofobi Atölyesi de ruh saglıgı çalışanlarını eş- cinsel hastalara yaklaşım konusunda bi- linçlendirmeye çalışıyor. Atölyeden psi- kolog Mahmut Şefik Nil'le tarih boyun- ca eşcinselligin algılanışı ve bu algının günümüzde psikiyatri bilimine etkilerini konuştuk. -Eşcinsellik üzerine çalışmaya nasıl başladınız? - Yedi-sekiz yıl önce Kaos Gl'nin atölye çalışmala- nna katılmak için gönüllü oldum. O dönemde ruh sağ- lığı alanında heteroseksüel olmayanlara yönelik bü- yük baskı vardı. Anlayış homoseksüelleri hasta ka- bul edip onlan tedavi etmeye yönelikti. Dünyaya bak- tığımızda psikiyatri biliminde homoseksüellik 1973'ten beri ruh bozukluğu olarak kabul edilmiyor, Türkiye'deyse homoseksüelleri heteroseksüel yap- mak gibi bir bilinçaltı mevcut. Bu bakış öncelikle ala- nımız açısından yanlış. Uzun süre önce yapılan ça- lışmalarda uygulanan yöntemlerin ardından bazı eş- cinsellerin cinsel arzulanndan vazgeçtikleri görülmüş. Ancak heteroseksüel de olmamışlar. Aslında hadım edilmişler. Biz internet üzerinden Ruh Saglıgı Çalışanları Homofobi Karşıtı Girişim isimli bir hare- ket başlattık. Amacımız meslektaşlarımızı eşcinsel- lik hakkında bilinçlendirmek. POÜTİK VE CİNSEL AYRIMCILIK - Homofbbiyi daha çok cinsel aynmalık olarak mı polltik aynmcılık olarak mı ele alıyorsunuz? - Tıp tarihine baktığımızda homofobi başta diğer fobiler gibi tedavi edilmeye çalışılıyor. Eşcinsel kişiye elektrik vermek, elektroşoktedavisi, hastanın beyin lob- larını çıkarmak hatta heteroseksüel ki- şiden testis nakli gibi yöntemler bile de- nenmiş. Fobi dıştaki bir şeyden kork- maktır. Ancak homofobide kişi kendi eşcinselligin- den korkuyor. Hangi zemin buna neden oluyor? Heteroseksist insanlar ve heteroseksüelligi tek cin- sel birleşim gibi gösteren düzen. Bu dayatmanın ge- tirdiği sistemli baskılar homofobiyi psikoloji alanın- dan çıkarıp bir cinsel politika haline getiriyor. Tanımları cinsellik üzerinden kullanıyoruz ama he- teroseksüel dediğimizde karşımızdaki kişinin cinsel birleşmesinden bahsetmiyoruz. Eşcinseller tıptaki homofobiyle de mücadele ediyor. - Eşcinsellerie ilgili tarihsel süreç de bu tanımı ta- mamlıyor sanınm. - Cinsellik evrenle ilişki kurmanın ve haz almanın bir yolu aslında. Tek tanrılı dinlerden önce ya da il- kel toplumlarda hertürlü cinsel uygulama rahatlıkla yaşanırdı. Ancak tek tanrılı dinler buna bir norm ge- tirdi. Hıristiyanlıkta mastürbasyona bile yıllarsonra izin verildi. Bunlara bakınca heteroseksüellerin de keyif aldığı bir cinsellik yok aslında. - Tarih boyunca baskıcı toplumlarda eşcinseller na- sıl yönlenmiş? - Daha çok sinme ve gizlenme görülüyor. Ancak bu bahsettiğim gizlenme Pagan toplumların Hıristiyanlaşmasına kadar uzanıyor. Papaza boyun eğip bildiğini yapınca bir sorun yok ama "ben buna uymuyorum" denildiğinde sorun oluyor. Amerika ve Afrika yerlilerindeyse gizlenme yok. Buraları keşfe- den beyaz adam eşcinselliği ilkellige özgü ve iğrenç birşey gibi yaftalayarak onları durdurmaya çalışıyor. HOMOFOBİ FAŞİSTLİKTİR - Kimse politik ideoloji ve söylem üzerinden eş- cinselleri sahiplenmiyor. - Eşcinseller Yahudi ve islam tarihinde de hain ev- lattır. Tabii komünist söylemin eşcinselliği kapitaliz- me bağlaması çok ilginç. GülerZere için oluşturulan platformda eşcinseller de karar mekanizmasında yer almak isteyince "hayır" denildi. Bunun üzerine birçok oluşum çekildi. Çekilenler eşcinsel de degildi. "Bunu nasıl söylersiniz, faşistlik yapıyorsunuz ve bunu onaylamamızı bekliyorsunuz" gibi biryaklaşımları ol- du. - Homofobiye dönersek Türkiye'de homofobi ne düzeyde. Çünkü aydın olarak gözüken kesimlerde de eşcinsellere karşı aynmcılık var. - Sebep iktidarın sağlamlaştırılmak istenmesi. Bunun komünist, laik, kapitalist ya da fundamen- tal Müslüman olması birşey degiştirmiyor. Geçen- lerde Şanlıurfa Tabipler Odası Başkanı "eşcinsel- lik pisliktir, bunların nasıl tedavi edileceğini biri bi- ze söylesin" diyordu. Peki bu adama bir eşcinsel ya da seks çalışanı geldiğinde onlara nasıl tıp hiz- meti verecek. '• • -Psikoloji alanında homofobi ne düzeyde? - "Eşcinsellik kader değildir" diye bir kitap piyasada dolaşıyor. Yıllardan beri eşcinselliği tedavi çalışma- lan yapılır. Dönüşüm vakalarıysa yoktur. Ancak bu çok kolay para kazanma yollarından biri. Bütün çalış- maların sonucunda başarısızlık olduğunda şu cüm- le kuruluyor: "Hastanın motivasyonu yeterli değildi." ileride ise hasta daha büyük problemler yaşıyor. • • J I . . , .yj .-•;- .>.,• , . , u - > i > ı 11*11 \n< 't üt ı< 1 nıtv. i i !ı W i'-., : ıl ) I'>;-'! n A •< ı; Yârifış uygulamalarla ilgili yasal düzenleme yok Ifl'l niu>i KİYîKıllV l]f\r P sikiyatr Dr. Seven Kaplan ve Psikiyatr Dr. Koray Başar eşcinsellerie yapılan terapilerde hâlâ toplumsal değerlerin ön planda olduğu görüşünde. - Eşcinsellikle İlgili hâlâ hayal tüccariığına varan yöntemler uygulanıyor. Seven Kaplan: Hayal tüccarlığı konusu çok önemli. Onu da aşıp hayat tüccarlığına giriyor. Çünkü bu tedaviler hastaya ciddi zararlar veriyor, hatta intihara bile sürükleyebiliyor. -Siz ögrenciliğlnlzden beri psikiyatri alanında eşcinselliğe karşı nasıl bir bakış açısıyla karşılaştınız? Koray Başar Yaygın olan tavır toplumsal değerleri psikiyatriye taşımak. Kendiliğinden oluşan bir değişim var ama gene de bunu daha ayakları yere basar hale getirmek için birtakım çalışmalar yapmak gerekiyor. - Bahsettiğiniztürden gelişim sürecine akademik alanda değiniliyor mu? K. Başar. Eşcinsellik eğitim içerisinde görmezden gelinen bir şey. Daha çok bu homofobik yaklaşımlarla ilgili çalışmalar yapılmış. S. Kaplan: Genelde "hastalık değildir, tedavi edilemez" deniliyor ama sonrasını dolduracak bir argüman verilmiyor. O yüzden terapistler gelen hastaya "Kusura bakmayın bu bir hastalık değil, değişmeyecek. Bununla yaşamanız gerekiyor" diyorlar. - Eşcinselliği değiştlrmek için tedavi uygulayanlara yönelik bir yaptınm var mı? K. Başar: Yanlış uygulamalarla ilgili yasal düzenleme henüz bulunmuyor. Biryaptırımı da yok. S. Kaplan: Ancak terapist hastayı aydınlatmadan tedavi uygularsa hasta yasal süreç başlatabilir. K. Başar: Yaptınmı olmasa bile bilimsel duruşu belirleyen mesleki açıklamalara ihtiyaç var. Bizim ses çıkarmamamızın sebebi de "psikiyatride homofobiden rahatsız olan meslektaşlarımız var, sizi görüyoruz" demek. - Eşcinsel hastalar ne gibi sıkıntılaria gellyor. S. Kaplan: "Ben değişmek istiyorum" diye gelenlerin sayısı seksenlere göre azalma gösteriyor ama hâlâ yok değil. - Cinsel kimliğini kabul etmekte zorlanan hastaya terapistin yaklaşımı nasıl olmalıdır? K. Başar: Yanlış yönlendirmemek ve eşcinselliği değiştirmeye yönelik tedavilerden kaçınmak gerekiyor. Cinsel yönelimiyle ilgili kafası karışık şekilde başvuran kişiye yoldaşlık yapmak öncelikli arhaç olmalı. • Seven Kaplan ve Koray Başar. FOTOĞRAFIN KIRK YILLİK YOLCUSU IBRAHIM DEMIREL: SERDAR AĞIR En büyük im bir müze B üyük bir çoğunluğun tanımladıgl gibi "fotoğ- rafçıhk aşk gibidir", kimileri için de bir yaşam tarzı... Yaşam tarzı olmuşsa eğer, sanıldığından da zordur. Çünkü durmadan çalışma, yaratıcılık ve pro- jelerüretmeyi gerektirir. Butarife uyan sanatçılanmızdan biri de fotoğrafın kırk yıllık yolcusu Ibrahim Demirel'dir. Sanatçı bir baba, sanata adanmış bir hayat... Felsefesi çahşmak ve üretmek olan adam gibi bir adam; soh- betlerine doyum olmayan iyi bir öğretmen. Yıllarca ma- kinesiyleTürkiye'nin çeşitli yerlerini, insanlarını, renk- lerini, kültür varlıklarını, eski uygarlıklarını, gelenekle- rini kendi duygularıyla yansıtan bir sanatçı. Anadolu topraklanyla sınıriı kalmayıp bize başka ülkelerden de yansımalar getiren bir usta. "Fotoğraf bir sanat mıdır?" diye sorduğumuzda, "Elde edilen karede kompozisyon yaratma gayreti varsa ve sanatsal kriterlere uyulmuşsa sanattır" diyor: "Bazı nes- neler, 'çek benim fotoğrafımı, bak ne güzel bir kare el- de edeceksin' diye bağırır. iştetam bu noktada birso- nuç çıkıyor karşımıza; sana bağıran nesnenin sesini duyabilmek. Demek oluyor ki fotoğraf sanatınm baş- langıcı, nesnelerin sesini duyabilmek, onlan tespit ede- bilmektir; yaratıcılığın başladığı nokta budur." Mektepli bir fotoğraf sanatçısı olan ibrahim Demirel, biryandan uygun nesneleri ayırt ederken biryandan da kompozisyon elde etme gayretiyle siyah-beyaz fo- toğraflarını bastığı karanlık odasından, renkli fotoğ- raflara, oradan da günümüzteknolojisini kullanmaya yönelmiş. Kendisine "fotoğrafçı" denmesini zulüm gibi gör- düğünü ifade eden Demirel, sanattan söz ettiğimizde, bu işin çekmek değil yapmak fiiliyle anlatılabileceği- ni söylüyor. "Fotoğraf yapma"nın da doğayı kopya et- mek değil, ondan yararlanarak yeni ve özgün bir eser oluşturmak olduğuna dikkat çekiyor. "Binlerce kişi fo- toğraf çekiyor, ancak bunların bir kompozisyon bü- tünlüğü içerisinde ve sanat kriterlerine uygun olması gerekiyor ki sanat olsun." Türkiye'de, fotoğraf konusunda bir üslubun, tarzın olması gerektiği düşüncesinin henüz yerleşmediğini söylüyor ve devam ediyor: "Sanatın önemsendiği ül- kelerde, birfotoğrafa veya resme bakıldığında, eserin kime ait olduğu anlaşılır. Çünkü sanatçının bir üslubu vardır, sanatçı imzasından önce eserinden tanınır. Türkiye'de de böyle olması gerekir." Türkiye'nin sayılı koleksiyonerlerinden biri de olan Demirel, en az 3 bin yağlıboya tablodan oluşan önemli bir koleksiyonun yanı sıra toprakaltı ve etno- grafik parçaların yer aldığı seçkin bir koleksiyonun da sahibi. Bütün bunların yanı sıra elinde bir müze açılacak kadar fotoğraf da bulununca onun da hayali bir mü- ze açmaya dönüşüyor: "Arşivimde, Türk sinemasının yönetmen ve yapım- cıları da dahil olmak üzere en önemli isimlerinin, ti- yatrocularının ve yazarlarının portresi bulunuyor. Kitaplarım dünyadaki 76 fotoğraf müzesine, üniver- sitelere gidiyor, amaç satış değil insanlara ulaşması. Bunun yanında, çok geniş resim koleksiyonuna sa- hibim. Elimdeki tüm eserleri sergileyebilmem için 4 bin metrekare yer lazım. Aslında en büyük idealim Anka- ra'da birfotoğraf/resim müzesi kurulması. Yıllardır bu- nun mücadelesini veriyorum. Kimseden bir şey iste- miyorum; tek talebim fotoğrafları, resimleri vereceğim bir mekân." Demirel, sanatını tutkuyla devam ettireceğini, çün- kü heryaşadığı durumun kendisine yeni malzemeler çıkardığını dile getirirken, "1968 yılından bu yana hiç arahksız fotoğraf yaptım. Türkiye'yi karış kanş gezdim, 52 ülkeyi dolaştım ve dolaşmaya devam edeceğim. Her gün yeni şeyler öğreniyorum. Geçmişte çektiğim fo- toğraflarımdan bazılarına bakınca, 'ben bunu niye çek- mişim' bile diyorum. Bunun sonu yok. Hiçbirzaman 'oldum' demeyeceksiniz. Heyecan bitince her şey bi- ter" diyor. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle