Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 OCAK 2010 PAZAR
16 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
Dokuzuncu Cumhurbaşkanõ Süleyman Demirel, hükümetin tutumuna ilişkin ilk kez bu kadar sert konuştu:
Devleti zaafa uğrattõlar
Dokuzuncu Cumhurbaşkanõ Süleyman
Demirel’le son siyasi gelişmeleri konuşuyoruz.
Demirel, AKP hükümetiyle birlikte devletin
zaafa düşürüldüğünü vurguluyor. Polise ağõr silah
alma yetkisini verecek tasarõyla ilgili olarak
“Çok yanlış olur. Sonuçta devletin iki ağır
silahlı gücü birbiriyle çatışır” diyor. Bir de
darbe vehimleri içinde, “Sakın askerinizi
incitmeyin” öğüdünde bulunuyor. Askerin
ülkeyi koruma kollama göreviyle ilgili olarak da
“Yapabiliyorsanız 35. maddeyi değiştirin”
diye çarpõcõ bir ifade kullanõyor.
- Türkiye’de bu kadar yıl siyasetin içindeyim,
siyasetin bu kadar tıkandığını bilmiyorum,
dediniz. Neden? Durum gerçekten çok mu
umutsuz görünüyor?
- Mesele umutsuzluk değil. Zihinler çok
karõşõk. İnsanlar huzursuz, kaygõlõ, şüpheli.
Ortam çok gergin. Türkiye’nin sokaklarõnda her
gün kavga var. Bu kavganõn bir kõsmõ çok
ciddiye alõnacak cinsten. Yani her demokratik
ülkede olabilen asayiş ihlallerini aşan mahiyette
bir kavga. Vatandaş birbiriyle, devletle,
polisiyle, askeriyle kavga ediyor.
Ve kõrõcõ dökücü alet ve vasõtalar kullanõlõyor.
Bu ülkenin sadece bir yerinde değil, birçok
yerinde oluyor. Vatandaş bunlarõ görüyor, “Ne
oluyoruz, nereye gidiyoruz?” sorusunu soruyor.
Bununla da kalmõyor. Akşam televizyonda, ertesi
sabah gazetelerin manşetlerinde görüyor.
“Bunlar oluyor ama aldırmayın. İşinize
bakın” denecek cinsten olaylar da değil.
- Siz şimdiye kadar hükümetlerle devlet
kurumları arasında böylesine bir çatışma
yaşandığını hatırlıyor musunuz?
- Devletin kurumlarõ birbiriyle çatõşõyor mu
yoksa siyasi iktidarla mõ çatõşõyorlar? Acaba
devletin kurumlarõ içinde bir sorun var mõ? Devlet
kurumlardan ibaret. Siyasi iktidar da o
kurumlardan birisi. Siyasi iktidar dahil bu
kurumlarõn tümünün görevleri, yetkileri,
sorumluluklarõ anayasada yazõlmõştõr.
Bizim anayasamõza göre söz sahibi bir değil,
birden fazladõr. Bu, referandumdan geçmiş
anayasadõr. Kuvvetler ayrõlõğõ prensibine göre,
yargõ, Meclis, hükümet niye karõşõyor
diyemezsiniz. Hepsinin ayrõ görevleri var.
Bunlarõn ahenkleştirilmiş olmasõ o ülkede
genellikle huzurlu idareyi sağlõyor.
Hükümet tarafgir davranıyor
- Bizde niye bu sıkıntılar var?
- Bu düşündürücü. Biber gazõ kullanan, su sõkan
polis ve hak arama peşinde olan, kõş soğuğunda
parkõn havuzuna itilen işçi. Ülkenin başka bir
yerinde molotofkokteyli atan insanlar... Bunlar iyi
şeyler değil. Ülkenin Genelkurmay başkanõ,
“Toplum ne hale geldi” diyebiliyor. Bu çok
önemli. Yine Genelkurmay başkanõ manevra
kõyafetiyle, kuvvet komutanlarõyla birlikte Trabzon
açõklarõnda Oruç Reis firkateyninde basõn
toplantõsõnda, “Biz rahatsızız. Bu rahatsızlığımızı
ilgililere ilettik” diyor. Ülke yönetimi ise “Sizin
rahatsızlığınız nedir?” diye sormuyor. Yargõtay
Başkanõ, iki gün önce “Yargıda yangın var.
Yargı siyasallaştı, bölündü” diyor. Yargõ bir
devletin en önemli organõ. 34 hâkim tayin edilecek.
“Hâkimler tayin edilemediği için Yargıtay’ın
görevi aksıyor” diyor. Bütün bunlarõn ciddiye
alõnmasõ gerekir. Yargõtay başkanõ ayrõca diyor ki:
“Yargıya karşı savaş açılmıştır.”
Bu laflar mana taşõr. Bir taraftan da ülkeyi
yönetenler kurumlarõ ele geçirme gayreti içinde.
Burada siyasi iktidarla devlet birbirine karõşõyor.
Siyasi iktidarlar gelip gidiyor. Ama devlet yerinde
duruyor. Onun için söylüyorum. Devlet baş, siyasi
iktidarlar kasket gibidir. Kasket eskir, yenisini
alõrsõnõz. Ama başõ eskitmeyin. Başõ eskitiyorsunuz.
Yani devletin kurumlarõnõ halkõn nezdinde
itibarsõz hale getirerek devleti zaafa uğratõyorsunuz.
Devlet kendi devletimiz. Siz onun gücü sayesinde
iş görüyorsunuz. Ama onu güçsüz hale
getiriyorsunuz.
- Bir de açılım konusu var...
- Ne açõlõmõ? Önce Kürt sorununu çözeceğiz,
Kürt açõlõmõ yapõyoruz, dediniz. Bu nedir, diye
sordular. Daha cevap vermediniz. O zaman
vatandaş bu tartõşmalarõn altõndan bir de Türk
sorunu çõkardõ. Geçmişte de söyledim, siz yazdõnõz.
Bu ülkenin insanlarõnõn hangi etnik menşeden
gelirse gelsin birbirleriyle sorunu yok. Bu bir ulus
devletti. Ulus bir bütündü. Bu bütünlüğün
parametresi din, õrk değil vatandaşlõk, mensubiyet,
geçmiş, gelecek bütünlüğüydü. Siz bu bütünlüğü
bir kenara bõraktõnõz. Meseleyi õrk ve mezhep
meselesine getirdiniz. O zaman dün birbirleriyle
hiçbir meselesi olmayan bu ülkenin vatandaşlarõ
durduk yerde birbirlerine bakmaya başladõlar. Bu
çok büyük huzursuzluk yarattõ. Vatandaş,
“Bölünüyor muyum acaba?” kaygõsõnõ dile
getirmeye başladõ.
Bütün bu hengâmeye rağmen vatandaş birbiriyle
iyi geçinmek istiyor. Vatandaşa minnettarõz. O
beraberliğin değerini biliyor. Ama her gün bunlar
konuşulunca huzursuzluk oluyor.
Birçok vatandaş gibi ben devletin zor zamanlarõnõ
görüp bildiğim, bu zor zamanlarda idarede
bulunduğum için bu gördüklerim beni rahatsõz
ediyor. Onun için diyorum ki: “Türkiye’nin bir
şeyi yanlış.”
- Nedir yanlış?
- İşte, seçilmiş parlamento, onun güvenoyuna
dayanan hükümet, hür yargõ organõ, üniversite, hür
basõn, meslek kuruluşlarõ... Bunlarõn hepsi var. Ama
demek ki bunlar ahenk içinde çalõşamõyor. Ahenk
içinde çalõşamõyor demek ülke yönetilemiyor
demek. 2010 yõlõna girerken ben ülkedeki
vatandaşõmdan daha çok huzursuzum. Ama dikkat
edin, ümitsiz değilim.
Bütün bunlarõ topladõğõnõz zaman iyiye alamet
değil. Ülkenin iyi yönetilemediğini gösteriyor.
Ülkeyi yönetenler sadece kendi taraftarlarõnõn
hükümeti olmamalõdõrlar.
- Peki, sizce ne yapılmalı?
- Herhalde ülkeyi yönetenlerin ders almalarõ
lazõm. Ülkede halinden memnun olanlar vardõr.
Ama ülkenin genel gidişatõndan huzursuzluk
duyanlarõn sesi zaman zaman çõkõyor. Ülkede
hukuksuzluk var. Başõnõ kaldõranõ Ergenekoncu
diye aylarca tutukluyor. Ne zaman yargõlanacağõ ve
netice alõnacağõ meçhul.
İnönü Üniversitesi’nin eski rektörü Prof. Fatih
Hilmioğlu ağõr hasta. Ama onu orada tutmaya
devam ediyor. Dünyaca ünlü Mehmet Haberal
gibi bir hekimi de aylardõr tutuyor. Mustafa
Balbay, öbür gazeteciler, sendikacõlar, parti
başkanlarõ var. Bu ülkenin vatandaşõ rahatsõz.
Çünkü mahremiyetine girilmiş. Telefonlarõ
dinlenmiş. Eğri, doğru, bu telefon konuşmalarõ
mahkemelere delil olarak çõkarõlmõş.
O zaman da iki kişi konuşurken acaba bizi
dinliyorlar mõ, diye korkuyor. Bu korku bütün
ülkeyi sarmõş. Siz ülkeyi bir korku imparatorluğu
haline getirmişsiniz. Eğer ülkenin Başbakanõ, “Beni
de dinliyorlar” diyorsa o zaman ülkenin
başbakanõnõn üstünde ülkeyi yönetenler var. Bu
zaaftõr. Sizin haberiniz olmadan sizi de
dinliyorlarsa o zaman vay haline ülkenin...
Haberiniz varsa dinlettiğiniz için suç sizde olur.
Ama haberiniz yoksa daha da suçlu olursunuz.
Kendine güvenen darbeden
şüphelenmez
Çok zor zamanlar gördük. Ama şüphenin,
korkunun, kaygõnõn bu kadar yaygõn olduğunu
hiçbir dönem görmedim. Fikir özgürlüğü
diyorsunuz. Neyin fikir özgürlüğü? Adam telefonda
konuşurken bile özgür değil. O zaman buna
özgürlük denir mi?
- Sürekli bir askeri darbe tehlikesi
pompalanmaya çalışılıyor. Sizce askeri darbe
tehlikesi var mı? Ya da niçin bunu yapıyorlar?
- Türkiye’de 27 Mayõs’ta başlayan bir darbeler
serisi var. Darbe dediğiniz olay devletin
mecrasõndan çõkmasõ olayõdõr. Devlet bunalõmõdõr.
Bu bir defa olduktan sonra ileriki zamanlarda da
olma istidadõnda oldu. Ama darbenin ülkenin
sorunlarõnõ çözmediği noktasõna gelindi. Aksine
işleri daha da karõştõrõyor. Devlet yönetimini
zorlaştõrõyor. Halkõn devlete olan güvenini sarsõyor.
Gizli bir tehdit Demokles’in kõlõcõ gibi seçilmiş
idarelerin başõnõn üzerinde asõlõ duruyor. Ama
bugün bir darbe tehlikesi olduğundan dolayõ değil,
geçmişte darbeler olduğundan dolayõ böyle.
Darbeyi asker yapacaksa bugün darbeyle
halledeceği bir şey yok. Bugün artõk Türkiye’nin
içinde ya da dõşõnda darbeyi alkõşlayacak yeterli
desteğin olmadõğõ da görülüyor. O zaman da bugün
bir darbe şüphesi içinde olmanõn hiçbir anlamõ yok.
Darbe şüphesi içinde olmak aslõnda
güvensizlik.
- Peki, bizim asker sivil idarenin emrinde
değil mi?
- Şu anayasaya göre öyle olmasõ lazõm. Askere
verilecek hangi görevin nasõl verileceği yasalarla
tayin edilmiştir.
Bugünkü şartlar içinde askere darbe yapacak
şüphesiyle bakmak yanlõş. Ama denilecek ki,
2004’te askerin içinde birtakõm tasavvurlar olmuş.
Onlar muhakeme ediliyor. O tasavvurlar olduğunda
farkõnda idiyseniz tedbirini almanõz lazõmdõ.
Bunlardan o gün acaba hiç haberiniz olmadõ mõ?
Olmadõ, derseniz ayrõ mesele. Oldu ama biz o
sõrada meseleyi büyütmek istemedik, derseniz bu
çok önemli bir hadisedir. O zaman şimdi neyi
muhakeme ediyorsunuz, diye sorarlar.
O günkü Genelkurmay başkanõnõn bu
hadiselerden haberi var idiyse ve hükümeti haberdar
etmediyse kusuru vardõr. Altõnda bunlar olurken
haberi yok idiyse o zaman gaflettir.
O zamanki Genelkurmay başkanõ bunlardan
siyasi iktidarõ haberdar etti de siyasi iktidar,
“Kapatın bu meseleyi” dediyse onlarõn kusuru
vardõr. Binaenaleyh Türkiye çapraşõk bir işle karşõ
karşõyadõr. Türkiye’de darbeyi askerden başkasõ
yapamaz. Darbe Ankara’nõn dõşõnda da olmaz.
Darbe günler alan bir olay da değildir. Üç-dört
saatlik bir meseledir. Ya başarõlõ olursun ya
olmazsõn. Olursan devlet eline geçer. Kendini
kendin meşru sayarsõn. Olmazsan da darağacõnõ
boylarsõn. Darbenin anlamõ bu. Ama darbe
yapacaktõ diye Mehmet Haberal’õ, Mustafa Balbay’õ
alõp da hapse koymanõn hiçbir anlamõ yoktur.
Ağõr silah alma yetkisi vererek polisi askere karşõ mõ kullanacaksõnõz?
- Polise ağır silahlar alma yetkisi
verecek tasarı büyük tartışma
yaratıyor. Sizce hükümet böyle bir
manevraya neden gerek duydu?
- Çok önemli bir konuya geldin.
Askerin dõşõnda ağõr silahlarla
teçhiz edilmiş bir güvenlik gücüne
niçin ihtiyaç vardõr? Asker
güvenlik, polis kolluk gücüdür.
Polis gücüyle emniyet, asayiş
sağlanabilir. Bu devletin birinci
vazifesidir.
1990’lõ yõllarda konuşuldu. Bu işi
polisle yapalõm, dendi. Polisle
yapamazsõnõz. Bu hale gelmiş bir
terör hareketini ancak askerle
halledersiniz. Ağõr silahlarõ polis ne
yapacak? Askeri dõşõnda tutup
terörü bastõrmayõ polisle mi
yapmaya kalkacaksõnõz? Eğer öyle
düşünüyorsanõz çok yanlõştõr. Öyle
bir denemeye Türkiye’nin takati
yok. Bir ülkede iki tane resmi ağõr
silahlõ güç meydana getirmiş
olursunuz. Efendim, elinde ağõr
silah gücü olan asker benim
dediğimi yapmõyor. Senin her
dediğini yapmaz. Kanunlar ne
diyorsa onu yapar.
Bir tane ağõr silahlõ gücü ikiye
çõkarõnca ikincisi acaba senin her
dediğini yapar mõ? Bunun sonucu
iki ağõr silahlõ gücün birbirleriyle
çatõşmasõdõr. Başka ülkelerde de bu
görülmüştür. Onun için ağõr silahlõ
gücünüz bir tane olacak. O da
asker. Askerin görevini başka bir
güce yaptõrmaya kalkarsanõz bu
defa askerinizi kullanamazsõnõz.
Sakõn da polis gücünüzü ağõr
silahlarla askeri ikame etmek için
donatmaya kalkõşmayõn. Bir
ülkenin polisini halkõna karşõ ağõr
silahlarla donatõp ne yapacaksõnõz?
- Bir zaman Tansu Çiller’e de
danışmanlık yapmış olan
Mümtaz’er Türköne Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin lağvedilmesi
gerekir, dedi. Acaba onun aklına
mı uyuyorlar?
- Valla kimi dinlediğini bilemem.
Ama yanlõş hesap Bağdat’tan
döner. Ömürlerinin buna yeteceğini
de sanmõyorum. Bir seçim gelir,
bütün bu projeler ortadan kalkar.
Siz yine devletin omurgasõ olan
askerinize iyi güvenin. Devletinizin
kurumlarõnõn prestijiyle oynayarak
nereye varacaksõnõz? Askeri sivil
idarenin emrine alõyoruz diye onun
prestijiyle oynamanõn bir manasõ
yoktur. Asker kanunlarõn
emrindedir. Kanunlarõnõz askerin
sivil idarenin emrinde olmasõna
müsait değilse kanunlarõnõzõ
düzeltin. Türkiye’nin korunmasõ ve
kollanmasõ görevi askere
verilmiştir. Evvela bu görevi
askerden alõn bakalõm. Ben kaç defa
35. maddeden söz ettim. Benden
başka onu hiç kimse söylemedi.
Hadi, alõn o görevi elinden. Ya da
şu şekle getirin: Koruma ve
kollama askerin görevidir ama
asker bunu resen yapamaz. Akcan
TBMM’nin verdiği görev üzerine
yapar, gibi bir şey. Ama oralara hiç
kimse girmez.
AKP diktatör
- Ergenekon’dan içeri alınıp aylardır tutuklu
olanlar acaba hükümete muhalefet ettikleri için
ağır biçimde cezalandırılmak mı isteniyor?
- Ülkenin kanunlarõnõ uygulamõyorsanõz zaaf
içindesiniz. Ülkenin kanunlarõnõ uyguluyoruz diye
kanunlarõn yazmadõğõ cezalarõ uyguluyorsanõz bunun
adõ zulümdür. Tutukluluğun şartlarõ var. Kaçma ya
da delilleri karartma ihtimali varsa tutuklanõr. Bu
saydõğõmõz ülkenin muteber insanlarõnõ salsanõz
gitmezler. Eğer muhakeme etmek istiyorsanõz onlarõ
pekâlâ tutuksuz yargõlayabilirsiniz. Etkiniz altõna
aldõğõnõz birtakõm yargõ mensuplarõyla bu işleri
görüyorsanõz bunun adõ diktatörlüktür.
- Birtakım kerameti kendinden menkul aydın da,
Türkiye’de Sovyet imparatorluğu çöküyor,
Gorbaçov’un Glasnost dönemini yaşıyoruz,
demokratikleşiyoruz, diyorlar...
- Nasõl demokratikleşiyormuş? Bir adamõn
geceyarõsõ evini basõp eşyalarõnõ, kâğõdõnõ, küreğini
darmadağõn edip aylarca tuttuktan sonra da hadi
kardeşim senin suçun yokmuş deyip salmak
demokratikleşme mi? Bu çeşit muamele kendisi
gibi düşünmeyene bugün yapõlõyorsa yarõn
kendisine de yapõlõr. Hukuk herkese lazõm. Benim
itiraz ettiğim hukuksuzluktur. Ülkede hukukun
üstünlüğü zedelenmiştir. Ülkedeki baş
rahatsõzlõklardan birisi budur.
- Bir de kanunları değiştirip devleti ele geçirmek
istedikleri suçlamalarına ne diyorsunuz?
- Siyasi iktidar ve kurumlarõn yetkileri
sorumluluklarõ belli. Kimse kimsenin amiri memuru
değil. Bir düzen içinde yürütecekler. Bunu yaparken
bu kurumlarõn başõndaki kişiler illa benden olsun
derseniz başka iştir. Otur dedim mi otursun, kalk
dedim mi kalksõn. Ehliyet önemli değil. Bunu
yaparsanõz idareyi muktedir, ehil olmayan ellere
geçirirsiniz. Bu da devleti ele geçirme hadisesidir.
Bir de devleti yönetme işi var. Adam ne
düşünürse düşünsün, hanõmõ nasõl giyinirse giyinsin,
ama işini doğru dürüst, liyakatla yapsõn. Bunu
yapõyorsanõz o iyi idaredir. Bugünkü idareye hâkim
olan tarafgirlik idarede verimliliği de etkinliği de
geniş çapta azaltmõştõr.
P
O
R
T
R
E
SÜLEYMAN DEMİREL
1924, Isparta / İslamköy doğumlu. Yükseköğrenimini
İTÜ Mühendislik Fakültesi’nde tamamladõ. Bir süre
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü görevinde bulundu.
1964’te siyasete atõlarak AP’nin genel başkanõ seçildi.
1965 seçimlerinde çoğunluk partisi lideri olarak
başkan oldu. 1971’de askeri muhtõrayla görevden
alõndõ. 1974’te birinci MC, 1977’de ikinci MC,
1979’da AP azõnlõk hükümetlerinin başbakanõ oldu. 12
Eylül 1980 darbesiyle yeniden başbakanlõktan
uzaklaştõrõldõ. Önce Hamzakoy, daha sonra
Zincirbozan’da tutuklu kaldõ. 1987’ye kadar siyasi
yasaklõ oldu. 1987’de düzenlenen halkoylamasõyla
siyasi yasaklarõn kaldõrõlmasõ kararõ çõkõnca 1991
seçimleri DYP’nin genel başkanõ olarak katõldõ.
DYP-SHP koalisyon hükümetinin 1993’e kadar
başbakanõ oldu. Aynõ yõl Cumhurbaşkanõ Turgut
Özal’õn ani ölümü üzerine Cumhurbaşkanõ seçildi.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- Dışişleri Bakanı Davutoğlu komşularla
sıfır sorun politikası ortaya attı ama sıfır
sorun derken İsrail’le olduğu gibi kimi
komşularla neredeyse kanlı bıçaklı hale
geldik. O zaman bu nasıl bir sıfır sorun
politikası oluyor?
- Sõfõr sorun bir slogan. Sloganla icraat
yapõlmaz. Proje lazõm. Ülkenin dõş
politikasõnõ coğrafyasõ ve tarihi tayin eder.
Komşularõnõzla olan sorunlarõnõz her zaman
sizin tarafõnõzdan çõkarõlmõş olmayabilir.
Bunlar size tarihten intikal etmiştir. Ne
kadar ben sõfõr sorun istiyorum deseniz de
tarihten intikal eden o sorunlarõ
çözemeyebilirsiniz.
Çözebilmek için karşõ tarafõn rõza
göstermesi, sizin iddialarõnõzdan
vazgeçmeniz lazõm. İddialarõnõzdan
vazgeçmek her zaman milli menfaatlerinize
uymaz. Karşõ taraf da her zaman
vazgeçmez. Onun içindir ki bir sorun
olgunlaşmamõşsa istediğiniz zaman bu
sorunu çözemezsiniz.
Ben bu sõfõr sorun politikasõnõ şöyle
anlõyorum: Bu yurtta sulh cihanda sulhun
başka türlü ifadesidir.
- İyi de yurtta sulh cihanda sulh neden
bu kadar ters gelir?
- İşte, mesele orada. Biz barõşsever bir
ülkeyiz. Makul şartlar meydana geldiği
zaman biz çözüm yanlõsõyõz. Ama makul
olmayan şartlara da evet diyemeyiz
Dõşişleri Bakanõ’nõn böyle sağa sola gidişi
belki içerde ve dõşarda takdir uyandõrõyor.
Ama her şey neticesiyle ölçülür. Bütün
bunlardan sonra bu kadar zaman geçti ne
çõktõ muhasebesinin yapõldõğõ yerde bilanço
başarõyõ ya da başarõsõzlõğõ gösterecektir.
Devletin kurumlarõnõ halkõn
nezdinde itibarsõz hale getirerek devleti
zaafa uğratõyorsunuz. Siz onun gücü
sayesinde iş görüyorsunuz.
Türkiye’nin korunmasõ ve
kollanmasõ görevi kanunla askere
verilmiştir. Siz bu kanunu
değiştirebiliyor musunuz?
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
Neden sıfır sorun da
yurtta sulh cihanda sulh değil?