25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 OCAK 2010 PAZAR 16 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B Dokuzuncu Cumhurbaşkanõ Süleyman Demirel, hükümetin tutumuna ilişkin ilk kez bu kadar sert konuştu: Devleti zaafa uğrattõlar Dokuzuncu Cumhurbaşkanõ Süleyman Demirel’le son siyasi gelişmeleri konuşuyoruz. Demirel, AKP hükümetiyle birlikte devletin zaafa düşürüldüğünü vurguluyor. Polise ağõr silah alma yetkisini verecek tasarõyla ilgili olarak “Çok yanlış olur. Sonuçta devletin iki ağır silahlı gücü birbiriyle çatışır” diyor. Bir de darbe vehimleri içinde, “Sakın askerinizi incitmeyin” öğüdünde bulunuyor. Askerin ülkeyi koruma kollama göreviyle ilgili olarak da “Yapabiliyorsanız 35. maddeyi değiştirin” diye çarpõcõ bir ifade kullanõyor. - Türkiye’de bu kadar yıl siyasetin içindeyim, siyasetin bu kadar tıkandığını bilmiyorum, dediniz. Neden? Durum gerçekten çok mu umutsuz görünüyor? - Mesele umutsuzluk değil. Zihinler çok karõşõk. İnsanlar huzursuz, kaygõlõ, şüpheli. Ortam çok gergin. Türkiye’nin sokaklarõnda her gün kavga var. Bu kavganõn bir kõsmõ çok ciddiye alõnacak cinsten. Yani her demokratik ülkede olabilen asayiş ihlallerini aşan mahiyette bir kavga. Vatandaş birbiriyle, devletle, polisiyle, askeriyle kavga ediyor. Ve kõrõcõ dökücü alet ve vasõtalar kullanõlõyor. Bu ülkenin sadece bir yerinde değil, birçok yerinde oluyor. Vatandaş bunlarõ görüyor, “Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz?” sorusunu soruyor. Bununla da kalmõyor. Akşam televizyonda, ertesi sabah gazetelerin manşetlerinde görüyor. “Bunlar oluyor ama aldırmayın. İşinize bakın” denecek cinsten olaylar da değil. - Siz şimdiye kadar hükümetlerle devlet kurumları arasında böylesine bir çatışma yaşandığını hatırlıyor musunuz? - Devletin kurumlarõ birbiriyle çatõşõyor mu yoksa siyasi iktidarla mõ çatõşõyorlar? Acaba devletin kurumlarõ içinde bir sorun var mõ? Devlet kurumlardan ibaret. Siyasi iktidar da o kurumlardan birisi. Siyasi iktidar dahil bu kurumlarõn tümünün görevleri, yetkileri, sorumluluklarõ anayasada yazõlmõştõr. Bizim anayasamõza göre söz sahibi bir değil, birden fazladõr. Bu, referandumdan geçmiş anayasadõr. Kuvvetler ayrõlõğõ prensibine göre, yargõ, Meclis, hükümet niye karõşõyor diyemezsiniz. Hepsinin ayrõ görevleri var. Bunlarõn ahenkleştirilmiş olmasõ o ülkede genellikle huzurlu idareyi sağlõyor. Hükümet tarafgir davranıyor - Bizde niye bu sıkıntılar var? - Bu düşündürücü. Biber gazõ kullanan, su sõkan polis ve hak arama peşinde olan, kõş soğuğunda parkõn havuzuna itilen işçi. Ülkenin başka bir yerinde molotofkokteyli atan insanlar... Bunlar iyi şeyler değil. Ülkenin Genelkurmay başkanõ, “Toplum ne hale geldi” diyebiliyor. Bu çok önemli. Yine Genelkurmay başkanõ manevra kõyafetiyle, kuvvet komutanlarõyla birlikte Trabzon açõklarõnda Oruç Reis firkateyninde basõn toplantõsõnda, “Biz rahatsızız. Bu rahatsızlığımızı ilgililere ilettik” diyor. Ülke yönetimi ise “Sizin rahatsızlığınız nedir?” diye sormuyor. Yargõtay Başkanõ, iki gün önce “Yargıda yangın var. Yargı siyasallaştı, bölündü” diyor. Yargõ bir devletin en önemli organõ. 34 hâkim tayin edilecek. “Hâkimler tayin edilemediği için Yargıtay’ın görevi aksıyor” diyor. Bütün bunlarõn ciddiye alõnmasõ gerekir. Yargõtay başkanõ ayrõca diyor ki: “Yargıya karşı savaş açılmıştır.” Bu laflar mana taşõr. Bir taraftan da ülkeyi yönetenler kurumlarõ ele geçirme gayreti içinde. Burada siyasi iktidarla devlet birbirine karõşõyor. Siyasi iktidarlar gelip gidiyor. Ama devlet yerinde duruyor. Onun için söylüyorum. Devlet baş, siyasi iktidarlar kasket gibidir. Kasket eskir, yenisini alõrsõnõz. Ama başõ eskitmeyin. Başõ eskitiyorsunuz. Yani devletin kurumlarõnõ halkõn nezdinde itibarsõz hale getirerek devleti zaafa uğratõyorsunuz. Devlet kendi devletimiz. Siz onun gücü sayesinde iş görüyorsunuz. Ama onu güçsüz hale getiriyorsunuz. - Bir de açılım konusu var... - Ne açõlõmõ? Önce Kürt sorununu çözeceğiz, Kürt açõlõmõ yapõyoruz, dediniz. Bu nedir, diye sordular. Daha cevap vermediniz. O zaman vatandaş bu tartõşmalarõn altõndan bir de Türk sorunu çõkardõ. Geçmişte de söyledim, siz yazdõnõz. Bu ülkenin insanlarõnõn hangi etnik menşeden gelirse gelsin birbirleriyle sorunu yok. Bu bir ulus devletti. Ulus bir bütündü. Bu bütünlüğün parametresi din, õrk değil vatandaşlõk, mensubiyet, geçmiş, gelecek bütünlüğüydü. Siz bu bütünlüğü bir kenara bõraktõnõz. Meseleyi õrk ve mezhep meselesine getirdiniz. O zaman dün birbirleriyle hiçbir meselesi olmayan bu ülkenin vatandaşlarõ durduk yerde birbirlerine bakmaya başladõlar. Bu çok büyük huzursuzluk yarattõ. Vatandaş, “Bölünüyor muyum acaba?” kaygõsõnõ dile getirmeye başladõ. Bütün bu hengâmeye rağmen vatandaş birbiriyle iyi geçinmek istiyor. Vatandaşa minnettarõz. O beraberliğin değerini biliyor. Ama her gün bunlar konuşulunca huzursuzluk oluyor. Birçok vatandaş gibi ben devletin zor zamanlarõnõ görüp bildiğim, bu zor zamanlarda idarede bulunduğum için bu gördüklerim beni rahatsõz ediyor. Onun için diyorum ki: “Türkiye’nin bir şeyi yanlış.” - Nedir yanlış? - İşte, seçilmiş parlamento, onun güvenoyuna dayanan hükümet, hür yargõ organõ, üniversite, hür basõn, meslek kuruluşlarõ... Bunlarõn hepsi var. Ama demek ki bunlar ahenk içinde çalõşamõyor. Ahenk içinde çalõşamõyor demek ülke yönetilemiyor demek. 2010 yõlõna girerken ben ülkedeki vatandaşõmdan daha çok huzursuzum. Ama dikkat edin, ümitsiz değilim. Bütün bunlarõ topladõğõnõz zaman iyiye alamet değil. Ülkenin iyi yönetilemediğini gösteriyor. Ülkeyi yönetenler sadece kendi taraftarlarõnõn hükümeti olmamalõdõrlar. - Peki, sizce ne yapılmalı? - Herhalde ülkeyi yönetenlerin ders almalarõ lazõm. Ülkede halinden memnun olanlar vardõr. Ama ülkenin genel gidişatõndan huzursuzluk duyanlarõn sesi zaman zaman çõkõyor. Ülkede hukuksuzluk var. Başõnõ kaldõranõ Ergenekoncu diye aylarca tutukluyor. Ne zaman yargõlanacağõ ve netice alõnacağõ meçhul. İnönü Üniversitesi’nin eski rektörü Prof. Fatih Hilmioğlu ağõr hasta. Ama onu orada tutmaya devam ediyor. Dünyaca ünlü Mehmet Haberal gibi bir hekimi de aylardõr tutuyor. Mustafa Balbay, öbür gazeteciler, sendikacõlar, parti başkanlarõ var. Bu ülkenin vatandaşõ rahatsõz. Çünkü mahremiyetine girilmiş. Telefonlarõ dinlenmiş. Eğri, doğru, bu telefon konuşmalarõ mahkemelere delil olarak çõkarõlmõş. O zaman da iki kişi konuşurken acaba bizi dinliyorlar mõ, diye korkuyor. Bu korku bütün ülkeyi sarmõş. Siz ülkeyi bir korku imparatorluğu haline getirmişsiniz. Eğer ülkenin Başbakanõ, “Beni de dinliyorlar” diyorsa o zaman ülkenin başbakanõnõn üstünde ülkeyi yönetenler var. Bu zaaftõr. Sizin haberiniz olmadan sizi de dinliyorlarsa o zaman vay haline ülkenin... Haberiniz varsa dinlettiğiniz için suç sizde olur. Ama haberiniz yoksa daha da suçlu olursunuz. Kendine güvenen darbeden şüphelenmez Çok zor zamanlar gördük. Ama şüphenin, korkunun, kaygõnõn bu kadar yaygõn olduğunu hiçbir dönem görmedim. Fikir özgürlüğü diyorsunuz. Neyin fikir özgürlüğü? Adam telefonda konuşurken bile özgür değil. O zaman buna özgürlük denir mi? - Sürekli bir askeri darbe tehlikesi pompalanmaya çalışılıyor. Sizce askeri darbe tehlikesi var mı? Ya da niçin bunu yapıyorlar? - Türkiye’de 27 Mayõs’ta başlayan bir darbeler serisi var. Darbe dediğiniz olay devletin mecrasõndan çõkmasõ olayõdõr. Devlet bunalõmõdõr. Bu bir defa olduktan sonra ileriki zamanlarda da olma istidadõnda oldu. Ama darbenin ülkenin sorunlarõnõ çözmediği noktasõna gelindi. Aksine işleri daha da karõştõrõyor. Devlet yönetimini zorlaştõrõyor. Halkõn devlete olan güvenini sarsõyor. Gizli bir tehdit Demokles’in kõlõcõ gibi seçilmiş idarelerin başõnõn üzerinde asõlõ duruyor. Ama bugün bir darbe tehlikesi olduğundan dolayõ değil, geçmişte darbeler olduğundan dolayõ böyle. Darbeyi asker yapacaksa bugün darbeyle halledeceği bir şey yok. Bugün artõk Türkiye’nin içinde ya da dõşõnda darbeyi alkõşlayacak yeterli desteğin olmadõğõ da görülüyor. O zaman da bugün bir darbe şüphesi içinde olmanõn hiçbir anlamõ yok. Darbe şüphesi içinde olmak aslõnda güvensizlik. - Peki, bizim asker sivil idarenin emrinde değil mi? - Şu anayasaya göre öyle olmasõ lazõm. Askere verilecek hangi görevin nasõl verileceği yasalarla tayin edilmiştir. Bugünkü şartlar içinde askere darbe yapacak şüphesiyle bakmak yanlõş. Ama denilecek ki, 2004’te askerin içinde birtakõm tasavvurlar olmuş. Onlar muhakeme ediliyor. O tasavvurlar olduğunda farkõnda idiyseniz tedbirini almanõz lazõmdõ. Bunlardan o gün acaba hiç haberiniz olmadõ mõ? Olmadõ, derseniz ayrõ mesele. Oldu ama biz o sõrada meseleyi büyütmek istemedik, derseniz bu çok önemli bir hadisedir. O zaman şimdi neyi muhakeme ediyorsunuz, diye sorarlar. O günkü Genelkurmay başkanõnõn bu hadiselerden haberi var idiyse ve hükümeti haberdar etmediyse kusuru vardõr. Altõnda bunlar olurken haberi yok idiyse o zaman gaflettir. O zamanki Genelkurmay başkanõ bunlardan siyasi iktidarõ haberdar etti de siyasi iktidar, “Kapatın bu meseleyi” dediyse onlarõn kusuru vardõr. Binaenaleyh Türkiye çapraşõk bir işle karşõ karşõyadõr. Türkiye’de darbeyi askerden başkasõ yapamaz. Darbe Ankara’nõn dõşõnda da olmaz. Darbe günler alan bir olay da değildir. Üç-dört saatlik bir meseledir. Ya başarõlõ olursun ya olmazsõn. Olursan devlet eline geçer. Kendini kendin meşru sayarsõn. Olmazsan da darağacõnõ boylarsõn. Darbenin anlamõ bu. Ama darbe yapacaktõ diye Mehmet Haberal’õ, Mustafa Balbay’õ alõp da hapse koymanõn hiçbir anlamõ yoktur. Ağõr silah alma yetkisi vererek polisi askere karşõ mõ kullanacaksõnõz? - Polise ağır silahlar alma yetkisi verecek tasarı büyük tartışma yaratıyor. Sizce hükümet böyle bir manevraya neden gerek duydu? - Çok önemli bir konuya geldin. Askerin dõşõnda ağõr silahlarla teçhiz edilmiş bir güvenlik gücüne niçin ihtiyaç vardõr? Asker güvenlik, polis kolluk gücüdür. Polis gücüyle emniyet, asayiş sağlanabilir. Bu devletin birinci vazifesidir. 1990’lõ yõllarda konuşuldu. Bu işi polisle yapalõm, dendi. Polisle yapamazsõnõz. Bu hale gelmiş bir terör hareketini ancak askerle halledersiniz. Ağõr silahlarõ polis ne yapacak? Askeri dõşõnda tutup terörü bastõrmayõ polisle mi yapmaya kalkacaksõnõz? Eğer öyle düşünüyorsanõz çok yanlõştõr. Öyle bir denemeye Türkiye’nin takati yok. Bir ülkede iki tane resmi ağõr silahlõ güç meydana getirmiş olursunuz. Efendim, elinde ağõr silah gücü olan asker benim dediğimi yapmõyor. Senin her dediğini yapmaz. Kanunlar ne diyorsa onu yapar. Bir tane ağõr silahlõ gücü ikiye çõkarõnca ikincisi acaba senin her dediğini yapar mõ? Bunun sonucu iki ağõr silahlõ gücün birbirleriyle çatõşmasõdõr. Başka ülkelerde de bu görülmüştür. Onun için ağõr silahlõ gücünüz bir tane olacak. O da asker. Askerin görevini başka bir güce yaptõrmaya kalkarsanõz bu defa askerinizi kullanamazsõnõz. Sakõn da polis gücünüzü ağõr silahlarla askeri ikame etmek için donatmaya kalkõşmayõn. Bir ülkenin polisini halkõna karşõ ağõr silahlarla donatõp ne yapacaksõnõz? - Bir zaman Tansu Çiller’e de danışmanlık yapmış olan Mümtaz’er Türköne Türk Silahlı Kuvvetleri’nin lağvedilmesi gerekir, dedi. Acaba onun aklına mı uyuyorlar? - Valla kimi dinlediğini bilemem. Ama yanlõş hesap Bağdat’tan döner. Ömürlerinin buna yeteceğini de sanmõyorum. Bir seçim gelir, bütün bu projeler ortadan kalkar. Siz yine devletin omurgasõ olan askerinize iyi güvenin. Devletinizin kurumlarõnõn prestijiyle oynayarak nereye varacaksõnõz? Askeri sivil idarenin emrine alõyoruz diye onun prestijiyle oynamanõn bir manasõ yoktur. Asker kanunlarõn emrindedir. Kanunlarõnõz askerin sivil idarenin emrinde olmasõna müsait değilse kanunlarõnõzõ düzeltin. Türkiye’nin korunmasõ ve kollanmasõ görevi askere verilmiştir. Evvela bu görevi askerden alõn bakalõm. Ben kaç defa 35. maddeden söz ettim. Benden başka onu hiç kimse söylemedi. Hadi, alõn o görevi elinden. Ya da şu şekle getirin: Koruma ve kollama askerin görevidir ama asker bunu resen yapamaz. Akcan TBMM’nin verdiği görev üzerine yapar, gibi bir şey. Ama oralara hiç kimse girmez. AKP diktatör - Ergenekon’dan içeri alınıp aylardır tutuklu olanlar acaba hükümete muhalefet ettikleri için ağır biçimde cezalandırılmak mı isteniyor? - Ülkenin kanunlarõnõ uygulamõyorsanõz zaaf içindesiniz. Ülkenin kanunlarõnõ uyguluyoruz diye kanunlarõn yazmadõğõ cezalarõ uyguluyorsanõz bunun adõ zulümdür. Tutukluluğun şartlarõ var. Kaçma ya da delilleri karartma ihtimali varsa tutuklanõr. Bu saydõğõmõz ülkenin muteber insanlarõnõ salsanõz gitmezler. Eğer muhakeme etmek istiyorsanõz onlarõ pekâlâ tutuksuz yargõlayabilirsiniz. Etkiniz altõna aldõğõnõz birtakõm yargõ mensuplarõyla bu işleri görüyorsanõz bunun adõ diktatörlüktür. - Birtakım kerameti kendinden menkul aydın da, Türkiye’de Sovyet imparatorluğu çöküyor, Gorbaçov’un Glasnost dönemini yaşıyoruz, demokratikleşiyoruz, diyorlar... - Nasõl demokratikleşiyormuş? Bir adamõn geceyarõsõ evini basõp eşyalarõnõ, kâğõdõnõ, küreğini darmadağõn edip aylarca tuttuktan sonra da hadi kardeşim senin suçun yokmuş deyip salmak demokratikleşme mi? Bu çeşit muamele kendisi gibi düşünmeyene bugün yapõlõyorsa yarõn kendisine de yapõlõr. Hukuk herkese lazõm. Benim itiraz ettiğim hukuksuzluktur. Ülkede hukukun üstünlüğü zedelenmiştir. Ülkedeki baş rahatsõzlõklardan birisi budur. - Bir de kanunları değiştirip devleti ele geçirmek istedikleri suçlamalarına ne diyorsunuz? - Siyasi iktidar ve kurumlarõn yetkileri sorumluluklarõ belli. Kimse kimsenin amiri memuru değil. Bir düzen içinde yürütecekler. Bunu yaparken bu kurumlarõn başõndaki kişiler illa benden olsun derseniz başka iştir. Otur dedim mi otursun, kalk dedim mi kalksõn. Ehliyet önemli değil. Bunu yaparsanõz idareyi muktedir, ehil olmayan ellere geçirirsiniz. Bu da devleti ele geçirme hadisesidir. Bir de devleti yönetme işi var. Adam ne düşünürse düşünsün, hanõmõ nasõl giyinirse giyinsin, ama işini doğru dürüst, liyakatla yapsõn. Bunu yapõyorsanõz o iyi idaredir. Bugünkü idareye hâkim olan tarafgirlik idarede verimliliği de etkinliği de geniş çapta azaltmõştõr. P O R T R E SÜLEYMAN DEMİREL 1924, Isparta / İslamköy doğumlu. Yükseköğrenimini İTÜ Mühendislik Fakültesi’nde tamamladõ. Bir süre Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü görevinde bulundu. 1964’te siyasete atõlarak AP’nin genel başkanõ seçildi. 1965 seçimlerinde çoğunluk partisi lideri olarak başkan oldu. 1971’de askeri muhtõrayla görevden alõndõ. 1974’te birinci MC, 1977’de ikinci MC, 1979’da AP azõnlõk hükümetlerinin başbakanõ oldu. 12 Eylül 1980 darbesiyle yeniden başbakanlõktan uzaklaştõrõldõ. Önce Hamzakoy, daha sonra Zincirbozan’da tutuklu kaldõ. 1987’ye kadar siyasi yasaklõ oldu. 1987’de düzenlenen halkoylamasõyla siyasi yasaklarõn kaldõrõlmasõ kararõ çõkõnca 1991 seçimleri DYP’nin genel başkanõ olarak katõldõ. DYP-SHP koalisyon hükümetinin 1993’e kadar başbakanõ oldu. Aynõ yõl Cumhurbaşkanõ Turgut Özal’õn ani ölümü üzerine Cumhurbaşkanõ seçildi. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Dışişleri Bakanı Davutoğlu komşularla sıfır sorun politikası ortaya attı ama sıfır sorun derken İsrail’le olduğu gibi kimi komşularla neredeyse kanlı bıçaklı hale geldik. O zaman bu nasıl bir sıfır sorun politikası oluyor? - Sõfõr sorun bir slogan. Sloganla icraat yapõlmaz. Proje lazõm. Ülkenin dõş politikasõnõ coğrafyasõ ve tarihi tayin eder. Komşularõnõzla olan sorunlarõnõz her zaman sizin tarafõnõzdan çõkarõlmõş olmayabilir. Bunlar size tarihten intikal etmiştir. Ne kadar ben sõfõr sorun istiyorum deseniz de tarihten intikal eden o sorunlarõ çözemeyebilirsiniz. Çözebilmek için karşõ tarafõn rõza göstermesi, sizin iddialarõnõzdan vazgeçmeniz lazõm. İddialarõnõzdan vazgeçmek her zaman milli menfaatlerinize uymaz. Karşõ taraf da her zaman vazgeçmez. Onun içindir ki bir sorun olgunlaşmamõşsa istediğiniz zaman bu sorunu çözemezsiniz. Ben bu sõfõr sorun politikasõnõ şöyle anlõyorum: Bu yurtta sulh cihanda sulhun başka türlü ifadesidir. - İyi de yurtta sulh cihanda sulh neden bu kadar ters gelir? - İşte, mesele orada. Biz barõşsever bir ülkeyiz. Makul şartlar meydana geldiği zaman biz çözüm yanlõsõyõz. Ama makul olmayan şartlara da evet diyemeyiz Dõşişleri Bakanõ’nõn böyle sağa sola gidişi belki içerde ve dõşarda takdir uyandõrõyor. Ama her şey neticesiyle ölçülür. Bütün bunlardan sonra bu kadar zaman geçti ne çõktõ muhasebesinin yapõldõğõ yerde bilanço başarõyõ ya da başarõsõzlõğõ gösterecektir. Devletin kurumlarõnõ halkõn nezdinde itibarsõz hale getirerek devleti zaafa uğratõyorsunuz. Siz onun gücü sayesinde iş görüyorsunuz. Türkiye’nin korunmasõ ve kollanmasõ görevi kanunla askere verilmiştir. Siz bu kanunu değiştirebiliyor musunuz? leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr Neden sıfır sorun da yurtta sulh cihanda sulh değil?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle