25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 17 OCAK 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 21kultur@cumhuriyet.com.tr Depeche Mode’un Berlin konseri, 18 bin kişinin her şarkõya eşlik ettiği dev bir partiye dönüştü Neeskiyor,nedeyaşlanõyor ZÜLAL KALKANDELEN BERLİN - New Wave’in efsane gru- bu Depeche Mode (DM), 30. kuruluş yõldönümünü kutladõğõ 2010 yõlõnda ilk konserini Berlin’de verdi. Önceki hafta sonu O2 Arena’da gerçekleşen muhteşem konseri ben de yerinde izle- dim. Tamamen dolu olan salonda, yet- kililerden öğrendiğime göre, o akşam 18 bin kişi vardõ. Grubu daha önce Amerika’da ve İs- tanbul’da canlõ dinleme olanağõ bul- muştum. Ancak bu son konserden son- ra şunu söylemeliyim ki, Depeche Mo- de’u Berlin’de görmek, kesinlikle bam- başka bir deneyim! Son teknolojiyle donatõlan O2 Are- na’nõn büyüklüğü değildi bu farkõ ya- ratan; çünkü daha önce New York’ta da Madison Square Garden konserine git- miştim. Berlin’in farkõ, dinleyicinin konsere katõlõmdaki coşkusuydu. O coşku, konseri, 18 bin kişinin her şarkõya hep birlikte eşlik ettiği dev bir partiye dönüştürdü. Herhalde ömürle- rinin 30 yõlõnõ sahnede geçiren müzis- yenler için bundan daha güzel bir kut- lama olamazdõ. SADIK HAYRANLAR -5 derecedeki dondurucu soğukta ev- lerinden çõkõp konsere gelenler, yalnõzca Almanlar değildi. Berlin, önceki hafta sonu, Avrupa’nõn çeşitli ülkelerinden ge- len DM hayranlarõyla doluydu. Bilenler bilir; çok sadõk bir hayran kit- lesi vardõr Depeche Mode’un. Konser- den önceki gün, fan kulüplerinin Fritz Club’da düzenlediği partiye katõldõ- ğõmda, buna bir kez daha tanõk oldum. Özellikle Dave Gahan’õ hem gö- rüntüsüyle hem de sahnedeki danslarõyla taklit etmeye çalõşanlar çoğunluktaydõ. Hep birlikte şarkõlar söylendi, duvardaki dev ekrandan grubun videolarõ izlendi, dans edildi. Artõk herkes asõl şova ha- zõrdõ! Dave Gahan, Martin Gore ve An- drew Fletcher, sahne arkasõna birlikte geldiler, herkese tek tek merhaba deyip el sõkõştõlar. Anõ fotoğraflarõ çekildi ve sonra konsere geçildi. 30 YILDIR AYNI CANLILIK Biz sahne arkasõndayken konserin açõlõşõnõ yapan Nietzer Ebb perfor- mansõna başlamõştõ. İngiliz endüstriyel dans grubunu ilk kez konserde izledim. Çok başarõlõ bir performans gerçekleş- tirdiler. Depeche Mode’un ise, dünyanõn en iyi konser gruplarõndan biri olduğuna hiç kuşku yok. Berlin konseri de, grubun 30 yõl önceki kadar canlõ ve güçlü olduğunu bir kez daha kanõtladõ. İnanõlmaz ama, ne Martin Gore’un yazdõğõ şarkõlar es- kiyor, ne de Dave’in o müthiş sesi yaş- lanõyor... Grup, “Sounds of the Universe” adlõ 12. stüdyo çalõşmasõ için çõktõğõ tur- neyi sürdürdüğü için, şarkõ listesini de bu albümle eskilerin bir karmasõnõ ya- parak oluşturmuş. Berlin konserinin açõlõşõnõ yapan şarkõ, son albümden “In Chains”di. Arkasõndan yine aynõ al- bümden “Wrong” ve “Hole to Feed” geldi. “Walking in My Shoes”, “It’s No Good”, “Policy of Truth”, “World in My Eyes”, “Stripped”, “In Your Ro- om”, “Personal Jesus” elbette çalõndõ. Konserin en heyecanlõ dakikalarõ ise, her zamanki gibi “Enjoy the Silence” ve “Never Let Me Down”da yaşandõ. Binlerce kişinin kollarõnõ havaya kaldõrõp Dave’e eşlik ettiği anlar, sanõrõm sa- londaki herkesin hayatõnõn en unutulmaz anlarõ arasõndaki yerini aldõ. Beni en mutlu eden şarkõlardan bi- riyse, Martin’in söylediği “Home” ol- du. Belki Martin’in sesini de sevdiğim için, belki konsere ayrõ bir hava getir- diği için... İki saatlik konserin ardõndan yeniden sokağõn ayazõna çõkan müzikseverler, sanki daha az üşüyor gibiydi. Depeche Mode’un sahnedeki yüksek enerjisi herkesin içini õsõtmõştõ. Ama grubu ayakta tutan da hayran- larõn coşkusuydu. Geçirdiği onca kaos dolu yõla, bütün çekişmelere, krizlere, Dave’in sağlõk sorunlarõna karşõ, 30 ba- şarõlõ yõlõ geride bõraktõ Depeche Mode. Nice yõllara diyoruz! www.zulalkalkandelen.com 123 “aksel” (Aisha Records) Çocukluk hevesini, gençlik heyeca- nõnõ, olgunluk tutkularõyla buluştura- rak çalan romantik insanlar topluluğu 123. Davulcu Berke Can Özcan, klavyeci Burak Irmak, basçõ Feryin Kaya, 123 için beş yõldõr bir arada. Yanõ sõra iç içe geçmiş zamanlarda Tam- burada, danDADAdan gibi sonik deneyselliği öne çõkan projelerde bir- likte olmuş, görev almõş- lar. Genç, yaratõcõ, yarõ- nõ geçmiş kadar önem- seyen, mümkün oldu- ğunca tecrübelerini baş- ka kavramlarla buluşturarak geliş- tiren, keşif duygusu yüksek müzis- yenler onlar. 123’ün uzun zamandõr üzerinde ça- lõştõğõ ilk albümü “aksel”, CD’nin içine konduğu hacimli kitapla bütün- leşmiş masalsõ bir ütopya. 230 sayfa- lõk kitapta yer alan pastel renkli grafik çizimler ile şarkõlardaki hikâyeler bir- birini tamamlõyor; müşterek bir izlek oluşturuyor. O nedenle sesleri, de- senlerle paralel takip etmekte fayda var. Çizimlerin sahibi Huban Korman. Bir üçlemenin ilk bölümü “aksel” ve Norveçli caz piyanisti Ketil Björns- tad’õn bir kitabõndan esinlenilerek ya- ratõlan ve albüme ismini veren bir ço- cuğun kuzeye yaptõğõ yol- culuğu, bir baykuşu ve bir balinayõ konu alõyor. Par- çalarõn bir kõsmõ enstrü- mantal, geri kalanõnda şar- kõlar Türkçe ve İngilizce. 123’ün tasarõm ve kav- ram konusundaki ilham kaynaklarõnõn başõnda Su- persilent ve Sigur Ros gi- bi Kuzeyli topluluklar var. Bu etki albümün atmosferini soğuk, temposunu düşük, zihnini yabancõ- laşmaya yakõn kõlõyor. Patternler ha- linde uzayan müziğin melodik renk- lerini pastelleştiriyor. 123 ve takipçi- leri için sõrada “aksel”in devamõ iki al- büm daha var. muratbeser@muratbeser.com These New Puritans - Hidden (Domino Records) İngiliz art-rock grubu These New Puritans’õn ikinci albümü “Hidden”, tek kelimeyle çarpõcõ. Bana göre, mü- ziğin günümüzdeki koşullarõ içinde ke- sinlikle deneysel bir çalõş- ma. Ama grubun şarkõ ya- zarõ ve vokalist Jack Bar- nett, “deneysel” ifade- sinden pek hoşlanmõyor; yaptõklarõnõn sonuçta pop müzik olduğunu söylü- yor. Ben yine de, bu ta- nõmda õsrarlõyõm. Çünkü hip hop, krautrock, al- ternatif rock ve minimalist müziği bir bütünlük içinde buluşturup, sõnõrlarõ zorlayan bu albüme haksõzlõk etmek is- temem. Ayrõca içine kremalõ bisküvi- lerin batõrõldõğõ bir kavuna çekiçle vurup, ezip farklõ sesler elde etmeye çalõşanlara ne denir? Bunu gerçekten yaptõlar mõ, emin değilim; ama oldukça yaratõcõ olduklarõ kesin... Albümdeki enstrümantasyon da çok dikkat çekici. Baskõn davul sesini, de- vasa Japon taiko davullarõna borçlu- yuz. 13 parçalõk çelik ve tahta üflemeli çalgõlar grubu, melankolik marş etki- si yaratmakta başarõlõ bir işlev görmüş. Davullar Pagan ayini havasõ verirken, çocuk korosu ve Salem grubunun ru- hani sesi Heather Marlatt’õn vokali, insanõ yer yer hayal âle- mine sürüklüyor. Sert, ritmik vuruşlarõyla bir yandan dans pistlerine uyarken, bir yandan da sade minimalist havasõyla romantizm rüzgârlarõnõ es- tirebilen bir albüm “Hid- den”. NME dergisi, grubun bir önceki albümü için “oriji- nal değil” demiş, sonra da çok iyi bir puan vermişti. Ben çok orijinal bul- duğum bu albüme tam not veriyorum. (Albümün tümünü www.myspace.com/thesenewpuritans linkinden dinleyebilirsiniz. Özellikle 7 dakikalõk ilk single “We Want War”õ kaçõrmayõn.) www.zulalkalkandelen.com Chopin üstüne iki kitap Kültür Servisi - Can Yayõnlarõ, bu- günlerde doğumunun 200. yõlõ kutla- nan Polonyalõ besteci ve piyanist Chopin’le ilgili iki kitap yayõmladõ. “Bach” ve “Mozart” biyografile- riyle tanõdõğõmõz Aydın Büke, “Cho- pin: Tuşlara Adanmış Bir Yaşam” adlõ kitabõnda, ünlü bestecinin yaşamõ ve yapõtlarõnõ ayrõntõlarõyla inceliyor. Büke’nin kitabõnda, Chopin’in Avru- pa tarihinden etkilenişi, yazar Geor- ge Sand’le olan fõrtõnalõ ilişkisi ve dö- neminin bestecilerine bakõşõ belgele- re dayanõlarak anlatõlõyor. Kitap, Tür- kiye’de Chopin üzerine yapõlmõş bu çapta ilk özgün çalõşma olma özelliğini taşõyor. “Chopin Üzerine Notlar” ise 1947 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Andre Gide’in Chopin’le ilgili düşünceleri ve yorumlarõnõ kapsõyor. Dilimize Fran- sõzca aslõndan Ömer Bozkurt’un çe- virdiği “Chopin Üzerine Notlar”õn başõnda, ünlü piyano virtüözü İdil Biret’in bir önsözü yer alõyor. Kitaba, Biret’in seçtiği ve yorum- ladõğõ Chopin yapõtlarõndan oluşan bir CD eşlik ediyor. EMRE ERTEM BERLİN - Orhan Pamuk, romanõ en demokratik sanat olarak niteledi. Mosse- Lectures Konferanslarõ kapsamõnda Ber- lin’deki ABD Büyükelçiliği’nin desteğiy- le düzenlenen konferansta bir konuşma ya- pan Pamuk’a büyük ilgi gösterildi. Dinleyicilere, “Doğu ile Batı’nın, İs- tanbul ile New York’un” arasõnda eserler veren ve “Batı roman sanatıyla Osman- lı anlatım sanatını” birleştiren en usta ya- zar olarak sunulan Pamuk, İngilizce yaptõğõ konuşmasõnda, roman okumak için ente- lektüel olmaya gerek olmadõğõnõ, bu nedenle de romanõn “en eşitlikçi ve en demokra- tik” sanat biçimi olduğunu söyledi. Roman okumak için herkesin değişik nedenleri ola- bileceğini belirten Pamuk, “Çok farklı ne- denlerle roman okuruz. Bazen ilham al- mak, bazen unutmak, bazen de eğlenmek için okuruz. Örneğin ben otuzlu yaşla- rıma kadar kendimi geliştirmek için roman okudum” şeklinde konuştu. Friedrich Schiller’in “Saf ve Duygu- sal Şiir Üzerine” başlõklõ denemesinin ro- mana ve romancõya uyarlanmõş hali olan ve daha önce Harvard Üniversitesi Norton Konferanslarõ’nda da sunduğu “Saf ve Duygusal Romancı” başlõklõ konuşmasõ- nõn ana temalarõnõ Humboldt Üniversite- si’ndeki konferansõnda da tartõşmaya açan Orhan Pamuk, romancõlarõn saf ve duygusal olarak ikiye ayrõldõğõnõ kaydetti. “Saf” ro- mancõlarõn belli bir amaç gütmeden ve ya- zõm tekniklerini göz önünde tutmadan yazdõklarõnõ, diğer tür romancõlarõn ise bu kaygõlarõ romanlarõnõ yazarken ön plan- da tuttuklarõnõ belirten Pamuk, kendisini her Depeche Mode’un solisti Dave Gahan, olağanüstü sesinin yanı sıra görüntüsü ve danslarıyla da izleyenleri büyüledi. iki romancõ grubuna ait bir yazar olarak gördü- ğünü de sözlerine ekledi. Etkinliğin son bölü- münde, ünlü Türk ro- mancõ, New York’ta Co- lumbia Üniversitesi’nde beraber dersler verdiği Prof. Andreas Huyssen ile “Masumiyet Müze- si” romanõ ve kendi ro- mancõlõğõnõ değerlendi- ren kõsa bir sohbet ger- çekleştirdi ve dinleyici- lerin sorularõnõ yanõtladõ. Okuyucularõn romanda- ki ayrõntõlarõ hatõrlama- sõnõn, kendisi için roma- nõn en önemli ölçütü ol- duğunu belirten Pamuk, “Ancak okuyucular ge- nelde ayrıntılara dikkat etmiyor” dedi. Etkinlik, “Masumi- yet Müzesi” romanõn- dan bir bölümü Huys- sen’in Almanca, Pa- muk’un da aynõ bölümü Türk dinleyiciler için Türkçe olarak okuma- sõyla sona erdi. 2007 yõ- lõnda Berlin Hür Üni- versitesi tarafõndan onur- sal doktora unvanõna la- yõk görülen Pamuk, ay- nõ yõl Almanya’nõn de- ğişik kentlerinde ger- çekleştirilmesi planla- nan okuma etkinlikleri- ni güvenlik gerekçesiy- le iptal etmişti. Konser sonrası parti Konserden sonra O2 Are- na’daki Blue Room’da düzenlenen partide Martin’in kendisine de söyledim bunu. Sahneye çıkarken yüzüne ve boynuna sürdüğü pırıltılara atıf yapıp, her zaman parladığını söyledim. Güldü. Elbette pırıltı, olağanüstü performansı için bir metafordu... Martin’e şubat ayından sonra turneye devam edip etmeyecek- lerini de sordum. Aslında ama- cım, Dave’in sağlık sorunları yüzünden iptal edilen İstanbul konseri için ufak da olsa bir şans var mı, onu anlamaktı. Türk hayranları üzülecek ama turnenin devamı için “Sanmıyo- rum” dedi; zaten çok uzun za- mandır sürdüğünü söyledi... O akşamki partiye Dave katıl- madı, Andrew Fletcher da ken- disini pek iyi hissetmediği için gelemedi. Sonuçta, bütün gece herkesle konuşup tanışma gör- evini Martin üstlendi. Orhan Pamuk’un Berlin’deki Humboldt Üniversitesi’nde verdiği konferans büyük ilgi gördü ‘Roman, en demokratik sanat’ Dondurucu soğukta evlerinden çõkõp konsere gelenler yalnõzca Almanlar değildi. Berlin, Avrupa’nõn çeşitli ülkelerinden gelen Depeche Mode hayranlarõyla doluydu. İnanõlmaz, ama ne Martin Gore’un şarkõlarõ eskiyor, ne de Dave Gahan’õn müthiş sesi yaşlanõyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle