24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 17 OCAK 2010 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Düşünce ve Özgürlük... “Tek bir gün bile öncekinin tekrarıysa, yazık...” Leyla Ersin genç bir sanatçımız. ‘Ruhun Özgürlüğü’nü güzel desenlerle çizgileştirdi. Birbirinden değişik, ama hepsinde eş bir anlam ve duyarlık taşıyan resimlerini de yakın günlerde sergiledi. Böyle bir sanatsal şölene katılamadığım için üzgünüm! Leyla Ersin, nerdeyse çocuk yaşından bu yana tanıdığım ‘Leyluça’dır. Bir sanatçı babanın kızı, Prof. Sadun Ersin’in... “Ruhu özgürlüğe kavuşturmak, insanın gizli kalan yanının amacıdır. Hissettiğimiz duyguların kapıları kimi zaman özgürlüğe, kimi zaman da tutsaklığa açılır” diyor... Leyla Ersin değişik bir beğeninin izlerini taşıyan resimleriyle geçmişten bugüne gelen özlü sözleri kaynaştırmak istemiş... Ruh, özgürlük, düşünce, yargı, gerçek, bağımlılık vb. Sözler yetmiyor, çizgilerle canlandırılınca daha etkili oluyor... Ersin’in kitapçığının kapağında Hintli Krishnamurti’den aldığı bir söz var: “Yoksa özgürlük düşüncenin yokluğu mudur?” Bir soru, kolayca yanıtlanamayan sorulardan biri, belki en önemlisi... Düşünce varsa, düşünce bireyin yaşamasında en önemli varlık nedeniyse, özgürlükten kopmuş mu olur? Düşünmemek, düşündürmemek özgürlüğün kapısını mı açar, yoksa tersine, büsbütün mü kapatır? Sevgili Leyluça işte böyle sözleri çizgileriyle canlandırmış. Sözcükler mi çizgiler mi daha ağır basıyor? Bunu anlamak için o resim sergisinde olmalıydım. Ama yine de bu kitapçık kişiyi kendi içinde, hatta dışında düşünmeye, düşünerek özgür olmaya götürüyor... Yeni bir yılın ilk günü toplumun tüm işleri karmakarışık olmuş, düşüncenin, özgürlüğün nerdeyse anlamı kalmamış, kimin ne dediği, ne istediği, ne istemediği belirsiz hale gelmiş, askeri, sivili, bilgesi, cahili, okumuşu, okumamışı, aydınlanmışı, karanlıklara itilmişiyle belirsiz bir yöne doğru savrulduğumuz yeni yılın ilk günlerinde Ersin’den hepimize bir sesleniş, anlamlı bir çağrı... Nâzım Hikmet’le başlamış, insanoğlunu şaşkınlıktan, darmadağınıklıktan kurtarmaya: “Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin!” Ben ki, sekseninden sonra da hemen her gün gerçeğimi, bu arada içinde yaşadığım toplumun, dünyanın gizlerini çözmeye çabalayan çılgınlardan biri değil miyim? Yazılarla, şiirlerle, resimlerle, müzikle, insanlara duyurmak istediğimiz bir şey var. Yüzyıllardır sürüp gelmiş! İnsanoğluna ‘insan’lığını duyurmak! Unutsa bile, unutturulsa bile, direnerek yaşama çağırmak... Leyla Ersin bana bütün bunları yaşattı kitapçığındaki özlü sözlerle, o sözleri canlandıran çizgileriyle... “Kişinin özgürlüğü kendi bağımlılığının farkına varmasıyla başlar” deyişiyle... Sanat diye bir güç varsa, eskimeyen, çürümeyen, yok edilemeyen bir güç varsa, o da düşünce özgürlüğüdür, özgürlükle düşüncenin sanatla iç içe oluşudur... PENCERE Pislik Üzerine Laflama... Pis bir dünyada yaşıyoruz.. Pislik her yandan fışkırıyor.. Şu Irak’taki Angloamerikan işgali nedir?.. Pislik!.. Ya Türkiye’de Yüce Tanrı’yı ve kutsal Müslümanlığı iktidar koltuğu için kullananların aşağılık politikaları ne?.. Pislik!.. Her türlü hortumculuğu yaptıktan sonra dokunulmazlığın arkasında saklanmanın adı ne?.. Pislik!.. Bir yandan uygarlık taslayıp öte yandan dünyayı sömürüp insanlığın çoğunluğunu yoksullaştırmak ve aç açına süründürmek ikiyüzlülüğüne ne denir?.. Pislik!.. Medyamızın havsalaya sığmaz kokuşmuşluğu nasıl vurgulanabilir?.. Pislik!.. Nereye baksan pislik.. Zaten dünya pis olmasa insan sabunu icat etmek zorunda kalmazdı... Tuvalet sabunu, yeşil sabun, beyaz sabun, kokulu sabun, killi sabun, katranlı sabun, arapsabunu, çamaşır sabunu, yüz sabunu neyi temizlemek için üretiliyor?.. Pisliği!.. Koskoca fabrikalar hiç durmadan, ara vermeden, paydos etmeden leke tozu, deterjan, şampuan, bulaşık temizleme suyu ve daha nicelerini, pislikleri temizlemek için piyasaya sürüyorlar... Dünya pis olmasa, bütün bunlara ne gerek var?.. - Oğlum burnunu sil.. - Kızım ellerini yıka.. - O pis lakırdıyı kimden öğrendin?.. - Pis pis sırıtma!.. - Evi bok götürüyor.. - Bu düzen kokuşmuş.. - Siyaset leş kokuyor.. Dünya öylesine pistir ki bir yakının hastalansa hastanede yer bulamazsın, otobüste yeni ayakkabının hemen üstüne basarlar, lokantada yemek tabağından saç çıkar, tam uyku bastırırken komşu kapıyı çalar, telefonu çevirsen yanlış numara düşer, banyoya girersin sular kesilir, uçsuz bucaksız göklerde uçaklar çarpışır, düz yollarda arabalar birbirine girer, evden çıkıp kapıyı kapadığın zaman anahtarı içerde unuttuğunu anımsarsın... Dünyanın pisliğiyle başa çıkılmaz... Ancak 21’inci yüzyılda bu işin dibini bulduk.. İnsan artık dünyayı içinde yaşanılmaz boyutta kirletip pisletmeye başladı; tüm doğa, denizler, bulutlar, bitkiler, hava, toprak kirleniyor... Pis dünyanın, pis huylu, pis ağızlı insanları pisi pisine konuşup sözde politika yapıyorlar, pisi pisine yaşayıp pisi pisine ölüyorlar... (24 Eylül 2005 tarihli yazısı) T ek Gõda İş Sendikasõ’na bağlõ yak- laşõk 12 bin TEKEL işçisi Anka- ra’nõn kõşõnda ayazõnda bir ayõ geçkin bir süredir direnişlerini sür- dürüyor. Kimi zaman arkadaşlarõ İs- tanbul’da, İzmir’de onlara omuz veriyor. Ka- muoyunda demokratik direnişe karşõ içten bir destek oluştu. Ne yazõk ki iktidar işçilerin seslerine kulak vereceğine onlarla inatlaşõyor. Ya kulaklarõnõ tõkõyor ya da copla, biber gazõyla yanõt veriyor. Alay eder gibi 4C’de yapõlan küçük değişik- likleri çözüm gibi gösteriyor. Sendikal, sosyal haklarõnõn yanõnda ücretlerinin üçte biriyle ça- lõşmalarõnõ öneriyor. Daha da kötüsü “Bu pa- rayla dışarıda çalışacak çok kişi var” diye- rek aba altõndan sopa gösteriyor. Daha yakõn zamana kadar TEKEL, ülkenin en büyük ekonomik kuruluşlarõndan biriydi. Milyonlarca tütün üreticisinin destekçisi, sigara sanayisinin bel kemiğiydi. Yõllarca Hazine’ye gelir sağladõ, ülkeye döviz getirdi. Anadolu’daki sigara fabrikalarõ çevresine ekonomik canlõlõk kadar sosyal, kültürel yönden katkõ yaptõ. Kõ- saca TEKEL hayattõ, vatandõ. Yõllarca TEKEL işçileri, kurumlarõ özelleştirme kapsamõna alõ- nõnca “TEKEL vatandır, vatan satılamaz” diye haykõrdõlar. Dinleyen olmadõ. AKP’nin önceki Maliye Bakanõ, “Babalar bibi satarım” dedi. Gerçekten de göz göre göre kolu kana- dõ parçalanarak TEKEL sudan ucuza satõldõ. Al- tõn yumurtlayan tavuk kesildi. İşyerleri, çalõ- şanlarõn iradesi dõşõnda kapandõ. Tütüncülüğümüzü, sigara sanayimizi öl- dürmek için emperyalizmle yerli işbirlikçile- ri, 30 yõlõ aşkõn süredir bir oyunu sahneye koy- dular. Bugün işçileri coplanan Tek Gõda-İş Sendi- kasõ, Tütün Eksperleri Derneği, Ziraatçõlar Der- neği yanõnda, çiftçi dostu rahmetli Sadullah Usumi, Orhan Özet gibi yurtseverler oyun- larõ sergilemek için didinip durdular. Ne tütün üreticisinin ne TEKEL işçisinin sesine kulak verildi. Tatlõ kazançlar, Türkiye pazarõnõ ele ge- çirmek için perde perde kanlõ oyun sahnelen- di. En sorumlu yerlerde oturanlar çekinmeden bu oyunda rol aldõ. ? Kaçakçõlõğõ önleme gerekçesiyle yabancõ sigara TEKEL aracõlõğõyla ülkenin her yerine dağõtõldõ. Böylece Anadolu halkõnõn damak ve dudak alõşkanlõğõ değiştirildi. ? Önce dõşsatõm koşuluyla yabancõ tütün ve sigara üretimine izin verildi. ?Sonra dõşsatõm koşulu kaldõrõldõ; ülkede ya- bancõ sigara satõşõ özgür bõrakõldõ. ? Devletin desteği nitelikli tütün üretimin- den çekildi, üretime yasak (kota) kondu. Tü- tün üreticisiyle TEKEL’in bağlarõ koparõldõ. ? Tütün yasasõ değişikliği IMF ve Dünya Bankasõ’nõn ekonomik bunalõmdan sonra öne sürdüğü koşullardan biriydi. Yasa çõkarõldõ. Tü- tün üst kurulu kuruldu. ? Sözleşmeli tütün üretimine geçildi. Üreti- ciler tüccarlarõn eline bõrakõldõ. ? Birçok tütün üreticisi işini bõraktõ; göç et- ti. Tütün üreticisi azaldõkça azaldõ. Tütün ye- rine başka ürünler ekilerek toprak kültürü de- ğiştirildi. ? Türk tütününü işleyecek yeni sigara fab- rikasõ yapõlmadõ; eski fabrikalar yenilenmedi. Malatya gibi sigara fabrikalarõ yüzde on kapa- siteyle çalõştõrõldõ. Manisa Akhisar’da atõlan bir sigara fabrikasõnõn temeli 25- 30 yõlda kasten bitirilmedi. Fabrika temeli atõlõrken alõnan bekçi emekli oldu; ama fabrika tamamlanõp üre- time geçmedi. Yakõnlarda açõlan yabancõ sigara fabrikalarõ kõsa sürede bitirildi. ? İlçelerdeki TEKEL alõm bürolarõ, depola- rõ, işletmeleri bir bir kapatõldõ. ? Yabancõ sigaranõn harmanlanmasõnda kul- lanõlan Türk tütünleri oranõndaki vergi deste- ği kaldõrõldõ. Yabancõ sigara üreten firmalar harmanlama için kösteklenen Türk tütünü ye- rine desteklenen Yunanistan tütünü almayõ yeğ- ledi. ? TEKEL yabancõ Virginia tütününden si- garalar üretmeye başladõ. ? TEKEL’in içki bölümü ayrõldõ; bir şirke- te üç yõl sonra değerinin çok altõnda satõldõ. Sa- tõn alan şirket aldõğõ yüzde 90 payõn dört katõ bir fiyatla Amerikan şirketine sattõ. ? Sonra da TEKEL bütünüyle satõldõ. Kim bilir belki demokratik haklarõnõ arayan TEKEL işçilerine iktidarõn bu denli acõmasõz davranõşõnõn altõnda tütün ve TEKEL’in acõ öy- küsünü anõmsatmamak yatõyordur. Tek Gõda-İş Sendikasõ’na bağlõ, işyerleri ka- patõlan TEKEL işçileri en doğal haklarõnõ is- tiyor. Sendika hakkõ, kõdem tazminatõ olmayan, boğaz tokluğuna çalõştõrõlan 4C’ye geçmek is- temiyor. Haklarõnõ korumak, çalõşmak istiyor. Haklõ değiller mi? Bu isteklerin karşõlõğõ cop, biber gazõ mõ olmalõydõ? İktidar TEKEL işçilerine Cumhuriyet öncesi halka yõllarca zulmetmiş Reji düzeninin kol- cularõ gibi değil, demokratik bir hukuk devle- tinin yönetimi gibi davranmalõ, onlarõn haklõ seslerine kulak vererek sorunlarõnõ çözmelidir. TEKEL İşçilerinin Haklõ Direnişi Mustafa GAZALCI Eski CHP Denizli Milletvekili İktidar TEKEL işçilerine Cumhuriyet öncesi halka yõllarca zulmetmiş Reji düzeninin kolcularõ gibi değil, demokratik bir hukuk devletinin yönetimi gibi davranmalõ, onlarõn haklõ seslerine kulak vererek sorunlarõnõ çözmelidir. B ir ülkede vatandaş dü- şüncesini özgürce açõk- layamõyorsa o ülkede de- mokrasiden bahsedilemez! Bir ülkede vatandaş yoksul- luktan, işsizlikten şikâyet ediyor ve şikâyet edenler coplanõyorsa, o ülkede demokrasiden bahse- dilemez! Bir ülkede baştaki yöneticiler, ülkenin kalkõnmasõ yerine aile çevresinin kalkõnmasõnõ düşü- nüyorsa, halk açlõktan inim inim inlerken, bütün imkânlarõ çev- resi için kullanõyorsa, o ülkede demokrasiden bahsedilemez! Bir ülkede emeğin karşõlõğõ verilmiyorsa, işçiler, öğret- menler, öğretim görevlileri, doktorlar ve bütün kamu çalõ- şanlarõ hak aramak için sokak- lara dökülüyor ve polisin co- puyla karşõlaşõyorsa o ülkede de- mokrasiden bahsedilemez! İktidara karşõ olanlar, ikti- dardakileri eleştirenler Ergene- kon adõ altõnda aylarca hapis- lerde çürütülüyorsa o ülkede demokrasinin d’sinden bahse- dilemez! Kendi fikirlerini kabul eden, her yaptõğõnõ onaylayan kişile- ri bağrõna basan, yandaş kabul eden, ama kendisini eleştirenleri karşõsõna alan bir kişi demokrat olabilir mi?!.. Kendi fikirlerini kabul eden, her yaptõğõnõ onaylayan kişile- ri bağrõna basan, yandaş kabul eden, ama kendisini eleştirenleri karşõsõna alan bir kişi demokrat olabilir mi!.. Öğretim görevlilerini, profe- sörleri karşõsõna alan “Siz ken- di işinize bakın, ülke işlerine karışımayın, derslerinizle il- gilenin, siyasete karışmayın” diyen bir kişi demokrat olabilir mi?!.. Demokrasi halkõn idare- si demektir! Yönetimi eleştir- mek herkesin hakkõdõr! Halkõn hepsi ayaklanõyorsa, baştakile- rin “halk bizi istemiyor” diye- rek istifa etmesi gerekir! Yö- netimdekiler yanlõş bir iş yaptõğõ zaman tabii ki eleştirilecek! Aksi halde demokrasi olmaz! Halkõ depolitize edemezsiniz! (Ne yazõk ki, 12 Eylül darbe- sinde başa geçen paşalar, halkõ politikadan uzaklaştõrdõ.) Avrupa devletleri, çeşitli sa- vaşõmlardan sonra, kan akõtarak laikliğe kavuştu, kilisenin bas- kõsõndan kurtuldu. Böylece bi- lim dinin etkisinden kurtulunca, Avrupa devletleri aydõnlõk yol- da hõzla ilerlemeye başladõ. Tür- kiye ise dinin etkisi altõnda or- taçağ karanlõğõna doğru gidiyor. Kadõnõ erkekle eşit tutmayan, kadõnõ ikinci sõnõf vatandaş ka- bul eden, tesettüre sokup, geri plana iten, heykel, resim, müzik v.b.. güzel sanatlara değer ver- meyen bir zihniyet, ülkeyi çağ- daş devletler seviyesine getire- bilir mi? Atatürk’ü dõşlayan, fi- kirlerini reddeden kişiler çağdaş olabilir mi? Atatürk’ün şu özdeyişi, onun ne kadar ilerici, çağdaş, bilgi do- lu bir insan olduğunu göster- miyor mu?!.. “Ben miras ola- rak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bı- rakmıyorum. Benim en büyük mirasım ilimdir, fendir.” Geri Kalmõşlõğõn Fotoğrafõ Neclâ TÜRKEL Biyoloji Öğretmeni
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle