20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 EYLÜL 2009 ÇARŞAMBA 16 KÜLTÜR DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Emek ve İnsan İnsanlığın günümüzdeki gelişmişlik düzeyine ulaş- masında emeğin temel etkenlerden biri olduğu açık. Hele makine öncesi çağlarda hemen her şeyin üre- timi kol gücüne, yani insan emeğine dayanıyordu. Makinelerin ortaya çıkışı, insanoğluna dev boyut- larda yeni üretim olanakları yaratırken emeğin rolü azalmadı, arttı. Çünkü makineler de sonunda insan emeğiyle çalışıyordu. Sosyalist düşünce insan emeğini “en yüce değer” olarak kutsadı. Sosyalizmin uygulandığı toplumlarda emek kahramanları ortaya çıktı. Andrej Wajda, 1976’da yaptığı “Mermer Adam” ad- lı çarpıcı filminde, çalışkanlığı ve üretkenliğiyle Po- lonya’da halk kahramanı olan bir duvarcı ustasının sonraki yıllarda düzen karşısında uğradığı düş kırık- lığını anlatıyordu. En yüce değer emek, bürokrasinin çarkları arasında ezilmişti. Son iki yüzyılda, üretimdeki insan emeği etmeni- nin kol gücünden beyin gücüne dönüşümüne tanık olduk. Ülkemizde son on yıllarda açılan tünelleri bir dü- şünün: metro tünellerini, karayollarındaki tünelleri, su taşımak için yapılan tünelleri... Şimdi de Boğaz su- yunun Haliç’e akıtılması için, aslında yaşamsal bir ge- reksinim olmayan, biraz süs sayılabilecek bir tünel açı- lıyor. Dünyanın ilk sualtı tüneli, Londra’da Thames neh- ri altına yapılmıştı. 1825’te başlandı 1842’de bitirildi. Tam on yedi yılda. Neden? Çünkü kazma kürekle açılıyordu tüneller. Dinamitin bulunmasıyla toprağı patlatıp taşıma ortaya çıktı. Açılan oyukların ağaçla, metalle sağlamlaştırıl- ması da yine binbir emekle yapılıyordu. İnsanoğlu kol gücüyle yaptığı işleri, aklıyla buldu- ğu, geliştirdiği makinelere yaptırıyor artık. Günlük di- le “Böcek” olarak giren tünel açma makinelerini ye- rin altına yerleştiriyorsunuz. Günde on metre kazıyor, kazdığı yerleri betonlaştırıp sağlamlaştırıyor. Yüzler- ce insanın kol gücünü gereksiz duruma getiriveriyor. Kol gücüyle beyin gücünü birbiriyle kıyaslayanlar- dan değilim. İkisi de kutsal insan emeği sonunda. Demek istediğim, insanoğlu teknolojik gelişimler- le çok daha az çalışarak çok daha rahat yaşayabi- leceği bir dünyanın olanaklarını yarattı. Böyle olaca- ğını Marx da öngörerek, geleceğin toplumlarında in- sanların acılarının yok olmayacağını ama düzeyleri- nin yükseleceğini söylemişti. Yani insanlar ekmek pa- rası için değil, sözgelimi Bach müziğinden yeterli ta- dı alabiliyor muyum diye dertleneceklerdi. Oysa kapitalizm, bütün iğrençliğiyle insanların beyinlerini çürütmeyi sürdürüyor. İyi yaşam olanak- ları arttıkça, insan olma onuru yükseleceğine alçalı- yor. Oktay Rifat’ın şiirindeki çağrı, bakalım bir gün in- sanoğluna ulaşabilecek mi? “Gel yurdumun insanı görün artık, Özgürlüğün kapısında dal gibi; Ardında gökyüzü kardeşçe mavi!” [email protected] [email protected] M odern ve çağdaş Türk sanatõ uluslararasõ müzayede şir- ketlerinin “yeni gözdesi” mi sorusu dün başlayan yazõ di- zinin ana eksenini oluşturuyordu. Dünyaca ünlü müzayede evleri- nin Türkiye’deki sanata ilgisinin nasõl ve neden şimdi ortaya çõk- tõğõna ilişkin sorularõmõzõ konu- nun uzmanlarõna sormaya de- vam ediyoruz. Dünkü bölümde yer verdiğimiz müzayede evi yöneticileri kimi zaman örtüşen, kimi yer- de ayrõlan görüşleriyle konumuza ilişkin düşüncelerini dile getirmişlerdi. Bugün ise ülkemiz sanat ortamõnõn önemli fi- gürlerinin bu konudaki görüşleriyle di- zimizi sürdürüyoruz. Ülkemiz sanat ortamõnõn önde gelen figürleri görüşlerini dile getirdiler Sanatparanõnyönetiminde (Küratör, Garanti Platform Güncel Sa- nat Merkezi Yöneticisi ) A slında bu sorulara cevap vermek istemiyorum, çünkü cevap verirsem çok kişinin canını yakacağım. Sanatçılar burada sürünürken, işlerini gösterecekleri mecralar yok iken, üretime yardım verilmezken, uluslararası sergilere katılanlara kamusal destek gelmezken, malum güya müzeciklerimiz ne yaptıklarını kendileri bile bilmiyorlarken, literatür oluşturulmuyorken piyasayı neden tartışalım? Basiretsiz, risk almayan, kendi yolundan gitmeyen, kümelenmeye bayılan bir ortamdayız. Tüm bu hataların hepsi önlenebilirdi, bambaşka bir yerde olabilirdik, maalesef gemilerin kaptanlığı idari sınıf insanlarda, çünkü burjuvanın çoğunluğu ürkek ve vizyonsuz. Bugün sanatçı girişimlerinin, küçük ölçek sanatçı kurumlarının ve her şeyden önce sanatçıların dışında çok az şey oluyor. Türkiye’deki başat sanat ortamı daha önce “modern” yalanlar üzerine kuruluydu. Bugün ise “genişletilmiş taşralılık” deneyimlenmekte. Mesela, İstanbul Modern misali yerlerde gördüğümüz türden, birbiriyle asla yan yana gelmemesi gereken kültürel üretimlerinin aynı bukette pazarlanması, makulün diktatörlüğüne işaret ediyor. Güncel ile öncesi arasında yaşanan kırılmayı bastırmaya çalışıyorlar. 1980-1990 ölü filan değildi, her şey o dönemde, ortam 1983’ten itibaren kıvılcım aldı. Ama sorun Sotheby’s’de değil, o sadece bu ortamın sıradan bir tezahürü, vur kaç. ‘Basiretsiz bir ortamdayız’ (Küratör, Sanat Eleştirmeni) S anat piyasasõ benim uzmanlõk alanõm değil; ancak sanat piyasasõnõn sanat üreticisi ve alõmlayõcõsõ arasõndaki zaten kõrõlgan olan ilişkiyi hedef alan müdahalesi beni ilgilendiriyor. Türkiye’de hâlâ çağdaş sanatõn biçim, içerik ve kuramlarõnõn değerlendirilme sorunu var; dolayõsõyla piyasa manipülasyonlarõ sanatõ olumsuz etkiliyor. İstanbul sanat fuarlarõ uluslararasõ nitelik kazanmadõğõ için boşluğu doldurma işini uluslararasõ müzayede şirketleri dolduruyor ve de koleksiyoncular tam anlamõyla dolduruşa getiriliyor. Son müzayede neyi kanõtladõ, pek anlayamadõm. Zaten satõlan/satõlabilen resimler satõldõ. Kimlerin aldõğõnõ da bilemiyoruz. Yabancõlar aldõysa, iyi. Yerel koleksiyoncular aldõysa, bu kadar tantanaya ne gerek vardõ; zaten alanlar belli... Örneğin, bu müzayede Londra basõnõnda ne kadar duyuruldu? Yalnõz Türkiye basõnõnda mõ duyuruldu? İstanbul’da üst düzey sanat galerilerinin katõldõğõ bir sanat fuarõ gerçekleşmedikçe (Dubai’de bu gerçekleşti), bu tür müzayedelerden çok şey beklenemez. Birileri para kazanõyor da, sanatçõlar kazanõyor mu? (Galeri Nev) Hayatın ne ölçüde finansallaşmış olduğu son krizden sonra artık da- ha berrak. Ama sanat daha da şid- detli finansallaşıyor. Yani “para yönetimi”ne bağımlı oluyor. O za- man da müzayede ve fuarlar yük- seliyor, galeriler bunların yörün- gesine giriyor. Sotheby’s’in spek- taküler Damien Hirst müzayede- sinde gayet açık görüldüğü gibi sa- nat, toplumu, kamuyu es geçiyor ve müzayede salonundan çıkıp doğ- rudan koleksiyonerin özel salonla- rına gidiyor. Sanat, ziynet gibi bir lüks halini alıyor. Tabiat gi- bi sanat da özelleştiriliyor. Sanat or- tamları şirketleşiyor. Sanat yöneti- mi disiplini o nedenle türedi ve bu hızla giderse yakında İstanbul’da- ki sanat işletmecilerinin sayısı sa- natçıların sayısını aşacak. Ne yazık ki sanatın kendisi de bu dönüşüme ayak uyduruyor. Damien Hirst gi- bi sanatçılar son kertede finans dünyasıyla ortak olan birer işada- mına evriliyor. Baudelaire’den be- ri modernist estetiği koşullandıran, avangardı kamçılayan sanat ve pa- ra kazanma arasındaki çatışma, çoktandır çözülüp gidiyor. ‘Sanatfinansallaşõyor’ (Sanatçı) D eğerlendirmek mi? Hiç değer vermi- yorum. Özellikle New York’ta benim sergile- rime gelip yemeklere otur- muş As Başkanlarõn 1980-90 arasõnõ ölü bir dönem olarak tanõmlamasõ tam bir ko- miklik. Dünya sanatõ ve eninde sonunda etkilediği Türkiye’nin sanatta dönü- şüm dönemidir. Bu ünlü mü- zayede evinin çeşitli de- partmanlarõ ve As Başkan- larõ şemasõnõ tam bilmiyo- rum. Ama bunlarõn bazõla- rõnõn yüzlerini Türkiye’deki sanat ortamõna çevirdikle- rine inanmanõn imkânõ yok. Yaptõklarõ müzayedenin ni- teliği, katõlõmõ, kataloglarõ, herkes biliyor ki içler acõsõ. Bu kadar gürültüye kimin ne gereksinimi var? Bunlarõ söylüyorum, çünkü Sot- heby’s’i 1990 katalog ka- pağõndan tanõyorum. Böyle şeyler yapmalarõnõn ayõp ol- duğuna inanõyorum. ‘Hiç değer vermiyorum’ ‘Manipülasyonlar olumsuzetkiliyor’ Aydın İlik uğurlandı Kültür Servisi - Ankara’da İbni Sina Hastanesi’nde lösemi tedavisi gören Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Devlet Konservatuvarõ Müdürü Yrd. Doç. Dr. Aydõn İlik önceki gün, 54 yaşõnda hayatõnõ kaybetti. İlik için dün Karaelmas Üniversitesi’nde yapõlan törenin ardõndan naaşõ, memleketi Balõkesir Burhaniye’de toprağa verildi. Blokflüt ve org için ortak metot kitabõ bulunan ve konservatuvarõn kurucusu olan Aydõn İlik, uzun yõllar Gazi Üniversitesi’nde görev yapmõştõ. ‘Saraydan Kız Kaçırma’ ertelendi Kültür Servisi - İstanbul, Ankara, İzmir ve Samsun Devlet Opera ve Baleleri’nden solist sanatçõlarõnõn bugün, yarõn ve cumartesi günü 21.00’de Yõldõz Sarayõ’nda sahneleyecekleri ‘Saraydan Kõz Kaçõrma’ operasõ hava muhalefeti nedeniyle 16-17-19 Eylül’e ertelendi. İlk kez 1782 yõlõnda Viyana’da izleyici karşõsõna çõktõğõ günden bu yana dünyanõn dört bir yanõnda yüzlerce kez sahnelenen ve 16. yüzyõlõn ortasõnda Selim Paşa’nõn çiftliğinde geçen bir hikâye üzerine kurulan yapõt, Yekta Kara’nõn yönetmenliği ve orkestra şefi Naci Özgüç yönetiminde sahneye aktarõlõyor. En çok ‘Kama Sutra’ indiriliyor Kültür Servisi - İnternetten dosya indirmeye yarayan en yaygõn sitelerin başõnda gelen ‘Bittorrent’, 2009 yõlõnõn ilk yarõsõnda internetten en çok indirilen e-kitaplarõ açõkladõ. Lance Dane’nin ‘Resimli Kama Sutra’sõnõn ilk sõraya yerleştiği listede sõrasõyla şu kitaplar var: Mark Clarkson - ‘Photo Shop: Profesyonellerin Sõrrõ’, Sari Locker - ‘Aptallar için Mükemmel Seks’, Castle Falkenstein - ‘Leonardo da Vinci’nin Kayõp Defterleri’, Terry Galloway: Güneş Evi: Güneş Tasarõmcõsõnõn El Kitabõ”, Ian Frederick Moulton - ‘Pornografiden Önce: Modern İngiltere’de Erotik Edebiyat’ ve Kevin Hogan - ‘Etkileme Sanatõ: Birine 8 Dakikada Nasõl Evet Dedirtirsiniz?’. Başlayamayan turne film oldu Kültür Servisi - Geçen hafta toprağa verilen efsanevi pop yõldõzõ Michael Jackson’õn son provalarõnõ ve kamera arkasõ çekimlerini içeren “Michael Jackson’s This is it” (Michael Jackson’dan ‘İşte Bu’) filmi, 29 Ekim’de Türkiye’de vizyona girecek. Yönetmenliğini Kenny Ortega’nõn yaptõğõ ve Jackson’õn yakõnlarõnõn desteğiyle çekilen film, Londra konserlerine hazõrlanan şarkõcõnõn yüzlerce saatlik provalarõndan ve kamera arkasõ çekimlerinden görüntüler içeriyor. Yüksek çözünürlükte ve dijital ses kalitesiyle hazõrlanan filmde, Jackson’õn yakõn çevresiyle yapõlan röportajlar da yer alõyor. MAN BOOKER EDEBİYAT ÖDÜLÜ CoetzeeileByattyineaday Kültür Servisi - Dünyanõn en saygõn edebiyat ödüllerinden biri olarak kabul edilen ve her yõl Bri- tanya vatandaşõ yazarlarõn İngilizce olarak kaleme aldõklarõ çalõşmala- ra verilen ‘Man Booker Edebiyat Ödülü’nün 2009 aday listesi açõk- landõ. Listede, ödülü daha önce ka- zanan J.M. Coetzee ve A.S. Byatt gibi daha önce bu ödüle değer gö- rülen isimlerin dõşõnda Adam Fo- ulds, Hilary Mantel, Simon Ma- wer ve Sarah Waters bulunuyor. Eleştirmen Lucasta Miller, ya- yõncõ Sue Perkins, akademisyen John Mullan ve Sunday Teleg- raph gazetesi edebiyat editörü Michael Prodger’dan oluşan se- çici kurulun başkanõ James Na- ughtie, bunun son yõllarõn en güç- lü listelerinden biri olduğunu be- lirtiyor. Naughtie, 130’dan fazla roman arasõnda yapõlan değerlendirme sonucu seçilen kitaplarõn, birbi- rinden çok farklõ mekân, zaman ve kurgulara sahip olduğunu da söy- lüyor. 50 bin sterlinlik para ödü- lüne sahip olacak yazarõn adõ ise ekim ayõnda açõklanacak. Kültür Servisi - Babylon, müziğini sahnesi dõşõnda başka platformlara taşõmak amacõyla kendi adõnõ taşõyan yeni bir dergi çõkarmaya başlõyor. Bant dergisi ile ortaklaşa geliştirilen ve üç ayda bir yayõmlanacak olan Babylon derginin ilk sayõsõ önümüzdeki hafta raflardaki yerini alacak. Türkiye’nin tanõnmõş müzik yazarlarõnõn köşe yazõlarõ ve ileriki tarihlerde Babylon’da sahneye çõkacak müzisyenler ile yapõlan röportajlarõn ağõrlõklõ olarak yer alacağõ Babylon dergi, yeni çõkan albümler ile dünyanõn önde gelen canlõ konser mekânlarõnõn tanõtõmlarõna da yer verecek. İlk sayõdan konu başlõklarõ ise şöyle: ‘Nigel Kennedy & Hendrix’, ‘Sulukule’nin Kaderi ve SuluKule Roman Orkestrası’, ‘Gevende Fransa’da!’, ‘Andy Votel’, ‘Songlines Dergisi 10 Yaşında’ ve ‘Brazzaville İstanbul’da’, ‘Bora Uzer’ ve ‘Black Lips’. Üç ayda bir çõkacak dergi önümüzdeki hafta raflardaBabylon’dandergi Kültür Servisi - Magnum Stüdyolarõ’nõn Britanyalõ ünlü fotoğraf sanatçõsõ Martin Parr, fotoğraf koleksiyonunu İngiltere’de ulusal bir müzeye bağõşlayacağõnõ açõkladõ. İngiliz orta sõnõf yaşamõnõ belgelemesiyle ün kazanan Parr, 700 parçalõk bir “İngiliz belgesel fotoğraflarõ” koleksiyonuna sahip. Tate ile Victoria & Albert müzeleriyle görüşme halinde olan Parr, “Bu bir küratör değil, bir sanatçõ koleksiyonu ve ben bundan kâr elde etmeyi düşünmüyorum. Bu fotoğraflar bana ve diğer sanatçõlara ilham verecektir” diyor. Martin Parr koleksiyonunu bağõşlõyor Mehmet Güleryüz’ün müzayededeki yapıtı. Nazif Topçuoğlu’nun müzayedede yer alan yapıtı. (Detay) SÜRECEK CMYB C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle