19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 EYLÜL 2009 / SAYI 1227 Şükran Moral yeni perfonnansıyla acısını anlaüyor... Acı da bu hayatm bir parçası... ESRA AÇIKGOZ G izlice girdiği erkekler hamamında video çekti. Genelcvde perfornıans yaptı. Istiklal'de açık bir vajina fotoğrafı sergiledi... Şükran Moral, toplumsal önyargılarla uğraşıyor, ezberletilmiş kavramları sorgulatıyor, aslında derdi kendiyle, çünkü her yaptığı sanatsal çalışmada o da dönüşüyor... Henı de ne dönüşüm... Hikâyenin başı, Samsun Terme'de başlıyor, direterek okuma hakkmı kazanabiliyor Moral, liseyi bitirip 18'ine geldiğinde Karadeniz'den kalkıp Istanbul'a geliyor, bir yandan Haliç Tersanesi'nde işçilik yaparken bir yandan da üniversiteye gidiyor. Tanı 12 yıl sürüyor bu tempo. 8O'de 12 Eylül'ün anti-demokratik eğitimini reddettiği için bırakiyor üniversiteyi ve Roma'ya gidiyor. Zorluklar bitti sanmayın; orada da yabancı düşmanlığıyla, ırkçılıkla mücadele ediyor, hatta bir yıl kaçak yaşıyor... Ancak bunlar artık geçmişte kaldı, konuşmayı pek istemiyor Moral, unutnıak istediğinden değil, yüzleşmesini yapmış zaten. Perfomıansına düşenlerin aile içi şiddet, kadına yönelik baskılar, tabular olması boşa değil yani... Moral, yurtdışında Türkiye'den daha iyi tanınan bir sanatçı. Yine de köklerinin uzandığı bu topraklar onun için önemli. Moral ile, Maçka Sanat Galerisi'nde 17 Ekim'e kadar sürecek "Acı" sergisini firsat bilip, sergiyi, acıyı ve hayatı konuştuk... - Acı üzerine bir çalışma yapmaya neden ihtiyaç duydunuz? Aslında ihtiyaç duyma sözcüğü ruh halinıi çok iyi açıkladı. Acı, hüzün gibi duygulara kendimi daha yakın buluyorum. Her perfornıansımda ruh durumumdan izler vardır. Tabii bu işlerde, dünyanm benim tarafimdan görülen hali de yansıtılıyor. Bence Benden çıkıp, bize vannak - Şlmdiye kadar verdlğinlz en büyük sınav? Açlığa karşı oldu. -Hem çalışıp, hem ünlverslte okumaya çalıştığınız dönemlerde mi? 18'imde Istanbul'a geldikten sonra bütün dönemler zaman zaman aç kaldım. Genel olarak yarı aç yaşadım. Sadece ben değilim bunu çeken tabii. Zannediyorlar ki Avrupa'ya gidiyorsun her şey güllük gülistanlık oluyor... -Italya'da bir yıl kaçak yaşamışsınız zaten... Tabii 94'te atıldım. Meşhur yabancı düşmanlığı, faşist, emperyalist tavırlarının sonu yok. Yabancı olma olgusunu sanata çevirdim, atılanlar, fişlenenler üzerine bir sürü iş yaptım. Bireysel problemleri evrensele çevirmeyi seviyorum. • dünyamız şu anda büyük politik ve sosyolojik değişimler içerisinde. Insanlar canlan pahasına göç ediyor, savaşlara maruz kalıyor, kadınlann çoğu hâlâ ikinci sınıf muamele görüyor, hâlâ kızlık zan diye bir şey var... Kişisel acılarımla evrensel acıyı birlikte anlatmak istedim. - Bu acılardan en büyük payı kadınlar alıyor. Performansı 15 kadınla gerçekleştirme nedeniniz de bu mu? Evet... Aslında bu performans sallanma motifınden doğuyor. Sallanma motifinin büyümesi, kompozisyon haline gelmesi, transa dönüşmesi... 97'de Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklan'nda kadın koğuşuna girdiğinı bir işin videosu var Istanbul Modern'de. Kadınlann sallanmalannı orada gözlemlemiştim. Ben deliliği bize, kadınlara daha yakın görüyorum. Çünkü kadınlar daha çok eziliyor, acı çekiyor, çıldırmak üzereler. Hele de şimdi. - Seyirciyi de içine alan bir trans hali yaratıyor performansmız. Seyirciyle nasıl bir bağ kurmayı amaçuyorsunuz? Performans yaparken kimin ne Okyanus öyle büyûk ki... - 1 8 yaşınızda her şeyi bırakıp, tek başınıza Karadeniz'den Istanbul'a gelirken kafanızda sanat yapmak mı vardı? Kendimi gerçekleştirme düşüncesi vardı sadece. Bir de ben size kim olduğumu göstereceğim demek istiyordum. - Bu çabanın sanatta olduğunu ne zaman fark ettiniz? Aslında lisede de düşünüyordum sanatı. Duvar gazetesi çıkarırdım. Arkadaşlanmı dövdüğümden, bana püsküllü bela diyorlardı. O yıllarda kendime çuvaldan püsküllü yelek, bir de yazılı tişört yapmıştım. -Roma'da resim eğitimi aldınız. Nlye performans? Çok direkt olduğundan. Kişiliğime çok uygun bir sanat. Ben de direkt bir insanımdır. - Bedeniniz sanat eserinlz de. Otosansür uyguluyor musunuz? Sansürden nefret ediyorum. Sadece formal sansürlerim var yani estetiğini beğenmediğim için sansür uygulayabiliyorum. - Bir röportajınızda, "En büyük İKOJem kendimi geliştirmekti" damlştinlz... 1 Hâlâ da öyle. - Ne kadar yol aldınız? Çok yol aldım, ancak okyanus öyle büyük ki... • yaptığını bilmem, yüzlere bakmam. Ancak birlikte yapılan bir performans gerçekleştirmeyi amaçhyorum. Lzleyiciler duygulanyla işin içine girsinler istiyorum. Illa sevsinler demiyorum. Nefret edip, iğıenç, salakça da diyebilirler. Yeter ki, ölmüş bahk gibi bakmasın ve durmasınlar. - Bahk demişken, neden duvara yansıtmak için denizi seçtiniz? Benim o andaki deliliğimle özdeş o, dalgalı. Acı insanı girdap içine alabilir, kaybolabilirsiniz. Duvardaki önlük üzerindeki çalışma da, acımın otoportresi. - Insanın acısınm otoportresini yapması agır bir yük... lnsanın derisini canhyken yavaş yavaş soyması gibi. Buna tahammül edip, aşarsan bir olgunluğa varabiliyorsun. Sanat benim için bu işi biraz hafifletiyor. Çünkü izleyiciyle bölüştüm acımı. - Acınızın otoportresine en çok neyin gölgesi düşüyor? Annem öldüğünde gidip onu kucaklayamamanın... Türkiyelilerin en güzel özelliği, acıyı paylaşma yeteneği. Ancak Avrupalılar acıdan özellikle ölümden çok korkuyor. Bütün o estetik, güzellik takıntılan yaşlılıği dolayısıyla ölümü uzaklaştırmak için. -Hamamın erkekler bölümüne girdiniz, genelevde performans yaptınız. Marjinal işlere imza attınız. Bunlan size yaptıran deli cesareti mi, sanat aşkı mı, susamayacak kadar yoğun doluluk mu? An kovanına çomak sokmak gerekiyor bazen. Bu bir meydan okuma. En acımasız eleştirmen kendimim. Aslında kendimle problemlerim var ve ancak böyle zor şeyleri yaparsam mutlu olabiliyorum. Yine de emeklilik hayalim, kuru kalem desen çizmek. -Sizce hem kendi hem de toplumun sınırlarını en çok zorladığmız, en sıkı işiniz neydi? Hamam işi ve geneleve girmek çok zor oldu. Fiziksel olarak ölebileceğim işimse, taşlanmaydı. Kendimi toprağa gömmüştüm, bu kan dolaşımımı engelledi, nefes alamadım. • Senaryo Yazarlan Derneği'nin senaryo ve temel tasanm atölyesi için kayıtlar başladı... îyi bir senaryo yazmanm sırları... Ulkemiz senaryo yazarlannın tek resmi meslek örgütü SENDER, mesleğe ilgi duyanlan, "iyi bir film fıkri yaratmak"la başlayan senaıyo yazım sürecine katmayı sürdürüyor. Senaryo yazım kalitcsinin yükseltilmesi, genç yazarlann ve yazar adaylarının usta yazarlarla buluşturularak dcney ve bilgi paylaşımının sağlanmasmı amaçlayan SENDER' in 2009 güz dönemi atölye ye seminer programlanna kayıtlar başladı. Avrupa Senaryo Yazarlan Federasyonu üyesi SENDER'in 2005'ten beri devam eden "Temel Tasanm Atölyesi" Ekim'de, geçen iki yılda dört kez gerçekleştirilen ve büyük ilgi gören "Ustalarla Buluşma" seminer programlan ise Kasım'da başlayacak. Geçen dönemlerde Yavuz Turgul, Safa Önal, Çağan Imıak, Birol Güven, Tomris Giritlioğlu, Mahir Günşiray, Murat Daltaban, Gaye Boralıoğlu, Neşe Sen, Nilgün Öneş gibi isimlerin konuk olduğu seminerlerde yönetmen, senarist, yapımcı ve oyuncu gözüyle senaryo ve sinema ilişkisi inceleniyor. "Ustalarla Buluşma-5" geçmiş dönemlerde olduğu gibi, yine sektörün içinden gelen, yapıtlannı birçoğumuzun tanıdığı ve en önemlisi farklı konularda deneyimli "ustalar"ı ağırlayacak; katıhmcılar ise bir senaryoya değişik acılardan nasıl bakılacağını öğrenecek ve "ustalar"a istedikleri sorulan sorma firsatı bulacaklar. Küratörlüğünü Turgut Yasalar ile Emine Algan'ın yaptığı program, önceden kayıt kaptınnak koşulu ile sinemayı seven ve ilgilenen herkese açık. Temel Tasanm Atölyesi ise; geçen yıllarda geliştirdiği fonnahnı sürdürüyor. Uygulama esaslı ve üriin odaklı atölye, 8 haftalık hazırhk bölümünde başanlı olan katılımcılarla devam ettiği 12 hafta ile bcraber toplam 20 haftalık bir süreyi kapsıyor. Atölye, 10 Ekim'de açılıyor. "İyi bir senaryo için iyi bir film öyküsü, iyi bir film öyküsü için de çok güçlü bir film fikrine sahip olmalısmız" prensibinden hareket eden atölyelerle ilgili bilgiyi SENDER'den öğrenebilirsiniz. • www.sender.org 0 212 244 21 22 DUNYALI YAZILAR Afganistan batağı... ZULAL KALKANDELEN "İçinden nasıl çıkacağımızı bilmediğimiz bir diğer batağa girmekte olduğumuz için derin bir endişe duyuyorum. Saplandığımız batak, bu defa Afganistan... Meseleyi ulusal boyutta müzakere etmeden, giderek artan sayıda askeri Afganistan'a gönderiyoruz. Bugün Afganistan 'dakıyabancı askerlerin yüzde 6O'ı Amerikalıdır ve bu oran daha da artacaktır. Şu ana kadar milyarlarca dolar harcamış durumdayız, ama bu rakam daha da büyüyecek... Afganistan'dan çıkış stratejimizin ne olacağı hakkında herhangi birgörüş yok. Sekiz yıldır oradayız. Daha kaç yıl kalacağız? Afganistan'a giriş nedenimiz esas olarak Osama bln Laden'i bulmaktı... Bu gerçekleşmedi. Bu durumda şu andaki hedefimiz nedir?' Yukarıdaki mektubun muhatabı Amerika'yı yönetenler... Aslında yazan da onlardan birisi... Vermont Senatörü Bemie Sanders. Böyle bir mektubu, Amerikan Senatosu'nda görev yapan bir senatörün yazması, oldukça çarpıcı... Ülkesinin Irak'tan sonra Afganistan'da yine bir batağa saplanışını seyreden Senatör, belli ki, çareyi internet üzerinde kamuya açık mektup yazmakta bulmuş. Obama, Sanders'ın sorduğu sorulara ne yanıt verir? Hedeflerinin, Amerika'riın güvenliği için büyük tehlike olarak gördükleri El Kaide'yi etkisiz hale getirmek olduğunu söyler. Ama bunu şu ana kadar başaramadıkları için de, ne kadar süre kalacaklarının yanıtını veremez... Teröristler, demokrasiyle yönetilmeyen ülkelerde üslendiği için, Amerika'nın bu tür bölgelere demokrasi ihraç etmesi gerektiğini söyler. Ama cehalet ve yoksulluktan kıvranan, kabile-aşiret düzeninde keskin bir şekilde bölünmüş toplumlarda bunun sonuç vermeyeceğini söylemez... El Kaide ve müttefiklerinin Pakistan'a yerleştiğini ve buradan Amerika'ya ağır saldırılar planlandığını söyler. Bu nedenle, Pakistan'ı korumak için bu ülkeye milyarlarca dolar göndermeleri gerektiğini anlatır... Ama iflas edip evini ve işini kaybeden Amerikalılara bunu kabul ettirebilir mi? Obama'nın işi zor... Irak felaketinden sonra üstüne bir de ekonomik krizle boğuşan Amerikalıları daha fazla ödün verip savaşı desteklemeye razı etmeye çalışıyor. Fakat gerçek şu ki, Amerikan halkı artık uzak topraklardaki savaşlara olumlu bakmıyor... Orta sınıf Amerikalı canından bezmiş bir halde şunları tekrarlıyor: "Ben sağlık sigortam olmadan yaşamak için mücadele veriyorum. Bu savaş ekonomisi benim canıma okuyorf Bernie Sanders, Amerikan Senatosu'nda kendisini "demokratik sosyalist" olarak tanımlayan ilk üye... Onun savaş karşıtlığını sosyalistliğine verip önemsemeyenler var... Peki ya halkın savaş karşıtlığı? "Bush, 'Irak'taki savaş Amerika'nın güvenliği için gerekli' diyordu, şimdi de Obama, güvenliğimiz için Afganistan'daki savaşı gerekli görüyor. Anlaşılan her başkanın bir savaşa ihtiyacı varV diyerek bıkkınlıklarını dile getiriyorlar. The Washington Post-ABC News için 13-17 Ağustos arasında yapılan son kamuoyu araştırmasına göre, yetişkinlerin yüzde 51 'i Afganistan'daki savaşı sürdürmeye değmediğini düşünüyor. Savaşa kesinlikle karşı olanlar yüzde 41 iken, kuvvetle destekleyenler yüzde 31... Bu durumun Afganistan'daki NATO askerlerinin sayısını nasıl etkileyeceği ise, Türkiye'yi yakından ilgilendiriyor. Afganistan'daki uluslararası kuvvetlerin komutanı Amerikalı General Stanley A. McChrystal'ın Obama yönetiminden daha çok asker istediği biliniyor... Obama'nın başkan olur olmaz yollara düşüp NATO ülkelerinden daha çok destek talep etmesinin nedenlerinden biri de bu... Umarız Türkiye, içinden nasıl çıkılacağı bilinmeyen bir batağa sürüklenmez... • www.zulalkalkandelen.com / kzulalOyahoo.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle