19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 1 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 1 Ağustos GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Ekonomik Durumumuz İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’ndaki hisse senedi fiyatlarının artmakta, finansal pazarda döviz fi- yatları ile faizlerin düşmekte olduğuna bakan bazı uz- manlarımız, ekonominin bunalımdan çıkmakta oldu- ğunu düşünmektedirler. Oysa iyi yönde olan bu ge- lişmeler, ekonominin temelindeki olumsuzluklar ne- deniyle, gelecek konusunda fazla iyimser olmamıza izin vermiyor. Son beklentiler, birinci çeyrekte yüksek oranda (yüz- de 13.8) küçülmüş olan ekonominin ikinci çeyrekte de buna yakın bir oranda (beklentiler, yüzde 7- yüzde 10 arasındadır) küçüleceği yönündedir; bu küçülme oranı sıfırlanmadan, ekonomimizde düzelme olduğunu söyleme olanağı yoktur. Sanayideki kapasite kullanımında ve üretim mik- tarında görülen son ayların küçük oranlı artışlarının, yıllık küçülme oranlarını çok düşürmesi beklenme- melidir. Beklentiler, yıl sonunda yüzde 5-7 arasında bir küçülme oranına ulaşacağımız yönündedir. Çey- reklerin büyüme oranlarının artıya geçmesi için 2010 yılının birinci çeyreğini beklemek zorunda kalacağı- mız anlaşılmaktadır. Yıl başındaki tahminlerimiz, bu yılın üçüncü çey- reğinde küçülmenin sıfırlanacağı ve dördüncü çeyrekte küçük oranda da (yüzde 1 gibi) olsa büyümenin baş- layabileceği yönündeydi. Yılın ilk çeyreğindeki hiç bek- lenmeyen büyük oranlı küçülme ve ikinci çeyrekle il- gili olarak elde edilebilen büyüme oranı göstergele- ri, düzelmenin 6 ay gecikebileceğini göstermektedir. Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) destek almadan yürütülen ekonomideki bunalım tabanında kalış sü- resinin uzayacağı ve IMF’siz bunalımdan çıkma ma- liyetinin de yüksek olacağı yönündeki değerlendirmeler artmaktadır. Ekonomide her şeyin temelinde bulunan üretim mik- tarı, son altı ayda, bir yıl öncekinin aynı dönemine gö- re oldukça düşmüştür, (birinci çeyrekte yüzde 22, ikin- ci çeyrekte yüzde 16). Ancak, daha önce artmakta olan üretim miktarının tayin edici iki göstergesi (kapasite kullanımı ve sanayi üretimi indeksi) ile ilgili küçülme oranları azalmaktadır. Bazı uzmanlar, bu iki önemli gös- tergedeki 4 aylık iyileşmeyi, bunalımın ülkemizde ta- bana ulaştığı ve bundan sonra bunalımdan çıkışın baş- layacağı yönünde yorumlamaktadırlar. Ekonomik büyümenin ikinci önemli göstergesi iş- sizlik oranı şubatta yüzde16.1 oranı ile zirveye çıktıktan sonra, nisanda yüzde 14.9’a düşmüştür. Orandaki düşme, mevsim nedeniyle tarımdaki istihdam artı- şından doğmaktadır. Mevsimlik etkiden arındırılan ka- yıtlı işsizlik oranının yüzde15’in üzerinde olacağı tahmin edilebilir. Kayıt dışındaki oran da buna ekle- nince, işsizliğin çok kötü bir durumda olduğu görül- mektedir. Bu orandaki gerçek düzelme için, 2010’un ilk ayları beklenmelidir. Ekonomik bunalım, ekonomimizin kronik sorunla- rından olan enflasyonu, önemsiz düzeylere indirmiş- tir. Tüketici fiyatlarında (TÜFE’de) aylık oranlar, 2008 Ekim’indeki yüzde 2.6’lık düzeyinden mayısta yüzde 1.2’ye ve haziranda yüzde 0.11’e kadar düşmüştür. Ancak, ilk altı ayın bütçe uygulamasındaki büyük açık ve ekonomiyi canlandırmak amacıyla TC Merkez Ban- kası’ndan finansal pazara pompalanan fazla para mik- tarları, üretimde hızlanmanın başlayacağı 2010 başında enflasyonun birdenbire hızlanmasına neden olabile- cektir. 2009’u yüzde 5-6 gibi ülkemiz için düşük bir TÜFE oranıyla bitirme olasılığı güçlü görünmektedir. Bunalımdan çıkarken merkezi devlet bütçesi ve be- lediye bütçelerinin büyük açıkları, ekonominin en bü- yük sorunu olmaya adaydır. İlk altı aylık bütçe uygu- laması, 2008’deki 2 milyar TL’ye yakın bütçe fazla- sını, bu yılın ilk altı ayında 23 milyar TL açığa dönüş- türmüştür. Bunalım yılında zorunlu olarak harcama- ları artan ve gelirleri azalan bütçenin bu açığını azalt- manın kolay olmayacağı görülmektedir; çünkü bunalım içinde halkın da ek vergi ödeme gücü yok gibidir. Bunalım dış ticaret ve cari işlem açıklarını sorun ol- maktan çıkarmıştır. Yılın ilk dört ayı toplam cari işlem açığı, bir önceki yılın aynı dönemine nazaran açığı yüz- de 80 oranında azaltarak 4.6 milyar dolara indirmiş- tir. Dış borç ödemeleri nedeniyle döviz durumumuz yine de sıkışıktır; ama bugüne kadar aksama olma- mış, vadelerde dış ödemeler zamanında yapılabilmiş, ya da borçlar uygun biçimde yenilenebilmiştir. Ekonominin bunalımdan çıkma yönündeki yolu, di- kenli, taşlı, tuzaklı ve zor görünmektedir. [email protected] [email protected] Bunalımdan Öğrendiklerimiz Ta alyuvarlarımıza değin duyumsadı- ğımız dünya bunalımı, onu yaratan ve halklara dayatan kapitalizme bir şey öğ- retti mi? Prof. Dr. Sinan Sönmez, neoliberal ideolojiyi ve küreselleşmeyi savunanla- rın şaşkınlıklarını görmenin eğlenceli ol- duğu kanısında. Piyasacıların şaşkınlığını, kapitalizmi doğru okuyamamalarına bağ- lıyor: “Kriz zaten ‘geliyorum’ diyordu, tüm be- lirtileri vardı. Kapitalizmin dönemsel ola- rak krize sürüklendiği bilinen bir gerçek- tir. Kapitalizmde kriz yapısaldır ve kaçı- nılmaz gözükmektedir. Giderek daha fazla yoğunlaşan sermaye birikimi, artan üretim ve uluslararası çapta rekabetin şid- detlenmesi sonucunda ortalama kâr haddindeki azalma eğilimi krizle sonuç- lanmaktadır. Sistemin döndürülebilmesi için kâr haddinin yükseltilmesi gereklidir. İşte 1960’ların sonlarında beliren kâr haddindeki düşme finansal sermayeden elde edilen kâr artışı ile tersine döndü- rülmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda 1980’li yıllarla birlikte uygulamaya konu- lan neoliberal politikalar ile finansal ser- mayenin önü tamamen açılmış, koşut ola- rak emekçilerin sosyal kazanımları ve hak- ları budanma sürecine sokulmuştur. Ye- ni finansal araçların kullanıldığı türev pi- yasalar ve spekülatif fonların oluşturdu- ğu üretimden kopuk sanal ekonomideki yapay genişlemede sınıra ulaşılmasıyla kriz patlak vermiştir. Kriz, neoliberal dog- manın çelişkileri ve açmazlarını gözler önüne sererken kapitalizmin zayıflıkları- nı ve kırılganlığını ortaya çıkarmış, kâr pe- şinde koşmanın sınırlarını çizmiştir. Bağ- lantılı olarak da kapitalizmde kamu eko- nomisinin ve devlet müdahalesi ile dü- zenleyiciliğinin gerekliliğini ortaya çıkar- mıştır.” İşin bir başka boyutu da, bunalımın ka- pitalizme karşı olanlara ne öğrettiği... Sönmez, burada karşıtlıktan ne anladı- ğımızın önemli olduğuna değiniyor: “Karşıtlık, salt neoliberal politikalara kar- şı çıkmaya indirgenirse, Keynesci çö- zümlere yeşil ışık yakmak anlamına ge- lebilir. Keynesci kapitalizm, devlet mü- dahalesi ve sosyal refah devleti ile öz- deşleşiyor. Bu tür politikaların hızlı birikim ve büyüme sürecinin yaşandığı ancak sı- nıf mücadelesinin göreli olarak keskin- leştiği bir dönemde uygulandığını anım- samak gerekiyor. Bir başka deyişle kâr haddindeki düşme eğiliminin henüz ol- gunlaşmadığı özgün bir tarihsel kesitte Keynesci müdahaleler gerçekleştirilmiş- tir. Bu koşullarda kâr haddini yukarı çek- mek için son zarlar atılmış, ancak finan- sal genişlemede sınıra ulaşılmıştır. Do- layısıyla kapitalizme yönelik eleştirel yak- laşımın neoliberalizmin eleştirisine in- dirgenmesi kapitalizmin ‘reforme’ edile- rek yeni bir ambalaj içinde sunulması an- lamına gelmektedir. Sosyal kazanımlar için neoliberal düzenden öncelikle kurtul- mak ve toplumu kucaklayan bir devlet müdahaleciliği ile kamu kesimi anlayışı ve politikasına yer açmak gerekiyor.” Sönmez, tarihsel dersin henüz ilk da- kikalarında olduğumuzda ısrarlı: “Öncelikle sarsılmaz olarak gösterilen kapitalist sistemin kırılganlığı ve çöküş ola- sılığı çıkarılacak ilk derstir. İkinci ders ise ekonomik-sosyal-siyasal hak ve kaza- nımların öncelikle korunması ve kaybe- dilenlerin geri alınması için kararlı de- mokratik mücadelenin gerekliliğidir. Te- mel hedef, kapitalizmin aşılması olmak- la birlikte, öncelikle neoliberal reçetele- rin terk edilmesi dersin birinci bölümünü oluşturmaktadır.” Tasfiye Dr. Niyazi Altunya’nın “Türkiye’de Öğretmen Örgütlenmesi” adlı kitabından Cumhuriyet’in ilk yıllarını değerlendiren bir tümce: “O yıllarda, üçte ikisi öğretmen olarak yetişmemiş, önemli bir kısmı imamlıkla mahalle mektebi hocalığından geçmiş yetersiz öğretmenler hızla tasfiye ediliyordu.” İleride aynı alanda araştırma yapanların bugün için söyleyecekleri ise tam tersi olacak! TODAİE öğretim üyelerinden Doç. Dr. Seriye Sezen, kamu yönetimi reformlarını gözden geçirmiş, bunların birer küresel düzenleme olup olmadığını sorgulamış. Sözde reformların ne amaca yönelik olduğunu aşağı yukarı biliyoruz: Devletin dönüştürülmesi... Seriye Sezen, özelleştirme, piyasaların düzenlenmesi, hizmet satın alınması gibi uygulamalarla yapılanı “düzenleyici devlete geçiş” olarak nitelendiriyor. Düzenleyici devletten ne anlayacağımıza gelince... Seriye Sezen, onu, “devletin, piyasanın yapmak istemediğini piyasacı bir anlayışla yapması” olarak tanımlıyor: “Egemen söylem, artık ulus devlet dönemi sona erdiğine göre ulusal piyasaların yerini de uluslararası piyasaların aldığı yönündedir. Dolayısıyla reformların düşünsel temelini oluşturan yeni kamu işletmeciliğinin reformları ulusal bir siyasal bakış açısıyla ele almasına ihtiyaç yoktur. Bu yaklaşımda, devlet kendine özgü siyasal bir varlık olarak ele alınmadığından, piyasa için iyi olanın devlet için de iyi olmasının veya bir ülkede işe yarayan bir uygulamanın bir diğer ülkede de işe yaramasının önünde bir engel yoktur.” Sezen, ortaya “Niçin, nasıl, kimin yararına ve ne pahasına reform” sorusunu ortaya atıp diyor ki: “Bu soruyu yanıtlamaya, birçok ülkenin ulusal refleksleri eyleme geçirerek ‘reform akıntısına’ kendisini bütünüyle teslim etmemiş olmasının nedenlerini anlamaya çalışarak başlanabilir.” Kuşkusuz, oradan başlanacak da, bir can alıcı soru daha var ortada: Kim başlayacak? Kim? Rüzgâr Eser, Güneş Yakar, Su Akar, Türk Bakar… SADIK ÇELİK TBMM tatile girmeden önce birçok yasa apar topar çıkarıl- dı, öyle ki bazıları için sabah- landı. Ancak bir kanun tasarısı vardı ki, hemen hemen tüm si- yasi partiler komisyonda üze- rinde uzlaşmış olmasına rağ- men Meclis’ten geçemedi. Bu kanun “yenilenebilir enerji teş- vik kanunu”ydu ve güneş, rüz- gâr, jeotermal, biyo-atıklar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının, elektrik üretiminde kullanılma- sı için teşvik edilmesine dair hü- kümleri içeriyordu. Dünyanın yenilenebilir ener- jinin peşinden koştuğu; ulus- larası emperyalist sermaye gruplarının yeni enerji kay- nakları için birbiri ile kıyasıya mücadele ettiği bugünlerde, ül- kemiz yenilenebilir enerji üre- timinin ve kullanımının önemi- ni tam olarak kavrayamamış olduğunu bir kez daha gös- terdi. Oysaki daha geçen gün- lerde BBC’nin yayımladığı bir habere göre Avrupa ülkeleri ve uluslarası enerji şirketleri Al- manya’da bir araya geldiler, Sahra Çölü’nde güneş enerji- si üreterek Avrupa’nın elektri- ğini sağlamak üzere fizibilite çalışmalarına başladılar. Bu konuda Uluslarası Ener- ji Ajansı’nın öngörüsü 2100 yılında toplam enerjinin yeni- lenebilir kaynaklardan üreti- leceği ve bunun da yüzde 70’inin güneş enerjisinden kar- şılanacağı yönünde. Öncelikle yenilenebilir ener- ji nedir, ona bir bakalım: Ye- nilenebilir enerji, sürekli devam eden doğal süreçlerdeki ener- ji akışından elde edilen enerji- dir. Su gücü, rüzgâr gücü, güneş enerjisi, biyoyakıtlar bu tür enerjiye örnektir. Ülkemiz bulunduğu coğrafi konum iti- barı ile gerek su, gerek rüzgâr, gerek güneş, gerekse biyoya- kıttan enerji üretebilmek için dünyanın birçok ülkesine gö- re avantaja sahiptir. Örneğin, ülkemiz Avrupa’nın en güçlü rüzgâr potansiyeline sahiptir, bunun yanı sıra jeotermal kay- nak zenginliği açısından dün- ya sıralamasında 5. sıradadır. Oysaki ülkemizde hidroelektrik potansiyelinin yüzde 57’si, rüzgâr enerjisi potansiyelinin yüzde 85’i, jeotermal kaynak potansiyelinin yüzde 95’i kul- lanılamamaktadır. Ne acıdır ki, ülkemiz şu anda kullandığı enerjinin yüzde 70’ini dış kay- naklardan almaktadır ve kul- landığı elektriğin de yüzde 50’sini doğalgazdan üretmek- tedir. Bu oranların bizi ne de- recede dışa bağımlı kıldığı or- tadadır. Yenilenebilir enerji, diğer enerji türlerine göre çevreye zarar vermediği için de, büyük avantaj sağlıyor. Birçoklarının savunduğu ve hatta küresel ısınmanın önüne geçmekte çare olarak gösterdiği nükleer enerji bile ortaya çıkan radyo- aktif atıklar nedeni ile çevreye zarar vermekte. Ülkemizde, her yıl kanserden yüzlerce yurttaşımızın hayatını yitirme- sine ya da sakat doğmasına neden olan Çernobil nükleer faciası hâlâ aklımızda; yenile- nebilir enerji varken, bu riski al- maya değer mi? Yenilenebilir enerji, karbon gazı salınımına yol açmadığı için en çevre dostu enerji türüdür. Türki- ye’nin Kyoto nedeni ile karbon salınım oranlarını azaltması gerektiği bugünlerde, yenile- nebilir enerjiler bu açıdan da teşvik edilmelidir. Ne yazık ki ülkemizde hâlâ, bunların yeri- ne en büyük sera gazı kay- naklarından biri olan kömürlü termik santral yatırımları ko- nuşulmaktadır, işletilmeye de- vam edilmektedir. İyice incelendiğinde yenile- nebilir enerji kaynaklarının di- ğer enerji kaynaklarına göre çok büyük avantajları olduğu rahatlıkla görülebilir. Ülkemiz açısından belki de en büyük avantajı, kendi olanak ve po- tansiyelimizle bu enerjiyi üre- tebilmemiz olacaktır. Türki- ye’nin hatta dünyanın ihtiyaç duyduğu enerji bizim coğraf- yamızda mevcuttur. Barış döneminde sorun ol- mayan enerji hatları, savaş, kriz durumunda sorunun ta kendisi olmaya adaydır, aynen Boğazlar meselesi gibi. Bu açı- dan da yenilenebilir enerji yatı- rımları kesinlikle ihmal edilme- meli, ertelenmemelidir. Gü- neş, hidroelektrik/su enerjisi ve rüzgâr enerjisi kullanımı için treni kaçırmadan, bu kaynak- larımızı uluslararası emperyalist güçlere kaptırmadan harekete geçmeliyiz. Hiç değilse bu kay- naklarımızı asgari değerlendir- sek de “su akar, Türk bakar” öz- deyişine bir de “güneş yakar, rüzgâr eser” i eklemeden, ezberi bozsak… BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ “Eğir” de denilen ve kök- leri hekimlikte kullanõlan otsu bitki. 2/ Halk edebiyatõnda uyağa verilen ad... Sõvas’õn bir ilçesi. 3/ Ka- radeniz yöresi- ne özgü, mõsõr unu ve peynirle yapõlan bir yemek. 4/ Bayat olmayan... Bir renk. 5/ Muğla-An- talya il sõnõrõnda bir çay... Dörtte bir. 6/ Kaynağõ mitolojik çağlara dayanan ki- rişli bir çalgõ... Dü- zelme, iyileşme. 7/ Yabancõ... Amerika kõtasõnda bir ülke. 8/ Açõk duran başparmağõn ucundan gösterme par- mağõnõn ucuna kadar olan uzaklõk... Çok istekli, çok hevesli. 9/ Peru ve Bolivya’da yünü için yetiştirilen evcil alpaka türü... Kayõnbirader. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mersin ağacõnõn, nohut büyüklüğünde ve morumsu siyah renkli meyvesi. 2/ Bir hayvan... Yük gemisi. 3/ Dağ kekiği... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ. 4/ Bir dağ sõrasõnõn yamaçlarõndan her biri... Tatlõ bir çö- rek. 5/ Ender, seyrek... Suudi Arabistan’õn plaka imi. 6/ Kõvrõk bir sopaya benzeyen ve atõcõsõna geri dö- nen av aracõ. 7/ “Göl sanõrdõk ne zaman dalsak --- gözlerine” (F. N. Çamlõbel)... Muğla’nõn bir ilçesi. 8/ Bir nota... Yünlü ya da pamuklu bir dokuma. 9/ Kalõnca bir bambudan yapõlmõş Japon flütü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A L A F A T K A B A K T U F A L A İ S A B E T A K İ D E A L A F S E M A E K A T A A P İ K O T U B A İ L F F E L E K O T K A T A K O F T İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle