21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
T EMA’nõn Onursal Baş- kanõ Hayrettin Karaca geçen yõllarda hacca gi- der. Dönüşünde sorarlar: - Arabistan’a gidip gelmeniz hayatõnõzda neleri değiştirdi? Karaca’nõn yanõtõ anlamlõdõr, büyük derslerle doludur: - Artõk ibadetimi Türkçe ya- põyorum... (Hayrettin Karaca Kitabõ, 2008, say.171) Bir geziden ders almak, pay çõkarmak işte budur. Kişide yurtseverlik, anadili sevgisiyle başlar. Dille ilgili kurumlarõn bu yüce dil sevgisini görmelerini, yõlõn dil ödülünü sayõn Kara- ca’ya vermelerini öneriyorum. Söylediğini çok önemsiyorum. Bazen bir sözcük bile karan- lõklarõ yõrtmaya, aydõnlõklarõ aralamaya yeterlidir. Özgür düşüncenin õşõğõnda, onurlu kimliğin, eşsiz kişiliğin anõtlaşan söz öbeğidir anõlan ya- nõt. Bu tür deyişe kaç milyon- da bir rastlanõr? Ülkeler arasõ gezilerin dü- şük olduğu yõllarda bir soru sõk sõk yinelenirdi: - Çok gezen mi çok bilir, çok okuyan mõ? Bizimkiler çok geziyorlarsa da, bilgi konusunda sõnõf geçe- ceklerini sanmõyorum. Gezen- lerin, yurda nelerle döndükleri merak konusudur. Dönüşümün, değişimin tohumlarõyla dön- mek ilerlemeye, insanlõğa adõm attõrõr. Uygarlõk, biraz da gezi- lerle sağlanmõş etkileşimle yay- gõnlaşõyor. Okullardaki gezilerde bile ön- ce gezi planõ yapõlõr. “Geziden çıkarılacak ders”le plan son bulur. Gezi, yüce bir amaca hiz- met etmeli. Oysa, bizimkilerin yurda dönüşlerinde ellerindeki bavul sayõsõ, her şeyi açõk açõk söylüyor. Bazõ dõş merkezlerden ülkemize döneceklerde, fazla valiz nedeniyle uçaklarõn kalka- madõğõnõ gazeteler yazõyor. On- larõn payõ da bu... 19. yy’õn son çeyreğinde Os- manlõ aydõnlarõ soluğu Paris’te alõr. Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal orada gördüklerini ül- kemize aktarõr. İlk gazete, ilk ro- man, ilk tiyatro o yazar, düşün adamlarõnca sağlanõr. O ka- lemler, insan haklarõnõn yolunu açar. Kul köle olmadan da ya- şanacağõ anlatõlõr. Vatan, va- tandaşlõk, kişilik kavramlarõyla tanõşõlõr. Pay derken, günümüz aydõnõ, bu aydõnlõk açacaklarõ anlõyor. Bazõlarõ ise parayõ, pulu, arsa- yõ, arabayõ... CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 28 HAZİRAN 2009 PAZAR 8 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bitirilmek İstenen Kimler? Birkaç yıl önce de, Başbakan’la o günler- deki Genelkurmay Başkanı Dolmabahçe Sa- rayı’nda buluşmuştu. Bir iki saat neler ko- nuştular, kimse bilmedi. Kendileri de bir şey söylemedi... Geçen gün de, yine Başbakan’la şimdiki Genelkurmay Başkanı buluşup görüştüler. Ko- nuştukları neydi, hangi konuydu? Kimse bil- miyor. Kendileri de söylemiyor. Bu iki ilginç buluşma, basında, kamuoyunda günlerce tartışılmakta, türlü yorumlar yapıl- makta... Ama her iki buluşma da, bir ‘sır’... Derken bir plan ortaya çıkmaz mı? Askere karşıt görüşleriyle tanınan bir gazeteye göre, sözde Fethullah’ı ve AKP iktidarını bitirecek bir plan varmış... Fethullah’ı bitirmek!.. Kaç yıldır Ameri- ka’da CIA’nın desteklediği bir eski vaiz ora- larda nasıl yaşar, emekli aylığıyla nasıl geçi- nir, bu arada dünyanın her yerinde okullar açar, Türkiye’nin içişlerine de zaman zaman ‘gatakulli’ gibi yorumlamalarla karışmaya kalkışır! Onu bitirmek birkaç subayın hazır- ladığı bir planın işi midir? AKP’yi bitirmekse! Bu ancak seçim yoluy- la olur. Bu gerçeğe, önce AKP’liler inanma- lı, ikide bir ‘darbe geldi gelecek’ diye gerek- siz korkulardan kendilerini kurtarmalı... Dar- be denen olay, önceden kolayca kestirilebil- seydi 12 Mart’lar, 12 Eylül’ler olabilir miydi?.. İrtica ile mücadeye gelince!.. Bu sorun sürgit yaşanıyor. Her hükümet irticaya, irtica kaynaklarına karşı. Anayasa Mahkemesi’nin ‘laikliğe karşı odak’ saydığı bir hükümet, bu suçlamadan kendini kurtarmaya çalışmalı, ge- reksiz korkulardan kaçınmalı, demokrasiye, çağdaşlığa ters düşen eylemlerden... Atatürk askeri başlagıçtan beri geriliklere, irtica kışkırtmalarına düşmandır. Bunu herkes bilir. Öyle üç beş subayın hazırladığı söylenen planlarla değil, seksen beş yıldan bu yana görevinin bilincindedir. Gerçek bir demokra- siden, uygar bir toplumdan, çağdaşlıktan ya- na bilinçli Türk halkı da ‘irtica’ denen ortaçağ kafasına karşıdır. Başbakan’la her iki Genelkurmay Başkanı arasında geçen gizli buluşma, bir sır olarak ka- lacak mı? Böyle gizli konuşmaları sonsuza dek saklamak olası mıdır? İnsanlar arasında yaşanmış bir gizlilik ne kadar saklansa da er geç ortaya çıkar. Planlar, kuşkular, gizli gö- rüşmeler günü gelir tarih sayfalarında açık açık yerini alır. PENCERE Belge Belgelendi... Feto yaman mı yaman.. Bu işleri kendisi mi çeviriyor, F polisi mi tez- gâhlıyor, AKP mi dümen tutuyor, yoksa bizimki- nin Amerika’da kurmayları mı var... Ne olursa olsun planlama harika... Nasıl?.. Ergenekon dava dosyasına o “kağıt parçası”nı ya da fotokopi belgeyi kim yerleştirdi?.. Fotokopi belge hukukta belge ya da delil sa- yılmıyor, savcı bu işi yapmış olamaz (ya da özellikle olur)... Peki zamanı gelince fotokopi belgeyi ya da ‘kâ- ğıt parçası’nı malum gazeteye “servis” eden kim?.. F polisi mi?.. F savcısı mı?.. Çünkü o biçim belgeye bakılırsa ciheti askeri- yeden bir albay şunları yazmış: - AKP’nin ve Gülen’in işi bitirile... Peki, hangi geri zekâlı bu kâğıt parçasına bel- ge diyebilir... Ama AKP-FETO medyası belge üzerine kıya- met koparıyorlar... Tezgâhın bundan sonrası daha da yaman... Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ gerçekleri dile getirmek, TSK’ye yönelik iftiraları yanıtlamak için bir basın toplantısı düzenliyor... Ama ne oluyor?.. Başbakan RTE aynı gün Genelkurmay Baş- kanı’nı yanıtlıyor... Ve aynı gün gece yarısı AKP-FETO ittifakı Mec- lis’ten bir yasa çıkarıyor... Nasıl bir yasa bu?.. Yasaya göre artık tüm subaylar Ergenekon so- ruşturması kapsamındadırlar... Ergenekon soruşturması askeri de kapsamına aldı mı ne olur?.. Bugüne dek Ergenekon soruşturmalarında neler olmuşsa, daha beteri olur... Buna sivilleşme denemez... Hukuksuzlaşma denir... TSK’nin doğrudan F polisinin güdümüne gir- mesi denir... Feto’nun Ordu’yu avucuna almak için soruş- turmayı kullanma fırsatını kökünden yakalama- sı denir... Yine de aşkolsun Feto’ya... Bütün bu tezgâhları kendisi mi kuruyor?.. Sanmıyorum.... Kim kurmuşsa, kurulan tezgâha bakıp dudak ısırmak gerekiyor... Belge numarasıyla Ergenekon tertibi TSK’nin içine girdi; 30 Ağustos’un da eli kulağında... A vrupa ülkelerinden çoğu, ay- rõca Avustralya, Amerika Bir- leşik Devletleri ve Kanada l970’li yõllardan sonra kabul ettikleri yasalarla aile içi şid- deti önlemeyi amaçlamõşlardõr. 20 Aralõk l993 tarihinde BM Genel Ku- rulu’nda kabul edilen “Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirge” kadõna karşõ şiddetin önlenmesinde çok önemli uluslararasõ bir belgedir. Avrupa Parlamentosu l997 yõlõnda “Av- rupa Çapında Kadınlara Karşı Şiddete Sıfır Hoşgörü” kararõ ile “l999 yılının Av- rupa Kadınlara Karşı Şiddete Hayır Yı- lı” olarak duyurulmasõnõ ve bu amaçla kam- panyalar düzenlenmesini öngörmüştür. Uluslararasõ gelişmelerin yansõmalarõ gecikmemiş ve l980’li yõllarda, şiddeti ön- lemeye yönelik çalõşmalar ülkemizde de başlamõştõr. Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadõnlara Karşõ Her Türlü Ayrõmcõlõğõn Önlenmesi Sözleşmesi’ni l985 yõlõnda imzalanmõş ve sözleşme ülkemizde l986 yõlõnda yürürlü- ğe girmiştir. Avrupa Birliği müktesebatõna uyum çer- çevesinde düzenlenen Ulusal Programõn Si- yasi Kitleler Bölümü’nde, “Kadın-erkek eşitliğinin özellikle uygulamada sağ- lanması bir öncelik alanı olacaktır” de- nilmektedir. Unutmamak gerekir ki ana- yasamõzõn 90/son fõkrasõ uyarõnca “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bun- lar için anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz” denilmektedir. Usulüne uygun olarak yü- rürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlük- lere ilişkin uluslararasõ sözleşmeler aynõ ko- nuyu düzenleyen iç hukuk kurallarõnõn üs- tünde yer alõrlar. Gerek uluslararasõ gelişmeler ve gerek- se ülkemizde yapõlan çalõşmalar sonucu l4 Ocak l998 tarihinde “4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun” kabul edil- miştir. İşte bu yasa ile aile içi şiddet ilk kez bir hukuksal kavram olarak karşõmõza çõk- mõştõr. 4320 sayõlõ bu yasanõn genel ge- rekçesinde; “Aile içi şiddetin zararları sa- dece toplum açısından değil, birey açı- sından da tehlikeli sonuçlar yaratmak- tadır. Aile içi şiddet, sevgi, şevkat ve mer- hamet göstermesi gereken bir kişi tara- fından uygulandığından, şiddete maruz kalan aile bireyinin ruhi yapısında ha- yatı boyunca silinmesi zor izler bırak- maktadır” denilmektedir. Anayasamõzõn, ailenin korunmasõ başlõklõ 41. maddesinde, ailenin Türk toplumunun temeli olduğu belirtildikten sonra devletin ailenin huzur ve refahõ, özellikle ananõn ve çocuklarõn korunmasõ için gerekli önlem- leri alacağõ öngörülerek devlete koruma gö- revleri yüklemiştir. 7 Mayõs 2004 tarihinde anayasamõzda ya- põlan değişiklikler kapsamõnda “Kanun önünde eşitlik” başlõklõ l0. maddede de- ğişiklik yapõlarak; “Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir, devlet, bu eşitliğin ya- şama geçirilmesini sağlamakla yüküm- lüdür” hükmü getirilmiştir. İşte Türkiye’nin sorunu da bu eşitliğin ya- şama geçirilememesi, uygulamalarda er- kek egemen bakõş açõlarõnõ değiştireme- mesidir. Türkiye’nin 4. ve 5. Birleştirilmiş CE- DAW Raporlarõnõ Ocak 2005’te ele alan BM CEDAW Komitesi, öncelikle Türki- ye’den CEDAW Sözleşmesi’nden doğan yükümlülüklerinin tümünün “sistemli ve devamlı” bir uygulama ile yerine getiril- mesini istemiştir. Prof. Acar’a göre bu hu- sus çarpõcõ ve gerçekçi bir tespittir. Ve Tür- kiye Cumhuriyeti’nde bir kadõn-erkek eşit- liği olmadõğõ, bu yönde acil ve Türki- ye’nin uluslararasõ taahhütleri ile tutarlõ adõmlar atõlmasõ gereği yadsõnamaz bir ol- gudur. Hemen ve önemle belirtelim ki Kadõnlara Karşõ Her Türlü Ayrõmcõlõğõn Önlenmesi Uluslararasõ Sözleşmesi’nin (CEDAW) 2 E maddesi, “Taraf devletler, herhangi bir kişi, kuruluş veya teşebbüsün kadınlara karşı ayrım yapmasını önlemek için bü- tün uygun önlemleri alır” demekle özel ki- şilerin davranõşlarõndan da devleti sorum- lu tutmaktadõr. Kadõna Karşõ Şiddet... İzzet DOĞAN İstanbul 1. Aile Mahkemesi Hâkimi Hemen ve önemle belirtelim ki Kadõnlara Karşõ Her Türlü Ayrõmcõlõğõn Önlenmesi Uluslararasõ Sözleşmesi’nin (CEDAW) 2 E maddesi, “Taraf devletler, herhangi bir kişi, kuruluş veya teşebbüsün kadõnlara karşõ ayrõm yapmasõnõ önlemek için bütün uygun önlemleri alõr” demekle özel kişilerin davranõşlarõndan da devleti sorumlu tutmaktadõr. HABERLER Geziden Pay Çõkaranlar Nusret ERTÜRK Seyrantepe’de ‘risk’li bekleyiş Parasõzlõktan aylardõr bekleyen Galatasaray’õn stat inşaatõnda ‘teknik sorunlar’ başlarken betonarme taşõyõcõlarda risk doğabileceği belirtiliyor OKTAY EKİNCİ İmar durumu da mahkemelik olan İstanbul-Seyrantepe’deki GS Stadõ inşaatõnõn “finans sorunu” nedeniyle aylardõr durmasõ yüzün- den “betonarme taşıyıcıları”nda da risk doğabileceği belirtiliyor. Özellikle açõkta bekleyen beto- narme bağlantõ demirlerinin yakla- şõk 5 aydõr “paslanmakta” olduğu, bu nedenle de “statik özellikleri”ni yeniden kazanmalarõ sağlanmadan kullanõlamayacağõnõ belirten uz- manlar, “bilhassa kabuk tutmaya başlayan tüm demirlerde pasların titizlikle temizlenmesi ihmal edil- memeli” diyorlar... Galatasaray Kulübü’nün 49 yõl- lõğõna kullanõm hakkõnõ aldõğõ Sey- rantepe Stadõ yapõmõndaki finans tõ- kanõklõğõnõ aşmak için TOKİ’nin in- şaatõ devralabileceği belirtiliyor. Yüklenici Eren Talu ve Abu Dabili ortaklarõna 115 milyon TL’lik kre- diyi temin etmeleri için için son kez süre tanõndõ. Halkbank’õn TOKİ kefaletine rağmen bu krediyi ver- memesiyle doğan krizin son çaresi olarak ise ihalenin iptal edilerek ye- ni yüklenici aranabileceği söyleni- yor. Ne var ki ekonomik sorunlar kõ- sa sürede aşõlsa bile, inşaatõn hem “imar durumu sorgulaması” açõ- sõndan, hem de imalattaki bekle- melerin yarattõğõ “teknik sorun- lar”õ nedeniyle “tartışmalı” duru- munun süreceği anlaşõlõyor. İnşaat sahasõnõn imar planlarõnda “ağaçlandırılacak alanda” kal- masõ, çünkü metropoliten planlama kararlarõna göre “yapılaşma kısıt- laması” bulunan ormanlõk kuşakta ve su havzalarõna komşu konumda bulunmasõ nedeniyle, spor tesisle- rine olanak sağlayan imar planõ değişikliğine dava açõlmõştõ. Mimarlar Odasõ’nca İstanbul 9. İdare Mahkemesi’nde 9 Ocak 2008’de açõlan “iptal” davasõna “aldırılmadan” inşaata devam edi- lirken, finans tõkanõklõğõ nedeniyle duran inşaattaki teknik sorunlar da projenin geleceğini tartõşmalõ hale getiriyor. Özellikle betonarme taşõyõcõ sis- temdeki yarõm kalan imalat nede- niyle açõkta bekleyen ve bu neden- le hõzla paslanmakta olan demir do- natõ “statik nitelikleri”ni de yitiri- yor. Bu nedenle, aynõ demirlerle ya- põlacak bağlantõlarõn yeterli güven- ce veremeyeceğini belirten uzman- lar, önlem alõnmazsa stadõn kulla- nõmõnda risk olabileceğini vurgu- luyorlar...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle