22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
M Y BC MYBC 28 HAZİRAN 2009 / SAYI 1214 3 İran’a mı benzeyeceğiz? “Daha lise talebesiyken tabip olmaya merakım, beni tıp mevzuunda verilen konferanslarla alakalandırdı. Dinlediğim en cazip takrirlerden biri de siz aziz hocamdan 1940’ta Şişli Halkevi’nde dinlediğim “Doğacak çocukta önceden cinsiyet tayini mümkün müdür?” mevzulu konferanstı. Hâlâ o tatlı üslup ve o nefis ders hatırımdadır... Şimdi siz hocamın emek verdiği bir talebesi olmak benim için erişilmez iftihar payesidir. Bu emeğin karşılığı ebedi minnet ve şükran borcu olup her muvaffakiyetimde sizleri tazimle anmak olacaktır. Bizlerin yetişmesi için maddeten ve manen yıpranmanız alicenap misallerin en büyüğüdür... Var olun, sağ olun! Ellerinizden öper, huzurunuzu tazimle selamlarım.” Bu sözler, 1955’te, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde hazırlanmış olan bir uzmanlık tezinin önsözünden aktarılmıştır. Şimdi de geçenlerde Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin diploma töreninde sınıf birincisi Dr. Tuğba Akın’ın söylediklerini anımsayalım: “Arkadaşlarımızdan sadece yüzde 2.8’i gelecekten umutlu. Geri kalanı ise meslek yaşantısı ile ilgili beklentilerinin gerçekleşmesi konusunda karamsar... Çünkü bizler siyasi dengeleri hâlâ oturmamış, sağlık politikaları sürekli değişen ve hekime değer verilmeyen bir ülkede yaşıyoruz. Bu fakültenin öncelikli amacı hekim yetiştirmek değil midir? O zaman neden bazı polikliniklerde hiç hoca görmeden.. sadece asistan hekimlerle hasta bakıyoruz?” Türkiye değişmektedir! Türkiye’de sadece tıp öğrencileri değil her işten, her cinsten vatandaş çarpıklıklara tepki göstermeye başlamakta, sesini yükseltmekte, görevini yapmayan yöneticilere övgü yazanların sayısı da giderek azalmaktadır. Bu gerçeği yansıtan örnekler çoktur. Farkında mısınız? Bunun sonu neye varır? Bir zamanlar yurtdaşlarımızın tepkisizliğine ve kara bağnazlığın giderek yayıldığına bakarak soruyorduk: - İran’a mı benzeyeceğiz? 1987’de İran Meclis Başkanı Haşimi Rafsancani, Türkiye’de İslam devriminin yakın olduğunu ve her tür yardıma hazır olduklarını açıklamıştı... O da Türkiye’nin er geç İran’a benzeyeceğine inanıyordu. Aradan geçen zaman içinde Türkler değişti, İranlılar da: Bakın İran’da seçimlerde yolsuzluk yapıldığına inananlar, baskıya, tehdide nasıl tepki gösteriyorlar.. Yurdumuzda da demokratik eleştirisini cesaretle sergileyen vatandaşlarımız çoğalırken yine sormamız kaçınılmazdır: - İran’a mı benzeyeceğiz? Yani bugün binlerce vatandaşı bağnazlığa, yolsuzluğa tepki sergileyen İran’a mı? - O zaman Sayın Rafsancani yine katkı önerir miydi acaba? G erezs@superonline.com SELÇUK EREZ PAZARIN PENCERESİNDEN İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/ 75 / 343 72 74 (554-555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri / Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. (cumdergi@cumhuriyet.com.tr) Baştarafõ 1. sayfada Y ine de bir sorun var; Tahran dõşõndan göstericilere aktif destek neredeyse yok denecek kadar azalmõş. Karşõmõza gelen bu bilgilerden sonra akla gelen soru şu: Göstericiler geri adõm mõ atacak? Tebriz’den bu soruya gelen yanõt olumsuz. Devam eden direniş akla başka sorularõ da getiriyor. İslam Rejimi’ni yõkõp yeni bir rejim mi yaratmak istiyorlar? Bu soruya cevap vermek o kadar da kolay değil. Tahran’a en büyük desteği veren yurtdõşõndaki İranlõlar için bu ihtimalden kolaylõkla söz edilebilir. Göstericiler içinde anarşistler ve komünist partiyi İran’a getirmek isteyenlerin olduğunu da Tebriz’deki arkadaşõmõz onaylõyor. Sokaklardaki kalabalõğõ ortak noktada buluşturan asõl güç seçimi hileli şekilde kaybettiğini iddia eden Mir Hüseyin Musavi’ye olan destekleri. İran’da iki haftadõr yaşanan olaylarõn ortasõnda yer alan Mir Hüseyin Musavi’nin İran siyasi tarihindeki yeri çok daha eskilere dayanõyor. 1979’daki İslam Devrimi sõrasõnda sokaklardaki göstericileri o organize etti. Şah devrildikten sonra kurulan İslam Cumhuriyeti’nde başkanlõk sistemine geçilmeden önceki son başbakandõ. Ülkenin şimdiki dini lideri Ali Hamaney’le çekişmeleri de daha o günlerde başladõ. Ancak Musavi 1988’de Irak’la olan savaş sona erince görevinden ayrõldõ ve İran Sanat Akademisi’nin başõna geçti. Sosyal hayatta neredeyse hiç yer almamasõnõn sebebi olarak çoğu kişi rejime olan karşõtlõğõnõ gösteriyordu. 9 Mart’ta yirmi yõllõk politik sessizliğini bozup seçim kampanyasõnõ başlattõğõnda vaatleri arasõnda sosyal eşitlik, ifade özgürlüğü ve televizyon kanallarõnõ özelleştirme sürecini hõzlandõrma konularõnda iyileştirmeler yer alõyordu. Ayrõca göreve gelirse Ahlak Polisi’nin özellikle kadõnlar üzerindeki baskõsõnõn son bulacağõnõ da müjdeliyordu. Musavi’nin seçim kampanyasõnõn başladõğõ gün eski reformist başkanlardan Muhammed Hatemi adaylõktan çekildiğini açõkladõ. Bazõ iddialara göre Dini Lider Ali Hameney çok daha radikal olan Hatemi’yi durdurmak için Musevi’den aday olmasõnõ rica etti. Aslõnda seçimlerin yapõldõğõ 12 Haziran günü sõrf Musavi değil, diğer adaylar Ahmedinejad ve Muhsin Rõzai de sonuçlarõn manipule edildiğini söylüyordu. Daha, resmi sonuçlar açõklanmadan söylentilerin başlamasõnõn bir sebebi de tüm anketlerin farklõ rakamlar vermesiydi. Reform yanlõsõ İran halkõ ertesi sabah birden Ahmedinejad politikalarõnõ destekleyerek uyandõ! Sonuçlar beklenmedik derecede hõzlõ açõklandõğõnda ve Ahmedinejad’õn açõk farkla rakiplerini geride bõraktõğõ öğrenildiğinde sokaklar zaten kalabalõklaşmaya başlamõştõ. Göstericiler, “Oylarõmõz nerede” diye soruyordu. Seçim sonrasõnda sonuçlara saygõ ve birlik çağrõsõnda yapan Hamaney de pek ciddiye alõnmadõğõnõ görünce soruşturma başlatõlmasõ isteğinde bulundu. DEMOKRASİ ŞÖLENİ Tebriz’deki arkadaşõmõzõn dediğine göre ilk günlerde sokaklara çõkan Besici gerillalarõ polisi kendilerine karşõ halkõ korurken buldular. Ancak seçim sonuçlarõnda bir değişiklik olmadõğõ açõklanõnca polis de taraf değiştirdi. Zaten daha ilk günden şiddet vardõ. Musavi 13 Haziran’da yandaşlarõna şiddet eylemlerinden kaçõnma çağrõsõ yaptõ. Ancak “diktatörü devireceğiz” sloganlarõ Tahran sokaklarõnda giderek daha fazla yankõ buluyordu. Ertesi gün tansiyonu daha da yükselen olaylar hakkõnda El Cezire Televizyonu “1979 devriminden beri ülkede görülen en büyük rahatsõzlõk” yorumunu yaptõ. Olaylar üniversitelere ve diğer kentlere de sõçradõ. Belki de bir şeyleri değiştirmenin tam zamanõydõ. Birkaç gün içinde ülkedeki yabancõ basõn için çalõşma yapmak neredeyse imkansõz hale geldi. Bir RAI, birkaç BBC muhabiri dövüldü, elde ettikleri görüntülere el konuldu. Birçok basõn çalõşanõ merkeze gönderdikleri haberlerin manşet ve içeriğini değiştirmeleri yönünde tavsiye(!) aldõklarõnõ iddia ediyordu. BBC World Service de İranlõ yetkilileri, yayõnlarõnõ bozmakla suçluyordu. Oylarõn bir kõsmõnõn yeniden sayõlacağõ 16 Haziran’da tüm yabancõ basõn çalõşanlarõna ofislerinden çõkma yasağõ getirildi. O güne kadar hükümetin açõkladõğõna göre 20 gösterici hayatõnõ kaybetmişti. Kesin sonuçlar açõklandõktan sonra büyük bir gösteri düzenlendi, aynõ gün Güney Kore’yle karşõlaşacak İran Ulusal Futbol Takõmõ oyuncularõ da kollarõna taktõklarõ yeşil bantlarla Musavi’ye desteklerini gösterdi. Ayõn 18’inde neredeyse yüz bin kişi hayatõnõ kaybedenler için ellerinde mumlarla bir kez daha Tahran sokaklarõndaydõ. Hamaney artõk göstericilere tolerans gösterilmeyeceğini açõkladõğõnda eylemcilerin sayõsõ önceki günler kadar fazla değildi. Şiddet ise tam tersine artõyordu. Sonuç mu? 150’den fazla olduğu tahmin edilen ölü; tutuklanan onlarca politikacõ, basõn mensubu, insan haklarõ savunucusu, öğrenci... Yine de olumlu bir şeyden söz edebiliriz. Tebriz’deki arkadaşõmõz yedi yõl sonra ilk kez İran’a dönmüş ve kendini bu ortamda bulmuştu. Peki İran halkõnda yedi yõl öncesine göre değişen neydi? “Aslõnda istekleri açõsõndan yõllardõr değişen hiçbir şey yok. Sadece ayağa kalkacak cesareti kendilerinde buldular ve bir şeyleri değiştirebileceklerini gördüler.” G Konuşmaya pek gönüllü değiller. Çünkü ülke içinde yaratılan korku onlara kadar ulaşmış. Konuşmaya ikna ettiğimiz iki kişi de isimlerini vermeye çekiniyor. N.S. Türkiye’ye 1985’te gelmiş ama İran’dan çıkışı İslam Devrimi’nden bile önce. Her yıl en az bir defa ülkesine ailesini görmeye gidiyor. Seçimlerden beri Tahran’daki yakınlarından nadiren haber alabiliyor. Aldığı haberler de pek iç açıcı değil; “Zaten hava karardıktan sonra dışarı çıkılamıyor. Gündüz de bir şeye ihtiyacı olmadığı sürece pek kimseyi sokakta göremiyorsunuz” diyor. N.S.’nin ablası olayların olduğu şehir merkezine çok yakın oturuyor, silah ve çatışma seslerine karışan sloganlar evinin duvarlarında devamlı yankılanıyor. N.S. göstericilerin başarılı olmasını çok istiyor ama pek umudu yok. “Çünkü” diyor “kırsalda cahil insan çok, kolayca kandırılabilirler ve göstericileri bastırmak için kullanılmaları muhtemel.” Olayların seçimlerden sonra patlak vermesiniyse “biraz işin bahanesi” olarak görüyor. Kendisi de İran’dan ayrılmadan önce benzer hisleri yaşadığı için şimdi televizyondan gördüğü gençleri çok iyi anlıyor. İktidara bir sorusu var: “Acaba ülkenin başındaki insanlar hiç genç olmadılar mı?” Ya sokaktaki gençler baştakileri devirip “başka bir İran” yaratmayı başarırsa? “Annem öldükten sonra İran’a dönmeyi istiyordum. Tabii ki dediğiniz gerçekleşirse İran’a dönerim.” B.K.’nin hikâyesi biraz farklı; kökeniyle arasında bağ hissetmiyor. Tek sebep olarak göstermese de, İslam rejiminin İran’dan soğumasındaki etkisini yadsımıyor. Oraya en son üç yıl önce gitmiş. “Onun dışında bütün arkadaşlarım ve hayatım burada şekilleniyor” diyor. Bir şeylerin değişeceği konusunda umudu yok. “İran halkını biraz da kibirli olması ayakta tutar. Kendi tarihleri ve gelenekleriyle çok fazla gurur duyarlar. Bu da kendilerini eleştirmelerinin önünde önemli bir engel” diyor. İslam Devrimi yaşandığında yedi yaşındaymış. O zamanlara dair hatırladığı en ilginç şey, müziğin yasaklanması. Kendi kültürüyle bu kadar övünen bir ulusun müziğinin yasaklanmasını aklı almıyor. Her şeyin ötesinde onun için en önemli ve üzücü olan insanların ölmesi. “İran’ın ‘şeytan’ olarak nitelendirdiği ABD ve İsrail devletleriyle karşılaştırıldığında kendi halkına karşı bu kadar acımasız olmasını da görmek lazım” diyor. G İran’da bir kuşak uyanõyor Tahran sokaklarını işgal eden göstericiler “İslam Rejimi”ni mi yıkmak istiyor, yoksa sadece baskıların azalmasını mı? Biri İran’dan, ikisi Türkiye’den konuştuğumuz İranlılar net bir amaçtan bahsedemiyor. Çünkü kalabalığın içinde sadece seçim sonuçlarını protesto edenler de, Komünist Parti’yi İran’a getirmek isteyenler de var. Açık olan şu; İran’da bir kuşak değişim istiyor. Türkiye’deki İranlõlar... Acõmasõzca öldürülen Nida Sultan yurtdõşõnda anõldõ. DENİZ ÜLKÜTEKİN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle