Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
M Y BC
MYBC
28 HAZİRAN 2009 / SAYI 12142
Haziran ayõ boğuyor Madrid’i. Öylesi
bir sõcak, arada bir yağõveren yağmur.
Tõklõm tõklõm sokak kahveleri ve Plaza
Mayor’da durmaksõzõn akordeon çalan
sokak çalgõcõlarõ. Sangria’larõ, yaz
şaraplarõnõ, biralarõ sõcağa inat içen, su gibi
akõp giden dilleriyle avaz avaz konuşan,
bence bizden hiç farklõ olmayan tipleriyle
sokaklarõ dolduran İspanyollar. İspanyollar
diyorum, aynõsõnõ Bask Ülkesi’ne, yani
İspanya’nõn kuzeyine gittiğimde
söyleyemem, biliyorum. Barcelona’nõn
başkenti olduğu güzel Katalunya bölgesine
gidip onlara, Katalansõnõz yerine
“İspanyolsunuz” desem azarõ yeyip
otururum yerime, farkõndayõm. Çünkü onlar
kendilerini on yedi ayrõ ülke -otonom bölge-
olarak çağõrõyor, öyle de yaşõyorlar. Öyle ki,
“Madrit’te Flamenko’yu nerede
izleyebilirim?” diye sorarsanõz, ayrõ bir
ülkeden bahseder gibi cevap veriyorlar, “O
dediğin bizim değil, İspanya’nõn
güneyinindir” diye.
Madrid, 15. yüzyõldan beri başkent ya ne
de olsa, o havayõ taşõyor haliyle. Kõrktan
fazla müzesi var mesela, hepsini gezecek
değiliz elbet ama Prado’yu, Reina Sofia’yõ
gezmemek olmaz. El Retiro parkõnda boş
boş yürümemenin, Real Madrid’in
stadyumunu görmeden, buranõn iki büyük
takõmõnõn, Atletico Madrid ve Real
Madrid’in Franco döneminden kalma
Frankocu- Cumhuriyetçi damgalarõnõ ve
hâlâ süre giden zõtlõklarõnõ bilmeden bu
şehirden geçmenin olmayacağõ gibi.
Dar sokaklarõ, dar balkonlu üç-dört katlõ
evleriyle durmadan yaşõyor Madrid. Hep
böyle değildi elbet, onlar da bedeli önceden
ödeyenlerden, malum Franco dönemiyle...
Artõk Avrupa’daki o yalnõz ülke
olmamanõn, seyahat edebilmenin, birden
fazla televizyon kanalõna sahip
olabilmenin, İspanyolca’dan başka bir dili
öğrenebilmenin kendilerinden bir zamanlar
nasõl esirgediğini anlatõyor hep orta yaşlõ
Madridliler. Bu yüzdendir ki, yeni nesli son
derece serbest yetiştiriyor bir kuşak önceki
İspanyollar, çocuklarõnõn insan olmanõn
haklõ özgürlüğünü yaşamalarõndan yana
olduklarõ belli. Yani Franko deyince
üzülüyor bizim kõvrak İspanyollar, ah, bir
de boğa güreşi deyince. Modern İspanya
için neredeyse bir utanç, boğayõ sağdan
sola koşturup sonunda öldürmenin adõnõn
“gelenek” konmasõ. Bir de şovun sonunda
matadora -performansõ iyiyse- öldürülen
hayvanõn kulaklarõnõn hediye olarak
verilmesi olayõ var ki, morallerini yerle bir
ediyor hümanist İspanyollarõn.
Ama ne dersek diyelim, onlar paçayõ iyi
kurtarmõşlar. Çok değil, 30-40 yõl önce
kadõnlarõn kendi başlarõna banka hesabõ bile
açamadõğõ ülkelerinde, bugün evlenebiliyor,
aile kurabiliyor lezbiyenler ve gayler.
Durmadan yükseliyor İspanya, dibe
vurduklarõ uzun yõllardan sonra nihayet
yukarõ çõkmanõn iç rahatlõğõyla. G
Bir Franco bir de boğa demeyin İspanyollara...
MADRİD
IŞIK CANSU CANAYAK
Bir grup sokak sanatçõsõ kanalizasyon
kapaklarõnõ birer sanat yapõtõna
dönüştürmeye karar verince Milanolular
“lağõm kapağõ sanatõ” ile tanõştõ. Porta
Genova semtinde Tortona ve çevresinde
sokaklarda rengârenk resimlerle bezenen
lağõm kapaklarõ kent sakinlerini, “gelin,
çiğneyin, geçin” diyerek davet ediyor.
“Altin Ustu” adõyla hayata geçen bu proje
Milano’yu baştan başa optik kabloyla
dokuyan Metroweb’in kuruluşunun onuncu
yõlõnda kente yeni bir kültürel soluk katmak
düşüncesiyle doğdu.
Kanalizasyon kapaklarõnda
yaratõcõlõklarõnõ sergileyen bu sanatçõlarõ
duvar ressamlarõ ile karõştõrmamak gerek.
Çünkü onlar bildiğimiz grafiti
sanatçõlarõndan çok farklõ. Daha çok şehir
ressamõ olarak anõlmak istediklerinden
“urban painter” diye tanõnmayõ doğru
buluyorlar. Sanatsal yaratõcõlõklarõnõ kent
mobilyalarõ üzerinde konuşturarak, asõk
yüzlü kentlere “yeter artõk” demek istiyorlar.
Kanalizasyon kapaklarõnõ resimlemek
isteğinin ardõnda, güler yüzlü, renkli ve
neşeli bir kent özlemi yatõyor. Bu
ressamlarõn ortak çabasõ sonbahar ve kõş
aylarõnda çoğu zaman gri yüzlü, sisli-puslu
Milano’ya alternatif bir kent arayõşõ. “Bu
sanat Berlin’de hayata geçtiğine göre
Milano’da da geçebilir” düşüncesiyle yola
çõkan sokak sanatçõlarõ yaratõcõlõklarõnõ
şimdilik Porta Genova semti ve çevresindeki
sokaklarda konuşturuyor.
Daha şimdiden moda, reklam ve tasarõm
dünyasõ bu şehir ressamlarõnõn peşine düştü.
Çünkü kanalizasyon kapaklarõnõ birer sanat
yapõtõna dönüştürmeyi beceren bu genç
ustalarõn kendi alanlarõnda da yeni işler
üretebileceklerini umuyorlar. Yõllarca yer
altõnda, kimsenin gözüne batmadan, fark
edilmeden çalõştõlar, ama şimdi birileri
onlarõ keşfetti ve peşlerine düştü.
Her gün yüzlerce insanõn üzerinde
yürüdüğü, ayaklarõyla çiğnediği, bazen
bisikletiyle hõzlõca geçtiği kanalizasyon
kapaklarõnõn kent halkõyla içli dõşlõ, bir
arada yaşamasõ hedeflendi. Lağõm
kapaklarõnõn ressamlarõ yapõtlarõnõn
kentlerin can damarõ sokaklarda yaşamasõnõ
istiyor. Bu yüzden varsõn vatandaşlar
çiğnesin sorun değil zaten bu işler insanlar
ezsin, çiğnesin diye üretildi.
İtalyanlar “tombino art” diye adlandõrõyor
bu sanatõ. Kent merkezine on dakika
uzaklõktaki Porta Genova’da şehir
ressamlarõnõn fõrçalarõyla birer sanat yapõtõna
dönüşen her biri diğerinden farklõ rengârenk
kanalizasyon kapaklarõ keşfedilmeyi
bekliyor. Meraklõsõ için küçük bir not, bu
açõk hava sergisi 6 Kasõm’a kadar Tortona,
Savona, Montevideo, Bergognone ve
Stendhal sokaklarõnda devam ediyor. G
aslikayabal@hotmail.com
Gelin,
çiğneyin,
geçin
MİLANO
ASLI KAYABAL
F
ransõzcada güzel bir deyiş vardõr:
“Bir kõrlangõçla bahar gelmez.” Çok
kõrlangõçla gelir mi? Bozduğumuz
iklimlere rağmen gelme şansõ biraz daha
yüksektir kuşkusuz. Çünkü o kõrlangõçlar
(şimdilik) zamanõnda geleceklerdir. Peki, 9
aylõk bir “Fransa’da Türkiye Mevsimi”
düzenlemekle Fransa’nõn, Fransõz egemen
görüşü, Fransõz kamusunun Türkiye ve
Türklere ilişkin önyargõsõ değişir mi? Bu
“Mevsim”in ardõndan Fransa’nõn resmi
tavrõnõ beklemek, “bir kõrlangõcõn ardõndan
baharõn gelmesini beklemek” kadar abesle
iştigal etmektir.
1 Temmuz 2009’da başlayõp 31 Mart
2010’da bitecek “Fransa’da Türkiye
Mevsimi” bu tür faaliyetlerin ne ilki ne
sonuncusu. Yeryüzündeki farklõ kültürlerin
Fransa’da daha iyi tanõnabilmesi amacõyla
başlatõlan (kõsmen de ticari) bu tipte “Yõl”,
“Sezon” ve hatta “Bahar”, “Sömestr” gibi
faaliyetlerin ilki 1985’te Hindistan
etrafõnda yapõlmõştõ.
Katõ kurallar belirlenmese de 2003’te
Cezayir ile düzenlenen programda (Ocak-
Aralõk 2003) olduğu gibi, sivil toplum ve
resmi makamlarõn yerinin daha iyi
tanõmlandõğõ bir tarz, bir “norm” ağõrlõk
kazandõ. Fransõz Dõşişleri Bakanlõğõ’na
bağlõ resmi “Culturesfrance” kurumunun
denetiminde, muhatap ülkelerin yetkili
makamlarõyla anlaşmalõ, özel sektör
destekli bu yaklaşõm çerçevesinde “Yõl”
veya “Sezon”lar hazõrlandõ. “Fransa’da Çin
Yõlõ”, “Nova Polska/Yeni Polonya-
Fransa’da Bir Polonya Sezonu”, “Brezilya,
Brezilyalar-Fransa’da Brezilya Yõlõ”,
“Francoffonies, Fransa’da Frankofon
Festival”, “Corée au Coeur/Gönüldeki
Kore: Diplomatik İlişkilerin 120 Yõlõ”,
“Arménie, mon Amie/Dostum Ermenistan-
Fransa’da Ermenistan Yõlõ”, Fransa-
Quebec, Dört Yüzyõllõk Kardeşlik ve
Fransa’nõn AB Dönem Başkanlõğõ’na denk
gelen “Avrupalõ Kültür Sezonu”
düzenlendi. Her seferinde devlet veya
hükümet başkanlarõ Fransõz muhataplarõyla
açõlõşlara, törenlere katõldõlar.
“Türkiye Mevsimi”ne gelince işler
yavaşladõ, yavanlaştõ, kesatlaştõ, kasõtlaştõ.
500 yõllõk ayrõcalõklõ diplomatik
ilişkiymiş; Türkiye’de Fransõzca
üniversiteler, liseler, hâlâ 2 milyonun
üstünde Frankofon varmõş; Mustafa
Kemal ve takipçilerinin ölçütleri “Fransõz
Devrimleri”, rotalarõ “Aydõnlõklar”mõş.
Hepsi unutuldu... Ne o, adam aşõrõ sağõn
oylarõnõ sağlama alacakmõş. Halbuki içten
bir Türkiyesever, Türkiyeli bir AB’nin
tarihsel gereğine inanan eski
Cumhurbaşkanõ Jacques Chirac halefi
Nicolas Sarkozy’ye Fransõzca deyimiyle
bir “Zehirli” değil “Ballõ Hediye”
Fransa’da Bir Mevsim: Türkiye
PARİS
UĞUR HÜKÜM
bõrakmõştõ. “Öteki”ni tanõmak, anlamak
için paha biçilmez bir fõrsat, olanak. Ne o,
adamõn okuduğu okulda Kapadokyalõya
“Avrupalõ” denmezmiş. Peki karşõsõndaki
Kasõmpaşalõ ondan aşağõ “Avrupalõ”
mõydõ acaba? Diplomasi yapmayõ çim
sahada çalõm, müzakerede tartõşmayõ
Zidan’õmsõ kafa atmakla eş tutan adam
birdenbire “Fransa’da Türkiye
Mevsimi”ni iptal etmek tehditini
savuruverdi. Aynõ soydan “erkek”
hasmõnõn ekmeğine yağ süreceği
konusunda “Bir bilen” uyardõ, anlaşõlan.
Paris Büyükelçiliği “temizliği” üstlenip,
söylentiyi yalanladõ.
1 Temmuz’dan itibaren 400 civarõnda
kültürel faaliyet “Gönülsüz Fransa”nõn,
öğrenmeye, tanõmaya açõk “Gönüllü
Fransõzlar”õna “Türkiye, Türkiyeler,
Türklükler” sunacak.
Herkese kolay gele... Kimbilir
bakarsõnõz Fransõzlar bu “Mevsim”in
ardõndan, Türkiye’ye daha az Fransõz
olurken, Türklerde Fransa’ya Fransõz
bakmaktan biraz olsun
kurtulabilirler. G
Gemileri talan eden korsanlarõ
filmlerden, kitaplardan tanõyoruz.
Kuru kafalõ bayraklarõyla denizlerde korku
salan o korsanlar tarihe karõşalõ yüzlerce yõl
oldu. Günümüzün korsanlarõ ise eskilerden
çok farklõ; kõlõç kullanmõyorlar, hatta
şiddete karşõlar. Silahlarõ bilgisayarlar.
Bilgisayarlar ile ulaşabildikleri ne kadar
film, müzik ya da benzeri kültürel eser
varsa ekranlarõna indirmeyi hak sayõyorlar.
Korsanlarõn isim babasõ ve reisi de
Vikinglerin soyundan bir İsveçli. Avrupa
Parlamentosu seçiminde İsveç’ten
Strasbourg’a bir temsilci göndermeyi
başaran Korsan Partisi’nin lideri Rick
Falkvinge. Aslõnda adõ Rickard ama bir
korsan liderin adõnõn havalõ olmasõ
gerektiğini düşünmüş ki kendini Rick diye
tanõtõyor.
Falkvinge, daha 16 yaşõndayken program
geliştirmeye başlayacak kadar haşõr neşir
bilgisayarla. Ona göre yaşadõğõmõz çağa
“bilişim çağõ”, “iletişim çağõ” gibi isimler
verilse de çağõn gerektirdiği adõmlar
atõlmõyor. Parlametodaki bütün partilerle
temasa geçtiklerini, telif haklarõ yasasõnõn
gerçekçi olmadõğõnõ, yasaklama ile bir yere
varõlamayacağõnõ anlatmaya çalõştõklarõnõ
ama partilerin gelişmenin farkõnda
olmadõğõnõ söylüyor. Partilerle temastan
sonuç alamayõnca da adõyla sanõyla Korsan
Partisi’nin kuruluşuna öncülük ediyor.
Korsan Partisi ile siyaset dünyasõna yepyeni
bir ses getiriyor. Partinin kuruluşu aslõnda
Adõyla
sanõyla
korsan...
STOCKHOLM
OSMAN İKİZ
Korsan Körfezi adlõ internet sitesiyle
başladõ denebilir. O sitenin arkasõnda da
Falkvinge var. Film ve müzik paylaşõm
sitesi olarak kurulan Korsan Körfezi (The
Pirate Bay) adlõ site milyonlarca ziyaretçisi
ve kullanõcõsõyla kurulu düzenin kurallarõnõ
zorlayõnca şimşekleri üzerine çekti.
Sanatçõlarõn telif haklarõnõn ihlal edildiği
gerekçesiyle sitenin kapatõlõp kurucularõnõn
yargõlanmasõ gündeme geldi. Tartõşmalar
sürerken Korsan Körfezi’nin destekçisi
Falkvinge konuyu siyasi platforma
taşõmanõn zamanõ geldiğini düşündü.
Düşüncelerini kaleme alõp siteye koyunca
umduğundan büyük destek gördü. 1 Ocak
2006’da Korsan Partisi’nin kuruluşu için bir
deklarasyon hazõrlayarak yeni bir site
kurdu. Kõsa zamanda 1500 imza toplanarak
partinin kuruluşu resmen gerçekleştirildi.
Korsanlar 2006’da parlamento
seçimlerine girdiler ancak 0,6 oranõnda oy
toplayabildiler. O sõralar sadece dar bir
çevrenin desteklediği, çoğunluğun
varlõğõndan bile haberi olmadõğõ Korsan
Partisi, büyük müzik ve film şirketleri
sayesinde adõnõ bütün dünyaya duyurmayõ
başardõ. Şirketler Korsan Körfezi adlõ
internet sitesini telif haklarõnõ ihlal ettiği
gerekçesiyle mahkemeye verince Korsan
Partisi’nin adõ da duyuldu. Hele bu yõl nisan
ayõnda mahkeme site yöneticilerini mahkûm
edince parti üyelerinin sayõsõ bir haftada üçe
katlandõ. Avrupa Parlamentosu seçimi
öncesinde de üye sayõsõ katlanarak arttõ.
İsveç’teki gelişmeye paralel olarak birçok
Avrupa ülkesinde de kardeş korsan partileri
kuruldu. Yeni kurulanlar seçime hazõrlõklõ
olmadõğõndan varlõk gösteremediler, ama
İsveç Korsan Partisi yüzde 7.7 oranõnda oy
toplayarak Strasbourg’a bir temsilci
göndermeyi başardõ. Şimdi Avrupa
Parlamentosu’nda telif haklarõ yasasõnõn ve
devlet kurumlarõna gizli dinleme olanağõ
sağlayan yasalarõn kaldõrõlmasõnõ isteyen
yeni bir ses var. G
Gurur
seremonisi
Meksika LGBT
(Lezbiyen, Gay,
Biseksüel ve
karışık kimlikliler)
haklarının en çok
yankı bulduğu
ülkelerden biri.
Başkent Mexico
City’de farklı
cinsel kimlikleri
olanların kurumlar
karşısındaki
eşitlikleri 2006’da
kabul edildi, Zona
Rosa ise
LGBT’lerin ikamet
ettiği bölge olarak
herkes tarafından
kabul edilmiş.
Böyle olunca da
her yıl geleneksel
olarak düzenlenen
LGBT Gurur
Seremonisi
eylemlerden daha
çok böylesi renkli
görüntülere sahne
oluyor.