17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CYB C Y B 11 MAYIS 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Senatör McCarthy’nin ‘Cadõ Kazanõ’ Ortaçağda, “bağnaz, kör inançlı Hıristiyanlar” topluma güç- lerini göstermek için zaman zaman “cadı kazanı” kaynatõp “ca- dı avına” çõkarmõş. Sonralarõ, “cadı avı” toplumlarõ sindirmek için “ruhban sını- fı” tarafõndan çok uygun bir yöntem olarak benimsenmiş ve sõk sõk kullanõlmõş. Devlet üzerinde din baskõsõnõn kalkõp, yerini laik sistem aldõk- tan sonra bu kez, “cadı avı” politik amaçlõ olarak kullanõlmaya baş- lanmõş. Tarihteki cadõ avlarõnõn ünlülerinden biri de Amerika’nõn “Sa- lem” kasabasõnda yaşanmõş. 1692-1693 yõllarõ arasõnda bugünkü Massachusetts eyaletinin “Sa- lem” kasabasõnda yaşayan, Barbados’tan getirilen bir köle kadõn, Barbados’un “vudu (cadı)” öykülerini, bakõcõlõk yaptõğõ genç kõz- lara anlatõr. Kõzlar anlatõlan bu öykülerden esinlenerek, kendileri- ne göre bir senaryo hazõrlar.. Genç kõzlar içlerine “şeytan” girdi- ğini iddia edip, “sara (epilepsi)” nöbeti geçirir gibi yapõp, bakõ- cõlarõyla birlikte kasabadan üç kadõnõ “büyücülükle” suçlarlar. Cadõlõkla suçlanan “büyücü kadınlar”, yoğun işkence altõnda, suçu başkalarõnõn üstüne atar. Böylece, herkesin birbirini ihbar et- mesiyle, Salem kasabasõnda “cadı kazanı” kaynar ve arkasõndan “cadı avı” başlar. Bu “cadı avının” sonunda, pek çok kişi işkence altõnda sorgu- lanõr, bunlardan çoğu kadõn, 16’sõ asõlarak idam edilir... Arthur Miller’in “Cadı Kazanı” oyununa konu olan, 1692-1693 yõllarõ arasõnda “Salem kasabasında” geçen ve 16 masum insa- nõn yargõlanõp asõlmasõna neden olan birkaç kõzõn “oyun olsun” di- ye ateşlediği bu “cadı kazanını”, 1940-1950 yõllarõ arasõnda Se- natör olan McCarthy, politik amaçlarõna alet etmek için, 20. yüz- yõlõn Amerika’sõna taşõmõştõr. Temiz bir geçmişi olmayan Raymond McCarthy, 1947- 1957 yõl- larõ arasõnda Wisconsin eyaletinden Senatör olarak seçilmiş ve bu görevini “kötü şöhret” sahibi olarak, 1957 yõlõnda yeniden seçi- lemeyip, bõrakmak zorunda kalmõştõr... İkinci Dünya Savaşõ’nõn başlarõnda 1940 yõlõnda Amerika’da ko- münist eylemleri araştõrmak üzere, “Amerikan Karşıtı Faaliyetler Komitesi” kurulmuştur. Bu komite; yazar, sendikacõ, komünist ve sol eğilimli olanlarla, Amerika karşõtõ olarak gördüğü aydõnlarõ, sa- natçõlarõ, sinema artistlerini ve yönetmenleri de içine alan yüzler- ce insanõ sorgulamõştõr. Senatör Joseph McCarthy bu soruşturmalara öncülük ederek, baş- latõlan soruşturmalara “Cadı Kazanı” adõnõn verilmesini sağlar. Komite, ünlü bilgin Albert Einstein, ile Bertolt Brecht, Char- lie Chaplin, Arthur Miller, Orson Welles gibi ünlü sanatçõ ve ya- zarlarõ da Sovyet ajanõ suçlamasõyla yargõlamõştõr. Komitenin yar- gõladõklarõndan sinema yönetmeni Elia Kazan, pek çok sanatçõyõ ihbar ederek aydõnlarõn tepkisini çeker.McCarthy’nin “doymak bil- meyen” yükselme hõrsõ (Amerikan Başkanõ olmayõ amaçladõğõ söy- lenir) bu kez Amerikan ordusunu hedef alõr.. “(**) (…) Bütün Amerika’yı kasıp kavuran McCarthy rüz- gârı, bu ihtiraslı senatörün eleştiri oklarını Amerikan ordusuna yöneltmesiyle son buldu. Amerikan ordusu için bu kadarı faz- laydı. Onlarca aydın ve sanatçı yargılanırken sesini çıkartmayan kamuoyu, sıra orduya gelince McCarthy’yi harcamaya karar verdi. Ordu, gazetelere McCarthy’nin usulsüzlükleri hakkın- da bilgiler sızdırırken basında da Senatörün alkolik ve eşcin- sel oluşu sürekli gündeme getiriliyordu. Nihayetinde McCarthy, Senatodaki Operasyon Yönetimi Komitesi’nin başkanlığını ve bir sonraki seçimleri kaybetti. (**)” “Cadı Kazanı”nõ yazdõktan sonra Arthur Miller, komünizmi des- teklemek suçuyla 1957’de Amerika Karşõtõ Çalõşmalarõ Araştõrma Komitesi’nde sorgulanmak için yapõlan çağrõyõ geri çevirdiği için, komiteye saygõsõzlõk ettiği suçlamasõyla, sonradan ertelenen hapis ve para cezasõna çarptõrõlmõştõr. Bugün McCarthy dünyanõn her yerinde “kirli bir politikacı” olarak anõlmaktadõr. (**) Kaynak (İnternet): Joseph Raymond McCarthy- Vikipedi KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 11 Mayıs Türkler ve Soykırım Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu’nun ABD ve Kanada’da düzenlediği toplantılarda konuştu. Sordular “Türklerin tarihinde soykırım ile ilişkilendirilebilen bir anlayış yok, soykırım iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?” diye. Prof. Ataöv; başta Abdullah Gül olmak üzere, Türkiye’yi yönetenlerin iyi okuması gereken şu yanıtı verdi: “Soykırım yapabilmek için o toplumun ilk önce ırkçı olması lazım. Irkçılık ve soykırım kavramları, daha çok Batı toplumlarında, bunların belirli bir üretim aşamasına ulaştıkları zamanlarda ortaya çıkmıştır. Yani sömürgeci siyaset gütme, emperyalist siyaseti Asya-Afrika-Latin Amerika’ya yayma dönemlerine rastlar. Soykırım, ırkçılığın ürünlerinden sadece bir tanesi ve en önemlisidir. Türklerin toplumsal, ekonomik, siyasal ve ruh-bilimsel yapısında ırkçılık yoktur. Bunun olması için tarihsel gelişimin içerisinde Türklerin belirli aşamalara gelmesi gerekir ki, zaten gelmemişlerdir. Mesela; İngilizler, Fransızlar, Almanlar, Amerikalılar ırkçı olmuşlardır. Bunların ortak yönleri; devlet olarak sömürgeci ve emperyalist aşamaya gelmiş olmalarıdır. Irkçılığa sapan, ekonomik ve siyasal biçimde kendilerine sömürmek istedikleri toplumları daha iyi ele geçirmek için kendilerinin ötekilerden üstün olduğunu ileri sürüyorlar. Bunun nedeni olarak mesela, ‘Biz beyaz olduğumuz için üstünüz’ diyor ya da ‘Hıristiyan olduğumuz için üstünüz’ diyor, yahut ‘Hıristiyanlık içerisinde Katolik olduğumuz ya da Protestan olduğumuz, Protestanlığın içerisinde Evangelist olduğumuz için üstünüz’ diyor. Bunlar sömürüyü kolaylaştırmak için ileri sürülen tezlerdir. Mesela, 1820’lerden 1830’lardan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nu da yabancılar yıkmak istedikleri vakit, onlara destek olan güçlerden bir tanesi misyonerlerdi. Yüzyıllarca Türkler ve Ermeniler dostane, yan yana, barışçıl, hatta kardeşçe yaşadılar. Ermenileri ırksal ve dinsel olarak ilk tanıyan Osmanlı İmparatorluğu yönetimidir. Bu şekilde bir tanıma Batı ülkelerinde yok. Türk toplumunda ırkçılık o denli yok ki, kendi aralarında bile birleşmediler. Tarihi dedikodu ile değil de bilimsel yöntemlerle yazmazsanız böyle saçma iddialara maruz kalırsınız. Soykırımın kaynağı ırkçılıktır, bu da Türklerde yoktur.” Özelleştirme farkı Başkent Elektrik Dağıtım özelleştirildi. Dağıtımı satın alan şirketin ilk işlerinden biri Ankaralılara mektup yazmak oldu: “Müşteri memnuniyeti ve operasyonel kalite olarak Avrupa’da örnek teşkil edecek bir kurum yapmayı amaçladığımız Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş’de öncelikli hedefimiz abone yerine ‘müşteri’ anlayışı getirmektir.” Özelleştirme, ancak bu kadar kısa ve anlaşılır bir dille anlatılabilir. Artık kamu hizmeti alan abone yok, elektrik satın alan müşteri var. Şirketin iletisini okuyan bir dostumuz dedi ki: “Mektubu aldım alalı, nedense kendimi sağmal inek gibi hissediyorum.” 17 Mayıs’a doğru ADD, ülkeyi yönetenleri uyarmak amacıyla 17 Mayıs’ta yapılacak Tandoğan mitingine katılacaklar için “Ben de varım” başlıklı kampanya başlattı. Destek bekliyor: addgenelmerkez@ add.org.tr Adalarımızın sessiz ve yavaş yavaş elimizden çıktığını biliyor musunuz? Eski Tapu ve Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya, bildirsin, bilelim: “İstanbul Tuzla’nın karşısında bulunan ada ünlü bir işadamı tarafından satın alındı ve bir belde inşa ettirildi. Göcek’te ‘Domuz Adası’, Kınalı Ada’nın karşısındaki Kaşık Adası, Bodrum’un karşısındaki Apostrol Adası, daha önce Uzanlar’a ait olan Göcek’in karşısındaki Zeytin Adası TMSF tarafından 2005’te binlerce zeytin ağacı, akarsular, ormanlar, tepelerle birlikte bir başka ünlü işadamına devredildi. Dikili’nin Bademli Koyu’ndaki 358 dekarlık Garip Adası’nın satışından 25 milyon dolar beklenmekte. Adanın karşısındaki Midilli halkının aralarında para toplayarak satın almaya hazırlandıkları ileri sürülmüş; daha sonra bu haberler doğrulanmamıştı. Ancak böyle bir girişim için yasal hiçbir engel bulunmuyor. Çünkü, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilip yeniden çıkartılan Yabancılara Mülk Satışı Yasası bu olanağı vermektedir. Bodrum açıklarındaki Kıstak Adası- Eşek ya da Orak Adası da denilen ada, bir yabancı emlak şirketi tarafından satılığa çıkartıldı. Ayvalık’a 400 metre uzaklıkta bulunan, içinde yüzlerce zeytin ağacıyla birlikte satılığa çıkan 27 dekarlık Çiçek Adası da elden çıkmak üzere. Bütün bu satışa çıkarılan adalar yabancıların iyeliğine açık halde bulunmaktadır. Önceki adalar yerli işadamlarının ilgi alanına konu olmuşlar. Bütün bu alanlar kısa sürede, turizm yapmak isteyen Arap ve Avrupa sermayesinin ilgisini çekecek. Suudiler doğal tarım yapmak için bu adaları son derece uygun bulacaklardır. Yabancı emlak şirketleri reklam ilanlarında, son derece çarpıcı içeriklerle bu büyük rantın kapılarının ardına kadar açıldığı görülmektedir.” Özkaya, yakın geleceği tanımlarken açık konuşuyor: “Halkımızın toprakları yabancı bankalar tarafından ipotek altına alındı. Traktörleri, hayvanları, tarladaki ürünü, evinin eşyaları haczedildi, evi barkı elinden çıktı. İşler mülteciliğe doğru gidiyor. ‘Toprak orada duruyor, yabancılar sırtlanıp da mı gidiyor?’ diyenler, Türk halkının dengini sırtlanıp gitmesine yol açmak üzere.” Gerçekle yüzleşmek acı verir insana. Adalar da elden gidiyor HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Şiddet Toplumu, Linç Kültürü ve Silahlanma 1991 genel seçimlerinde Sayın Süleyman De- mirel’in kulağa en hoş gelen vaatlerinden birinin “saydam karakol” olduğunu anımsıyorum. Poliste iş- kencenin ayyuka çıktığı dönemdi. DYP iktidar olun- ca karakollar saydamlaşacak, insanlar başları sı- kıştığında ürkmeden, korkmadan polisin kapısını ça- lacaklardı. Umut verici bir vaatti. Doğru Yol Partisi o seçimlerden en büyük parti olarak çıktı, Sayın Demirel de Sosyal Demokrat Halk- çı Parti ile kurulan koalisyon hükümetinin başı ol- du. Ne var ki o vaat unutuldu, karakollar saydam- laşmadı.. polisin yurttaşlara, dolayısıyla yurttaşla- rın da polise bakışı değişmedi. Kuşkusuz ki yıllar içinde polisteki olumlu deği- şiklikleri görmezlikten gelmek haksızlık olur; ama son günlerde internette dolaşan bir 1 Mayıs gösterici- sine atılan polis dayağının, buna benzer davranış- ların içimizi acıttığını, bizi ülkemiz adına utandırdı- ğını da söylemeden geçemeyiz. Fakat bugün ko- numuz bu değil. Polisin “koruyucu” olarak görülmediği, devlet güç- lerinin mal ve can güvenliğini yeterince koruyama- dığına inanıldığı, adaletin ağır işlediği her yerde in- sanlar korunma içgüdüsüyle kendi kendilerine ön- lemler alırlar. Bunların başında da “silahlanma” ge- lir. Dünyanın neresinde olursa olsun toplumun si- lahlanmasının temel nedeni/gerekçesi kendini ko- ruma içgüdüsüdür. Ne var ki bu aynı zamanda da toplumda “linç kültürünün” varlığının bir işaretidir. 2008 verilerine göre toplam nüfusu yaklaşık 72 mil- yon olan Türkiye’de 19 yaş üzeri nüfus yaklaşık 47 milyon, silah ruhsatı sayısı ise yaklaşık 2 milyon 500 bindir. Buna göre yetişkin nüfusumuzun yüzde 5.3’ü silahlıdır. Umut Vakfı’nın verilerine göre ruhsatsız si- lah sayısı ise bunun yaklaşık 7 katıdır. Buna göre ül- kemizde yaklaşık 20 milyon silahlı “sivil” yaşamak- tadır. 19 yaş üzeri nüfusun yaklaşık yüzde 42’sinin silahlanmış olduğu anlamına gelen bu oran dehşet vericidir ve benzerine hiçbir uygar ülkede rastlan- mamaktadır. Türkiye toplumu bir “şiddet” toplumu görünü- mündedir. Bu görünüm giderek belirginleşmekte- dir. Aile içinden başlayarak şiddet tüm topluma ege- men olmuştur. Şiddet yaygınlaştıkça kanıksan- makta, kanıksandıkça da insan yaşamı değersiz- leşmektedir. İnsanlar birbirlerini acımadan, düşün- meden, gözlerini kırpmadan öldürebilmektedirler. Gazete haberlerinde her gün mutlaka birkaç cina- yet haberi yer almaktadır. 2006 yılı verilerine bir göz atalım: Umut Vakfı’nın resmi makamlardan derlediği verilere göre 2006 yı- lı içinde “mala karşı” 463.834, “şahsa karşı” ise 321.626 olay meydana gelmiştir. Bu olaylarda 8.069 kişi yaşamını yitirmiş, 161.602 kişi de yara- lanmıştır. Aynı dönemde ele geçen ruhsatlı silah sa- yısı 2.659, ruhsatsız silah sayısı ise 19.769’dur. Yi- ne 2006 sayıları temel alınacak olursa ülkemizde- ki adam öldürme ve adam öldürmeye teşebbüs suç- larının yaklaşık 1/3’ü ateşli silahlarla işlenmektedir. Okulluluk ortalaması beş yılın altında olan yetiş- kin nüfusunun yüzde 42’sinin silahlanmış olduğu, insanların birbirlerinin canına elleri titremeden kı- yabildikleri bir toplumda polisin işi de zorlaşmaktadır. En basit bir takipte dahi silahlı çatışmaya girme ola- sılığı polisi doğal olarak olumsuz etkilemektedir. Silah ruhsatı, yurttaşlar tarafından “Ben seni ko- ruyamıyorum, al silahını başının çaresine bak!” an- lamında algılandığından polise olan güven bu açı- dan da sarsılmaktadır. Yineleyelim: Bireysel silahlanma linç kültürünü bes- leyen, yaygınlaştıran bir etkendir. Eğer Mardin kıyımına benzer yeni felaketler ya- şamak istemiyorsak devlet ivedilikle bir silahsız- landırma seferberliği başlatmalı, Türkiye’nin bir “caniler ülkesine” dönüşmesinin bir an önce önü- nü kesmelidir. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Eskiden or- taokul düze- yindeki okulla- ra verilen ad. 2/ Mesafe... “Su sesi ve ka- nat şakõrtõsõn- dan / Billur bir avize Bursa’da ---” (A. H. Tanpõnar). 3/ Osmanlõ padi- şahlarõnõn yazõlõ buy- ruğu... Peru’nun pla- ka imi. 4/ Kuruyarak ya da çürüyerek içi boşalmõş olan... Çöl- den esen rüzgâr. 5/ İstanbul’daki bir üni- versiteninin kõsa ya- zõlõşõ... Yunan mito- lojisinde güzel sanat- larõn dokuz perisin- den biri. 6/ “Temiz, düzgün, derli toplu” anlamõn- da kullanõlan denizcilik terimi... Çok anlayõşlõ ve sezgili kimse. 7/ Antil Denizi’nde bir ada-devlet. 8/ Tekerlekli kara taşõtõ... Evrensel alõcõ olan kan gru- bu. 9/ Hatay ilinde bir õrmak... Yeryüzü parçasõ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Akarsu krosu” da denilen ve azgõn õrmaklar- da yapõlan spor dalõ. 2/ Tarõmda kullanõlan azotlu gübre... Bir yapõnõn damõnda çevresi ve üstü açõk yer. 3/ Hazõr yiyeceklerin satõldõğõ dükkân. 4/ Mo- libden elementinin simgesi... Temel, esas. 5/ Bir şe- yi bir kimseye ya da nedene bağlama... “Kimine bir --- vermez giyesi / Kiminin atõna atlas çul eyler” (Yunus Emre). 6/ Taraf, yön... Radyo dalgalarõnõn yankõsõnõ alarak cisimlerin yerini ve uzaklõğõnõ sap- tayan aygõt. 7/ İlaç... “Yilbik, tutarık” gibi adlar da verilen sinir hastalõğõ. 8/ Duyumsamazlõk... En- der, seyrek. 9/ Rüzgâr korkusu. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 M U S A N D I R A A H A R E S İ R Z U M A R D A K A R M A L A K U L E E R E K O N U M F İ S E D İ R S İ R E F E S R E J İ M E R K A N T İ L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle