28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Sahi, Egemenlik Kimindi? Tarihe not düşüyorum: Adına bilinçli olarak “Er- genekon” denilen davanın ülkede yarattığı terö- rün orta yerinde, Atatürk Türkiye’sini savunma- daki kararlılığımdan hiçbir şey kaybetmedim. Aynı duyguları paylaşan milyonlar olduğunu da bi- liyorum. Ve hepsinden önemlisi, mantığımı kaybetmedim. Ama olan biteni neredeyse “ola- ğan” görerek günlük hayatına devam edenler de, muhakeme yeteneğini kaybetmiş olanlar da var! Örnek mi? O rezil yandaş basını, artık alınları- na yapışmış yeni sıfatlarıyla “liberal faşist”leri oku- yorum; önlerine servis edilen iddianame öncesi “sözde suçlamaları”(!) manşetlerine taşıyorlar: “Siyasi toplantılar yapmışlar”, “CHP’nin başı- na Baykal yerine başka alternatif aramışlar”, “AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak için bilmem ne otelde buluşmuşlar”… Yapma ya?.. Demek sekiz sütuna taşıdığınız manşetler bunlar! Peki, hiç aklınıza geldi mi say- dıklarınızın, zaten sivil demokrasinin en doğal akı- şı olduğu? Bu suçlamalar şuna benziyor: “Ara- gones, Denizli’nin Beşiktaş’ını alt etmek için kur- maylarıyla toplantı yapmış”, ya da Fener yöneti- mi transferde Arda’ya kanca atmış”(!) İşte bunlar ne kadar suçsa, bu buluşmalar da o kadar suç- tur! Ha, tabii bilgimiz dışında, krokilerle top, tüfek, bomba ile saldırı planlayan birim videoları ve so- mut kanıtları ele geçtiyse, tabii ki dehşet ve ilgi ile izleriz. Ama “ele geçen” delillere göz atıyorum da: “Nutuk”, “ÇEV yardım mektupları”, “yüzlerce ga- zete kupürü”, “AB İlerleme Raporu CD’si”, “ÇYDD burslu öğrenciler listesi”, “arkadaş fotoğrafları”, “ra- porlar”, “ziyaret izlenimleri” vs… Hayret.. bunlar bana hiç terör örgütü malzemesi gibi gelmiyor! Tabii başka bir ilginç soru var: Şayet bunlar suç- sa, AKP’yi kuranlar, bu partiyi toplantı yapmadan mı kurdular? Var olan koalisyon hükümetine “karşı” kurmadılar mı? Savcılık onların hakkında da takibat mı yaptı?(!) Ciddi olalım. Daha önce yazdım; öncelikle “Ulusalcı terör”den söz eden, her kimse, bu devlete ihanet etmektedir. Hangi polis kalkıp “Nu- tuk”u eline alıp onu “suç delili” diye çuvalına atı- yorsa, derhal emekliye sevk edilmesi ve hakkında takibat yapılması gereklidir. Bunlar Hürriyet’in ilk sayfalarında çıkabildiğine göre, elbet Adalet ve İç- işleri bakanlıkları gereğini yapıp bazı haddini bil- mezlerin dersini vereceklerdir!.. Ne de olsa, giriş- çıkış yaptıkları o bakanlıklarda veya Emniyet’te, Atatürk onların gözünün içine bakmaya devam edi- yor… Siyaset yapmak, iradesini ortaya özgürce koymak bu ülke vatandaşlarının en doğal anayasal haklarıdır. “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusun- dur”: Ne bir Başbakan’a, ne bir hükümete, ne de bir savcıya devredilebilir. Bu halk, Kurtuluş Savaşı’yla beraber iradesini ortaya koyarak, bu Cumhuriyeti kurduysa, şimdi kalkıp o iradeyi gasp etmek kimsenin haddi değildir. Sıfatı ne olur- sa olsun… Egemenlik adına, ulus, bir ülkede yalnız beş yılda bir oy kullanarak bu vasfı ayak- ta tutmaz. Her tepkisini özgürce söze dönüş- türme veya kanunlar içerisinde sokağa dök- me hakkına sahiptir. Bir halkın, milyonlarca ka- tılımcıyla en barışçı şekilde gerçekleştirdiği yasal mitingleri, kimse kalkıp “niyet” suçlamaları(!) uy- durup lekeleyerek, kendini tek başına o halk ira- desinin önüne koyamaz. Tarihte bunu dene- yenlerin hüsrana varan sonları açık seçik or- tadadır. Vural Savaş, durumu “faşizm ötesi” olarak ta- nımlamaktadır: “Faşizmin yasaları vardır. Burada ise var olan hiçbir yasa uygulanmamaktadır” di- yor Sn. Savaş… Son hatırlatma: Anayasa Mahkemesi’nin AKP hakkındaki hükmünü, yani “anti-laik faaliyetlerin odağı olduğu” gerçeğini, kimse değiştiremez. Do- layısıyla başka bir hukuk adamı Atatürkçüleri suç- larken “sanki laiklik tehlikedeymiş gibi bir ortam yaratmak” şeklinde bir suçlama getiremez. Ken- di yorumlarını Anayasa Mahkemesi kararlarının önüne geçiremez. Herkes aklını başına alsın ve hukuka saygılı ol- sun. Bir gün her ikisine de ihtiyaçları olabilir… PERİHAN ERGUN 13 Nisan Pazartesi sabahı; ülkemize en büyük zararı ve- ren, toplumumuzu karanlık- lara sürükleyen, “korkutma siyaseti”nin ürünü Ergene- kon tertibinin istemiyle oluşan 12. dalganın ürküntüsüyle uyandık. Bu sivil darbe nite- liğinin tam bir kanıtı sayılabi- lecek mekân baskınlarının başında, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Ge- nel Merkezi Türkan Saylan ve diğerlerinin evleriyle tüm yurttaki şubelerin aranma- sıydı. Giderek, ÇEV, Baş- kent, İstanbul, Samsun, Ulu- dağ, Van üniversitelerinin ha- len görevli ve emekli rektör- leri, öğretim görevlileriyle öğ- rencileri ve ÇYDD’nin şube sorumluları mahkemenin buy- ruğuyla gözetime alındı. Emniyetin değişik birimle- rine getirilerek oralarda ve başsavcılıkça yapılan 20 saa- te yakın sorgulamalardan sonra başta Prof. Mehmet Haberal olmak üzere emek- li rektörlerle öğretim üyesi Cumhuriyet gazetesi yazarı Prof. Erol Manisalı Türkiye Hükümeti’ni ortadan kaldır- mak, Prof. Ayşe Yüksel ile H. Gökhan Ecevit, Ömer Gökyaltırık “terör örgütü üye- si olmak” suçlarıyla tutuk- landılar. Sadece 68’liler Vakfı Genel Sekreteri Namık Kemal Bo- ya ile ÇYDD görevlileri ve öğrenciler serbest bırakıldılar. Ne yazık ki tutuklanmasından sonra bu işlemi içine sindire- meyen Prof. Haberal Hoca- mız, kalp spazmı geçirerek yoğun bakıma alındı. Bilindi- ği gibi Sayın Manisalı’nın da oldukça ciddi bir kalp rahat- sızlığı vardır. Tanrı ikisini de kendilerini borçlulukla se- venlerine bağışlasın. ÇYDD Genel Başkanı Prof Dr. Türkan Saylan, ölümcül hastalığına karşın, insani iç- tenlikleriyle dünyaca kabul görmüş olan cüzamlılar için oluşturduğu Lepra Hastane- si’nden sonra bütün yurtta maddi ve ailevi sorunlar ne- deniyle eğitimden yoksun ka- lan binlerce çocuğumuzun okumalarını sağlamak ama- cıyla seferber olmuş, onlara burslar sağlamıştır. Ayın takvime bağlı günle- rinde burslarını kendilerine ulaştırarak, aydınlanmanın ışıklarını yaratmak için dur- maksızın derneğin gönüllü üyeleriyle bu kutsal işi yürüt- mektedir. Bunun darbe veya başka kötü niyetli eylemlerle ne ilişkisi olabilir? Cumhuriyet mitinglerinin hepsinde bütün Türkiye Sevdalıları’nın söz- cüsü olarak “Ne şeriat ne darbe” diyerek, kalabalıklara seslenmiş, toplantıların ama- cını ortaya koymuştur. Ara- maların en üzücü yanı, burs alan öğrencilerin dökümünü yapan dosyaların kopyası ve- rilmeden suç unsuruymuş gi- bi götürülüşü olmuştur. Buna karşın Atatürk’ün çok gü- vendiği yüce ulusumuz, tep- kisini, yardım kampanyaları- na büyük bir heyecan ve öz- veriyle katılarak akıl almaz rakamlara ulaşan katkılarını sundular. Başta Türkan Saylan’ı ve aydınlığa koşanları mutlan- dırdılar. Bu arada ulusça Er- genekon davasında gerçek suçluların saptanması iste- nirken aymazlıklara düşülüp tuzu kokutmak isteyenlere Yargıtay Onursal Başkanı Sa- mi Selçuk’un “Bu dava A’dan Z’ye siyasallaştı” demesi, ga- liba 12. dalgayla kanıtlanmış oldu. Geçen haftayı bu çok dü- şündürücü ve üzüntü verici olaylar kapsamasaydı, bu ya- zımın tümünü 69 yıl önce 17 Nisan 1940’ta “Çoban Işıkla- rı”nı yakan Köy Enstitülerine borçluluğumuzu açıklamaya verecektim. İsmail Hakkı Tonguç’la o yılların Milli Eği- tim Bakanı Hasan Âli Yü- cel’in yalnız ve güzel Türki- yemin eğitimden, hatta ya- şamdan yoksun kırsal kesim çocuklarına aydınlanlanma yolunda yarattıkları bu mu- cizevi armağan için ne söy- lense azdır. Doğudan batıya yurdun her yanında açılan 20 enstitü, onların beyinlerini bilgi, kültür ve sanatla aydınlatan; nota- yı, müziği, binalarının yapı- mından yöre ürünlerinin ye- tiştirilmesine kadar her türlü hüneri veren öğretimin ışık kaynağı olmuştur. Sekiz dokuz yılda Saba- hattin Eyüboğlu, mekânları- nın plancısı Mualla Eyüboğ- lu, Prof. Asım Mutlu; klasik- lerle Batı’nın en seçkin ya- zarlarının ürünlerine pence- relerinin açılmasını sağlayan Vedat Günyol, Âşık Veysel ve daha birçok aydınımızın gönüllü çalışmalarıyla binler- ce öğretmenle çoban ateşle- rinin yaratıcısı olunmuştu. Bu kurumların bizlere armağan ettiği Mehmet Başaran, Mahmut Makal, Fakir Bay- kurt, Ümit Kaftancı, Osman Şahin ve daha niceleri o ışık- lı yerlerin meşaleleri oldular. Bu aydınlanmayı, egemen- liğin ellerinden kaçacağın- dan korkan köy ağalarıyla kent beyleri, koltuk sevdalısı siyasetçileri gerçekdışı kü- çültmelerle kandırarak ensti- tüleri; yerlerine cemaatlerin güvencesi imam hatip okul- larını açtırdılar. F tipi Işık Ev- leri’nde laik demokratik sos- yal cumhuriyetin karşıdev- rimcilerini yetiştirip, cemaat ve tarikatları güçlendirdiler. Bun- lara direnmek ahde vefa bor- cudur. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 21 Nisan ‘Öğretim Işıkları’nın Söndürülmesi HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com 21 NİSAN 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Türban Sadi Yak: “Necmettin Erbakan’ın ‘Türbana selam duracaklar’ dediği rektörler Ergenekon’da tutuklanan rektörler mi?” Çanta Nuri Özler: “Atatürkçü yurttaşlar evlerinde ‘deprem çantası’ gibi bir de ‘Ergenekon çantası’ hazırlasınlar!” Hafıza Sami Aktaş: “Darvin’in ilk canlıların suda oluştuğuna ilişkin tezi kesin doğru. Yoksa insanlar Türkiye’deki gibi ‘balık hafızalı’ olmazdı!” Samsun’dan Silivri’ye kurtuluş YAŞANANLARA ilişkin bazı soruları var Hilmi Kayıhan’ın ve ardından önemli bir saptaması: “Sokağa çıkma yasağından ne farkı var telefon dinlemelerinin? Korku yaratmanın ne farkı var sıkıyönetimden? Ne farkı var televizyonları sabaha karşı basmanın diğer darbelerden? Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafını ve Nutuk’u toplamanın, sol kitapları toplayan faşist darbecilerin yaptığından ne farkı var? Aranan kişiler diye bildiri yayımlayan darbecilerden ne farkı var Ergenekoncu listesi yayımlayan işbirlikçi gazete ve televizyonların Ergenekoncu listesi yayınlaması? Ne farkı var, bunların diğer darbecilerden; onlar da yazarları, profesörleri, muhalif politikacıları, sendikacıları, öğrencileri, askerleri tutuklamamış mıydı? Farkı mı var sanki işaret ettiği gazeteyi okumayın diye bağırmasıyla, o gazeteyi kapatmanın? Tutuklananlar darbeciymiş, yalan söylüyorsunuz; darbeci sizlersiniz, onlar devrimci, Atatürk devrimcisi onlar. Türkiye’de bir darbe yapılıyor, bu doğru. Atatürk Cumhuriyeti’ne karşı darbe yapılıyor. Hükümette bugün Damat Ferit olsaydı, inanın aynı kişiler tutuklanırdı! Bu kez kurtuluşumuz Samsun’dan değil, Silivri’den başlayacak gibi. Çözüm, bunun Atatürk ile Sevr işbirlikçileri arasında bir savaşım olduğunu bilerek mücadele etmektir!” Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” AMAN, aman ha, aman dikkat; sakın kanmayın! Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın, güzel insan Türkan Saylan’ın evinin Ergenekon dalgasında polis tarafından basılmasını eleştirmesine sakın ola aldanmayın! Unutmayın ki, Ertuğrul Günay, dünya siyaset tarihinin bugüne dek gördüğü en büyük siyasi dönektir ve sosyal demokrat bir partinin genel sekreterliğinden laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelmiş bir partinin milletvekilliğine, bakanlığına devşirilmiştir. Ertuğrul Günay’ın güzel insan Türkan Saylan için Ergenekon dalgalarını yürüten savcı ve polislere söylediklerini anımsayın: “Bu kadıncağız (Türkan Saylan) velev ki bu işin (terör örgütü) içinde olsun. Onu görme ya, görme ya! Daha neler var, onu görme ya!” Dünya siyaset tarihinin en büyük döneği, dünyanın en güzel insanına “bu kadıncağız” diyor... Küçümseyerek ve sanki acınacak haldeymiş gibi güzel insan Türkan Saylan için, İslam âleminin son halife adayı Ergenekon’un birincil savcısı Fatih Sultan Recep’in ağzıyla “velev ki” diyerek polislere, savcılara sesleniyor; Türkan Saylan terörist bile olsa görmezden gelmelerini istiyor. Adama sorarlar: Sen kimsin ki, hakkındaki on kadar suç kanıtı savcı Zekeriya Öz tarafından ciddiye alınarak yapılan başvuru üzerine yargıç Ömer Diken tarafından evinin aranmasına izin verilmiş bir terör örgütü şüphelisini koruyabiliyorsun! Dosyaları sumen altı etmeye alışkın polis şefi misin yoksa dosyaları istendiği gibi hazırlayan hükümet komiseri misin? Bir an Nazi Almanya’sındaki Yahudi toplama kamplarını düşünün. Açlıktan bir deri bir kemik kalmış insanlar arasında bir Yahudi kadının, bir güzel insanın, günlük tek öğün yemeği bayat ekmek dilimini çocuklarla paylaştığını düşleyin. “Çocuklar geleceğimizdir, onların yaşaması gerekir” diyerek esirler arasında moral kaynağı olan güzel insanın Nazi askerleri tarafından “çocukları beslerken” yakalandığını ve fırına gönderilmek üzere derdest edildiğinde bir Nazi subayının çıkıp “Bırakın şimdi bu kadıncağızı” dediğini düşünün. Niye böyle demiş olabilir? İnsanlığından mı yoksa yakılacak insanların sırası bozulmasın ve kurbanlar işkillenmesin diye mi? Aman, Ertuğrul Günay’a sakın kanmayın! Faşizm SESSİZ SEDASIZ (!) Kıbrıs’ta seçmen ne dedi? “Talat, Annan’ı da al git!” YağmurDeniz BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Tokat ilinde, Danişmentliler dö- neminden kalma ünlü tarihi köprü. 2/ “Bey” denilen bir dişi arõyla ko- vandan çõkan arõ topluluğu... “Sa- kağı” da denilen ölümcül bir hay- van hastalõğõ. 3/ Kabadayõ Rum delikanlõsõ. 4/ Bir ilimiz... Radon elemen- tinin simgesi. 5/ Sat- rançta bir taş... Makbul bir sõcak ülke meyvesi. 6/ Kişinin yaşamadõğõ geç- mişe duyduğu özlem... Zaviye. 7/ Karakter... Kaynağõ antik dönem- lere dayanan kirişli bir çalgõ. 8/ “Tüysüz şefta- li” de denilen bir meyve. 9/ İyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür ya da odun parçasõ... Argoda çok çalõşan öğrenciye verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Bozbakkal” da denilen ardõç kuşu. 2/ Kõrsal ke- simde büyük topraklarõ olan, varlõklõ ve sözü geçer kim- se... Raf. 3/ Uzun tüylü bir süs köpeği... Meksika’da mõ- sõr ekmeğine verilen ad. 4/ Yozgat ilinde ünlü bir hö- yük... Türkiye’nin plaka imi. 5/ Yurdumuzda da ye- tiştirilen bir yağ bitkisi. 6/ İri taneli bezelye... Olağa- nõ aşan büyüklüğü olan. 7/ Kutsal õşõk... İnce yapõlõ. 8/ Kitap, defter, dosya yeniden açõldõğõnda, aranan yerin kolayca bulunabilmesi için sayfa aralarõna konan ge- reç... Bir soru sözü. 9/ Yağõ alõnmõş süt, yoğurt ya da peynire verilen ad. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ş E Z L O N G T A P R O N A P A N E N U S R A T Z İ C R A R O I K T A K A M M I H Ş İ L E P A Z A M İ A S A N A F İ L E A S N M İ L A N O 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bedri.baykam@gmail.com Faks: 0212 227 34 65
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle