17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
“Bu adam, düşmanını iz bırakmadan öldürebilir.” Le Monde’da çıkan bir yazıda Avrupa Birliği’nin yeni Başkanı Herman van Rompuy için böyle deniliyor!.. Sakin, durgun, bilinen deyimle içten pazarlıklı bir Flaman iktisatçısı!.. Blair gibi güçlü bir adayı geride bırakıp oybirliğiyle seçilmiş... Türkleri sevmediğini, Türkiye’nin AB’ye girmesine kesinlikle karşı olduğunu önceden biliyorduk. Koyu Hıristiyan. Flaman Katolik Louvain Üniversitesi’nden mezun... Bir kitabı var: “Hıristiyanlık Çağdaş Bir Düşünce.” Yirmi yedi Avrupa ülkesi şimdi bu 62 yaşındaki adamın yönetiminde... Le Monde’da düşüncelerini yazan kişi, basmış yargıyı: “Bu adam düşmanını iz bırakmadan öldürebilir.” Uzun yıllardır Avrupalı olmak, peşinde koştuğumuz bir amaçtır. Ama bu, doğuya giden bir gemiden batıya doğru koşmaya benzer! Avrupalılık bir özenti, kendimize bir yakıştırma, bir çeşit hava atma!.. Batı’nın ünlü politikacıları arasında Türkiye’nin AB’ye alınmasını savunanların başında Fransa’nın eski başbakanlarından Michel Rocard gelir. Ona göre Türkiye’nin katılması Avrupa Birliği için bir kazanç olacaktır. AB daha da güçlenecektir... Bizi başka isteyen yok! Ama bizim politikacılarımızı kandırmak kolay! Ha bugün ha yarın.. şunu yapın, bunu bitirin, yasallaştırın diyerek hem zaman öldürülür, hem de koskoca Türk halkı kandırılır!.. O kadar belli ki AB’nin bizi hiçbir zaman içine almayacağı! Yüzyıl geçse bile olacak şey değil! Hem AB denen yirmi yedi devletin kurdukları ortaklık bakalım ne kadar yaşayacak? Beş on yıl sonra bir nedenle parçalanıp parçalanmayacağını kimse bilemez. AB’de söz sahibi dört büyük devlet: Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere... Ötekiler ise şimdilik seyirci!.. Norveç ve İsviçre AB’nin dışında!.. İkisinde de Türk ve İslam düşmanlığı egemen... Son örnek, İsviçre’deki halkoylamasında yüzde 57 oyla minare yapılması önlendi. Eski minareler bilmem ne olacak? Zamanla onlar da ortadan kaldırılacak mı? İsviçre halkının bu davranışının öteki Avrupa ülkelerinde yaygınlaşması beklenmelidir. Fransa’da bir araştırma sonucu, halkın yüzde 40’ının İsviçre’deki uygulamayı doğruladığı ortaya çıkmıştır. Avrupa ülkeleri, günden güne çoğalan Müslümanlardan kurtulmak istiyor. Eskiden işlerine geliyordu ucuz işçi kullanmak.. gide gide Müslümanlar, özellikle Türkler sıkıntı vermeye başladı... İsviçre’deki halkoylamasının anlamı büyüktür. Bizim politikacılarımız hâlâ, Avrupa Birliği’ne er geç gireceğiz deyip dursunlar.. özellikle Dışişleri Bakanımız, “2023’te AB üyesi olacağız” deyip hem kendini hem de bizleri aldatmaya kalkıyor!.. İşte AB’nin yeni başkanı, ya da başbakanı, bir bakıma cumhurbaşkanı koyu Katolik Herman van Rompuy... “Hıristiyanlık Çağdaş Bir Düşünce” diye kitap yazmış biri... Ona buna “van minüt” demek yetmez; kişilikli bir dış politika uygulamadıkça Avrupa Birliği’nde yerimiz olmayacak... Önce çağdaş uygarlığın, gerçek demokrasinin gerektirdiği düzeye çıkmalı, sonra kalkıp büyük laf etmeli!.. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 8 ARALIK 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL AB ve Biz PENCERE Anadolu’nun Çilesi... 12 Eylül’den sonra Diyarbakır’a gitmiştim, dostlarla bir araya gelmiştik; kişiliğinde şeytan tüyü bulunan bir sevimli Kürt, askeri yönetim sırasında gördüğü işkencelerden dolayı yakınıp duruyor, susmak bilmiyordu... Sonunda sabrım tükendi... 12 Mart’ta ben de işkence görmüştüm... Meşhur Ziverbey Köşkü’ndeki bir hücrede, tam bir ay, eller ayaklar zincirliyken yatır kaldır, falaka falan filan, vesaire... Birden patladım: - Ulan, dedim, ben Türk’üm, bana işkencenin daniskasını yaptılar, sen Kürt’sün, sana haydi haydi yaparlar... Gülüşmeye başladık... Yaşadığımız coğrafya öteden beri tekin değil... Emperyalizm buralarda vaktiyle dört kol çengi, çok iş tutmuş, Ermeni’yi, Rum’u, Yunan’ı, Türk’ü, Kürt’ü, Arap’ı birbirine düşürmüş, sonra da bölgede keyfince mum yakıp tepeden seyrine bakmış... Kör olası emperyalizm şimdi de bir yandan eski defterleri karıştırırken, öte yandan Türklerle Kürtleri birbirine düşürmek için neler yapıyor neler; maydanozlu köfteler... Oysa Türk ile Kürt iç içe, kapı komşu, hısım akraba!.. İkisini yan yana koy, sonra sokaktan geçen birini çağırıp sor: - Ulan, bunların hangisi Kürt, hangisi Türk... Vallahi billahi ayırt edemez... Bugün Meclis’te Kürt partisi var; mübarekler ağızlarını açtılar mı öylesine esip savuruyorlar ki insanın kulaklarına inanası gelmiyor... Olsun... Demokratik haklarıdır, Kürtler kurtlarını döküp rahatlasınlar... Ama, bunun üstüne PKK terörü ne halt etmek istiyor?.. PKK emperyalizmin maşası... Terör örgütü, Türk ile Kürt’ü birbirine düşman etmek istiyor... Başta Angloamerikan emperyalizmi, insanlık düşmanları, ellerini kollarını sıvamışlar, bölgede seferberlik ilan etmişler... Yoksul halkları birbirlerine düşürüp çatıştırdıktan sonra kapitalizmin emperyalist sömürüsünü yürüten bu oyun eski mi eski, cılk mı cılk... Peki, bizler bu bilinen tuzağa yine düşecek miyiz?.. Bir de bu oyunun medyada hınk deyicileri var... Bizim mandacı enteller.. Nam-ı diğer dönekler.. Amerikan emperyalizminin uşakları bu dönekler, Türklere dönüyorlar, “Ulus devlet bitti” diyorlar... Dönekler, Kürtlere dönüyorlar, bu kez de “Ulus devletini kur” diyorlar... Zavallı Kürt nüfus dört devlete yayılmış... “Modası geçmiş ulus devleti” kurmak için Amerikan emperyalizminin güdümünde bu sefer de perişan mı perişan olacaklar... Anadolu Türk’e de yeter, Ermeni’ye, Rum’a, Çerkes’e, Arap’a, Fellah’a, Laz’a, Kürt’e, Süryani’ye, Nasturi’ye de yeter... Yeter, ama, emperyalizmin güdümüne girip birbirimize düşmanlaşmazsak yeter... (03 Kasım 2007 tarihli yazısı) Y enilgiyle baş ede- bilmek, hiçbiri- miz için kolay değildir. Acõya verilen tepki ki- şiden kişiye değişir. Kimi acõ- sõnõ kutsayarak, kimi yok sa- yarak, kimisi de hayatõn diğer unsurlarõyla dengelemeye ça- balayarak dayanmaya uğraşõr. Kaybeden, bazen tüm sorum- luluğu diğerlerine yõkõp kendi- ni mağdur hisseder; kimi kez de “Tüm hata bendeydi” tövbe- kârlõğõnda teselli bulur. Sözcüklerle, yorumlarla ha- şõr neşir olan, toplumsal ve si- yasal söylemlere aşina kişilerin, yenilginin kişisel bilinçaltla- rõndaki sarsõntõlarõndan, ilk avazda etkileyici, ilk bakõşta kendi içinde tutarlõ görünen sözel yapõlar kurabilmeleri o ka- dar da zor değildir. O nedenle, kendini solda his- seden ya da etmiş, eli kalem tu- tan, ağzõ laf yapan tüm kişile- rin, ve bizleri okuyan, dinleyen ve izleyenlerin, hepimizin şu andaki tutum ve görüşlerimiz- de yenilginin de etkisi bulun- duğunu peşinen kabul etme- mizde yarar vardõr. Sol, dünya çapõnda yenilgiye uğradõ. Bu yenilgi mutlak mõ- dõr? Hayõr. Haksõzlõk sürdükçe solu insanlõğõn aklõndan ve ru- hundan silmek mümkün olma- yacaktõr. Ama, gönül vermişe, kendini adamõşa, bedel öde- mişe her yenilgi mutlak gele- bilir, onu bir tür paniğe sürük- leyebilir; ve bu panik çeşitli sav- rulmalara yol açabilir. Bu yazõda ve devamõnda amacõm, eskiden solcu olan ki- mi değerli aydõnlarõn günümüz Türkiyesi ve genelde dünya üzerine ileri sürdükleri gözde görüşlerden ikisini kendimce ir- delemektir. Bu görüşler; 1) Devrim olgusunun insanilik ve vicdan adõna mahkûm edilme- si, 2) AKP’nin köktendinci bir parti olmadõğõ, olamayacağõ iddiasõdõr. Önce, daha somut olan AKP meselesinden başlayalõm. Görüş: AKP köktendinci bir siyasi parti olamaz; çünkü Türkiye’de yeni doğmakta olan ve Batõ sermayesiyle işbirliği içindeki muhafazakâr bir bur- juvazi kesimini temsil etmek- tedir. Sadece muhafazakâr bir partidir. Yanıt 1: AKP’nin yeni bir zenginler sõnõfõyla iç içe oldu- ğu kanõmca da doğrudur. An- cak, tezin doğruluk payõ orda bi- ter. Köktendinciliğin şahõ Suu- di Arabistan’la ABD’nin el ele olduğu bir dünyada, Batõ ser- mayesiyle iç içe geçmenin kök- tendinciliği önleyebileceği gö- rüşünün hiçbir geçerliliği ola- maz. Denilebilir ki, orada pet- rol denen cevher var. Bizde de, ABD’nin bizzat savaşmak istemediği yerlerde, onun adõ- na ölecek ve öldüreceklerin bulunmasõ ya da ABD’nin böy- le olduğunu sanmasõ, kendi dü- men suyunda giden bir hükü- meti canla başla desteklemesi için yeterli sebeptir. Avrupa sermayesi de bir gü- vence olamaz, zira deyim ye- rindeyse, Mısır’daki sağır sul- tanın bile duyduğu üzere, ne AB yöneticileri ne de birçok ül- kenin kamuoyu Türkiye’nin üyeliğine dostça bakmaktadõr ve köktendinciliğe kayan bir hü- kümet onlara Türkiye’yi açõk- ça reddedebilmek üzere ara- dõklarõ sebebi adeta sunmakta- dõr. AB üyesi olamamak, AB’nin pazarõ olmaktan çõkmak anla- mõnõ taşõmadõğõna göre, AB sermayesinin birinci derdi de pazar olduğuna göre, kökten- dinciliğe karşõ bu sermayeyi si- gorta olarak görmek ham ha- yalden ibarettir. Yenik Solun Yorgun Vicdanõ -I- Erendiz ATASÜ Yanıt 2: AKP’nin yöne- ticileri laik toplumu des- teklememekle birlikte, şu anda köktendinci bir duruş sergilemeyebilirler. Kişilik yapõlarõ, köktendinciliğin talep edeceği kendini ödün- süz adamaya, hatta gere- ğinde feda edebilmeye yat- kõn değildir. Ama bu hal, parti ve hükümet icraatõnda köktendinci kimi eylemle- rin bulunmadõğõ anlamõna gelmez. Eğitimdeki köktendinci eğilimler, okul kitaplarõ in- celenecek olursa, açõk seçik kendini belli edecektir. Ni- tekim Anayasa Mahkeme- si’nin kararõ da partinin köktendinci hareketlerin odağõ haline geldiği doğ- rultusundadõr. Bu hareket- lerin sebebi, Amerikan ica- dõ ılımlı İslam doğrultu- sundaki partinin, Batõ ser- mayesiyle olduğu kadar ta- rikat yapõlanmalarõyla da iç içe geçmesidir. Parti, kendisi için de, Türkiye için de tehlikeli bir oyun oy- namaktadõr. Malum, koyu- nun da koyusu vardõr. Ve çoğu kez baskõn çõkan, en koyu olandõr. Olay, bununla da kalma- makta, ülkenin tüm ku- rumlarõnõ açõk seçik biçim- de kendi doğrultusuna sok- mak isteyen AKP, partiye başlangõçta ümit bağlamõş iyi niyetli ve sağ duyulu ki- şilerin de teslim ettikleri üzere, tek parti istibdatõna yönelmektedir. Bir zaman- lar yandaşõ olduklarõ dev- rimlerin genel iyilik uğruna uyguladõğõ baskõdan, şimdi, yenilgiden sonra haberdar olmuş gibi davranan ve oto- riter yapõlarõ ancak şimdi, yenilgiden sonra reddede- bilen vicdanlar, AKP’nin heveslendiği baskõcõlõğõ aca- ba nasõl içlerine sindirebil- mektedirler? Yanıt 3: Türk hukuk sis- temi belki hiçbir zaman şe- riat düzenine çevrilemeye- cektir. Bu hal, ne yazõk ki, nüfusun en büyük çoğun- luğu için -hadi daha açõk ko- nuşalõm, korunaklõ zengin sitelerinin dõşõnda kalan tüm ulus için- bir güvence oluş- turamamaktadõr. Çünkü hayat fiilen dinci baskõnõn egemenliğine gir- miştir bile! AKP’ye güve- nen kalemler ve konuşma- cõlar, herhalde son zaman- larda yayõmlanan bilimsel araştõrmalara itibar etme- dikleri gibi, mesken tuttuk- larõ İstanbul’un zahmet edip bõrakõn varoşlarõna, Fatih, Eyüp gibi semtlerine bile hiç uğramamõşlardõr. Türkiye’de işsizlik çõğ gibi büyümekte, varoş nü- fusu hõzla lümpenleşmek- tedir. Ülke sõk sõk daha da büyük şiddete gebe oldu- ğunun ön belirtilerini ver- mektedir. Özünde kök- tendinci bir lümpen kal- kõşmasõ olan ’93 Sõvas kõ- yõmõ bile, tövbekârlõkta te- selli bulmuş yenik vicdan- lara yeterli uyarõda bulu- namõyorsa, bilmem ki ‘Anlamayana davul zur- na az’dan başka ne söyle- nebilir!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle