25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 8 KASIM 2009 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Ordan Burdan! Kaç daktilo geldi geçti elimden! Çoğu tamircide!.. Teknoloji bizleri aştı artık, daktilo yok, şeridi bile yok! Bir tamirci, o da yok! Zorundasın internet denen aracı kullanmaya... Ama onu sevmiyorsan, ne yapacaksın. Kırk elli yıllık makinelerinin orasını burasını düzelterek bir şeyler yazmaya alışacaksın. Köşe yazarlığında yalnız Cumhuriyet’te kırk yıl!.. Bir ömür!.. Benimle birlikte okurlarım da yaşlandı. Belki bunun için her karşılaşmamızda “Biz de sizin gibi düşünüyoruz” diyorlar. Ben hiçbir zaman yeni şeyler öğretmeye kalkmadım. Bir dostça söyleşiyi sürdürdüm. Nurullah Ataç’ın vazgeçilmez denemeleri gibi... Bu yaz da, sonyaz da güzel bir yaşantı olmadı benim için!.. Ne de ülkem için!.. Umutlarla, mutluluk arayışları ile yaşanmayan bir süreç... Zaman zaman “Neden umutsuzsunuz?” diye soranlar olur. Oysa ben hep umuttan yanayımdır. Umut, yaşamaktır. Ama boşuna umutlanmak diye bir şey de var! Bakıyorsun bir adam politikaya özeniyor. Küçük yaştan bu yana kendi ölçüsünde yetiştirilmiş. İmam okulları, liseleri, yaşlandıkça ağır basan bambaşka bir dünya, başbaşka bir toplum yaratmayı kafasına koymuş... Derken, şu bu yollardan beceriyle geçip, ülke yönetiminin başına geçmeyi başarmış. Geçmişi belli olanın geleceği de az çok bellidir... Ama sizin o kişiden, yararlı bir iş, bir tutum, bir görüş beklemeniz, kendinizi aldatmak değil midir? Yurttaş olmak, kendini ülkenin sahiplerinden biri saymaktır. Bir sorumluluk yüklendiğini bilmektir. “Ben yalnız işimle gücümle uğraşayım, politikadan bana ne” diyen, başına gelecekleri önceden bilemez ama günü geldiğinde kafasını taşlara çarpar! Oy vermek, bir seçme yapmaktır. İyiyi, güzeli, doğruyu aramak bulmak, o doğrunun, o iyinin, o güzelin, o yararlının işbaşına gelmesi için uğraşmaktır. Seçim sandığı önüne geldiğinde, “beni seç” diyen insanı az çok bilerek, tanıyarak oyunu vermektir... Oy vermekten kaçmak, bir yükten kurtulmak değildir! Görevden kaçmaktır, askerlikten, yasalardan, anayasadan kaçmak gibi bir şey!.. Bu aylarda nice yanlış, çirkin olayların içinde yaşadık. Gazete sütunlarında çıkan yazıları okumak bile bir yurttaş sorumluluğudur. Karşısındaki yazarı, politikacıyı tartmak, niyetini anlayabilmek... Kolay değildir yurttaşlık... Uygar bir dünyanın bilinçli insanı olmak... PENCERE Türk mü Dedin?.. İnsanın kendi kendisiyle alay edebilmesi gelişmişlik göstergesidir, bir toplumun yergi oklarını kendisine çevirebilmesi uygarlığını vurgular... Mizahı olmayan ülkenin çekiver kuyruğunu... Salt övgüyle yetinmek küt kafalı ve geri zekâlı olmakla birdir... Türkleri hep övecek miyiz?.. Yergi de gerek.. Anadolu mizahında öyle bir yaratıcılık var ki, kutsal Müslümanlık bile halkın yergisinden kurtulamamış... Yüce Tanrı Alevi-Bektaşi mizahında hicvin diline dolanmış... Çünkü nükte dilinin ucuna geldi mi Anadolu insanı kendini tutamaz... Ne pahasına olursa olsun söyleyeceğini söyler... Son günlerde Türk ve Türklük üzerine çeşitlemeler basın-yayın yaşamında çoğaldı... Allah artırsın... Türklüğe ve Türklere veryansın etmek bir tür entellik sayılıyor; ama, bu saldırılarda yerginin ya da başka deyişle nükte ve mizahın pırıltısı yerine hamakatın kısırlığı çoğu zaman ağır basıyor... Türklere öteden beri düşmanlık Avrupa’da makbul sayılmış, Haçlı Seferleri’nden başlayan düşmanlık saldırıları çeşitli biçimde dile getirilmiş... Daha Türkler kendilerine Türk demeden Avrupalı Türklere söylemediğini bırakmamış; bu alanda kitaplık raflarında ciltler dolusu malzeme var... Bırakın Hıristiyan Avrupalıyı bir yana... Türkleri Müslüman Osmanlı da aşağılamış... Türk’ün Türklüğünü bilip öğrenip benimsemesi şunun şurasında daha yüzyıl bile olmadı... Bu işin başlangıcı hangi yıl?.. Diyelim ki 1910... O yıllarda Türkler birbirlerine soruyorlardı: - Sen kimsin, nesin?.. - Müslümanım!.. - O senin dinin, sen kimsin?.. - Osmanlıyım... Kimsenin ‘ben Türk’üm’ demeye dili varmıyordu; aklı ve bilinci de yetmiyordu... Şunun şurasında Türklüğümüzü öğreneli daha yüz yıl bile geçmemişken Türklükten bıktık... Yeni kimlik aramaya başladık... Ne maymun iştahlı insanlarız canım... Hem “bir milyon Ermeni’yi, otuz bin Kürt’ü kesen” bizler soykırım suçlamasıyla hırpalanıp AB kodamanları tarafından sürekli horlanırken kim Türk olmayı ister?.. Türklük entelimizde aşağılık duygusu.. Halkımızda gurur... Bu ikisi arasında kurulmuş salıncakta kolan vuruyoruz... Haydi hayırlısı.. (3 Ocak 2006 tarihli yazısı) 2 Kasõm 2009 tarihli bazõ ga- zetelerde “Talat: KKTC ilan edildiği gün ağladım” şek- linde yer alan haber başlõğõ- nõ gören sade bir vatandaş, ha- berin metninde Kuzey Kõbrõs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) Cumhur- başkanõ Sayõn Mehmet Ali Talat’õn KKTC’nin kuruluşunda duyduğu mut- luluğa dair bir anõsõnõn nakledildiğini sanõr ve haberi “Demek ki Sayın Ta- lat KKTC kurulurken sevinçten gözyaşı dökmüş” diyerek okumaya başlar. Çünkü, bir devletin sağladõğõ de- mokratik düzen ve mekanizmalar sa- yesinde o devletin en yüce makamõ olan cumhurbaşkanlõğõ makamõna seçilen bir şahsõn, başka türlü duygularla devletin kurulduğu gün gözyaşõ dökmüş olabi- leceği, dünyada hiç kimsenin aklõna gelmez. Kendisini tutamamış Sayõn Talat KKTC Anayasasõ’nõn verdiği imkânlardan yararlanarak par- lamentoya girmiş, bakan ve başbakan olarak KKTC Devleti’ne hizmet et- miştir. 17 Nisan 2005 tarihinde yapõ- lan seçimlerde cumhurbaşkanõ seçil- miştir. Bir hafta sonra da KKTC Anayasa- sõ’nõn 100. maddesine göre “Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü, hal- kın kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma;……Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücüm- le çalışacağıma; namusum ve şerefim üzerine and içerim” şeklindeki söz- lerle yemin etmiştir. Haber okununca hayretten dehşete kadar varan duygularla acõ bir gerçekle karşõ karşõya kalõnõr. Çünkü, halen cumhurbaşkanõ olan bir siyasetçi, temsil ettiği devletinin 26 yõl önce kurulduğu gün o kadar derin bir üzüntü ve belki de hiddet duy- muştur ki, kendisini tutamamõş ve ağlamõştõr. Yakıştırmak istemez Bu haberi okuyanlarõn aklõna, kaçõ- nõlmaz olarak, “Şayet bugün başı ol- duğu devletin ve toplumun birliğini ve bütünlüğünü temsil eden bir cum- hurbaşkanı, daha önce devletinin kuruluşunda üzüntü gözyaşları dök- müşse, o cumhurbaşkanı devleti ile ilgili hangi olay karşısında sevinçten ağlar” sorusunu sormak gelir. “Üzün- tü” duygusunun zõddõnõn “sevinç”; devlet ile ilgili olarak da “kuruluş” ola- yõnõn tam tersinin “yıkılış” olduğunu düşünür. Düşünür de yine de bunu ya- kõştõrmak istemez. Kendisinin KKTC’nin kuruluşuna karşõ çõkmõş olduğunu hatõrlatan ve şimdi KKTC’nin Cumhurbaşkanõ sõ- fatõnõ taşõyan bir müzakereciden, KKTC’nin yaşatõlmasõnõ amaçlayan bir çözüm şekline ilişkin savlar ortaya koymasõ, koysa bile bunda inandõrõcõ olmasõ beklenebilir mi? “Egemen eşitliğe” dayalõ bir çö- zümden söz etmesi mümkün olabilir mi? 2008’de Sayõn Cumhurbaşkanõmõzõn ve MGK’nin açõkladõklarõ “iki halk, iki demokrasi ve iki devletten” oluşan “Ada’daki gerçekler temelinde” bir çözüm için inanç ve kararlõlõk göste- rebilir mi? Ayrõca, iki kesimli federal çözümün sözde Kõbrõs Cumhuriyeti’nin teme- linde ve çatõsõ altõnda değil “yeni bir ortaklık devleti” şeklinde ortaya çõk- masõna dair Türkiye’nin de savunduğu teze uygun bir sonuç almasõnõn müm- kün göründüğü söylenebilir mi? Hristofyas’õn, kendisini “yoldaş” olarak niteleyen dostu Sayõn Talat’õn bu defa sevinç gözyaşõ dökmesine vesile olacak bir çözüm şekli için, şevkle ve azimle gayret edeceğini ve dõş cevre- lerden de yardõm ve destek göreceği- ni beklemek yanlõş olmaz. Tarihe geçecek Sayõn Talat’õn kendi devletinin ku- ruluşunda bir siyasetçi olarak üzüntü- sünden ağlamõş ve bunu beyan etmiş ilk ve tek cumhurbaşkanõ olarak tarihe ge- çeceği kuşkusuzdur. KKTC de kendisinin kuruluşuna karşõ çõkmõş bir siyasetçiye Cumhur- başkanõ olma imkânõnõ sağlayarak dünyanõn en demokratik, en liberal bir devleti olduğunu kanõtlamõş bulun- maktadõr. 1974 Kõbrõs Barõş Harekâtõmõzõn so- nuçlarõndan biri, Ada’daki “iki ke- simli” coğrafyadõr. Diğeri de Kõbrõs Türk halkõnõn egemen siyasi iradesinin sembolü olan KKTC’dir. Bu iki sonu- cun ortaya çõkmasõna Yunanistan ve Kõbrõslõ Rumlar beraberce sebep ol- muşlardõr. Bu sonuçlarõ ortadan kaldõrma ama- cõyla 1974’ten hemen sonra “uzun va- deli mücadele stratejisini” uygula- maya koymuşlardõr. Bu yüzden de 1983 yõlõna kadar BMGK’nin “iyi niyet” misyonu çer- çevesinde anlamlõ bir çözüm arayõşõ gerçekleşememiştir. KKTC’nin kurulmasõ ayrõlõkçõ bir ha- reket değil, Kõbrõs Türk halkõnõn Rumlarõn çözümsüzlük politikalarõna duyduğu haklõ bir tepkinin neticesidir. Kõbrõs Türk halkõ, “bağımsızlık de- meci”nde, “egemen eşitlik” teme- lindeki “gerçek federasyon” çerçe- vesinde Rumlarla “yeni bir ortaklık devleti” kurulmasõna kapõyõ açõk bõ- raktõğõnõ beyan etmiştir. Özlü ve anlamlı müzakereler Kõbrõs sorununun kapsamlõ çözü- müne yönelik özlü ve anlamlõ müza- kerelerin başlamasõ, KKTC’nin ila- nõndan sonra imkân dahiline girmiş- tir. 1984, 1985, 1986’daki somut plan taslaklarõnõ kabul eden Sayõn Denktaş, reddeden Kyprianou olmuştur. Rum- larõn 2004’te de çözüme “hayır” de- mesi bu tutumun en son örneğidir. Yunanistan Başbakanõ ve Dõşişleri Bakanõ George Papandreau, 20 Ekim 2009 tarihinde, Kõbrõs Rum Temsilci- ler Meclisi’nde yaptõğõ konuşmada aynen “Yunanistan’ın kararlılıkla sürdürdüğü değişmez dış politikası- nın hedefi, Türkiye’nin Kıbrıs’ı istilâ etmesinin sonuçlarının yasallaşma- sını önlemek ve tamamen ortadan kaldırılmasını sağlamaktır” demiştir. Sonuç Talat ile Hristofyas arasõnda çözüm şekli için üzerinde 2008’de mutabõk ka- lõnan çerçeve, esasen, “iki kesimlili- ğin” ve “KKTC’nin” anlaşmayla bir- likte hemen veya aşõnma suretiyle ted- ricen ortadan kalkmasõna yol açacak mahiyettedir. Kosova, Abhazya ve Güney Osetya birer bağõmsõz devlet olarak varlõkla- rõnõ sürdürürlerken, 15 Kasõm 2009 gü- nü 26 yaşõnõ tamamlayacak olan KKTC’nin arkasõndan Türk Ulusu’nun gözyaşõ dökeceği bir durum yaratõl- mamasõnõ dileriz. Sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” te- melinde ve Türkiye de AB’ye tam üye olmadan “Kıbrıslı Türklerin” Rum- lara yamanarak AB’ye katõlmasõ so- nucunu doğuracak bir çözümün ciddi sakõncalarõna dair görüşümüzü muha- faza etmekteyiz. Gözyaşlarõ... Tugay ULUÇEVİK Emekli Büyükelçi Kendisinin KKTC’nin kuruluşuna karşõ çõkmõş olduğunu hatõrlatan ve şimdi KKTC’nin Cumhurbaşkanõ sõfatõnõ taşõyan bir müzakereciden, KKTC’nin yaşatõlmasõnõ amaçlayan bir çözüm şekline ilişkin savlar ortaya koymasõ, koysa bile bunda inandõrõcõ olmasõ beklenebilir mi? “Egemen eşitliğe” dayalõ bir çözümden söz etmesi mümkün olabilir mi? 2008’de Sayõn Cumhurbaşkanõmõzõn ve MGK’nin açõkladõklarõ “iki halk, iki demokrasi ve iki devletten” oluşan “Ada’daki gerçekler temelinde” bir çözüm için inanç ve kararlõlõk gösterebilir mi?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle