18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 10 EKİM 2009 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Dostluğun Sınavı PENCERE Avrupalı Olmak Nicedir?.. Bir laf çıktı: “Avrupa düşmanlığı!..” Boş laf!.. Bizimki gibi yoksul ülkelerde büyüyen zavallı- ların çoğu Avrupa’da yaşamak için can atar!.. Çürük teknelere doluşup, Avrupa’da ikinci sı- nıf insan gibi de olsa yaşamak için hayatını teh- likeye atanların öyküleri medyada sergileniyor... Avrupa’ya ne hacet!.. ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin doğu ve güney sınır- larını bir açın; görürsünüz gününüzü!.. Kapağı şu beğenmediğimiz Anadolu’ya atmak için can atanların sürüsüne bereket!.. Avrupa’da yaşayan milyonlarca Türk var; ama, Avrupalı olmak çok güç... Bir dostu Sokrates’e demiş ki: - Tatile gittim, dinlenemedim. Filozof: - Kafanı da birlikte götürmüşsündür, ondandır!.. Pazar günü Cumhuriyet’te yayımlanan Fadime Şahindal’ın öyküsü, ne kadar çarpıcıydı!.. Yirmi yıl önce Elbistan’dan İsveç’e göç eden ai- lenin kızı Fadime, Uppsala’da Patrick’le arkadaşlık etmeye başlayınca ölümüne aile fermanı çıkıyor; töre yasası uygulanıyor, karar baba tarafından in- faz ediliyor. Aile Avrupalı olamamış; baba Rahmi Şahindal Anadolu’dan götürdüğü kafasını, yirmi yıldan be- ri İsveç’te omuzlarının üstünde gezdiriyor... Avrupa’da yaşayıp Avrupalı olamamak diye bir gerçek var, değil mi?.. Ya biz Anadolu’da nasıl Avrupalı olacağız?.. Ölüm cezasını kaldırmak için ille de ‘Avrupa Bir- liği’ne girmek şart değil... Ölüm cezası zaten Türkiye’de uygulanmıyordu, çoktan beri ülkede askıya alınmıştı; şimdi AB’ye girmenin koşullarından biri, yasadan da çıkartıl- ması... Ancak DYP’nin başındaki Tansu Çiller, bu yol- da parlak bir buluşla ortaya çıktı: - AB’ye girmek için önce Apo’yu asalım, son- ra idam cezasını kaldıralım!.. Peki, bu kafa ne kafası?.. Avrupalı kafası mı?.. Öyle görünüyor ki biz AB’ye girsek bile Avru- palı olmak bir başka şey... Son dönemde medyanın havasında bir dizi bir- birinin benzeri sözcük uçuşmaya başladı; ulusal, milli, ulusalcı, millici, milliyetçi, ulusçu... Kim bunları dile getirirse tepki uyandırıyor; Av- rupa Birliği’ne karşı sayılıyor... Yok canım... Ulusa ilişkin ne kadar kavram varsa, tümü bi- ze Avrupa’dan geldi; çünkü bu sözcükler uy- garlığın bir aşamasında Avrupa’da keşfedildi... Üstelik AB’ye ‘ulus devlet’ olarak girmekten bir başka çare yoktur... Hem de laik devlet olacaksın!.. Din devleti kimliğiyle AB’ye zinhar giremezsin; Avrupa’da din devleti de yok!.. AB’ye üye olmadan “Avrupa Gümrük Birliği”ne girmiş bizden başka enayi var mı?.. Yok!.. Öyle görünüyor ki biz bu kafayla ‘Avrupa Bir- liği’ne girebilsek bile Avrupalı olmak için önü- müzde çok uzun ve ince bir yol uzanıyor... (5 Mart 2002 tarihli yazısı) A nadolu’da yaşlõ ve güngör- müşler sonbaharlarda “İn- sanlar için de yaprak dö- kümü” derler ve eklerler: “Her iki bahar arası ölüm fazla beklenmez. Ölümler genellikle baharlarda olur ve özellikle sonbahar- larda daha da yoğunlaşır.” Şöyle bir belleğimi yokladõm. Gerçek- ten de içinde yazarlarõn, ozanlarõn, sanat- çõlarõn, siyasetçilerin, bilim insanõ ve aka- demisyenlerin yer aldõğõ nice ünlü kişiler ilkbahar ve sonbahar aylarõnda yaşama ve- da etmişler. Son yüzyõla varan bir zaman diliminde salt eylül, ekim, kasõm aylarõn- da ölen aydõn sayõsõ 150’ye yaklaşõyor. Bu yazõyõ kaleme alõrken yine bir yüce kişi- nin ölüm haberiyle sarsõldõm. Türkiye İş- çi Partisi (TİP) Genel Sekreteri ve Türki- ye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) es- ki Genel Başkanõ Nihat Sargın’õn 54 yõl- lõk eşi, bilimsel sosyalizmin yõlmaz savu- nucusu Yıldız Baştımar Sargın 7 Ekim 2009 Çarşamba günü yaşama gözlerini yummuş. Türk aydõnõnõn adeta yaprak dökümü olarak niteleyeceğimiz bu hazin fotoğraf içinde, bundan 22 yõl önce bugün ara- mõzdan ayrõlan bir ünlü yüzü daha görü- yorum. İlk kadın önder Türkiye işçi sõnõfõ devinmesinin ilk ka- dõn önderlerinden Behice Boran, 22 yõl ön- ce bugün (10 Ekim 1987) Belçika’nõn Brüksel kentinde yaşama veda etmişti. 12 Eylül 1980 Askersel Devirmesi’nin Türk siyasal yaşamõnõn üstünden buldozer gibi geçtiği o kanlõ ve karanlõk günlerde yurtdõşõna çõkmak zorunda kalmasõna kar- şõn uğruna ser verdiği bağõmsõzlõk, de- mokrasi, sosyalizm savaşõndan bir an ol- sun uzak kalmamõştõ. Tarihsel açıklama Yurtdõşõnda kaldõğõ zorunlu sürgün yõl- larõnda sürdürdüğü politik çalõşmalarõ içinde en önemli olanõnõ, yõllarca ayrõ kul- varlarda yürüyen iki partiyi, Türkiye İşçi Partisi ile Türkiye Komünist Partisi’ni (TKP), Türkiye Birleşik Komünist Parti- si adõ ile bir çatõ altõnda birleştirmesinde görürüz. Doktorlarõnõn sağlõk nedeniyle git- mesine kesinlikle izin vermemesine kar- şõn TBKP adõyla ortaya çõkan bu oluşumun bir basõn toplantõsõyla dünya kamuoyuna duyurulacağõ toplantõya katõlarak tarihsel açõklamasõnõ yapmõştõ. Nitekim bu top- lantõdan iki gün sonra da fiziksel varlõğõ aramõzdan ayrõldõ. Behice Boran, bir siyasetçi olmasõnõn ya- nõ sõra önemli çalõşmalara imza atmõş, Tür- kiye’nin ilk sosyologlarõ içinde yer alan bir bilim insanõydõ aynõ zamanda. Yaşamõn nesnelliği ile bilimin gerçek- liği arasõndaki diyalektik bağlantõyõ iyi kur- muş, duruşunu ömür boyunca hep böyle- si bir birliktelik üzerine oturtmuştu. İş- kencelerde, cezaevlerinde, sürgünlerde geçen ağõr ve çileli bir yaşama karşõn eğil- memiş, bükülmemiş, tunçtan bir yontu gi- bi dimdik ayakta durmasõnõ bilmişti. 1970’te birinci TİP’in 4. kurultayõnda ge- nel başkan seçilmiş, 12 Mart 1971 Askersel Karõşmasõ sonunda 15 yõl hapse mahkûm olmuştu ve bu onun ilk mahkûmiyeti de de- ğildi. 50’li yõllarda, Menderes hüküme- tinin Meclis kararõ olmadan Kore’ye as- ker göndermesine karşõ duran tutumu ne- deniyle daha o yõllarda 5 yõl ağõr hapse çarptõrõlmõştõ. Bugün yaşanmakta olan aydõn çoraklõ- ğõnda, onun savaşõm geleneğinden alõnmasõ gereken çok dersler olduğu kanõsõndayõm. Örneğin Boran, işçi ve emekçilerin ba- ğõmsõzlõk, demokrasi, sosyalizm savaşõ- mõnda kurtuluşu ve çareyi internet sitele- rinde gezerek değil, yaşamõ örgütleyerek arardõ kuşkusuz. Hele hele kendine aydõn diyen bir avuç aymazõn yaptõğõ gibi “açılım” adõ altõnda ülke sorunlarõna çözüm aramak için polis karakollarõnda yapõlan toplantõlara(!) hiç katõlmazdõ sanõrõm... Evet, bugün sõnõf ekseninden kopartõl- mõş kozmopolit bir sol siyasetle vahşi ka- pitalizmin baskõ ve sömürüsüne karşõ ba- şarõ kazanõlacağõ sanõlõyor. Bu anlamda da Behice Boran ve geçmişteki TİP deneyi- minden alõnacak çok dersler olmalõ ve asõl şimdi TİP nitelikli bir partiye çok büyük bir gereksinim var, diye düşünüyorum. Her yõl olduğu gibi bugün de Zincirli- kuyu’daki mezarõ başõnda anacağõmõz Behice Boran’õ, anmaktan da öte, artõk onu çok iyi anlamak ve bõraktõğõ siyasal ka- lõtõ yeniden yaşatmak için kollarõ sõvamak gerekmez mi?.. Türk Aydõnõnõn Yaprak Dökümü ve Behice Boran Ü nlü yazarõmõz Fakir Bay- kurt’u bundan 10 yõl önce 11 Ekim 1999’da gurbet ellerde yitirmiştik. Alman- ya’dan gelen cenazesi 14 Ekim’de İstanbul Zincirlikuyu Mezarlõ- ğõ’nda toprağa verildi. Edebiyatçõlar, öğret- menler, yakõnlarõ, se- venler büyük bir kala- balõk, alkõşlarla, göz- yaşlarõyla uğurladõ onu. Daha dün gibi… Bugün yaşasaydõ 80 yaşõnda olacaktõ. Bu on yõl içerisinde o arõ, du- ru anlatõmõyla kim bilir daha ne kadar güzel ya- põtlar kazandõracaktõ Türkçemize. Ömrünün son yõlla- rõnda yerleşmek zorun- da kaldõğõ Almanya Du- isburg’dan şu dizeleri yazmõştõ: “Yoruldum yurda uzaklardan bakmak- tan, Ama yorulmadım hiçbir zaman O yoksul sevgili gibi dağ başlarında Karda kalmış, dar- da kalmış yolcular için yazmaktan.” (Bir Uzun Yol) Her koşulda yazdı Gerçekten de Fakir Baykurt hiç yorulma- dan, her koşulda yazdõ. Köylüyü, kentliyi, emekçiyi, kendi deyi- miyle darda kalmõş in- sanlarõ durmadan an- lattõ. Yoksa onca öykü, roman, bir şiir kitabõ, 8 ciltlik özyaşam öyküsü yaşamõn binbir uğraşõ arasõnda başka türlü na- sõl yaratõlõrdõ? Dost Yüzler (Portre- ler) adlõ kitabõnõn ön- sözünde “…Gerçekte ben çok yaşadım, çok yazdım; bu yaşamda kârım, kazancım, ha- nım, apartmanım bunlar oldu” demişti. Çok yazdõğõ doğru. İşte onun hazine de- ğerinde bize bõraktõğõ yapõtlarõnõn yalnõzca ad- larõ, aldõklarõ ödüller: Çilli (Öyküler, 1955), Yılanların Öcü (1958 Yunus Nadi 1.’lik ödülü), Efendilik Savaşı (Öyküler, 1959), Irazca’nın Dir- liği (Roman, 1961), Karın Ağrısı (Öykü- ler, 1961), Cüce Mu- hammet (Öyküler, 1964), Kerem ile Aslı (1964), Amerikan Sar- gısı (Roman, 1967), Kaplumbağalar (Ro- man, 1967), Anadolu Garajı (Öyküler, 1970), Tırpan (Ro- man, 1970 TRT Başa- rı Armağanı, 1971 TDK Roman Ödülü), Onbinlerce Kağnı (Öyküler, 1971), Can Parası (Öyküler, 1974 Sait Faik Hikâye Ar- mağanı), Onuncu Köy, Sınırdaki Ölü (Öyküler, 1975), Kek- lik (Roman, 1975), Kara Ahmet Destanı (Roman, 1977 Orhan Kemal Roman Ödü- lü), Kale Kale (Öykü- ler, 1978), Gece Var- diyası (Öyküler, 1982 Federal Almanya Sa- nayi Birliği Edebiyat Ödülü), Barış Çöreği (Roman 1982, 1984 Berlin Senatosu Ço- cuk Yazını Ödülü), Yüksek Fırınlar (Ro- man, 1983) Dünya Güzeli, Saka Kuşları, Koca Ren (1985), Du- isburg Treni (1986), Bir Uzun Yol (Şiirler, 1989). Bu listede yaza- rõn dergilerde, gazete- lerde yazdõğõ yazõlar ve o yazõlardan oluşan ki- taplar yok. Fakir Baykurt’un halk arasõnda, özellikle öğretmenler, öğrenci- ler arasõnda hatõrõ sayõ- lõr bir okuru vardõ. He- pimiz onun yazõlarõn- dan, romanlarõndan bir şeyler kazanarak gel- dik bugüne. Bugün nüfus arttõ; öğ- retmen, öğrenci sayõsõ eskiye göre daha çok. Ama Fakir Baykurt ve benzeri yazarlarõn ki- taplarõnõn daha çok okunduğunu söylemek güç. Kitaplõklarda, ki- tapçõlarda bu yazarlarõn kitaplarõ yeterince yok. Belki bugünkü olum- suzluklardan, iktidarõn yaydõğõ karanlõktan çõk- manõn bir yolu da Fakir Baykurt gibi usta ya- zarlarõn kitaplarõnõ daha çok okumaktõr. Öğretmen örgütçülüğü Fakir Baykurt’un ya- zarlõğõ yanõnda öğret- menliği, önderliği de var. Türkiye Öğret- menler Sendikasõ (TÖS) genel başkanlõğõ yaptõ. O yüzden 12 Mart’tan sonra arka- daşlarõyla birlikte hak- sõz yere hapiste yattõ. Mahkemede unutulmaz bir savunma yaptõ, ar- kadaşlarõyla birlikte ak- lanõp çõktõ. Öğretmenler onun za- manõnda 1968 Devrim- ci Eğitim Şûrasõ’nõ, 1969 Eğitim Mitingi ve Yürüyüşü’nü, Öğret- men Boykotu’nu ger- çekleştirdi. Daha da önemlisi, ge- nel başkan olduğu za- man öğretmenlerin bü- yük çoğunluğu tek çatõ altõnda örgütlenmişti. Örgütlü savaşõmlarõyla hem kamuoyu, hem de bakanlõk üzerinde bas- kõ grubu oluşturabili- yordu. Bugün ise öğ- retmenler dağõnõk. İkti- darõn politikalarõnõn da etkisiyle örgütleri bölük pörçük. Her biri ayrõ telden çalõyor. Bu yüz- den de eskiden olduğu gibi yeterince etkili ola- mõyorlar. Köy enstitüleri Oysa Cumhuriyet eğitiminin içi boşaltõlõ- yor. Sürekli olarak din- selleştiriliyor, paralõ eğitim yaygõnlaştõrõlõ- yor. Sözleşmeli, ücret- li öğretmenlik uygula- malarõyla meslek yara- lanõyor. Uluslararasõ sözleşmelerden (ILO- UNESCO 5 Ekim 1966, Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi) do- ğan haklarõmõzõn bile gerisindeyiz. Nedenle- ri üzerinde düşünmek gerekir. Köy Enstitüleri ol- masaydõ Fakir Baykurt ve Köy Enstitülü ya- zarlar olmayacaktõ. Edebiyatõmõz, Türkçe- miz bu yazarlarõn kat- kõlarõndan yoksun ka- lacaktõ. Daha acõsõ bi- zim insan yanõmõzõ bes- leyen o yazarlarõn oluş- turduğu güzel duygu- lardan, düşüncelerden yoksun kalacaktõk. Bu- günkü eğitimdeki çar- põklõk yüzünden kim bilir daha neler neler yi- tiriyoruz. Öğretmen örgütleri, edebiyatçõlar az da olsa Fakir Baykurt’u tanõt- mak için toplantõlar dü- zenliyor. Memleketi Burdur’da ölümünden sonra dostlarõ Fakir- Der diye bir dernek kur- dular. O dernek de Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’yle işbir- liği yaparak güzel et- kinlikler yapõyor. Bu yõl da 9-11 Ekim 2009 tarihleri arasõnda zengin bir program uyguladõ- lar. Gönül daha çoğunu, yazarõn bõraktõğõ hazi- neden genç nüfusumu- zun daha çok yararlan- masõnõ istiyor. Ölümünün 10. yõlõnda Fakir Baykurt’u sev- giyle anõyor, her ba- kõmdan onu özlüyoruz. Sönmez TARGAN Her yõl olduğu gibi bugün de Zincirlikuyu’daki mezarõ başõnda anacağõmõz Behice Boran’õ, anmaktan da öte, artõk onu çok iyi anlamak ve bõraktõğõ siyasal kalõtõ yeniden yaşatmak için kollarõ sõvamak gerekmez mi?.. YIL sonuna kadarki dönemde, Yunanistan’la ilişkiler ilginç bir sınavdan geçecek. Papandreu yönetimindeki yeni hükümetin tutumu, iki ülke arasındaki dostluğun dayandırılması gereken te- meller açısından büyük önem taşıyor. Atina’daki yeni başbakanın kabine kurmasında dikkati çeken bir nokta var: Yorgo Papandreu, hükümet başkanlığı yanında dışişleri bakanlığını da üstlendi. En azından bir süre için, örneğin AB Konseyi’nin yıl sonu kararlarında Türkiye’nin üyelik başvurusuna ilişkin değerlendirme be- lirleninceye kadar. Bunun yanında, daha da dikkat çekici olan, başbakan yardımcılığına eski Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos’u getirmiş olmasıdır. Bun- dan çıkarılabilecek iki sonuç olabilir: Birincisi, parti içinde ve bazı sorunlardaki huysuzlukları bilinen Pangolos’u yanı başında tutarak onun olumsuzluklarını azaltmak olabileceği gibi, ikin- cisi de Türkiye’yle ilişkiler konusundaki tutumu da bilinen bir kişiden, aynı konuda kendince iz- lemeyi hesapladığı “tatlı-sert” tutumu zamana ve zemine göre dengelemekte yararlanmak ola- bilir. Yunanistan’la dostluğun dayandırılacağı ilke, herhalde devletler arası ilişkilere egemen ol- ması beklenen genel kurala ters düşemez. O kural, karşılıklı ulusal çıkarların dengelen- mesidir. Bu ise, söylenmesi kolay, uygulanması zor bir kural; çünkü sorunlara bakış açısı halk- tan halka ve devletten devlete değişir. Örneğin, Ege, adaları ve nüfusu açısından, Yunanistan için neredeyse bir “iç deniz”dir. Bizim açımız- dan ise hem kıyısında yaşadığımız ve paylaşıl- masında hak isteyebileceğimiz bir deniz, hem de İstanbul ve Çanakkale’nin devamı olan önemli bir boğaz. Öbür denizlere açılmak ve Ak- deniz’deki limanlarımıza ulaşmak için. Aynı düşünce tarzını başka sorunlara da uy- gulayabilirsiniz. Lozan’da karara bağlanmış olanlar bir yana, Ortodoks inançları açısından onların Fener Patrikhanesi’ne ve Başpiskopos’a bakışları da başka sorunlara bakışlarından farklıdır. Biz ise inançlar dışında, Patrikha- ne’nin statüsüne, ekümeniklik iddiasına ve Heybeliada papaz okulu konusundaki istekle- rine yalın hukuk açısından bakar ya da Müta- reke yıllarına kadar inen değerlendirmelere gi- deriz. Böyle olduğu içindir ki, dostluğu durumlara uygulayacak yeni konular gerekir. Örneğin, 1970’lerdeki sürtüşmeler dolayısıyla Bern’de dondurulmuş petrol aramaları, birlikte oluştu- rulmuş ortak mekanizmalara ve sonuçların paylaşılmasında iyi hesaplanmış ilkelere niçin bağlanamasın? Bu gibi girişimler, hem bir adım önde olma- nın yeni ve doğru tarzıdır, hem de dostluk söz- lerinin yapmacık olup olmadığını ölçmeye ya- rayabilir. [email protected] Fakir Baykurt’u Özlemek Mustafa GAZALCI Fakir Baykurt’un halk arasõnda, özellikle öğretmenler, öğrenciler arasõnda hatõrõ sayõlõr bir okuru vardõ. Hepimiz onun yazõlarõndan, romanlarõndan bir şeyler kazanarak geldik bugüne. Bugün nüfus arttõ; öğretmen, öğrenci sayõsõ eskiye göre daha çok. Ama Fakir Baykurt ve benzeri yazarlarõn kitaplarõnõn daha çok okunduğunu söylemek güç.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle