05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 bin 909 kilo- m e t r e k a r e yüzölçümün- deki Antalya şehrinin 10 bin hektar büyüklüğün- deki orman alanõnõn yan- masõyla, ülke gündemi yeniden orman yangõnla- rõna yoğunlaştõ. Bu mik- tar Antalya’nõn binde be- şi demektir. Oysa ülke zaten yangõn yerine dön- müş, bütün alanlarda kav- ruluyor; siyasal, ekono- mik, hukuksal, kültürel, sosyal alanda tamamen kendi halkõna uzaklaştõ- rõlarak yabancõlaştõrõlmõş durumda. Yabancõlara sa- tõlmadõk zenginlik ve ül- ke varlõğõ kalmamõş; sa- tõlan maden alanlarõyla birlikte üstündeki or- manlar da elden çõkmõş durumda. Yakõnda “kü- reselleşme”ye eklemle- necek “devlet” de kal- mayacak. Antalya’nõn ak- ciğerleri artõk yok olmuş, kararmõş kömür olmuş- tur. Artõk kent, nefes ala- mayacak, geleceği neoli- beralizmin ticari rant ara- cõ haline dönüştürülerek İstanbul gibi bir “taş ka- vanoz” halini alacak. Nedense İstanbul or- manlarõnõn yakõlmasõ ta- mamlanarak, taş kava- noza dönüştürülmesin- den sonra, İzmir, Antal- ya, Muğla, Aydõn illeri- nin en güzel kõyõlarõna bakan koylarõnõn uzandõ- ğõ ormanlar yanmaya başladõ. Bu yangõnlarõn neden- leri, suçlularõ, zararlarõ bir süreliğine yazõlõ ve görsel medyada en sõkõ demeçlerle yetkililer ta- rafõndan saptanacak, ta ki, yeni bir gündem madde- siyle değişene dek... Kon- ya’daki Kuran kursu bi- nasõnõn çökmesiyle ya- şanan dehşet gibi... Ül- kede konu mu, olay mõ yok?.. Yangõn Manavgat, Se- rik ilçelerini etki altõna alõp Aspendos harabele- rine kadar dayanmõş du- rumda. On bir köy yan- gõndan büyük miktarda zarar görmüş; Karataş köyünde 59 evle birlikte bütün mal ve araziler, zeytinlikler, ekili alanlar yok olmuş. Karataş köyü tamamen ortadan kalk- mõştõr. Diğer köylerde de büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarla, zeytinlikler, ekili alanlar, meyve bah- çeleri telef olmuştur. İki can almõş olan yangõn tarõm araçlarõna, traktör ve diğer malzemelerle ev eşyalarõnõn yanmasõna se- bep olmuş; zeytinlikleri yanan köylü kadõnlarõn; “...yüreğimiz karardı; ciğerlerimiz yanıyor...” şeklindeki feryatlarõ in- sanõn kanõnõ donduruyor. Bu yangõn Orman Kuru- mu ile Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi’ni de karşõ karşõya getir- miştir. Yüksek gerilim tellerinin rüzgârõn etki- siyle birbirine çarpmasõ sonucunda oluşan kõvõl- cõmlarõn yangõna neden olduğu savlarõ ortaya atõl- mõş; daha sonra diğer il- gili kurumca bunun doğ- ru olmadõğõ açõklamalarõ yapõlmõştõr. Yani sorumluluğu kim- se üzerine kondurma- makta, ama yangõnlar hõz kesmeden devam etmek- te. Bir yandan 6831 sayõlõ Orman Yasasõ’nõn 2B maddesiyle orman vasfõ- nõ yitirmiş yerlerin satõ- şõndan elde edilecek ge- lirin 25-30 milyar dolar olacağõ ve 2B’nin baş- langõç tarihi olarak 23.07.2008 tarihinin baz alõnacağõ söylemleri, di- ğer yandan “...Çanak- kale’den Akdeniz’e ka- dar bütün Hazine ara- zilerini satacağım!..” di- yerek bu arazilerin TOKİ ve Turizm ve Kültür Ba- kanlõğõ’na bir protokolle devredilmesi ve “Yeter ki malın olsun! Or- manları da satacağım; yerli yabancı fark et- mez!” diyen Maliye Ba- kanõ’nõn açõklamalarõ ol- dukça, orman alanlarõ tat- lõ “rant” aracõ, satõlacak “meta” olmaktan kurtu- lamaz. Ülkemizde 2B ile orman dõşõna çõkartõlan alan miktarõ 4 bin 500 ki- lometrekaredir. Bu da Türkiye yüzölçümünün yüzde 05’i, 200 bin kilo- metrekare olan orman varlõğõmõzõn yüzde 020’si olmaktadõr. Ormanlarõ- mõz yanmasõn diye 6831 sayõlõ Orman Yasasõ’nõn yanõ sõra 169 ve 170 sa- yõlõ anayasa maddeleri ile önlem almaya çalõş- mak hiçbir işe yarama- mõş; yangõnlar azalaca- ğõna daha da artarak sürmüştür. Bütün çağdaş ülkeler ormanlarõnõ kurduklarõ güvenlik örgütleriyle sõ- kõ bir şekilde denetim al- tõna almõşlardõr. Olayõ kendi yazgõsõna bõrakan bu anlayõş, bir süre son- ra “Ormanları devlet olanaklarıyla koruma olanağı kalmamıştır; özelleştirelim” düşün- cesinin ortam kazanma- sõna yönelecek ve ka- muoyu buna hazõrlana- caktõr. Oysa ortada bir büyük ihmal var. Trafik dene- timlerini havadan ve ka- radan bir polis ordusu ile denetlemek söz konusu olduğuna göre, orman- larda böyle bir organi- zasyona gidilmesi kesin- likle kaçõnõlmaz olmalõ- dõr. Zira yangõn kõvõlcõm halindeyken ve büyüme- den söndürülebilir. Or- manlar kendi yazgõsõna terk edilmemelidir. Tra- fik kazalarõ sõfõrlanmasa da, caydõrõcõ önlemlerle aza indirilmeye çalõşõl- makta ve kontrol altõnda tutulmasõ bir zorunluluk olarak öne çõkmaktadõr. Öyleyse, ülkenin, dün- yanõn ve insanlõğõn ve tüm canlõlarõn doğal ka- lõtõ, zenginliği ve ekolo- jik denge unsuru orman- larõn bir koruma kalkanõ altõna alõnmasõ gerekmez mi? Sonuç Ormanlar ele alõnacak bazõ temel hükümlerle güvence altõna alõnabi- lir: 1) Güçlü bir orman güvenlik örgütü kurula- rak, karadan ve havadan gece gündüz kesintisiz yapõlacak denetimlerle, 2) Ormanla ilgili olumsuz tüm yasalar iptal edilip ortadan kaldõrõlarak, 3) Kaçak yapõlaşmalara ke- sinlikle göz yummayõp, yüksek ceza yaptõrõmla- rõyla donatõlarak, 4) 3194 sayõlõ İmar Yasasõ yeni- den ele alõnõp; mevzi imar planõ, plan tadilatõ gibi uygulamalara izin ver- meyerek; orman içi ve or- man kenarõ yapõlaşma- lara karşõ ciddi önlemler alarak, 5) Orman alanla- rõ “doğal sit”, “koruma alanı”, “ulusal park” , “çevre koruma alanı” gibi uygulamalar getiri- lerek korunabilir. Yoksa bu çağda yoksul, varõnõ yoğunu kaybetmiş orman köylüsünü “kader” diye “tevekkül”le dõşlayarak uyutmak artõk olanaklõ olmamalõ... CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS 2008 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ARADA BİR TAHSİN YÜCEL Seç Bana Bir Rektör Bir süre önce gazetelerimizin iç sayfaların- da ilginç bir haber vardı: Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül Yüksek Öğretim Kurumu’nun “rektör adayı” olarak belirlediği kimi öğretim üyelerinin atamasını gönül rahatlığıyla yapa- bilmek için onları Çankaya’ya çağırıp kendi- leriyle görüşmeye karar vermiş, hemen arkasından da uygulamaya geçmişti. Bildiğimiz kadarıyla, bu yepyeni uygulamanın yasaya aykırı bir yanı yoktu. Üniversitelerinin aday a- dayı olarak seçtiği öğretim üyeleri de belki yal- nız bize özgü olan bu üç aşamalı koşuda ipi göğüsleyebilmek umuduyla soluğu Çankaya’da almışlardı. Sorun rektörlük cüppesini giyebilmek sorunuydu, çağrıya uy- mayacak da ne yapacaklardı ki? 2008 Türkiye- si’nde Hamletçilik oynayacak değillerdi ya. Gene de hiçbir adayın “Hayır, ben bu görüşmeye gidip de rektör seçimlerinin sına- va, sorgulamaya ya da pazarlığa dönüş- türülmesine aracılık etmeyeceğim. Sayın cumhurbaşkanımız üniversitemin öğretim üyelerinin ve başkanını kendisinin seçtiği an- lı şanlı Yüksek Öğretim Kurumu’nun oylarına güvenemiyor mu” diyememiş, şu benzeri görülmedik köşe bolluğunda hiçbir köşe- menimizin bu konu üzerinde durmamış olması benim içimi sızlattı, bir amansız yalnızlık duy- gusudur sardı benliğimi. “Nereden nereye geldik!” dedim, “Evet, nereden nereye?” Bugünmüş gibi belleğimde, 1980 yılının 11 Eylül akşamı, birkaç günlük bir bilimsel etkinliğin ardından, unutulmaz dostum Berke Vardar’la ben, Fransa’nın Toulouse-le- Mirail Üniversitesi profesörlerinden Georges Maurand’la yemek yiyorduk. Söz üniversite düzeninden açılmıştı. Vardar’la ben ülkemizin üniversitelerinde rektörlerin, dekanların, yöne- tim kurullarının öğretim üyelerinin oylarıyla seçildiğini anlatıyorduk, konuğumuz içini çekiyor, kendi ülkesinde bu tür görevlerin çoğuna yukarıdan atama yapıldığını söylüy- ordu. Vardar’la ben bizim üniversitelerim- izde yönetimsel kararların fakülte kurulların- da ve üniversite senatosunda tartışılarak ve oyçokluğuyla alındığını anlatıyorduk, konuğu- muz bizi çok kıskandığını söylemekle yetiniy- ordu. Vardar’la ben bizim üniversitelerim- izde sınırlı bir biçimde de olsa öğrencilerin yönetime katılma olanağı bulunduğunu an- latıyorduk, konuğumuz şaşıyordu. Vardar’la ben öğretim üyelerinin atanma ve yük- seltilmelerine ilişkin kurallardan söz ediyorduk, konuğumuz Fransa’da atamaların yukarıdan yapıldığını söyleyerek içini çekiyordu. Vardar’la ben ülkemizle, üniversitemizle gurur duyuy- orduk. Ertesi sabah, radyolarda Orgeneral Ke- nan Evren’in sesiyle uyandık. Özgür üniver- sitelerimize hayran kalan Fransız uğraş- taşımız, otelinin kapısından dışarı çıka- madığından, ülkesine dönebilmek için sokağa çıkma özgürlüğünü ancak yirmi dört saat son- ra kullanabildi. Bizim onu hayran bırakan üniversite özerkliğimize ve yöneticilerimizi seçme özgürlüğümüze gelince, çeyrek yüzyılı aşkın bir süredir yerlerinde yeller esmekte. Ke- nan Evren - İhsan Doğramacı işbirliğiyle hazır- lanıp yürürlüğe sokulan üniversite yasası öz- erklik kavramını tümden kaldırdı ortadan, öğretim üyelerinin yöneticilerini seçme hakkının üstüne kalın bir çizgi çekti, doçent ve profesör atamalarını da kapsamlı, tutarlı ve özgün araştırmalara bağlı olmaktan çıkararak bir tür çetele hesabına bağladı. Yapılmasına izin verilen tek seçim de son sözü cumhur- başkanına bırakan üç basamaklı rektör seçimiydi. Ama işin en ilginç yanı, bu Evren- Doğramacı yasasının çeyrek yüzyıl boyunca yürürlükte kalması. Özgürlükler konusunda mangalda kül bırakmayan ünlü politikacıların, Ecevit’lerin, Demirel’lerin, Özal’ların, kendi- leri de bir zamanlar öğretim üyesi olan Erdal İnönü’lerin, Tansu Çiller’lerin bu tutucu yasayı değiştirme yolunda parmaklarını bile oy- natmamış olmaları. En acıklısı da, anlı şanlı profesörlerimizin, aydınlarımızın, yazarlarımızın üniversitelerin bu acıklı koşulu üzerinde değil de cumhurbaşkanlarının yaptığı seçim üz- erinde durmaları. İsterseniz, Zola’yı bir kez daha analım: “Ve bu insanlar uyuyorlar, eşleri ve çocukları var, onları seviyorlar!” PENCERE Oyun... İran ‘recm’ cezasını kaldırmaya hazırlanıyor- muş... O da ne ki?.. İran Yargı Erki Sözcüsü Ali Rıza Cemşidi recm ve el kesme cezalarını vurgulayarak demiş ki: “- Yeni şeriat ceza yasa tasarısında bu tür ce- zalar yer almıyor...” Biliyorsunuz ya da bilmeniz gerekir ki İslam şe- riatında yalnız tesettür yoktur; hırsızların eli ke- silir... Zina yapan kadınlar taşlanarak öldürülür... Şimdi gelin bir oyun oynayalım... Oyun için önce haberi yeniden okuyalım... “Reformcu İtimat gazetesine açıklama yapan Yargı Erki Sözcüsü Ali Rıza Cemşidi, recm ve el kesme cezalarını kastederek ‘yeni şeriat ceza ya- sa tasarısında bu tür cezalar yer almıyor’ dedi. Cemşidi yeni yasa tasarısı parlamentoda onay- lansa bile son sözü veto hakkı bulunan Anayasa Savunmanlar Konseyi’nin söyleyeceğini belirtti. Temmuz ayında İran İnsan Hakları Grubu zina su- çuyla recm cezasına çarptırılan sekiz kadının ce- zalarının infaz edilmemesi için girişime geçmişti. Kadın hükümlüleri temsil eden Gönüllü Avukatlar örgütü bu kadınların okuma-yazma bilmeyen alt kesimlerden geldiğini ve yeterli savunma yapa- madıklarını ileri sürmüştü.” Haberi okurken elime bir kalem aldım ve kimi sözcüklerin altını çizdim... Alt alta yazıyorum bu sözcükleri: “Yargı erki...” “YENİ ŞERİAT CEZA YASA TASARISI...” “Reformcu İtimat gazetesi...” “PARLAMENTO...” “Veto hakkı...” “Anayasa Savunmanlar Konseyi...” “İnsan Hakları Grubu...” “Kadın Hakları Gönüllüleri Avukatlar Grubu...” Vb... Hımmm... Demek ki her şey var... Parlamento var... Veto hakkı var... Yeni yasa tasarısı var... Reformcu gazete var... Anayasa Savunmanlar Konseyi var... İnsan Hakları Grubu var... Gönüllü Avukatlar Grubu var... Çağdaş deyişlerle vurgulanan bu kurumlar var da.. yok olan nedir?.. İşte sevgili okurlar olayın püf noktası... Yok olan nedir?.. K onya, Taşkent ilçesi Balcõlar beldesinde bir tarikata bağlõ üç katlõ kaçak, yatõlõ kõz Ku- ran kursu gaz sõzõntõsõnõn pat- lamasõ sonunda çöktü. 17 kõz ve 1 kurs öğreticisi göçüğün altõnda kalarak yaşamõnõ yitirdi, 27 çocuk da yaralõ. Yõkõk- lar arasõnda patlama sõrasõnda 03.42’de duran bir duvar saati. Çocuklarõn gazetedeki resimlerine bakõy- orum. Leyla’nõn, Zehra’nõn, Cennet’in, Teslime’nin, Fadime’nin, Sema’nõn. 17 çocuk. Nedense Ceyhun Atuf Kansu’nun “Kıza- muk Ağudu” şiiri geliyor aklõma. Kõza- mõktan ölen 23 çocuğun ağõtõ. “Bir köy gördüm ta uzaktan, Dağlar ardında kalmış, bilemezsiniz, Kar örtmüş göremezsiniz karanlık- tan, Yalnız üşür üşür de çaresiz. …….. Ali’lerin kızı Emine’yi gördüm, Öldü… Yusuf’ların Kadir öldü, em- misinin Durdu öldü, İkindiye doğru, evlerine vardım, Gördüm, Döne öldü, Ali öldü, Dudu öldü.” Kõzamõktan değil ama kör cehaletten ölen Elif, Rukiye, Ümmünur, Fadimana, Şerife, Huriye, Hatice, Şehriban... O saatte en tatlõ uykusunda olmasõ gereken çocuklarõmõzõ bir daha uyanamayacağõ sonsuz bir uykuya gönderiyoruz. “Dünyanın bütün çiçekleri”ni bir araya getirip çağdaş eğitimden geçiremeden sol- durduğumuz, yok ettiğimiz çocuklarõmõz… Oysa ne güzel bir yol bulmuştuk Cumhuriyet’le. Uygarlõğa, çağdaşlõğa giden akõl ve bilim yolu. Daha yoksulduk ama çocuklarõmõz ‘öğretim birliği’ içerisinde laik, bilimsel bir anlayõşla eğitiliyordu, 1940’lõ yõllarda Köy Enstitüleriyle eğitimde üreticiliği de yakalamõştõk. Bõrakõlsaydõ kõz, erkek bütün çocuklar çağdaş eğitimin õşõğõnda yetişip çevresini aydõnlatacak- lardõ. Olmadõ, bõrakõlmadõ. Yolumuzdan ayrõlarak başka iklimlere, or- tamlara geldik, getirildik. Hele son 6 yõldõr AKP ülkeyi nerelerden alõp nerelere getirdi. Özellikle eğitim alanõnda. Dinselleşen eğitim Diyanet İşleri Başkanlõğõ’ndan sorumlu Sayõn Mehmet Aydın’õn yazõlõ soru öner- gelerine verdiği yanõta göre; 2003’te 3 bin 852 Kuran kursu, 2007’de 7 bin 36 olmuş. Yazõn açõlan Kuran kurslarõnõn sayõsõ ise 2004’te 54 bin 372’den, 2006’da 58 bin 500’e çõkmõş. Aynõ yõl bu kurslarda okuyan öğrenci sayõsõ 1 milyon 436 bin 168’e u- laşmõş. Bunlar bilinen, kayõtlõ olanlar. Ya yurtlarda, kurslarda, evlerde gizli, kaçak çalõşanlarõn sayõsõnõ tam bilen yok. Nerede kaldõ öğretim birliği? Onu öngören anayasanõn 174. maddesi, hür, bilimsel eğitimi emreden 1739 sayõlõ Mil- li Eğitim Temel yasasõ? AKP iktidarõ adõm adõm bu ortamõ hazõr- ladõ. Yasalarõ, yönetmelikleri değiştirdi, yurt- larda dinsel sömürüyü suç olmaktan çõkardõ. Kuran kurslarõnõn denetimini ilköğretim müfettişlerinden aldõ, Danõştay’õn iptali üzerine Milli Eğitim Bakanlõğõ kararõ işine geldiği gibi uyguladõ. Yalnõzca yaz Kuran kurslarõnõn denetimi yeniden ilköğretim müfettişlerine verildi. O denetim de yete- rince yapõlmadõ. Aslõnda çocuklar ilköğretimi bitirmeden Kuran kurslarõna gitmemeli. Aile dõşõnda ilköğretimde yeterince din kültürü ver- ilmektedir. Ne yazõk ki bundan önceki hükümetler döneminde yapõlan düzenle- meyle 8 yõllõk kesintisiz eğitim bölündü, 5. sõnõfõ bitirenlerin yaz Kuran kurslarõna gitmesi sağlandõ. Gerçekte ilköğretimin her sõnõfõndan, hatta okula başlamayanlar bile bu kurslara gitmektedir. Konya’daki göçüğün altõnda 10-11 yaşõnda çocuklarõn çõkmasõ da bunu açõkça gösteriyor. Kaçak açõlanlarda neler olduğunu bilen tam yok. İktidar bir yandan “Yeterince Kuran kursları açmazsak kaçaklar artar” di- yerek Kuran kurslarõnõn sayõlarõnõ art- tõrõrken, bir yandan da 2004’te yapõlan bir yasa değişikliğiyle kaçak Kuran kurslarõ açanlara uygulanan 1 yõldan 3 yõla kadar olan hapis cezasõ, 3 aydan bir yõla in- dirilmiş, eğiticilerin cezalandõrõlmasõ kaldõrõlmõştõr. Başbakan Sayõn R. Tayyip Erdoğan 26.05.2005’te Yeni Şafak gazetesine verdiği demeçte, “Kaçak Kuran kursu diye bir i- fade olamaz. Kanunun ruhuna aykırı. Kuran öğrenilir, Kuran’ı öğrenmeye kimse suç ifadesi kullanamaz” demiştir. Köy Enstitüleri ve Tonguç Konya’daki kaçak kõz Kuran kursu yur- dunda ilköğretim çağõnda ölen kõzlarõmõz, eğitimden yeterince yararlanamayan yok- sul aile ve köy çocuklarõ ister istemez Köy Enstitülerini ve onlarõn kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’u düşündürdü bize. Bütün yaşamõnõ çocuklarõn çağdaş eğitimine adamõş dünya çapõndaki büyük eğitimcimiz 27 Mayõs 1960’tan sonra yapõlacak yeni anayasaya girmesi için ilköğretimle ilgili 13 maddelik bir rapor hazõrlayõp ilgililere sunmuştu. Ölümün- den bir iki ay önce hazõrladõğõ bu raporun- da İsmail Hakkı Tonguç şunlarõ öneriy- ordu: “İlköğretim zorunlu ve parasızdır. 7 yaşına basan kız erkek her çocuk 15 yaşını tamamlayıncaya kadar, laik oku- la, teknik okullara ve kurslara devam et- meye zorunludur. Zorunlu öğrenim çağında bulunan her çocuk öğrenim süresince; a) Yaşam okuluna özgü ilkeleri uygu- layabilecek öğretmenlere kavuşmak, Sağlığı koruyucu olanakları elde etmek, Çağdaş bir okul binasında okumak ve eğitilmek, Kitaplardan, öğretim araçlarından yararlanmak, Öğrenimi süresince taşıt araçların- dan parasız yararlanmak, haklarına sahiptir.” 2001 yõlõnda Ankara Beypazarõ ilçesinin Karaşar beldesinde İsmail Hakkõ Tonguç adõnõ taşõyan yatõlõ bir bölge okulu (YİBO) açõldõ. Açõlõş törenine Köy Enstitüleri Vak- fõ ve Eğit-Der temsilcileri olarak biz de katõlmõş, 1000 kitap armağan etmiştik. Okulun bugün ne durumda olduğunu o beld- eden olan yüksek köy enstitüsünü bitirmiş Sayõn Mustafa Aydoğan’dan okuyalõm: “Okul 200 yatılı, 40-50’de gündüzlü öğrenci okuyabilecek şekilde düşünülmüş. Biri okul binası, biri sosyal tesisler binası (yemekhane, yatakhane vb.), biri de öğretmen lojmanları olmak üzere üç bloktan oluşuyordu. Açılış günü 105 yatılı, 40 kadar gündüzlü öğrenci olduğu bildirildi. Öğrenci kadrosu her- halde yatılılarla tamamlanır diye düşündük. Açılıştan iki yıl sonra öğren- ci sayısı 65’e düşmüştü. Çokça öğretmen açığı vardı. Birinci devrede (ilk beş yıl) iki öğretmen kalmıştı. İkinci devrede bir öğretmen 2-3 branşta derse giriyordu. Müdürlük hâlâ vekaleten idare ediliy- ordu. 2007-2008 öğretim yılında yatılılık hali kaldırıldı. Yani artık YİBO değildi. İlk beş sınıfta 15 çocuk bir öğretmenle öğretime devam ediyor. İkinci devrede- ki 14 öğrenci 30 km. uzaklıktaki Bey- pazarı’na taşınıyor. ….İsmail Hakkı Tonguç YİBO’sunun kapanışını kime anlatsak ‘Adõna taham- mül edilememiştir’ diyorlar. Öteki akıl dışılıklar oluyor da bu neden olmasın? ‘Burasõ Türkiye, olabilir!’ diyoruz da, derken utanıyoruz.” Konya Balcõlar beldesinde kaçak kõz Ku- ran kursu Tonguç’un öngördüğü ilkeler- den, ortamdan ayrõ ağustos ayõnda bile çalõşõrken, başkente bağlõ Karaşar beldesin- deki Tonguç yatõlõ bölge okulu onca okula gidemeyen çocuk varken kapanõyor. Başka söze ne gerek. Ballõca’dan Karaşar’a, Nereden Nereye? Mustafa GAZALCI Eski CHP Denizli Milletvekili Konya Balcõlar beldesinde kaçak kõz Kuran kursu Tonguç’un öngördüğü ilkelerden, ortamdan ayrõ ağustos ayõnda bile çalõşõrken, başkente bağlõ Karaşar beldesindeki Tonguç yatõlõ bölge okulu onca okula gidemeyen çocuk varken kapanõyor. Başka söze ne gerek. Akciğerleri Yanan Şehir... Orhan ÖZKAYA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle