07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 NİSAN 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Süpürge Vahdi Bingöl: “Süpürmeyin kullanın özlü sözünü dışarıdakiler şöyle değiştirdi: Süpürmeyin kullanalım!” Ya ğ m u r D e n i z Migros’a şarap, Pepsi’ye türban cezası kesilmiş... “Şeriat meydanı boş buldu!” ÇAYA, çorbaya sıkılan limon gibi “Ergenekon”un da her yere sıkılabildiğinden veya her yere konabildiğinden söz ediyor Şevket Çorbacıoğlu ve pek yakında sıçratılabileceği yeni kullanım alanlarını şimdiden sıralamak istiyor: “Atatürk’ün evrensel felsefesini savunanlar. Laik demokratik cumhuriyeti savunanlar. Küresel efendiye ve onun yerli işbirlikçilerine karşı çıkanlar. Doğaya duyarlı çevreciler. Küresel sermayenin ve içteki destekçilerin özel’leş’tirme adı altında ülkeyi ‘leş’tirerek, ulusal kaynakları peşkeş çekmelerine karşı duruş sergileyenler. Büyük Ortadoğu Projesi’ni ve projenin eşbaşkanını eleştirenler. Avrupa Birliği ile Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel sömürü denklemi ile savaşım sürdürenler. Uluslararası Para Fonu’na, Dünya Bankası’na karşı duranlar. BAKIŞ AÇISI GÜRBÜZ ÇAPAN Erdoğan 301. kez söz verdi: “301 değişecek.” Dağıtım Hilmi Doğan: “RTE, 81 ilden 80’inde milletvekili çıkarmakla övünüyor. Demek ki sadece bir ilde yeteri kadar kömür dağıtamamışlar!” Avrupa Birliği kriterlerinin ülkemiz ulusal çıkarlarıyla çelişmemesi için düşüncelerini açıklayanlar. Avrupa Birliği ‘komiser’lerinin içişlerimize karışarak Türkiye’yi tehdit edişine izleyici kalmayanlar. Birilerinin demokrasiyi araç olarak kullandığını söyleyenler. Şeriat tehlikesini gündeme getirenler. Türbanın ‘ılımlı İslam’ için Büyük Ortadoğu Projesi’nin bayrağı olduğunu söyleyenler. Evrensel anlamda insan haklarıyla özdeş hukukun üstünlüğünden söz edenler. Özgürlükçü demokrasiyi savunduğunu söyleyen, sınırsız ve kuralsız demokrasi avcısı cumhuriyet karşıtı sözde solculara karşı çıkanlar. Karanlığın gülen yüzünün neden Arabistan’da Sektör değil de, Amerika’da tedavi edilmekte olduğunu soranlar. Çocuklarının geliri ile halkın gelirini eş tutanları eleştirenler. Halkın yüzde 60’ının ulusal gelirden pay alamayıp yoksulluk sınırında savaş verdiğini anlatanlar. Çalışanların demokratik haklarını savunanlar. Hakkını arayan çalışanların sille tokat dövüldüğünü ve yerlerde süründüğünü söyleyenler. Sosyal güvenlik adına hazırlanan yasanın sosyal gerilim yasasına dönüştürüldüğünü söyleyenler... Yukarıda tanımları yapılan kişi, kurum ve kuruluş ‘Ergenekoncu’ diye suçlanırlarsa, sakın şaşırmayın. Gerçekten iyi bir malzeme buldular. Hatta ‘Ergenekon’ ve ‘Ergenekonculuk’ birileri için sektör oldu bile denilebilir. Bu işten ekmek yiyen herkese hayırlı işler!” Yüzde Kırk Yedi Eşittir Üç Yüz Seçim filan yok, ama siyaset kızıştı. Kartlar yeniden karılıyor. AKP yüzde 47’yi bir yıl sürdüremedi. AKP duruyor, ama başını koparacaklar... R. T. Erdoğan ve yakın çevresi siyaset dışına ittiriliyor. Bu ittirmede esas dinamik, AKP parlamento grubu. Sessizce R.T. Erdoğan sonrasını konuşmaya başladılar. Kapatma davasına karşılık AKP grubu büyük sessizliğe gömüldü. Ankara’da 35’li gruplar oluşmaya başladı. Böylesine ‘karizmatik lider’i, bu ‘büyük istikrarı’ AKP’liler kendi elleriyle halledecekler gibi. Bu 1959’da Adnan Menderes’in DP’sinde yaşananlara benziyor. Sessiz kaynıyor sular. “Kol kırılır yen içinde kalır” yerine doktora koşmaya başladılar. Anayasa Mahkemesi’nin bir kısım üyeleri Abdullah Gül’ü korumaya çalışıyor. Ama R. T. Erdoğan için oybirliğiyle davranıyorlar. Abdullah Gül’e yakın Sabah gazetesi, kampanyayı derin ve büyük başlattı. Cumhurbaşkanı mahkemeye taşınmazmış. Kenan Evren örneğiyle Abdullah Gül’e arka çıkmaya çalışıyorlar. R. T. Erdoğan’dan vazgeçmiş gibiler. R. T. Erdoğan’ı korumak isteyenler yüzde 47’yi baz alıyorlar. Henüz makul bir gerekçe bulamadılar. Referandum filan gibi kaotik öneriler, AKP’yi toptan uçuruma ittirme manevraları gibi gözüküyor. R. T. Erdoğan, Ortadoğu turuna çıkmış Dick Cheney’ye şikâyette bulunmuyor. AB’den aldığı kısmi desteğe ABD’den de destek aramak adına, Dick Cheney’ye ‘konuyu intikal’ ettiriyor. ABD ise buzlu çayla karşılık veriyor. Büyükelçilik açıklamada bulunuyor: “Konuyu Sayın Erdoğan açtı, bizim ilgimiz yok!” Daha önce de; 1 Laikliği derinlemesine anladıklarını, 2 Türk adaletine güvendiklerini, 3 Türk demokrasisinin bu tür bunalımları aşacak yetkinliğe sahip olduğunu, 4 Başka ülkelerin içişlerine karışmayacaklarını açıklamıştı Bryza... Anlaşılan AKP zorda, darda. AB de reformları devam ettirmezse AKP’ye destek olmayacağını açıkladı. Gözüken manzara; borsa fazla oynamıyor. Sanal şişirmeyle 12 puan düşmesi çok da önemli değil. Doların 1.32 olması da öyle. Yani R. T. Erdoğan’ın deyişiyle; ‘istikrarı’ yakalamışız! Hükümetin başı gitse de ‘istikrar’dan geri adım yok. Yabancı sermaye kaçar deniyordu, kaçmadığını görüyoruz. Piyasalardaki yalancı bahar bile yerinde duruyor. Böyle bir hamle, borsayı yüzde 50 vurmalıydı. Demek ki Başbakan’ın varlığı yokluğu borsayı (piyasaları) ırgalamıyor. Best FM’nin sahibi, müteşebbis cin gibi Emrah Hattat’a soruyorum, “Ne oluyor” diye. “Bir kasabada dört yol olur ya, ışık filan da yok. Ahali alışmış, o yuvarlağı bir biçimiyle döner gider. Bir gün işgüzar, aklıevvel devlet yetkilisi o noktaya bir polis diker. Başlar, yol çile yolu olmaya... Yol tıkanır, araba geçmez, düdük sesi, polis hareketi, durduğun yerde bir kaos!” “Bu hükümet de öyle, şimdi çöz çözebilirsen. O polis oradan kalkmadıkça o trafik çözülmez” dedi. Döndü bir de İstanbul’la ilgili; “Abi bunlar İstanbul’u sevmiyorlar. Sultanahmet Adliyesi yetmezmiş gibi bir de Eminönü’nde Sansaryan Han’ı adliye yaptılar. Topkapı Sarayı’nın bahçesi bunlar. Geçenlerde iki sarışın turist, gözleri fal taşı gibi. Cezaevi aracından zincire vurulmuş 20 kişi bağrış çağrış indiriliyor. Onlar da bakıyor. Katilin ne işi var Sultanahmet Meydanı’nda” diyor. Ve ekliyor: “İl Tarım Müdürlüğü Caddebostan’da ne arıyor?” Berdevam: “Trafik zindana dönmüş, kıpırdayamıyoruz; TOKİ bir yandan, belediye bir yandan, gördükleri her boş alana devasa konutlar yapıyor, oturma zorunluluğu şartıyla satıyorlar! İstanbul aşkı konut mezarlığına döndü!” Bir arkadaşım büyük heyecanla AKP’ye destek vermişti. Oyun dışında radyosu ve TV’si de açık kampanya sürdürmüştü! Yüzde 47 oy almakla böbürlenen Başbakan, bugün sokakta kimsesiz. Dün sadece Sultanahmet Meydanı’na yakın bir yerde, bir cami avlusunda 200300 kız çocuğu, ellerinde matbu dövizlerle: “Darbecilere geçit yok!” 35 milyonun oyunu al, başına iş gelince 300 çocuk kalsın yanında. Bu da Ortadoğu’ya özgü trajedi olsa gerek. Halk sizden vazgeçmiş anlaşılan. Sizi Tanrı korusun Sevgili Başbakanım! [email protected]/Faks: 0212 672 71 71 Mantık Kemal Öncü: “Siyasetçiler hakkında iddianame hazırlayan savcı siyasi davranmakla suçlanıyorsa, dolandırıcılar hakkında iddianame hazırlayan savcı da dolandırıcılıkla mı suçlanacak?” SESSİZ SEDASIZ (!) Dilenciler, Tayyip’ten ziyadesiyle memnun! KÜTAHYA’DA bürosuna, “Allah rızası için bir sadaka” diyerek bir dilenci giriyor Ahmet Özerdem’in. İşten başını kaldırıp şöyle bir bakıyor, avucunu açmış, kapıda dikilen dilenciye Ahmet Özerdem ve “Hükümete git, RTE versin” diyor. Dilencinin yanıtı şöyle oluyor: “Sen nasıl konuşuyorsun öyle, Allah onu başımızdan eksik etmesin!” Türkiye’de İslamcı iktidarın gerek merkezi yönetim olarak gerekse yerel yönetimler kanalıyla yürütmekte olduğu “sadaka politikası”nın sonuçlarını bundan Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Gülhan Elmas: “İzmir’in kazandığı söylenen Expo, Milano’ya gitti. Önemli değil! RTE bir yasa değişikliği yapar, Expo’yu geri alır!” Expo daha güzel anlatabilecek bir örnek az bulunur. Hal böyle olunca Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından onaylanmış şiir kitabı da Denizli’den başlayarak yurdumun camilerinde bedava dağıtılıyor: “Tayyibim, oğlum, seni kıskandılar/ Güzel işlerini çekemediler/ Nerede Necmettinler, Menderesler/ Suçun şiir değil, dini yaşaman. Tayyip, Allah yolunun bekçisidir/ Tayyip’i üzmek. Allah’ı üzmektir/ Sevenleri üzmek de aynıdır/ Suçun şiir değil, dini yaşaman.” Ferhat aşkı için dağları deldi kazmayla... Şimdikiler ise tamamen kazma! Küresel Bir Ortaoyunu MERİÇ VELİDEDEOĞLU Geçen perşembe, “27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü”ydü. Hep olduğu gibi, bugünle ilgili olarak hem uluslararası hem de ulusal bildiri bu yıl da yayımlandı. Bu bildiriler geçmiş yıllarda, sanat çevreleri dışında da oldukça geniş bir yankı yaratırdı. AKP iktidarının, “kaos”un kucağına attığı günümüz Türkiye’sinde, böyle bir gündem yaşanması olanaksız kuşkusuz. Her iki bildiride de ortak yan, tiyatro olgusunun yapısında yer alan “aydınlanma”ydı. Ulusal bildiriyi yazan Orhan Alkaya ancak “... yanmayı göze alanlar aydınlatabilir” derken uluslararası bildiriyi kaleme alan Kanadalı Robert Lepage, “Yanabiliriz. Ama aynı zamanda şaşırtabilir ve aydınlatabiliriz” diyordu. Bildirilerdeki bu vurgulama, Türkiye’de pek çok tiyatro oyununun yasaklanmasının, dahası tiyatro basılmasının nedeninin belirgin bir açıklamasıdır. Yıllar önce, B. Brecht’in “Sezuan’ın İyi İnsanı”nın oynandığı tiyatro, bir gece sakallı, sarkma bıyıklı gençlerce basılıvermişti. Ama ne sahnedeki oyuncular ne de seyirciler yerlerinden kıpırdamadılar. Ne ki onlar kırdılar, döktüler... Neden olarak oyunda üç Tanrı’dan söz edilmesini ileri sürüyorlardı. Ama bu, onları kışkırtmak için “kullanılan” nedendi; gerçek ise Brecht’in “kapitalizm”i ağır biçimde eleştirmesiydi. Dörtbeş yıldır, 27 Mart’larda, geleneksel tiyatromuz “ortaoyunu”nu düşünür oldum. Bilinir; ortaoyununun iki başoyuncusu vardır: “Pişekâr” ve “Kavuklu”. İlki, sarıklı, heybetli, cüppelidir. Cüppesini savurarak dolaşır; elinde bir “şakşak” vardır. Beğenmediği karşılıklar alınca, “Kavuklu”ya bununla vurur durur. “Kavuklu” da Pişekâr’ı ara sıra da olsa deli eder. Ama seyirciler onun her söylediğine gülerler; Pişekâr’ın ona vurmasına bile. “Kavuklu”yu son oynayan İ. Dümbüllü’yü izlediğimde de, bu durum hep iç burkucuydu. Bunları canlandırırken, Alkaya’nın bildirisindeki dünyayı “küçük bir köy”e benzetmesini düşünüyor insan. Bunu en iyi algılayanın ABD olduğu söylenebilir. Dahası ABD, bu “dünya köyü”nü bir “ortaoyunu” olayına dönüştürmüş gibidir. Şöyle ki; köyün ortasına bir sahne yerleştirmiş, dünya köyü ülkeciklerinin insanlarını toplayıp, sahnenin çevresine oturtmuş; sahnede ise “Pişekâr” olarak bugün Bush Efendi var. “Kavuklu”ya gelince; 21. yüzyılın bu ortaoyununda, “Kavuklu”yu Pişekâr kendi seçiyor. Olur bu kadarcık değişiklik. Pişekâr’ın başında da kovboy şapkası var. Savuracağı cüppesi yok, ama mahmuzlarını şakırdattığı çizmeleri var. Pişekâr, belirlediği “Kavuklu”yu ülkesinde seçtiriyor; ardından ayağına çağırıp sahneye çıkarıyor. Dünya köyünün insancıkları merakla izliyor; ne olacak diye... Pişekâr Bush Efendi, karşısında ellerini kavuşturup boynunu kırarak, ayakta öylece duran bu acemi “Kavuklu”nun omzuna “şakşak”ıyla vurup, buyruklarını bir bir sıralıyor ve sonunda “Ilımlı İslam!” diyor. Kavuklu ortaoyunu gereği “etek” selamı verip memleketine dönüyor. Ve ülkesinde, “Ilımlı İslam”ın taşlarını keyifle döşemeye başlıyor; epey ilerleyip sona yaklaşırken komşusu “kıdemli Kavuklu” Talabani’ye imreniyor. Çünkü Pişekâr bu “kıdemli Kavuklu”ya bayrağındaki iki yıldızı çıkarıp yerine “Allahüekber” yazmasına izin vermiştir. Böylece bayraktan Müslüman bir devlet olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Kavuklu, kendi kırmızı zeminli bayrağı üzerinde de böyle bir işaret bulunmasının, “Ilımlı İslam Devleti”ne dönüştürmekte olduğu ülkesi için de gerekli olduğunu düşünmektedir. Ama Pişekâr’ın tasarısı bu kadarla sınırlı değildir. O, “Kavuklu”nun ülkesinin “büyükçe bir bölümü”nde dalgalanacak ikinci bir bayrak istemektedir. Örneğin Barzani bayrağı ya da benzeri... Ne var ki bu sırada “Kavuklu”nun ülkesinde bir olay gelişir; “Kavuklu”nun “kavuğu” devrilmez, ama “titrer”... Pişekâr anında harekete geçer. Ortaoyununda “arka oyuncular” denen 2. sınıf oyuncuları, yani AB komiserleri Olli Rehn’i, Joost Lagendijk’i sahneye çıkarıverir. Bunlar “peşrev”e başlayıp “Kavuklu”ya, “Buraya bak! Ne kavuğunu titret ne de kuyruğunu. Sıkı dur!” diyerek “talimat” verirler. Ama duyulan odur ki, “Pişekâr” yeni bir “Kavuklu” bellemiş bile... Ne de olsa bir oyun... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 Nisan www.mumtazarikan.com Ormanlarımız Yanıyor. Seyirci Kalmayın. Fidan Dikim Hattı: (0 212) 284 80 00 www.tema.org.tr TEMA C MY B C MY B Bir Varmış... Bir Yokmuş... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ İktisat kura1 mında, tek bir alıcının bulun 2 duğu piyasa durumu. 2/ 3 ABD’nin bir 4 eyaleti... “Çal 5 ma, hırsızlık” anlamında argo 6 sözcük. 3/ Os 7 manlı toprak dü 8 zeninde yıllık geliri yüz bin ak 9 çeyi aşan dirlik... Har1 2 3 4 5 6 7 8 9 man yerindeki tahılın taş 1 H I R P A N İ O ve toprakla karışık kalın2 A R A S A D A K tısı. 4/ Teker biçiminde 3 B A B A İ L İ K yassı nesne. 5/ Hintli kaB L O K dınların ulusal giysisi... 4 A K I N T A T U R E Baryum elementinin 5 N A R K S simgesi. 6/ Özellikle re 6 E D A E K L O K sim yapımında kullanı 7 R A lan sentetik bir boya. 7/ 8 A N E M O F O B İ Sahip... İlgi eki... Düş 9 A L İ Z A R İ N man. 8/ “Kelem” de denilen kış sebzesi... Rütbesiz asker. 9/ Uyku ile koma arasında derin baygınlık durumu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlı maliye örgütünde vergi toplamakla yükümlü kamu görevlisi. 2/ Padişah ve vezir kavuklarında bulunan tüy ya da püskül biçimindeki sorguç... Uyanık, gözü açık. 3/ İsa Peygamber’in doğum yeri olan köy... Alan ölçüsü birimi hektarın kısa yazılışı. 4/ Sevinç belirten bir ünlem... İncelik, naziklik. 5/ Yemek... Tırpana balığına verilen bir başka ad. 6/ Afrika’nın doğusunda toplu olarak yapılan yabanıl hayvan avı... Bağışlama. 7/ Bir tarım aracı... Lantan elementinin simgesi. 8/ Bir meyve... Halk dilinde tohuma verilen ad. 9/ Anadolu’nun bazı yörelerinde, geceleri insanların üzerine çöküp korkuttuğuna inanılan düşsel yaratık.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle