05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 NİSAN 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Piknik Vahdi Bingöl: “Deniz Baykal’ın geleneksel kendin pişir kendin ye pikniği başarıyla yapılmıştır.” Yağmur Deniz Milli Eğitim, vekâleten yürütülüyormuş... “Vekilinden belli!” GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Erdoğan Suriyeİsrail arasında arabulucuymuş. Dışarıda arabulucu, içeride arabozucu! Kutlu Ahmet Arpad: “Endonezya’da 200 milyon Müslüman, peygamberin doğum gününü niye 20 Mart’ta kutladı? Çünkü onların 23 Nisan’ı yok!” Duydun mu; Kültür ve Turizm Bakanlığı koltuğunda oturmanın sorumluluğu ile Müslüman kültürü ve tesettür turizmini de her fırsatta kucaklayan AKP’li Müslüman Ertuğrul Günay‘ın fikirlerine ziyadesiyle değer verdiği Anadolu’da Vakit gazetesinin yazarı Hüseyin Üzmez tutuklanmış. Niye tutuklanmış? AKP’li Müslümanlar tarafından en çok okunan 10 yazar arasında sekizinci sırada bulanan ve yaşı 73’le 78 arasında rivayet edilen Hüseyin Üzmez, 14 yaşındaki kız çocuğuna cinsel saldırıda bulunmakla suçlanmış. Yapma yahu! Niye şaşırıyorsun ki? Müslüman AKP’lilerin oyları ile Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Müslüman devlet başkanı Abdullah Gül, aynı yaşlarda bir çocukla Kültür işi evlenmemiş miydi? Ama Abdullah Bey, 70 küsur yaşında değildi. Kızımız 15 yaşındaydı! Hakikaten yahu... Peki, sınır 15 yaş mı? Hayır. AKP’li Müslümanlardan Tuzla Belediye Başkanı Mehmet Demirci biliyorsun, yeni evlilere dağıttığı kitapta kız çocukları için evlenme yaşının 9 olduğunu açıklıyordu da AKP’nin kapanma davasına adını yazdırdı. Bir dakika; Hüseyin Üzmez’in cinsel taciz iddiasıyla tutuklanması, AKP’nin kapatılma davasına yönelik bir komplo olabilir mi demek istiyorsun? Böyle bir bağlantıyı ancak Ertuğrul Günay kurabilir ama epeydir ağzını açtığı yok! Bu konuyu sen en iyisi çocuklara tecavüzden tutuklanan Hafız Süleyman‘a sor. Veya Mustafa Karaduman‘a. Mustafa Karaduman da kim? AKP’li Müslüman hanımlar için tesettür elbiseleri dikerek moda yarattı. Üç hanımla birlikte yaşadığını açıkladı. Aynı zamanda kerhaneler konusunda da çok çarpıcı görüşleri var. Kerhaneleri mi savunuyor? Hayır, çokevliliği savunuyor. Tekeşli erkeklerin, canları başka kadın çekince kerhaneye gittiğini; çokeşli erkek için böyle sıkıntı olmadığını söylüyor. O halde Hüseyin Üzmez haklı. Nereden çıkardın şimdi bunu. Hanımı kendinden 50 yaş küçük de olsa tekeşli. Sen bu kültürü anlamazsın; git Ertuğrul Günay’a sor! Bu Filmi Daha Önce Görmüştüm Ben bu kurultay filmini daha önce görmüştüm… Herhalde kimse bıkmıyor ki, büyük olasılıkla yaşarsak tekrar tekrar seyredeceğiz. Sonuç çok önceden belliydi. 2003’te, CHP’nin tüm demokratik geleneklerini çöpe atan ve kara harflerle 30. Olağan Kurultay’da bağlanan o ayıplı tüzük maddeleri, bugün hâlâ partinin ayağında prangalar olarak duruyor. Aslında o Kurultay’da yapılan değişikler de, açık el kaldırma oylamasında kabul görmemişti. Ancak divan başkanı “anlaşılmadı” diyerek isim okumayla sekiz saatte tüm delegelere sorarak tekrar oylatınca ve “fişlenme korkusu” işe karışınca, bu sefer talihsiz “kabul” öne çıkmıştı. O 2003 Kurultayı‘nın havası çok farklıydı. Son saniyede delege imza gereği yüzde 5’ten yüzde 20’ye çıkarılmasaydı, demokrasinin kazanması işten bile değildi. ??? O yıla kadar, CHP kurultaylarında, muhalefet son birkaç günde biriki adayını tespit eder, sonra da hemen Kurultaya geçilirdi. 2003’te kurultaydan iki ay önce adaylığımı açıklayıp bunu bir kampanya ile örgüte taşımam, (İnönü’nün Parti Meclisi’ne karşı açık mücadele yürüten Ecevit’in meşhur 1972 kampanyasını saymazsak), bir ilkti. Bu daha sonra alışkanlık oldu. 2005’te Sarıgül, bu yıl da diğer isimler aynı taktiği izlediler. Fakat inanın, bu yolla, gencecik işadamlarının bile kalkıp bu koltuğa hiçbir deneyimleri olmadan oturmaya kalkışabilecekleri aklıma bile gelmezdi! O tüzük değişikliğine imza atacak isimlerin “siyasi kariyerlerinin sona ereceğine” inandığımı açıklamıştım. Her kararın bir bedeli vardır. CHP’de muhalefet de bu demokrasi lekeli isimlere destek olmaya kalkışınca, inandırıcılığından uzaklaştı. Baykal’ın özellikle Özal dönemindeki bütçe konuşmalarını hatırlıyorum. Pırıltı vardı, yaratıcılık vardı, akışmantık dehası vardı, tarihi derinlik vardı. Cumartesi izlediğim Deniz Bey’de o heyecanı bulamadım. Demek ki rekabet öldüğünde, standartlar düşebiliyor… ??? Baykal Türkiye’nin bir yol ayrımında olduğunu ve bu yüzden parti içiyle değil, parti dışıyla boğuşulması gerektiğini anlatıyordu. Peki, iyi güzel de ana konumuz zaten bu: İktidara gelmeden şeriatçılığı nasıl durduracaksın? Baykal orada da kendi “hinterland”ı önünde çok yanlış bir yol izledi. Ertesi gün Yeni Şafak’ta “İslami Vaatler” olarak sekiz sütun manşet olan bu dini söylem, ANAP ve DYP’nin yok olmasına neden olan, kendini İslamcı parti kadar dinsel yaşamın garantörü olarak gösterme merakından başka bir şey değildi. Getirisi sıfır, alabileceği tek uzun vade sonuç hezimet. CHP’ye oy verenler ise tam tersine şunları duymak isterlerdi: “Bu ülkede herkes istediği özgür sanatı yapacak, istediği filmi seyredecek, ne genç kızlarımızın özgür yaşam ve kılık kıyafetine, ne kimsenin alkolüne, eğlencesine ya da yürüyüş ve protesto mitinglerine karışılacak, her alanda herkes fikirlerini serbestçe ifade edecek, vs.” Ne gezer? Baykal bu “hayati” konulara girmeyip tam tersine AKP’nin izin verdiği “dar Yeşil alan”ın “legal” kısmının mutemetliğine soyundu. Parti içi demokrasi konusunda Baykal’ın “iktidara gelirse yapmak istediği” (!) değişim bile bir umut olamadı. Parti her bölgede ihtiyacın iki misli aday belirleyecekmiş de, seçmenler aralarından tüm tercihlerini yazabileceklermiş! Ve onda bile, kimin aday olacağına kendisi karar verecekmiş. Yani veto masası, aynen yürürlükte kalacak! Seçmen, yalnız CHP’nin atadığı isimleri sıralayacak. Bir de tanınan kontenjanla, ana kadronun “dışarıda” kalması engellenecekmiş! ??? Bir çift sözüm de Divan Başkanı hakkında: Baykal’ın, İsmet Atalay’ın kimseyi konuşturmama ve konuşmaları erken kesmek için verilen yeterlilik önergesini oldu bittiye getirerek “oylatmadan oylatma” yapmak gibi dahiyane yöntemlerine çok ihtiyacı var mı gerçekten? Onun ve bir işgüzar konuşmacının Gülsüm Bilgehan ve Örsan Öymen’e yaptığı içeriksiz saldırılar, ortamın elektriklenmesine neden oldu. Sonuçta aday olamayan adaylar, konuşamadan ve oylanmadan kabul edilen önergelerle, “fastfood” geçiştirilen bir kurultay izledik. CHP’nin, tüm Baykal ağırlığına rağmen demokratik şölen havasında geçen eski kurultaylarını öyle imrenerek hatırlıyorum ki!.. Bir kurultay da böyle geçti… Peki, bu tablodan sonra CHP’ye soğuk mu bakmayı öneriyorum? Hayır, tam tersine, yerel seçimlerden önce, tüm bu olumsuzluklara rağmen hiçbir alternatif olmadığından, şimdiden CHP’ye açık destek verilmesi ve oyların bölünmemesi taraftarıyım. Nedeni malum: CHP’nin alternatifi AKP de ondan! SESSİZ SEDASIZ (!) Belediyeİş‘ten sorulara yanıtlar İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi’nden bir grup işçinin merak ettiği soruların yanıtını, bağlı oldukları Belediyeİş Sendikası‘nın Başkanı Nihat Yurdakul şöyle veriyor: Ordu ilinde sendikamıza ait misafirhanenin durumu nedir? Misafirhane olarak tanımlanan yeri, Ordu şubemize bağlı belediyelerde çalışan üyelerimiz kendi aralarında topladıkları paralarla gerçekleştirmiştir. Yılbaşında sendika tarafından yaptırılan ajandalar için kaç para harcandı, bu ajandalar neden biz üyelere verilmedi? 1999’dan günümüze kadar sendikamız hiçbir şekilde ajanda bastırmamıştır. Belediye İş Sendikası Başkanı Nihat Yurdakul sendika başkanlığından ve Türk İş Eğitim Sekreterliğinden kaçar para ücret alıyor? Ücret, sendikamız tüzük ve bütçe hükümlerine göre, genel merkez genel kurulumuzda binlerce üyemizin temsilcileri tarafından alınan kararlar doğrultusunda belirlenmektedir ve Türkİş için de aynı prosedür geçerlidir. Genel Başkan Nihat Yurdakul’un herhangi bir akrabası sendikada görev yapıyor mu? Sendikamızda işe alınan kişiler sadece liyakat ve yeterliliğine bakılarak işe alınmaktadır. İstanbul Aksaray’daki sendikaya ait altı katlı iş merkezi kaç paraya satıldı? Altı değil dört katlı binamızın satışı, gazete ilanı üzerine gelen dört tekliften en uygunu, tüzüğümüz gereği oluşturulan komisyon tarafından değerlendirilerek gerçekleştirilmiştir. Hastalık Necati Cebe: “AB’nin AKP sevdasının ardında, 1920 öncesinin hasta adamına duyulan özlem yatmaktadır.” Yanıt M. Akif Omaç: “RTE’ye yanıt: Akılsız başın cezasını ayaklar çeker!” Ulusal Egemenlik Günümüz PERİHAN ERGUN 23 Nisan 1920’de Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı‘nda birlikte olduklarıyla TBMM’yi oluşturup açtı. Günün adına da “Ulusal Egemenlik Günü” dendi. Var oluşumuzun 88’inci yıldönümünde de her yıl olduğu gibi hükümetin, iktidarla muhalefetin milletvekilleri, TSK’nin komutanlarıyla Anıtkabir ve Meclis’te protokol düzeninde anma ve kutlama yaptılar. Görüntü görkemliydi. Madalyonun arkasını çevirdiğimizde 1929’un Nisan’ında geleceğin ümidi olan çocuklarımıza M. Kemal tarafından emanet edilen, dünyada tek olan Çocuk Bayramı’nın anlamı çok büyüktü. Bu davranışın içeriğindeki anlamı ve değeri Meclis’tekilerin tümünün kavradığına son yıllarda yaşanan olaylar nedeniyle doğrusu inanasım gelmiyor. Ulusal egemenliğin bağımsızlık ve özgürlükten de öte özünde ekonomik, siyasal, kültürel ve laik eğitim eşliğinde yurt düzeyinde tarihsel toplumsal maddi ve manevi varlıklarımıza da sahip çıkılması gerektiğini acaba biliyorlar mıydı? Atatürk, günü çocuklarımıza bayram olarak armağan edenken onlara kısaca şu sözlerle öğüdünü veriyordu. “Küçük hanımlar, küçük beyler, geleceğe çağdaş akıl ve bilimle eğitilerek sahip çıkacaksınız.” Bunları 10. Yıl Nutku’nda da Türk gençliğine sonsuz inancıyla daha geniş bir açıklıkla belirtmişti. ??? Küreselleşmenin emperyalist istemlerinin adeta işbirlikçisiymişçesine iktidardakilerle onlara yaranmak yarışındaki sözde aydın liberallerle numaracı, Soros’cu, ılımlı İslamcılığın cemaat önderlerinin Türkiye Cumhuriyeti’nin ilkelerine bağlı olanlara neler ettiklerini görüp izlerken karamsarlaşmaktan kendimizi alamıyoruz. O gün tarafsız sayılabilecek ekranlardan çocukların bayram şenliklerini izlerken ümitsizliğimin, hemen onlara güvenle kaybolduğunu hissettim. Bir de ekranlara yansıyan stüdyolardaki şenlik programlarına katılan 4 ile 12 yaş arası olanların içtenlikle okudukları manzumelerle gene kendilerinden yurdun durumunun açıklanmasına verdikleri cevapları da yaşlarının çok üstünde mantığa sahip olduklarını kanıtlıyordu. ??? Kutlu Doğum Haftası senaryolarıyla 23 Nisan’ın ve ilköğretim çağındaki çocukların bayramlarını, başta Gaziantep, sonra Konya, Bolu ve daha birçok yerde İslamın hümanist yapısından habersiz cemaatlerin önderliğinde Kutlu Doğum’u sözde anmak bahanesiyle korkutucu sinevizyonlarla karartmaya kalkıştılar. Oysa dinimiz Yaradan’ımıza mahabeti Allah’la değil muhabbeti Allah’a sığınmamızı buyurur. Yani o kullarına korkuyu değil sevgiyi sunar. İnancım ve ümidim o ki, bu sapkınlıklarla ne denli çabalayıp çırpınsalar da muratlarına eremeyecekler. ??? Bu övünülesi bayram gününde Şemdinli’de hain PKK’nin mayın tuzağının patlamasıyla şehit düşen dört askerimizin cenazelerinin verdiği acıları da yaşadık. En iç burkan ama o ölçüde de Anadolu çocuğunun vatan severliğini birçokları gibi kanıtlayan Komando Çavuş Tuncay Özdemir’in ağabeyinin “Harekâttan önce izne gel” istemine cevabı “Gelirsem Tim’de bir kişi eksilir” yanıtı oluşuydu. Bilindiği gibi ABD’nin Irak’ı işgalinden sonra taşeronu niteliğindeki bu acımasız örgüte stratejik ortaklık olsa gerek çok yüz verildi, azgınlaştırıldı. Bu düzeyde cemaat ve tarikatlar da ABD’deki buyurganlarının istemine uyarak gemi azıya aldılar. Çünkü iktidardakiler, Anayasa Mahkemesi’ndeki kapatma davasından başka hiçbir şeyi düşünemez hale geldiler. Buna karşın aldıkları oyların çokluğuna dayanarak, çıkarlarına uygun düşenleri de takipten geri kalmıyorlar. Yandaşları medya bile onları tatmin etmiyor, “sahiplen” çalışmaları da yapıyorlar. Kamer Genç’i haklı çıkartan çabalar gösteriyorlar. Cumhurbaşkanı‘nı aracı edip defalarca Katar’a gidip ihalede kazandırılan Çalık Gubun’un Sabahatv için ödenmesi gereken 1.1 milyon dolarının devlet bankaları olan Halk ve Vakıfbank’tan –yani halkın bankalarından beş yıl ödemesiz aldıkları 750 bin dolar yetmeyince geri kalanını Katar merkezli International Media şirketini yayına ortak da ederek vadesine iki gün kala ödemeyi yapabiliyorlar. Böylece her konuda dışardan aldıkları destekleri bir kez daha kanıtlıyorlar. Bir de Unakıtan’ın oğlu başarılı işadamı(!) Abdullah’a TMO tarafından halkın pahalılığı nedeniyle alamadığı pirincimizin tonlarcasını depolaması için veriyorlar. ??? Her şeye karşın neyse ki 25 Nisan’da Anayasa Mahkemesi’nin 47’ci kuruluş gününden bir gün önce yönetim kurulundaki Sayın Osman Paksüt törendeki açış konuşmasında da Başkan Haşim Kılıç, “Görülmekte olan davalara içeriden ve dış kaynaklardan fikir beyan ederek yüce mahkemeye gölge düşürmeye kimsenin hakkı olmadığını” kesin cümlelerle belirttiler. Yargıya saygı gereğini hatırlattılar. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com email: [email protected] Foks: 0212 227 34 65 BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 29 Nisan www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Ölen evli yeni 1 çerilerin, babaları gibi ocağa alına 2 rak askerlik ya 3 pan çocuklarına 4 verilen ad. 2/ Öldürücü hastalık 5 salgını... Kamu. 6 3/ “Çamaşırcı ayı” da denilen 7 ve Amerika’da 8 yaşayan bir hay 9 van... Bir renk. 4/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 “Ayrılık ateşten bir / Nazlı yârdan hiç haber 1 A B O R İ J İ N yok” (Türkü)... Bir cins 2 S U M E L A U Ç İtalyan peyniri. 5/ Sat 3 F A Y A K A R I rançta bir taş... İnanma, 4 A T E HO L N güvenme. 6/ Kalınbağır 5 L F L E B İ T sağı anüs yoluyla su fışE Ş E Y kırtarak yıkamaya ve bu 6 Y E T İ 7 A T E R İ N A U iş için kullanılan aygıta E N İ K R O K verilen ad... Adları sıfat 8 R A yapan bir yapım eki. 7/ 9 F R İ K İ K Sınır boyu... XII. yüzyılda Anadolu’da kurulan esnaf örgütü. 8/ Kuzu sesi... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 9/ Bağırsakları tutan karın içzarı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ AnkaraAfyonkarahisar karayolunda bir dağ geçidi. 2/ Haberci... Bir tür susamsız ve yağlı simit. 3/ İzmir’in Tire ve Ödemiş ilçelerine özgü bir tür bilye oyunu... Tuzağa düşürülen şey... Notada durak işareti. 4/ Halka halka kesilmiş patates, patlıcan, kabak gibi sebzelerle yapılan kıymalı bir yemek. 5/ Japon lirik dramı... Hayvan damı. 6/ Bir nota... Küçük. 7/ Asya’da bir ülke... Cilacılıkta kullanılan bir tür zamkreçine. 8/ Leonardo da Vinci’nin ünlü tablosu. 9/ “Yavşanotu” da denilen, mavi ve beyaz renkte çiçekler açan bir bitki. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle