06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 NİSAN 2008 PAZAR 4 HABERLER Baykal, 30 yıl önce rüşvet verdiğini itiraf eden Erdoğan’ı eleştirdi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Nice Gür Baharlar İçin Sevgili, Bahar geldi, erikler manav tezgâhlarında henüz çağla bademinin yanındaki yerlerine düşmediler, ama turfandaları mahcup yeşilleriyle, plastik ambalajlar içinde, henüz damağımızın aradığı kıvama gelmemiş olsalar bile, birer haberci olarak seçkin raflardaki yerlerini aldılar bile. Artık, bu sondan kaçıncı baharım diye düşünmüyorum. Kaçıncı olursa olsun! Benden, senden, bizlerden sonra da baharlar, gençlerin baharları olacak. Onları anlamlı ya da nafile kılmak artık gençlerin işi de, biz gençleri anlamlı kılabilmek için ne yapıyoruz? Tam bu noktada, bu baharın başında, 10 Mart Pazar günü, Bursa’da elektrik mühendisi, aziz dostum Ergun Elgin’in 1982’de hapse girmesiyle ondan nöbeti devralan Mümin Ceylan’dan öğrendiğim parlak bir projeden söz etmek istiyorum. Sözünü ettiğim Mümin Ceylan’ın da kurucuları arasında bulunduğu, SS Çağdaş Eğitim Kooperatifi. Mart 1995’te, REFAHYOL döneminde 23 kurucu üye ile yola çıkarak bu kuruluşa can verenler, bugün 1450 üyeye ulaşmış bulunuyorlar. Hangi siyasi görüşten olurlarsa olsunlar, Atatürk’ün önderi olduğu Cumhuriyet devriminin aydınlanmacı ilkelerine inananların bir araya gelerek kurdukları bir örgüt ÇEK. ??? 1450 üyenin çok değişik ekonomik yapıları var. Destek amacıyla beş kişinin güçlerini birleştirip bir kişiye üyelik hakkı aldığına da tanık olabiliyoruz, yüzlerce üyelik büyüklüğünde ödeme yaparak sadece bir üyelik alana da... ÇEK’in gelir kaynakları, kurumlarından elde edilen gelirler, ayni ve nakdi bağışlar, üye ödentileri, sosyal faaliyetlerden elde edilen gelirler, gayrimenkul bağışları, kamusal kurum destekleri, ulusal veya uluslararası kurumlardan sağlanabilecek yardım fonları ve gerekirse krediler olmak üzere sekiz kalemden oluşuyor. Gayrimenkul bağışlarına bir örnek olarak, 198387 döneminde Halkçı Parti’de Bursa milletvekilliği de yapan, işadamı Mehmet Azizoğlu’nun bir de cami yaptırdığı Gemlik Kurşunlu’da 13 villa bağışını gösterebilirim. Mehmet Bey’in sözlü vasiyetinde yer alan bu bağış, ölümünden sonra eşi Remziye Hanım tarafından yerine getirilmiştir. Vakıf mantığı ile kooperatifin demokratik yapısının birleşmesiyle, imece usulüyle çalışan bu model, bir bakıma Köy Enstitülerinin çağdaş versiyonu veya onun kent uyarlamasıdır denilebilir. ÇEK modelinin ilk kez uygulanan ve şimdilik dünyadaki tek örnek olduğunu da söylemek mümkün. ??? ÇEK’in amacı, eğitimin her alanında, ilkeleri doğrultusunda taraf olmak, anaokulundan üniversiteye kadar eğitim kurumları oluşturmak. Anaokulu hedefi şu anda gerçekleşmiş bulunuyor. ÇEK’in 153 öğrencili Özel Beşevler Anaokulu var. Bu okul ücretli, ama yakında burslu öğrenciler almaya da başlayacak. Bunun yanı sıra 7683 m2’lik, her türlü olanakla donatılmış, 155’i kız, 176’sı erkek 331 öğrenci kapasiteli, ( yurtta kalan öğrencilerin 73’ü burslu) Görükle Öğrenci Yurdu da var. Öğrenci yurdu kurulmasına, 1995 yılında Bursa’da bulunan 54 özel öğrenci yurdunun büyük çoğunluğunun çeşitli tarikat ve cemaatlerin elinde olmasının görülmesi üzerine karar verilmiş. ??? “Ne yapabiliriz?” Böylesine özgün bir kuruluşa katkıda bulunmak, içinde yer almak, çağdaş gençlerin yetişmesine katkıda bulunmak, yarınki baharlarımızı güzel kılmayı sağlayacak, geleceğimizi güvenceye alacak bir girişim. ÇEK’e başvuranlar, daha geniş bilgiyi (yurt, kültür merkezi, anaokulu ile ilgili), resimli broşürler dahil elde edebilirler. Peki Sevgili, biz bu imeceye katılmak için ne yapabiliriz? Dilersek kooperatife üye olabilir, dilersek eğitim, sağlık, temizlik, ulaşım, tanıtım ve diğer konularda bizzat hizmet sunabilir, dilersek burslu öğrencilere katkı yapabilir, dilersek sosyal, kültürel etkinlikler veya eğitim projelerine sponsor olabilir, dilersek ayni bağışta veya bir defaya mahsus ya da sürekli bağışta bulunabiliriz. Bu konudaki ayrıntılar için aşağıdaki adreslere başvurmak yeter. Telefonlar: 0224 452 73 71 0224 452 81 41 0224 483 21 75 Faks: 0224 452 73 91 0224 483 36 36 eposta: [email protected],tr [email protected] [email protected] Ben yarın itibarıyla başvurumu yapıyorum. Sevgili, sen de elindeki olanaklarla katkıda bulun ve çevreni harekete geçir! Nice gür baharlar, daha güzel yarınlar için harekete geçmenin zamanıdır. ‘Rüşvet alan da veren de lanetlidir’ OZAN YAYMAN İZMİR CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, ABD’yle uzlaştığı kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin değerleriyle de uzlaşması gerektiğini vurgulayarak “Bir memlekette uzlaşma temeli anayasadır. Ancak AKP iktidarı ülkesinin temel değerleriyle çatışma halinde” dedi. Baykal, Erdoğan’ın, 30 yıl önce rüşvet verdiğini açıklamasıyla ilgili olarak da “Rüşvet alan da veren de lanetlidir” diye konuştu. Baykal, İzmir Büyükşehir Bele diyesi tarafından projelendirilen yatırımların açılışı için geldiği İzmir’de, Erdoğan’ı “lanetli” olarak nitelendirdi. Erdoğan’ın, 30 yıl önce mazot almak için rüşvet verdiğini açıklamasıyla ilgili olarak, rüşvet almanın ve vermenin etik olarak aynı anlayışın ürünü olduğunu söyleyen Baykal, “Başbakan’ın bir tek derdi var. Deniz Baykal ve CHP. 30 yıl önce rüşvet verdiği için şimdi bizi suçluyor. Eğer senin tıynetinde rüşvet vermek varsa Baykal ne yapsın. Kulağın varsa duy. Rüşveti alan da veren de lanetlidir” dedi. Türkiye’de son dönemde inancın siyasete karıştırılmak istendiğini belirten Baykal, “Şimdi uzlaşma deniyor. Sen benimle uzlaşmayı bırak, Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasası ile uzlaş. Sen Deniz Baykal ile, CHP ile uzlaşmayı bırak, önce bu devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’le uzlaş. Atatürk’le, anayasayla kavga edeceksin, sonra bize diyeceksin ki ‘Hadi el sıkış Deniz Baykal, CHP. Bu işi kapatıverin’. Böyle bir şey olabilir mi? Biz cumhuriyetin temellerine, anayasamıza, Atatürk’e ihanet ederek, hiç kimseyle yapay, sahte, yılışık ilişki içine girmeyiz” dedi. CHP lideri Baykal, İzmir’de Başbakan Erdoğan’a yüklendi. (OZAN YAYMAN) Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso’nun gelişi de her zamanki sonuçları doğurdu. Bazı ülkücü gazeteler, işi küfür düzeyine kadar götürdüler. Sonuç olarak bilinen kamplaşma ve bilinen değerlendirmeler dışında Türkiye cephesinde yeni bir şey olmadığını söyleyebiliriz. Türkiye cephesinde yeni bir şey yok ancak dünya değişiyor, Avrupa Birliği 21. yüzyılın önemli bir projesi olarak gelişmeyi sürdürüyor. Birliğe yeni ülkeler katılıyor, insan hakları, özgürlükler ve demokrasi kriterleri yeni boyutlar kazanıyor. Türkiye’de üzerinde en çok durulan konulardan birisi de “Avrupa Birliği’nin hiç mi günahı yok” sorusu. Bu soruya değişik cevaplar verilebilir. Cevabın birisi şudur: Avrupa Birliği bir tek tutumdan ve görüşten oluşmuyor. Avrupa Birliği’ni; bir demokrasi ve özgürlükler projesi olarak, sınırların aşıldığı, uluslar arasındaki farklılıkların en alt düzeye indirildiği bir uygarlık projesi olarak görenler de var, tersine tama Avrupa Birliği Üzerinden de Kamplaşabiliriz… men Avrupa merkezli bir hegemonya amacı olarak görenler de… Avrupa’nın solcuları, yeşilleri, demokratları bu birliği daha geniş bir eşitlik hedefine doğru yöneltmek istiyorlar. Avrupa’nın tutucuları ise soğuk savaştan kalma yöntemlerle farklılıkları kendi üstünlüklerine dönüştürmeyi amaçlıyorlar. Örneğin Sarkozy ve Merkel’in merkezini oluşturduğu siyasetçiler daha çok soğuk savaş döneminin anlayışlarını yansıtıyorlar. Yeni gelişen ve giderek yaygınlaşan uluslar arasındaki yakınlaşmadan hoşlanmıyorlar. Barroso, Lagendijk gibi solcu gelenekten gelenler ise bu projenin Türkiye gibi çoğunluğu Müslüman olan ülkelere yayılmasının önemli olduğunu düşünüyorlar. Solcular genişlemeden yana oldukları gibi özgürlükler konusunda da daha duyarlılar. Sarkozy ve Merkel’in Türkiye’de de karşılığı bulunuyor. Türkiye’de de dünyadaki değişimi, Avrupa’daki değişimi göremeyen ve hâlâ soğuk savaş dönemi anlayışıyla siyaset yapanlar, AB’yi anlamakta güçlük çekiyorlar. ??? “Sömürge valisi mi” diye soruyor bir milliyetçi partinin yöneticisi. Barroso da o partinin liderine soruyor, “Türkiye’nin AB’ye üye olmasını istiyor musunuz”, “Evet” diyor ve ekliyor o partinin lideri, “AB konusunda ilk kararları biz aldık, ilk değişiklikleri biz yaptık…” Söyledikleri doğru. Ancak, kendisi de biliyor ki, AB’ye üye olmak için bazı değişikliklerin yapılması gerekiyor. AB’ye üyelik müzakerelerinin başlamasıyla birlikte Türkiye için yeni bir dönem başladı. Bu yeni dönem artık karşılıklı bağımlılık dönemidir. Her konuda bağımsız olmak ve bağımsız hareket etmek mümkün değildir. Bu nedenle bu tepkinin çok da anlamlı olduğu söylenemez. Olsa olsa bu içeriye seslenmek olarak değerlendirilebilir. ??? AB her konuda doğru mu davranıyor diye sorarsanız. Buna evet demek mümkün değil. Örneğin Kıbrıs konusunda Annan Planı’nın kabulünden sonra KKTC’ye yönelik izolasyonlar söz verildiği halde kaldırılmadı. AB’li yetkililere bu konu sorulduğu zaman, “Haklısınız, tek başına Rum kesimini almakla hata ettik” cevabını veriyorlar. Ancak, Kıbrıs Rum kesiminin tek başına üye olmasının bu gibi sonuçları doğurduğu da bir gerçek. Geriye doğru giderek bu konuda çok şeyler söylenebilir. Kıbrıs konusunda Türkiye’ye hâkim olan eski anlayış her türlü çözüm ve uzlaşmayı reddeden bir görüntü verdiği için, Rumlar bu zaaftan yararlandılar. Rum kesiminin üyeliğe giden süreci de bu sayede başarılı hale geldi. ??? Aslında bütün bunları yeniden neden yazıyorum diye kendi kendime söyleniyorum. Sonuç olarak ülkemizdeki kamplaşma bu konuda da ne söylersen söyle fark etmiyor. Kim hangi tarafta duruyorsa durduğu taraftan olaya bakıyor ve bilinen argümanlara sarılıyor. Ben bunları yazıyorsam, bunun tam tersini yazmanın ve bu yazmanın da kendine özgü bir mantığı olduğunu biliyorum. Türkiye’de şu andaki durum sorunlara çözüm üretmek değil, kimin kimi yeneceği üzerinden bir hesaplaşma haline dönüşmüş durumda. Avrupa Birliği de öyle, Kıbrıs da, Kürt sorunu da… Özgürlükler de, demokratikleşme de bunun arkasından geliyor. Bakalım nereye kadar bu şekilde gideceğiz… CHP’Lİ TEKİN: İstanbul perişan durumda İstanbul Haber Servisi CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, AKP’nin İstanbul’da yerel yönetimi ele geçirdiği 19932008 yılları arasında İstanbul’da suya toplam 136 kez zam yapıldığını belirterek, “Bu zamlarla İstanbul’un nasıl bir perişanlık içinde olduğunu görüyoruz. Ama İstanbul hiçbir dönem AKP iktidarlığı dönemindeki kadar tahrip edilmedi” dedi. CHP İstanbul il örgütü tarafından kentin sorunlarına ilişkin çözüm projelerinin ana hatlarının İstanbullular ve partililer ile paylaşıldığı “CHP İstanbul Çözüm Bul” projesinin ikincisi dün Etiler’deki Akatlar Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Toplantıda İstanbul’un en temel sorunları olarak kabul edilen trafikulaşım, depremdepreme hazırlık, suhavaçevre sorunları, plansız yapılaşmayerleşim ve şehir güvenliği konularında çözümler geliştiren “CHP İstanbul Proje Kurulu” üyeleri, hazırladıkları projelerinin ana hatlarını katılımcılarla paylaştılar. CHP İstanbul İl Başkanı Tekin, 1994 yılında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Başkanı olmasıyla birlikte tahribatların da başlamış olduğunu söyledi. Tekin, “Son dönemde AKP İstanbul İl Başkanlığı, ‘Hizmeti yerinde görün’ diye yandaş medya gruplarına geziler düzenliyor. Şimdi diyorum ki CHP’lileri de bu gezilerde yanlarınıza alın, yolsuzlukları yerinde gösterin” diye konuştu. İstanbul’daki yolsuzlukların miktarının sorunları çözecek miktarda olduğunu savunan Tekin, Erdoğan’ın “Bu CHP’liler belediyeciliği beceremiyor” yönündeki açıklamalarını anımsatarak, “İstanbul’da olası bir deprem felaketi ile ilgili bir tek çivi bile çakılmadı, herhangi bir adım atılmadı” açıklamasını yaptı. asirmen?cumhuriyet.com.tr ‘MEB OKUT’TA SKANDAL Site adeta porno sözlüğe döndü ANKARA (ANKA) Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) geçen ay uygulamaya koyduğu Okul Kütüphane Otomasyon Sistemi’ndeki (OKUT) hatalar skandal boyutlara ulaştı. Dünya ve Türk edebiyatının önemli yazarları ve eserlerinin birçoğunun adı sisteme “Bu kadar da olmaz” dedirten harf hatalarıyla girilince yazar ve eser isimleri ağır küfürlü bir hal aldı, site adeta porno sözlüğüne döndü. Dünya edebiyatının klasikleri arasında yer alan eserler ve yazarlarının adları sisteme yanlış girilirken, denetleme de, hakkı verilerek yapılmayınca ortaya çirkin bir tablo çıktı. Tıp biliminin öncülerinden İbni Sina, Mukaddime’nin yazarı İbni Haldun, gezgin İbni Batu, tefsir ilminin önde gelenlerinden İbni Mesut ile hukukçu, edebiyatçı İbni Kemal gibi dev isimlerin bazılarının sisteme “İb..” olarak girmesi de, “hatadan çok kasıt olarak” değerlendirildi. Sevin İzgü’nün “Sirk gitti biz kaldık” eserinin ismindeki yanlış sözcük yazımı eleştirilere yol açtı. En fazla hatanın Goethe’nin isminde yapıldığı görüldü. Birçok okul “Goethe”yi sisteme okunduğu gibi yazdı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle