03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 ŞUBAT 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr 2007’nin sanayici açısından kötü geçtiğini ortaya koyan İSO anketine göre 2008 de kayıp yıl olabilir ERİNÇ YELDAN 13 EKONOMİ POLİTİK İşte AKP’nin kara tablosu Gelecek daha olumsuz İstanbullu sanayiciler arasında yapılan Ekonomik Durum Tespit Anketi’ne göre, iç satışlar, dış satışlar, üretim, yeni siparişler ve istihdamda 2008’in ilk yarısı, geçen yılın ikinci yarısından da kötü geçecek. Ekonomi Servisi İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) 2007 ikinci yarı ve 2008 yılı beklentilerine ilişkin hazırladığı “Ekonomik Durum Tespit Anketi” sonuçları, 2007 yılı ikinci yarısında bir önceki döneme göre daha yüksek oranda işletmenin, göstergelerde olumsuzluk yaşadığını ortaya koydu. Ankete katılan işletmeler, 2008 yılı ilk yarısının tüm göstergeler açısından 2007 ikinci yarıya göre daha olumlu geçeceği beklentisi içinde olduğunu belirtirken 2008’in ilk yarısındaki gerçekleşme oranlarının, 2007 ikinci yarısında öngörülen beklenti oranlarında daha olumsuz seyredeceğini ifade etti. İSO Ekonomik Tespit Anketisi’ne göre üretim, iç satış, dış satış, yeni siparişler ve istihdam başta olmak üzere ankette ele alınan beş temel göstergede ikinci yarı verileri, ilk yarı verilerine göre genelde daha olumsuz çizdi. Ankete göre, yılın ilk yarısında, üretimlerinde azalma olduğunu belirten işletmelerin oranı yüzde 24.7 iken, ikinci yarıda bu oran yüzde 30’e yükseldi. Tahminlere göre, 2008 yılı ilk yarı için yüzde 14.8 olan üretimde daralma bekleyen işletmeler oranı yüzde 28.1; yüzde 16.1 olan iç satışlarda daralma bekleyen işletmeler oranı yüzde 30.5; yüzde 15.6 olan dış satışlarında daralma bekleyen işletmeler oranı yüzde 30.4; yüzde 15.4 olan yeni siparişlerde daralma bekleyen işletmeler oranı yüzde 29 ve yüzde 14.5 olan istihdamda daralma bekleyen işletmeler oranı da yüzde 24.9 olarak gerçekleşecek. Ankete göre, karşılıksız çek ve protestolu senetle karşılaşan işletmeler oranı geçen yılın ilk yarısında yüzde 64.3 iken, ikinci yarıda yüzde 72.7’ye yükseldi. Bu sonuç, çalışmanın başladığı 1999’dan bu yana elde edilen en yüksek oran oldu. Küresel Durgunluk Karşısında Türkiye’nin Seçenekleri “Küresel çapta bir durgunluk derinleşiyor; ABD konut piyasasındaki sorunlar devam etmekte; Amerika ve Avrupa’nın finansal sistemleri baskı altında ve dünya ekonomisinin diğer bölgelerinde de büyüme hızı yavaşlamakta.” Yukarıdaki satırlar IMF İcra Direktörü Dominique StraussKahn’a ait. Sayın StraussKahn’ın Financial Times gazetesinde yer alan “öngörü ve temennilerinin” IMF’nin doğrudan resmi görüşünü dile getirmediği açıklanmış olsa da, icra direktörünün ağzından kaleme alınmış olması nedeniyle söz konusu satırları biz “IMF’nin küresel durgunluğa bakışı” şeklinde yorumlamaktayız. Yazı şu cümlelerle devam ediyor: “(IMF’nin) yayımlamış olduğu son öngörüler ABD ekonomisinde belirgin bir durgunluğun yaşanacağını; diğer sanayileşmiş ülkelerde de orta ölçekte, ancak gene de hissedilir bir yavaşlama olacağını göstermektedir. Yükselen piyasa ekonomilerinde yaşanması beklenen durgunluğun zamanlaması tam olarak bilinmemesine karşın, bu ülkelerin sanayileşmiş ülkeler grubu ile olan sıkı bağlantıları nedeniyle, daha önceleri tahmin edilenden daha kısa sürede durgunluğa gireceği düşünülmektedir.” Dolayısıyla, IMF durgunluğun sadece Amerikan ekonomisi ile sınırlı kalmayacağını ve kısa bir süre içerisinde gerek Avrupa ekonomilerine, gerekse de aralarında Türkiye’nin de bulunduğu yükselen piyasa ekonomilerine bulaşmasının beklendiğini vurgulamaktadır. Ancak IMF’nin küresel ekonomiye bakışı sadece “öngörü sunmakla” kalmamakta, aynı zamanda durgunluğa karşı geliştirilmesi gerekli “ekonomi politikası tavsiyelerini” de içermektedir. IMF icra direktörlüğüne göre yaşanmakta olan durgunluğu aşmak için para politikaları tek başına yeterli olmayacaktır. Bu tespit iki nedene dayandırılmaktadır. Birincisi, yaz aylarından bu yana finansal sistemde yaşanan çalkantılar sonrasında para politikası araçlarının reel ekonomiyi yönlendirme işlevi artık çok zayıflamış durumdadır. İkinci olarak da sadece para politikasıyla yetinildiğinde derinleşmekte olan sorunlar karşısında geç kalınma tehlikesinin büyüyeceği düşünülmektedir. Dolayısıyla, IMF üst yönetimine göre durgunluğa karşı para politikaları yanında genişleyici maliye politikalarına da gerek vardır. Kanımca bu yorum, son yirmiotuz senedir maliye politikalarını sadece enflasyona neden olmakla eleştiren IMF üst yönetimi için bir kırılma noktasını işaret etmektedir. IMF icra direktörlüğü enflasyonist tehlikeye rağmen kamu harcamalarının arttırılmasını krizin önüne geçmek ve finansal sistemin daha fazla zarar görmesini önlemek bakımından gerekli bulmaktadır. Nitekim, biraz da bu görüşün telkinleriyle Amerikan yönetimi geçen hafta içerisinde 160 milyar dolarlık bir mali genişleme politikasını, enflasyon ve bütçe açığının artması tehlikelerine rağmen, imzalamaktan çekinmemiştir. ??? Gelişmiş Batı ekonomilerinde durgunluğa karşı geliştirilen istikrar programları bu şekilde biçimlenirken acaba ülkemize biçilen politika araçları ve seçenekler nelerdir? Zihnimizi fazla zorlamaya gerek kalmadan bu soruyu resmi söylemleri tekrarlayarak kısaca yanıtlayabiliriz: Türkiye mali disiplini sürdürmeye kararlıdır; kamu kesimi bütçe dengesinde faiz dışı fazla yaratma hedefi sürdürülecektir. Bu hedefe ulaşmak için kamu harcamaları kısılacak; özelleştirmeler hızlandırılacaktır. Merkez Bankası ise enflasyon hedefinden başka hiçbir politika ile ilgilenmeyecek ve serbest kur rejimi altında faiz enstrümanı aracılığıyla fiyat istikrarını gözetmeye devam edecektir... Bu satırların gerçek anlamı şudur: Türkiye daraltıcı maliye ve para politikalarına devam edecek ve küresel finans piyasalarına yüksek faiz sunmaya devam ederek, elde ettiği sıcak para ve şirket el değiştirmeleri ve arazi satışlarından elde ettiği doğrudan yatırım finansmanı aracılığıyla ucuz döviz ve dış borçlanma stratejisine dayalı spekülatif büyümesini sürdürmeye çalışacaktır. Dolayısıyla IMF icra direktörlüğü küresel durgunluk tehdidi karşısında sanayileşmiş Batı ülkelerine genişleyici maliye ve para politkaları önerirken, Türkiye ve benzeri yükselen piyasa ekonomilerinin istikrar arayışlarını daraltıcı politikalarla sınırlamaktadır. Buna gerekçe olarak da söz konusu ülkeler grubunun uluslararası sistemde güven ve itibar sağlaması gerektiği öne sürülmektedir. Bu yorum, eğer büyümenin kaynaklarını sadece spekülatif nitelikli sıcak para ve dış finansman girişleriyle çizdiğinizde elbette doğrudur. İçinde istihdam, sosyal hizmet, yoksullukla mücadele gibi kavramların olmadığı bu tür bir iktisadi programın biricik sorununun gerçekten de uluslararası finans sistemine güven ve itibar tazelemekten ibaret kalacağını görmek zor olmasa gerekir. Ancak unutmayalım ki, iktisadi krizler tarih boyunca sadece durgunluk ve yoksullaşmadan ibaret olmamış, aynı zamanda sermayenin uluslararası anlamda kendini yenilemesine ve el değiştirmeler ve birleşmeler aracılığıyla yeniden yapılanmasına da zemin hazırlamıştır. Dolayısıyla, özelleştirmelerin hızlandırılması; doğrudan yabancı yatırım geliyor avuntusuyla ulusal varlıkların uluslararası sermayeye aktarılması ve 70 milyonluk bir yurtiçi pazarın ucuz ithalat furyasına teslimi işte bu yeniden yapılanma sürecinde Türkiye benzeri ülkelere biçilen iktisadi rolün açık yansımalarıdır. Her 5 kişiden biri işsiz Anket, işgücü kapsamındaki her 5 kişiden birinin işsiz olduğunu ortaya koydu. 2007’de işe ihtiyacı olan 929 bin kişi açıkta kaldı. Bu, 2003 sonrasında istihdamdaki en olumsuz tablo oldu. Küçük: Dikkatler ekonomide olmalı Anketi açıklayan İSO Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük, her anlamda dikkatlerin mutlaka ekonomide olması gerektiğini belirterek “Ekonominin önüne birtakım siyasi hareketler çıkmamalı. Rekabet gücünü arttırıcı önlemler alınmazsa 2008 kayıp yıl olacaktır” diye konuştu. Tanıl Küçük, 2007 Aralık ayında sanayi üretiminin yüzde 1.4 küçülmesinin 2008’in ilk yarısında sanayi üretiminin izleyeceği seyir açısından uyarıcı nitelikte olduğunu ifade etti DEUTSCHE BANK: TURYAP, yeni projesinin pehlivanlı tanıtımında rakip emlakçilere meydan okudu Türban ekonomiyi unutturdu MURAT KIŞLALI Eski evini ver, yeni daireni al Sarıbay, “Eskisini ver yenisini al” kampanyasının emlak sektöründe bir meydan okuma olduğunu pehlivan gösterisiyle duyurdu. ANKARA Alman Deutsche Bank, “büyümede bir dizi kötü gelişme” olduğuna işaret ederek “Hükümetin türban nedeniyle makro reformları unuttuğunu, disiplini bozması olası yerel seçimlerin de riskleri arttırdığını” bildirdi. Deutsche Bank’ın 11 Şubat 2008 raporunda aralık ayına göre perakende harcama endeksinin yüzde 21.2 gerilediğini ve mevsimsel etkiler kaldırıldığında dahi bu gerilemenin en azından bir “duraklamaya” işaret ettiğini belirterek “Yakın dönemdeki verilerle piyasadaki yatırımcı eğilimi büyümedeki yavaşlama riskini arttırıyor” denildi. Raporda şu ifadelere yer verildi: “Hükümetin enerji ve dikkatini türban tartışmalarına yoğunlaştırması, büyüme tarafındaki herhangi olumsuz bir gelişme, Hükümet tarafından kolay bir şekilde telafi edilemeyebilir.” Bu arada İMKB verilerine göre, yabancı yatırımcılar Ocak 2008’de 925 milyon dolarla net satıcı konumunda oldu. Ekonomi Servisi Emlakta takas dönemi başlıyor. Emlak şirketi TURYAP konut edinmek isteyenler için Türkiye genelinde “eskisini ver yenisini al” uygulamasını dün itibarıyla başlattı. TURYAP Yönetim Kurulu Başkanı Azmi Sarıbay, “emlakta takas dönemi” adını verdikleri uygulamanın içeriğini şu şekilde anlattı: Eski ev, tarla, dükkân, arsa ya da herhangi bir gayrimenkulünüzü satmak ve yenisi ? TURYAP, emlakta yeni bir dönem başlatıyor. Dün itibarıyla ülke çapında başlatılan takas uygulamasıyla, eski tarla, arsa ya da evinizi verip, yenisini alıyorsunuz. ni almak istiyorsunuz. Biz eski gayrimenkulünüze bir fiyat biçiyoruz, siz fiyatı beğenirseniz anında eski evinizi sizden satın alıyoruz. Siz de istediğiniz evle eskisi arasındaki farkı ister peşin vererek ister mortgage (tutsat) kredisi alarak kendi dilediğinizce ödüyorsunuz ve yeni evinize sahip oluyorsunuz. Eğer gayrimenkulünüze biçtiğimiz fiyatı beğenmezseniz, gayrimenkulünüz serbest piyasada, TURYAP’ın 333 temsilci aracılığıyla satışa sunuluyor. Uygun müşteri bulunduğunda, ki bu süre 15 günü geçmiyor, eviniz satılıyor, işleminiz yapılıyor ve yeni evinizi alıyorsu nuz. TURYAP’ın, takas uygulamasını ilk olarak Çerkezköy’deki Dream City ve İkitelliBaşakşehir’deki Misstanbul Evleri’nde başlattığını belirten Sarıbay temsilcilerden gelen istek üzerine uygulamanın ülke çapında yapılmasına karar verildiğini söyledi. Sarıbay, havaların ısınmasıyla taleplerde yoğunlaşma olacağını belirterek önümüzdeki dönemde konut sektöründe daralma yaşanabileceğine dikkat çekti. CocaCola Doğadan’la ‘çay’cı oldu Ekonomi Servisi Doğadan’ın Coca Cola bünyesine katılması ve siyah çay pazarına girmesine ilişkin düzenlenen toplantıda konuşan CocaCola Avrasya Grubu Başkanı Ahmet Bozer, Doğadan’ın 2007 yılı içinde CocaCola tarafından satın alındığını, şirketin ürün, kalite ve müşteri hizmetleri anlayışının, CocaCola’nın stratejisiyle örtüştüğünü belirtti. Bozer, Doğadan’ın tamamının CocaCola tarafından alındığını hatırlattı. Doğadan Genel Müdürü Cem Pasinli de dünyanın en büyük ikinci çay piyasasının Türkiye’de bulunduğunu belirterek dünyada toplam çay tüketiminin 3 milyon 201 bin ton olduğunu, Türkiye’nin Doğadan Genel Koordinatörü Serhat Bahçelioğlu, CocaCola Avrasya Grubu Başkanı Ahmet Bozer ve Cem Pasinli üretimden paketlemeye çay sektöründe farklılık yaratacaklarını dile getirdiler. de 200 bin ton çay tüketimi ile toplam tüketimin yaklaşık yüzde 6’sını gerçekleştirdiğini söyledi. Pasinli, Türkiye’nin dünyanın en büyük beşinci çay üreticisi olduğunu açıkladı. Pasinli, Türkiye çay pa zarının cirosunun 874 milyon dolar olduğunu, bunun yüzde 84’ünü dökme çayın oluşturduğunu kaydetti. Pasinli, Doğadan’ın siyah çay üretimi için yaptığı yatırıma ilişkin bir soru üzerine, istihdamlarını yüzde 30 oranında artırdıklarını, 40 milyon dolarlık da ek yatırım yaptıklarının altını çizdi. Bush’un iyimser ekonomi raporu ELÇİN POYRAZLAR B İ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ RU / ÖZLEM YÜZAK [email protected] WASHINGTON ABD Başkanı George Bush’un Kongre’ye sunduğu yıllık ekonomi raporunda, ülke ekonomisinin belirsizlik dönemi yaşadığı ancak 2008’in ikinci yarısında büyümenin güçleneceği görüşü ileri sürüldü. Beyaz Saray’ın Ekonomik Danışmanlar Konseyi tarafından hazırlanan raporda ABD’nin 2008 için büyüme oranı yüzde 2.7 olarak öngörülürken, 2009 için yüzde 3 olarak belirlendi. Ülke ekonomisinin uzun dönemde güçlü olduğunu ifade eden Bush, 168 milyar dolarlık ekonomik önlem paketinin ülke ekonomisini canlandıracağını ifade etti. Melih Meriç’in önceki gece Habertürk’teki Basın Kulübü’ne katılan kadın gazetecilerin hararetli tartışmaları, ülkenin türban ve laiklik konusundaki ikiye bölünmüşlüğünün de aynası gibiydi. Programa katılan Milliyet gazetesi yazarı Meral Tamer dün köşesinde programla ilgili izlenimlerini şu sözcüklerle özetledi: “Laiklikten uzaklaşılmakta olduğu konusunda tamamen görüş birliği içindeyiz! Tek farkımız, bir tarafın bunu kadınların özgürleşmesi ve modernleşmesi, diğer tarafın ise mevcut rejime tehdit olarak görmesi...” Konu aslında bütünüyle bu: Laiklikten uzaklaşılıyor. Bu durumun Türkiye’nin bir bölümünü son derece tedirgin etmesi, diğer kesim tarafında alayla karşılanıyor. Özellikle kadınların ikiye bölünmüşlüğü, bugüne kadar olmadığı kadar kesin çizgi ile ayrılıyor.... Laiklik, Türban, Eğitim... Ve Korkuyor Anneler... Kocaeli Üniversitesi’nde okuyan ve bizim gazetede de bir dönem staj yapan Sinem endişeyle “Türban daha yasalaşmadan dün bizim üniversitenin kapısından içeri girdi” derken geleceğe ilişkin tüm kaygıları da gözlerinden okunuyor. Liseden sonra kızların üniversiteye devam edememesinde türbanın payı yalnızca yüzde 1 olmasına karşın AKPMHP ittifakı ile Meclis’te onaylanarak üniversitede türbanın önünü açan anayasa değişikliği, türbanın siyasi bir simge olduğu gerçeğini resmileştiriyor... Ve anneler korkuyor... Ödleri kopuyor annelerin... Çocuklarını gönderdikleri okullardan, dershanelerden, kurslardan, arkadaş çevrelerinden korkuyorlar... Güzel bir gelecek hedefiyle gönderdikleri eğitim kurumlarında kendi çocuklarına ablaabi kancasının atılacağından endişeliler... “Dershanelerin rehberlik hocaları büyük misyon yüklenmiş durumda. Öğrencileri hafta sonları çalışmaları için ‘ablalar abiler’ diye nitelendirdikleri üniversite öğrencisi olan insanlara yönlendiriyorlar, onlarla ders çalışılıyor, çeşitli oyunlar oynanıyor, hatta geceleri de o ‘abilerin ablaların’ evinde kalınıyor. Ödevini yapmayan öğrencilere ‘git aptes al’ gibi şaka yollu uygulamalar yaptırılıyor, sabahları ise dini görevlerini yerine getirmeleri için çocukları uyandırıyorlar. Çocuklar ise arkadaşları ile birlikte bunu eğlenceli bir aktivite olarak görüp uyguluyorlar. Çocuk 8. sınıfı bitirdiğinde ne oluyor? Rehberlik hocaları puanına göre onu münasip okullara yerleştiriyor ve yerleştirdiği okullarda çocuğa yardım edebilecek olan ‘yeni abiler ablalar’ olduğunu aileye iletiyor. Hatta aile dershane ile ilişkisini kesmişse bile hoca tarafından ısrarla aranıp her okulda yardımcı abilerin ablaların olduğunu ısrarla söylüyorlar. Gereken durumda (ilginçtir ki her okulun yakınlarında) ucuz yurtları var ve çocukları buralara yönlendirmeye çalışıyorlar...” diye anlatıyor bir anne. Bunları yaşayanlar sadece maddi sorun yaşayan ya da çok bilinçsiz ailelerin çocukları değil, hem ortaöğretimde hem de üniversite döneminde her çocuğun karşılaşabileceği durumlar bunlar, özellikle de başarılı olanlar.... Evet anneler korkuyor, ödleri kopu yor. Türbandan değil asıl korkuları, bu denli sistematik, bu denli başarılı bir ağ ile adım adım yaşam biçimlerinin yeniden şekillendiriliyor olmasından korkuyorlar. Üstelik bunun kadınların özgürleştirilmesi, modernleştirilmesi adı altında yapılıyor olması dehşete düşürüyor anneleri. Ne kendi geleceklerini ne de üzerine titredikleri yavrularının geleceklerini görebiliyor anneler... Diğerlerinin bu denli örgütlü olmaları, tarikatlar, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler ve bu uğurda para akıtan işadamları vasıtasıyla inanılmaz bir ağın örülmesi gerçeğine karşılık kendi ellerinde tutunacak tek bir dalın bile olmamasının acısı ve çaresizliği içinde kıvranıyorlar... Mitinglerde, yürüyüşlerde başı çeken onlar, kalabalıkları yaratan onlar... Ve belki de ilk adımı atıp, geniş bir karşıörgütlenmeyi başlatacak olanlar da onlar olacak... Ne dersiniz? CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle