05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Baştarafı 1. Sayfada yanı sıra şeker fabrikalarıyla, basma fabrikala- rıyla, demiryollarıyla da doludur! Her yıl 12-18 Aralık tarihleri arasında kutlanan yerli malları haftası, 1980’den sonra Özal döne- miyle birlikte usul usul erozyona uğradı. Daha son- ra alay konusu bile olabilecek garip küçümse- melerle karşılandı. Oysa gerçek öyle değil... Örneğin; çiftçiden tonu 300 dolara aldığınız buğ- day, yurtdışından tonu 200 dolara ithal ettiğiniz buğdaydan ucuzdur! Çünkü, çiftçiye ödediğiniz para ülke içinde kalacaktır. Önemli bir bölümü öy- le ya da böyle devletin kasasına dönecektir. Ne yazık ki, ufuksuz liberal anlayış “en ucuz fi- yat neredeyse oradan alım yapılır” ucuzluğuyla, üretimi değil, üretimsizliği öne çıkardı. Küresel krizin Türkiye’ye etkilerini sütuna ya- tırırken şu noktanın altını çizmek gerekir: Bugün Türkiye’nin yaşamakta olduğu kriz, ağırlıklı olarak kendi yapısal sorunlarından kay- naklanmaktadır. Küresel dalga, içimizdeki olum- suzlukları örtmemelidir! Nedir olumsuzluk? Öncelikli olarak üretimsizlik ve satış politikası! Çatışma ve Sosyal Gerginlik Bakanı Faruk Çe- lik önceki gün şöyle buyurdular: “Bu kriz ortamında işçi atmak hainliktir!” Bu mantığı sürdürürsek, bakana sormak gerekir: Binlerce işçinin çalıştığı fabrikaları özelleştirip kapatmak nedir? Türkiye’nin neredeyse tarihiyle özdeş kurum- ları yabancılaştırıp işçi sayısının 2-3 kez azaltıl- masına neden olmak nasıl yorumlanabilir? Dünyada, büyük varlıklarını satıp da borcunu arttıran kaç ülke vardır? Elde var Türkiye; başka da tanıdığımız yok! Soframızda yüzde yüz yerli sandığımız nohut- tan mercimeğe pek çok ürün, yüzlerce, binlerce kilometre uzaktan ithal ediliyor. Paketleme sıra- sında üzerine Türkçe marka konuyor. 80’li yıllara kadar şu unvanımızı kullanmayı se- verdik: Tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biriyiz! Bunun yerine sanırım şu unvanı koymak ge- rekecek: Dünyada kendi kendini yiyip bitiren 7 ülkeden biriyiz! Öteki ülkeler yerli malına nasıl bakıyor? Hemen birkaç ülkeden örnek verelim: Bu- günlerde ABD’nin başlıca gündemi ne Irak’tan çe- kilme takvimi, ne Obama’nın koltuğa oturuş bi- çimi... Varsa yoksa, otomotiv sektörünün duru- mu. Krizden en çok etkilenen sektörlerin başın- da gelen otomotivi kurtarmak için paket üzerine paket hazırlanıyor. Eski yönetim yeni yönetim hep- si bir arada, ortak karar vermekle yetinmiyor, so- nuçlarını da tartışıyorlar. Fransa, ülke ile bütünleşmiş markaların ko- runması için ayrı bir paket hazırladı. Almanya da Opel’in durumunu devlet konusu haline getirdi. Başta İtalya, İspanya ve Fransa olmak üzere AB ülkeleri tarımsal üretimi öteden beri özel olarak destekliyor. Ya bizde? Sanayi kuruluşuysa “zula”sından yesin... Bankaysa “haddini bilsin”... Tarımsal üreticiyse? O zaman iş seçime bakar... Eğer seçim yılıysa ürün para eder, değilse ürün çöpe! Yerli malına Türkiye kadar yersizlik eden kaç ülke vardır? GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Baştarafı 1. Sayfada “Türkiye on bir başlığın açılmasına hazır de- ğildir.” Kalın çizgileriyle durum şu: Türkiye -tabii hü- kümet- sürekli olarak Avrupa Birliği’nin ikili müzakerelere yeterli başlık açmadığını öne sü- rüyor. Durum hükümetin öne sürdüğü gibi değil. Ger- çekler hazır olmadığımızı gösteriyor. On bir başlıktan iki tanesi -örneğin hava ve de- niz limanlarımızı Güney Kıbrıs’a Gül’ün Dışişle- ri Bakanlığı sırasında yazıyla AB’ye taahhüt et- tiğimiz halde açmamamız nedeniyle- Kıbrıs sorunuyla ilgili. Dokuz tanesi Kıbrıs’la ilgili ol- mayan başlıklar. Her bir konuda hazırlıklarımı- zı bitirememişiz. AB talepleri arasında CHP’nin zorladığı, ama RTE’nin sudan bahanelerle kaçındığı bir konu yer alıyor. Diyorlar ki: “Son raporda da yazdık. Milletvekili dokunulmazlığını kaldırın, diyoruz. Bu durum AB müktesabatıyla bağdaşmıyor. Sizden başka hiçbir Avrupa ülkesinde milletvekilleri adi suçlara karşı korunamıyor.” Ulusal Program’a bakıyoruz. Orada doku- nulmazlık konusunda bahis yok! “Adalet Bakanınızı ve müsteşarını Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan çıkarın. Bu, yargı bağımsızlığını zedeliyor, yargıya siyaset sokuyor” diyorlar. Gerçekte bu; lakin Ulusal Program’da bundan da bahis yok! Ulusal Program’da din konusunda şu var: “Türkiye’de din özgürlüğünün önündeki engel- leri kaldıracağız.” Evet ama; AB, bundan bir iktidar partisinin kendi ülkesini şikâyet ettiği anlamını çıkarmaz mı? Bu ülkede demokrasinin varlığından kuş- kulanmazlar mı? Bitmez tükenmez ölçütlere varan şikâyetler sı- ralayan son İlerleme Raporu’nun tam yedi pa- ragrafı Türkiye’deki yolsuzluklardan şikâyet ediyor. Avrupa Konseyi’nin yayımladığı raporda da, aynı ifadeler yer alıyor: “Siyasetin üst kademe- lerine yolsuzluk bulaşmıştır. Bütün ihalelerde, özelleştirmelerde yolsuzluk var.” Bitmedi; “Yargıda da yolsuzluk var” diyor. Bu konuda bize 21 adet tavsiyede bulunmuşlar. Ye- rine getirdiğimiz tavsiyeler de şunlar: Eğitim ver- mek, rehber hazırlamak, brifing yapmak! Öze ilişkin konularda hiçbir ilerleme yok! “Bağımsız bir komite kurup yolsuzlukları ince- lemek için sivil toplum örgütlerini içine alın” di- yorlar: Bizim hükümetten yanıt yok. Basın özgürlüğüyle ilgili çok ciddi eleştiriler içe- riyor raporlar. Raporlarda bize haksızlık yapan saptamalar yok mu? Elbette var. Askerin siyasete karışması.. yargıya yönelik suçlamalar gibi… Bunlara elbette tepki göstereceğiz. Herhalde Fransız Sarkozy’nin “Türkiye bir Av- rupa devleti değildir” suçlamasına RTE’nin “Canım bunları medya önünde konuşmayalım” gibi bir tepki değil göstermek zorunda olduğu- muz tepki… Onur Öymen’in anlattığı taze bir anı iktidarın izlediği anlamsız politikaya ışık tutuyor: “Brüksel’de Reuters muhabiri görüşmemizde bana dedi ki: ‘Dışişleri Bakanı Ali Babacan’la AB ile ilişkiler konusunda mülakat yaptım. Bana, Av- rupa Birliği’yle ilişkileri geliştirmeyi engelleyen muhalefettir’ dedi.” Öymen, CHP’nin Vakıflar Yasası’nı Anayasa Mahkemesi’ne götürmesini eleştiren Bakan Babacan’ı olayın içeriğinde yatan gerçeği açık- layarak yanıtlıyor: “Çünkü siz uluslararası hukuku ihlal ettiniz o yasayla. Hiçbir zaman, hiçbir ülkede bir kanunla -örneğin Lozan- uluslararası bir an- laşmayı değiştiremezsiniz.” Ermeni Dışişleri Bakanı kısa süre önce, “Yu- karı Karabağ bağımsızlığını ilan edebilir” diyor; bizim Dışişleri Bakanımız dağıttığı yazılı metin- de; “Yeni Ermeni yönetimi çok mutedil” diyor. Dahası var, yeni çıkardıkları Ermenistan Ulu- sal Strateji belgesinde Yukarı Karabağ’dan “cumhuriyet” diye söz ediliyor. Ermenistan, Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal et- miş; çekilmem, topraklarını Bakû’ya geri vermem diye direndiği bir aşamada bu mudur itidal? Değerli diplomatlarımızı öldürenler Erivan’da rahat bir yaşam sürüyorlar; acaba Bay Babacan “mutedil Ermeni hükümetine” bu konuyu soru- yor mu? Kıbrıs’ta önemli gelişmeler oluyor, pazarlık ko- nuları medyaya yansıyor. Fakat KKTC’ye TC gü- venceleri veren onca resmi kararların sahibi TBMM’nin olan bitenden, MA Talat’ın satış lis- tesinde neler olduğundan haberi var mı? Yok! Seçilmiş Başkan Obama “Kuzey Irak’ta barı- nan terör örgütünün bu kadar azmasına, güç- lenmesine Başkan Bush yönetiminin yanlış po- litikaları neden oldu” diyen bir açıklama yapıyor. Bu hükümetten bu soruya yanıt alınamıyor: Po- litikanız Obama’nın söylediği gibi mi, yoksa pe- şinden gittiğiniz Bush politikaları mı doğru? Öymen’in Bütçe Komisyonu’nda açıkladığı bir başka gerçek: Çankaya’daki AKP’li 10 Ka- sım’da Anıtkabir’deki deftere şunu yazdı: “Ata- türk’ün Türkiye’yi çağdaş medeniyetler üzerine çıkarma hedefini izliyoruz”. Oysa, Atatürk’ün sö- zü böyle değil. Atatürk “Türkiye’yi çağdaş medeniyet üzerine” çıkarmaktan söz ediyor. “Medeniyet” diyor, “medeniyetler” demiyor. Uzun lafın kısası: “Deveye sormuşlar, boynun neden eğri? Nerem doğru ki” demiş. İç dünyamız da, dış siyaset de devenin yanı- tı gibi; neresi doğru ki… [email protected] SAYFA12 ARALIK 2008 CUMA CUMHURİYET 17HABERLERİN DEVAMI İstanbul B 14 Edirne Y 10 Kocaeli S 15 Çanakkale Y 14 İzmir Y 15 Manisa Y 14 Aydın Y 17 Denizli Y 16 Zonguldak PB 12 Sinop PB 14 Samsun PB 14 Trabzon PB 13 Giresun PB 11 Ankara S 6 Eskişehir S 8 Konya S 7 Sıvas S 0 Antalya PB 19 Adana B 18 Mersin B 18 Diyarbakır S 10 Şanlıurfa B 11 Mardin B 12 Siirt B 7 Hakkâri PB 0 Van PB 2 Kars S 0 Oslo K - 2 Helsinki Y 4 Stockholm K 5 Londra PB 6 Amsterdam PB 6 Brüksel PB 2 Paris PB 2 Bonn Y 2 Münih K 0 Berlin K 4 Budapeşte B 5 Madrid Y 10 Viyana Y 4 Belgrad Y 9 Soyfa Y 9 Roma Y 15 Atina Y 19 Zürih Y 2 Moskova B 0 Aşkabat B 11 Astana B - 3 Taşkent PB 12 Bakû B 9 Bişkek B 8 Tiflis PB 8 Kahire B 21 Şam B 16 Yurdun batı kesimle- ri parçalı çok bulutlu, Marmara’nın batısı Kıyı Ege ile Uşak ve Kütahya çevreleri sa- ğanak yağışlı diğer yerler parçalı az bu- lutlu geçecek. Sabah satlerinden yurdun iç ve doğu kesimlerinde sis görülecek. Isõnan Suyun Küreselleşme Etkisi Eda KILINÇARSLAN Baştarafı 2. Sayfada veremiyorum. Fakat anlam veremediğim şeyler bu- nunla sõnõrlõ kalmõyor. “Küresel ısınmaya karşı yapabileceklerimiz” başlõğõ altõnda verilen maddeler de beni şaşõrtõyor. Neden mi? Örneğin, ampullerinizi enerji tasarruf- lu olanlarla değiştirin deniyor. Kişisel otomobil ye- rine toplu taşõma aracõ kullanõn deniyor. Hatta diyorlar ki: Orman yerine bahçe ve park- larda piknik yapõn ki yangõnlar çõkmasõn! Buna kar- şõlõk; gökdelenlerin õşõklarõ şatafatõnõ korumak için tüm gece yanõyor. Yalnõzca bizim ülkemizde binlerce makam aracõ kullanõlõyor. Çõkan orman yangõnlarõnõn ardõndan çokuluslu şirketler mahvolan ormanlarõmõzõ parselliyorlar. Ve bizler tüm bunlarõ bilirken önerilere samimi bulmadõğõmõzõ söyledi- ğimizde dünyayõ düşünmemekle suçlanabiliyoruz. Evet! Haklõsõnõz; “sermaye”nin suyu õsõnõyor ve bu en çok bizi, yani emekçileri etkiliyor… Dayak yedi, suçlu çıktı CİHAN ORUÇOĞLU/ÖZCAN ÖZGÜR İSTANBUL/İZMİR - İstan- bul Emniyet Müdürlüğü, gazete- mizde 10 Aralõk’ta yayõmlanan “Kimlik sormanın bedeli ağır ol- du” başlõklõ haber üzerine yaptõ- ğõ açõklamada, şiddete maruz ka- lan Mustafa Alpdoğan’õn polis- ler tarafõndan dövülmediğini bil- dirdi. Emniyet Alpdoğan’õn ekip otosunun camlarõna ve kaportasõ- na vurarak kendisine zarar verdi- ğini iddia etti. Alpdoğan’õn veki- li Avukat Nimet İrem Savaş ise emniyetin açõklamasõnõ “Bir in- sanın 4 kişiye mukavemet edip kendisine bu kadar zarar ver- mesi mümkün değildir” sözle- riyle değerlendirdi. Bodrum’da da polisin kendisini döverek ba- cağõnõ kõrdõğõnõ iddiasõna yine emniyetten “polis otosuna çarp- tı“ savunmasõ geldi. İstanbul Emniyet Müdürlü- ğü’nden yapõlan yazõlõ açõklama- da, olayõn 4 Aralõk 2008 günü sa- at 02.00 sõralarõnda Avcõlar’da meydana geldiği belirtilerek “Mustafa Alpdoğan, kontrol yapan iki önleyici hizmetler ve bir trafik ekibini görmesiyle ‘U’ dönüşü yaparak kaçmış, görevlilerimizin takibi sonu- cunda 300 metre ileride durdu- rulmuştur. Sürücüden aşağı in- mesi istendiğinde, ‘Beni bu araç- tan kimse indiremez, sizin polis ol- duğunuzu nereden bileyim? Kim- lik gösterin’ demesi üzerine gö- revlilerimizce kimlik gösterilmiş ancak ‘Kimliğinizi biraz daha uzatõn göremiyorum’ demiş ve yaklaşan görevlimize yumruk atmış, fiili ve sözlü direniş gös- termiş, iki görevlimizi yarala- yarak tekrar kaçmaya başla- mıştır” denildi. Sürücünün tekrar yakalanõp ekip otosuna bindirildiği anlatõlan açõklamada, “Alpdoğan burada da mukavemetini sür- dürmüş, 3-5 kere başını oto- nun camlarına ve kaportasına vurmuş, aracın camını kırmış- tır. Olay yerine ambulans çağ- rılmış tedavisi yaptırılmak is- tenmişse de tedaviyi de kabul et- memiştir. Olaydan 3 saat sonra Adli Tıp Kurumu’ndan aldırılan alkol raporu ile 1.47 promil al- kollü olduğu tespit edilmiştir” ifadesi kullanõldõ. Emniyetin id- dialarõnõ hayatõn olağan akõşõna ters bir durum olarak değerlendiren Alpdoğan’õn avukatõ Nimet İrem Savaş ise, “Bir insanın 4 kişiye mukavemet edip kendisine bu kadar zarar vermesi mümkün değildir” yanõtõnõ verdi. Yaşadõ- ğõ şiddetin izlerini ömrünün so- nuna kadar yaşayacağõnõ kaydeden Mustafa Alpdoğan da, “Ağzım- da 4 tane plak ve 16 vida ile ya- şantıma devam edeceğim. Ben nasıl bir suç işledim ki böylesi- ni bir cezayı bana uygun gör- düler. Ben bunun cevabını isti- yorum. Bu denli kaba dayağı hak edecek ne yaptım?” dedi Bodrum’da eğlenmeye gittiği bardan çõkõşta, önceden aralarõn- da anlaşmazlõk bulunduğunu öne sürdüğü iki sivil polis memuru ta- rafõndan copla dövüldüğünü iddia eden ve uygulanan şiddet nede- niyle sol bacağõnda kõrõk belirle- nen yat kaptanõ 33 yaşõndaki Cen- giz Genç, “polise mukavemet” suçundan gözaltõna alõndõ. İlçe Emniyet Müdürü Niyazi Tur- gay, Genç’in yaşanan arbede sõ- rasõnda bacağõnõ polis otosuna çarptõğõnõ savundu. Mahkemeye çõkarõlan Genç, kefaletle serbest bõ- rakõldõ.edi, suçlu çõktõ Öğretmen sömürülüyor ZEYNEP ŞAHİN İşsiz öğretmenler ordusunun giderek büyümesi, genç eğitim- cileri “emek sömürüsünün ve dershane rantının mağduru” haline getirdi. Milli Eğitim Ba- kanlõğõ tarafõndan atanmadõğõ için resmen mesleğine başlayamayan binlerce öğretmen adayõ, dersha- nelerde sigortasõz, 12 saati bulan mesai süresiyle, 200 YTL’ye ka- dar inen ücretlerle çalõşmak zo- runda kalõyor. Genç eğitimcilerin mesleğine saygõsõ da, sevgisi de giderek körelirken, dershaneler haksõz kazanç sağlõyor. AKP hükümetinin “sınırlı öğ- retmen alımı” politikasõ “mağ- dur eğitimci kitlesi”ni büyütüyor. Okulu bitiren, KPSS’ye girerek branşõ için istenen puanõ alan, an- cak kuradan adõ çõkmadõğõ için devlet okullarõna atanamayan öğ- retmenler, “emek sömürüsünün kucağına” itiliyor. Dershanelerin kapõsõnõ çalan eğitimciler, düşük ücretlerle ve gelecek güvencele- ri olmadan mesleklerini yapmaya çalõşõrken özel sektör de bu sayede az maliyetle çok iş çõkararak hak- sõz kazanç elde ediyor. Genç eği- timcilerin en başta sosyal güven- cesi bulunmuyor, çünkü büyük bölümünün sigortalarõ yatõrõlmõ- yor. Mesai ise 12 saate kadar çõ- kabiliyor. Aldõklarõ ücret de memnuniyet düzeyinden oldukça uzakta ka- lõrken asgari ücreti bile bulmayan paralara ders verenler bulunu- yor. Dershanelerin ödediği maaş 200-300 YTL’ye kadar iniyor. Üs- telik sadece atanmayanlar değil, eğitim ya da fen-edebiyat fakül- telerinin son sõnõflarõnda okuyan öğretmen adaylarõ da bu çarkõn içinde yer alõyor. Dershanelerden bir bölümü- nün sözleşme yaparak öğretmen- leri çalõştõrdõğõna değinen Eğitim- İş İstanbul 1 No’lu Şube Başka- nõ Vahap Güzey de “Dershane öğretmenlerinin önemli bir bö- lümü kendilerine imzalattırılan sözleşmelerin metnini bilmi- yor. Sözleşmenin bir örneği- nin de öğretmende kalması ge- rekiyor, ama verilmiyor” dedi. Öğretmenlerin bulduklarõ işi kaybetme korkusuyla kendileri açõsõndan ağõr hükümler içeren sözleşmeleri imzalamak zorun- da kaldõğõnõ söyleyen Vahap Güzey, sorunun boyutlarõna şöy- le dikkat çekti: “Özel öğretim kurumlarında çalışacak öğretmenlerin, dengi resmi kurumlarda çalışabilecek yasal koşulları taşıması gereki- yor, fakat uygulamada bu ku- ral yok sayılıyor. Ataması ya- pılmayan onbinlerce öğretmen ailelerine yük olmamak için özel dershanelere mahkûm olu- yor. Ayrıca staj zorunluluğu da bu mahkûmiyeti getiriyor. Stajını kaldırmak için dersha- nede çalışan genç öğretmenle- rimiz sömürülüyor; çoğu tüm gün çalışıyor ve hiçbir ücret al- mıyor, sadece sigortası yatırılı- yor.” İstanbul Haber Servisi - İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlar Şubesi ekipleri ta- rafõndan 2001 yõlõnda gözaltõna alõndõğõnda ver- diği ifadeleri Ergenekon davasõna dayanak olan Tuncay Güney, Kanada’dan medyaya sürekli röportajlar vererek bilgi kirliliği yaratõyor. Yeni Şafak gazetesinde dün manşetten ya- yõmlanan açõklamalarõnda Güney, ünlü bir ga- zetecinin Ergenekon’un yöneticisi olduğunu iddia etti. Ergenekon örgütü yöneticisi olan ga- zetecinin Susurluk kazasõnõn ardõndan Veli Kü- çük’ü arayarak araçta bulunanlarõn isimleri- ni aldõğõnõ öne sürdü. Güney, Hürriyet gaze- tesinde kendisiyle ilgili yayõmlanan yazõ di- zisi nedeniyle çeşitli basõn kuruluşlarõna e-pos- ta göndererek Hürriyet Gazetesi Genel Yayõn Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ü televizyonda tartõşmaya davet ederken yazõ dizisini hazõr- layan Tolga Tanış’õn kendisine “susması kar- şılığında para teklif ettiği” iddiasõnda bu- lundu. Yeni Şafak gazetesine yaptõğõ açõklamala- rõ, “Veli Paşa o gazeteciyle yanımda gör- üştü” başlõğõyla manşetten verilen Güney, “Türkiye’deki çok satan bir gazetede çalı- şan önemli bir gazetecinin, Ergenekon te- rör örgütünde de üst düzey yönetici oldu- ğunu” ileri sürdü. Tuncay Güney’in yaptõğõ açõklamalarda Ergenekon yöneticisi olduğunu öne sürdüğü gazetecinin Susurluk kazasõndan hemen son- ra Veli Küçük’ü aradõğõnõ anlatarak şöyle de- vam etti: “Susurluk kazasından hemen sonra, Ergenekon’un yöneticisi olan önem- li gazeteci isimleri öğrenmek için Veli Kü- çük’ü aradı. İsimleri aldıktan sonra ‘Ab- dullah Çatlõ‘yõ da yazayõm mõ?’ diye sordu. Veli Küçük kendisini arayan gazeteciye bi- raz beklemesi gerektiğini, Sami Hoştan’a arabada bulunan Çatlı’ya ait çantayı al- masını söyledi. Drej Ali’nin adamları o çan- tayı Veli Küçük’e getirdi.” Tuncay Güney’in “Yapılan suikast pla- nına göre Mehmet Ağar da Susurluk ka- zasında ölecekti” iddialarõ aktarõlan habe- re göre, Aynõ habere göre Tuncay Güney, Er- genekon üst düzey yöneticilerinden birinin bir dergiye “Ahmet Özal: Babamı Ergenekon öldürdü” şeklinde kapak haber yaptõrdõğõnõ, Veli Küçük’ün ise haberin yayõmlanmamasõ için dergi yöneticilerine baskõ yaptõğõnõ ileri sürdü. SUSMAM İÇİN PARA Güney Hürriyet gazetesinde yayõmlanan 3 günlük yazõ dizisinin ardõndan bildiği her şe- yi açõklamayacağõnõ ifade ederek Hürriyet Ga- zetesi Genel Yayõn Müdürü Ertuğrul Özkök’ü canlõ yayõna davet etti. Çeşitli basõn mensup- larõna gönderdiği e-postada yazõ dizisinin çarpõtma haberlerle dolu oldu- ğunu savunan Gü- ney, Tolga Tanõş imzasõyla yayõmla- nan dizinin perde arkasõnda “gazete- nin kendisine şan- taj teklifinin bu- lunduğunu” iddia et- ti. Tanõş’õn Toronto ziyareti esnasõnda ken- disine “Hayatın boyunca göremeyeceğin bir teklifle geldim. Ömrün boyunca rahat ede- ceksin. Ekonomik sıkıntı çekmeyeceksin. Sadece Doğan Grubu hakkında konuşma, bir şey açıklama. Bu teklifi değerlendir- melisin, böyle bir firsat karşına çıkmaz. AKP ve Tayyip, Doğan’ın karşısında du- ramadı, sen nasıl dayanacaksın?” dediğini öne süren Güney, “Özkök ile canlı yayında buluşmayı teklif ediyorum. İstedikleri tel- evizyonda canlı yayına konuşmaya hazırım. Böylece hem kamuoyu hem de mahkeme bilgilenmiş olur” şeklinde teklifte bulundu. Hürriyet gazetesinde 8, 9, 10 Aralõk tarih- lerinde yayõmlanan yazõ dizisini hazõrlayan Tolga Tanõş ise Güney’in Hürriyet gazete- sinden Saygı Öztürk’e attõğõ “Susmam için bana para teklif etti” iddiasõyla ilgili elek- tronik postayõ söz konusu dizisinde yayõmla- mõştõ. Hürriyet gazetesinin yazõ dizisinde Tuncay Güney’in ilişkili olduğu web sitelerinde be- lirtilen tüm adreslerin sahte olduğuna dikkat çekildi. Bet Haderech adõnda bir sinagog ol- madõğõ, verilen adreste postane bulunduğu kaydediliyor. Yazõ dizisinde Göçmen ve Mülteci Komisyonu’na sun- duğu müracaat dilekçesinde Güney’in kaçtõğõ ülkede “devlet tarafından kötü muameleye maruz kal- dığı, travma yaşadığı, cinsel baskıyı da içine alan kültürel farklı- lığa uğradığına” iliş- kin iddialarõ olduğu belirtiliyor. Yazõ di- zisinde ayrõca Ka- nada’da Tuncay Güney’in çevre- sinde Yahudiden çok bir Hõristiyan olarak tanõndõğõ vurgulanõyor. Tuncay Güney’den bilgi kirliliği Barack Obama’nõn önceliği Afganistan Dış Haberler Servisi - ABD Savunma Bakanõ Ro- bert Gates, dün Afganis- tan’a düzenlediği ziyarette, ülkede giderek güçlenen Ta- liban’a karşõ yaza kadar bin- lerce ABD askerini ülkeye göndermeyi planladõklarõnõ açõkladõ. Askeri yetkililerle bir araya gelen Gates, Afga- nistan’a üç tugay daha gön- dermeyi planladõklarõnõ, ilk tugayõn gelecek ay ülkede konuşlandõrõlacağõnõ söyledi. Bir ABD tugayõnda yaklaşõk 3500 asker bulunuyor. Afganistan’daki ABD güç- lerinin sorumlusu General David McKiernan, ülkeye 20 bin ek asker gönderilme- sini istediklerini bildirmişti. Yeni ABD yönetiminde de görevi sürdürecek olan Ga- tes, Afganistan’daki yaban- cõ askerlerin yaşadõğõ zor- luklara değinerek “Sovyet- ler, 120 bin akerle Afga- nistan’daki savaşı kazan- mayı başaramadı. Bu ne- denle bence asker sevkıya- tını uzun vadeli olarak dü- şünmeliyiz” diye konuştu. Gates, Afgan askerlerinin güçlendirilmesinin öncelik- li olduğunu belirterek “Bu onların ülkesi,onların sa- vaşı ve onların geleceği” de- di. Afganistan’da halen 31 bi- ni ABD askeri olmak üzere 65 bin kadar yabancõ asker bulunuyor. ABD Başkanõ seçilen Barack Obama, şid- detin giderek arttõğõ Afga- nistan’a öncelik verecekleri- ni ve Irak’taki askerlerin bir bölümünü bu ülkeye nakle- deceklerini açõklamõştõ.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle