24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Bizim Aklımız Yok mu? A ktütün jandarma sõnõr ka- rakoluna yapõlan saldõrõ sonrasõnda emekli aske- ri uzmanlar, akademis- yenler, emekli diplomatlar ve poli- tikacõlar medyada görüşlerini açõk- lamaya başladõlar. Yapõlan tartõşma- larda genellikle, bayram ertesi ger- çekleşen terör eylemi, mevcut siya- si gelişmeler ve Kafkasya’daki poli- tik durum dahil uluslararasõ siyasi konjonktür açõsõndan incelenerek, eylemin zamanlamasõ hakkõnda bir fi- kir oluşturulmaya çalõşõlmaktadõr. Yapõlan tartõşmalar muhakkak ki faydalõdõr. Konunun çeşitli yönlerinin ele alõnmasõ ve çözüm yollarõnõn or- taya koyulmasõ, gerek kamu bilinci ve gerekse toplumsal refleksin oluşma- sõna katkõ sağlamaktadõr. Ancak tar- tõşmalarõn sadece askeri tedbirler bo- yutunda kalmasõ, yirmi dört yõldan uzun bir süredir devam eden terör teh- didinin her yönüyle anlaşõlmasõnõ engellemektedir. Oysa tartõşmalarda genellikle ele alõnmayan ve üzerinde tartõşma ya- põlmayan konu; terörle mücadelede devletin konumudur. Çünkü uzun bir süredir devam eden terörle mü- cadelede asõl sorumluluk, devlete aittir. Devletin; Yasama, Yürütme ve Yargõ erklerinin birbiri ile uyumlu ve tüm ulusal güç unsurlarõnõn etkin kullanõmõ ile teröre karşõ belirlenmiş bir politika, program, idari yapõ ve teş- kilat ile mücadele etmesi gerekmek- tedir. Terörle mücadelede devlet ne yapmaktadõr? Veya ne yapmamak- tadõr? Yasama-Yürütme-Yargõ ve Medya ile topyekûn bir mücadele ni- çin yapõlamamaktadõr? Yasama ve Yürütme erklerinin idaresinde söz sa- hibi olan hükümetin terörle mücade- lede etkinlik ve başarõsõ nedir? AKP hükümeti ve terör Bu sorularõn yanõtõnõ verebilmek için mevcut iktidarõn hükümette kal- dõğõ 2002 yõlõndan bu yana kayde- dilmiş gelişmeleri incelemek gerek- mektedir. AKP, 2002 yõlõnda iktidara geldi- ğinde; terör örgütü sözde liderinin ele geçirilmesi ile başlayan süreç, PKK’nin eylemsizleştirilmesi ve be- raberinde terör örgütünün marjinal- leşmeye başlamasõna yol açmõştõ. Ancak AKP hükümeti, bu süreci iyi yönetememiş ve PKK’nin içine düş- tüğü durumdan istifade edilecek po- litikalar üretememiştir. Sonrasõnda, ABD’nin İkinci Körfez Harbi, bölgede bir dizi askeri ve si- yasal gelişmelere neden olmuştur. Bi- rinci Körfez Harbi’nde de aynõ tec- rübe yaşanmasõna rağmen, AKP hü- kümeti İkinci Körfez Harbi’ndeki genel askeri ve politik resmi iyi oku- yamamõş ve PKK’nin yeniden diril- mesi ve bugünkü noktaya gelinen sü- recin oluşmasõna engel olamamõştõr. 2002 yõlõndan itibaren meydana gelen bu gelişmeler incelendiğinde hükümet; sanki terörle mücadele et- mek yerine, adeta terörün gelişmesi- ne neden olacak hatalar zincirine neden olmuştur. 22 Temmuz seçim- leri öncesinde Başbakan’õn Diyarba- kõr’a gidip Kürt sorununu tanõdõğõnõ ilan etmesi, Türkiye’de 36 ayrõ etnik yapõnõn varlõğõndan söz edip, alt kim- lik üst kimlik tartõşmalarõnõ gündeme taşõnmasõ dikkatle değerlendirilme- lidir. Öte yandan aynõ hükümetin bir diğer liderinin, “Ne mutlu Türküm diyene” derseniz, aynõ hakkõ Kürtlere de vermek gerekir, yaklaşõmõ ile dağ- lara yazõlan benzer nitelikteki yazõ- lardan duyduğu rahatsõzlõğõ açõkça ilan etmesi ve güvenlik güçlerinin gö- rev ve yetki alanlarõnda değişikliğe neden olan yasal düzenlemeler dikkat çekici gelişmelerdir. Gelinen nokta Bununla beraber, aynõ dönemde Irak’õn kuzeyinde oluşturulan yeni si- yasal yapõ, Türkiye’nin sözüm ona bütün kõrmõzõ çizgilerini kõrmõş ve bölge ulusal güvenliğe yönelik açõk bir tehdit haline gelmiştir. Irak’õn ku- zeyinde siyasal otorite boşluğu ya- ratõp, fiilen Kürt siyasi yapõsõnõn oluşmasõ; PKK’nin bölgeye yerleş- mesi ve eksiklerini giderip tekrar Türkiye’de eylemlere başlamasõna neden olmuştur. İdari yapõda olduk- ça güçlenen Iraklõ Kürtlerin, bir yan- da Irak’õn kuzeyinde PKK’ye destek verip yardõm sağlarken, öte yanda başta Barzani olmak üzere zaman za- man Türkiye’yi tehdit etmekten ge- ri durmamasõ dikkatlice incelenme- lidir. Oluşan bu siyasi yapõ ve mevcut ik- tidarõn yetersizliği, 2002 yõlõnda bit- me noktasõna getirilmiş PKK terörü- nün yeniden canlanmasõnõn altõnda- ki en büyük nedenlerdir. Bu gerçek, aynõ zamanda terörün asõl kaynağõ ve kökünün Irak’õn ku- zeyinde olduğu gerçeğini ortaya koy- duğu gibi, sõnõr ötesi operasyonlarõn haklõlõğõ ve gerekliliğini de göster- mektedir. Askerlik mesleğinin gereği, bü- yük bir özveri ve gayretle, yirmi dört yõldõr yapõlmaktadõr. Ancak te- rörün sadece asker ile çözülmesini beklemek hem kolaycõlõk, hem de geçmişte aynõ bölgede onlarca isya- nõ bastõran devlet tecrübemize ve devlet anlayõşõmõza karşõ büyük bir hata olur. Terörle mücadelede devlet, tüm güç unsurlarõ ile birlikte etkin ha- le getirilmelidir. Veya daha açõk bir ifade ile devle- tin gücünün önündeki engeller kal- dõrõlmalõdõr. Devletin gücünün nasõl kullanõlacağõnõ bilmeyenlerin tarihi- mize bakmalarõ yeterli olacaktõr. Terörle Mücadelede Devletin Rolü Fikret BAYIR (E) Kur. Alb. “Cumhuriyet” gazetesinin 16 Ma- yõs 2008 tarihli sayõsõnda “ABD Eko- nomisi Çöküyor” başlõklõ bir yazõ ya- yõmlamõştõm. Çöküntü tekelci serma- yenin kötü işlemesinden doğmuyor; o düzen zaten böyle işler ve doğal sonuç da budur. Sorunun ülkemizi ilgilendi- ren yanõ da kaçõnõlmaz olarak var. Tekelci sermayeye göre, biz ve bize benzeyenler kapitalin ana merkezine destek olmakla görevli “çevre” eko- nomisini simgeleriz. Çin, Japon ve petrol kaynaklõ Arap sermayesi, Ame- rika’ya bundan böyle daha fazla girer- ken, yabancõ sermaye ülkemizdeki bi- rikimleri kendi üssüne aktararak bu- nalõmõnõ geçici olarak hafifletme yol- larõnõ arayacak. ABD yönetimleri yõllardõr aldõklarõ, ama AKP sayesinde yoğunlaştõrdõkla- rõ önlemlerle halkõmõza gerektiğinde Amerikan insanõnõ kurtarma çabasõna ister istemez koşma “görevi” de ver- mişlerdi. AKP önderliği adi suçlar ve anayasa suçlarõyla karşõ karşõya gelir- ken, sõradan yurttaşõmõza biçilen dar gömlek budur. ABD kapitalizmi fatu- rayõ bizim gibilere ve az kazanan büyük çoğunluğa çõkarma yolunda. Her iki partinin karar vericileri de aynõ görüş- teler. Karayõkõm, tüm çõplaklõğõyla ABD’nin kapõsõnõ çaldõ; kõlavuzu topal karga olan bizim gibilerinkini de. Washington’õn yalnõz en güçlüleri kurtarma girişimi sözde “demokrasi” maskesini bir kez daha düşürdü. Yö- netim, son tahlilde, “bizdeki kamu bi- çimi tekelci sermaye devletidir” de- miş oluyor. Çõplak amaç bir yana, o gi- rişimi bile henüz başarõlõ olamadõ. ABD bankalarõnõn yakõn geleceğinde ve onlarla birlikte genel ekonomide daha büyük çatõrtõlar beklenmelidir. Bu ger- çeğin sözünü etme yürekliliğini iki başkan adayõ da seçime birkaç ay ka- la bile edemiyor. Seçimden sonra daha büyük kurtar- ma girişimleri gerek. Mega bankalarõn en irisine paralar aktarõlacak; çõrpõnan üretici, işçi ve tüketiciye de bir çift gü- zel söz; o kadar. Ticaret bankalarõnõn yatõrõm banka- larõyla birleşip daha da tekelleşmesini engelleyen Glass-Steagall Yasasõ 1932- 33’te geçmişti. 1990’larda Demokrat başkanla Cumhuriyetçi Kongre el ele vererek bu yasalarõ kaldõrdõlar. Reagan Beyaz Saray’a girmeden önce, De- mokratlar para babalarõnõn bir dediği- ni iki etmediler. Tüm dinler, yalnõz ak- töre yönünden bile olsa, çok varlõklõ- larõn aynõ ayrõcalõklarõ olmayanlarla re- kabetini onaylamaz. Serbest pazarõn en akõllõ kararlarõ ken- diliğinden verdiğini yineleyen tutucu yaymaca bir kez daha çamura battõ. Tekelci sermayenin sõnõrsõz serbest pazar anlayõşõ ekonomiyi altüst etti. Si- yasiler de bunalõmdan sorumlu olanla- ra armağanlar verme peşinde. Hele devletin birkaç tekele yardõmõ “sosya- lizm” değil, faşizme giden yoldur. Ka- pitalist devletin kurtarma girişimin- den yararlananlar, bu bunalõmõn suç- lularõdõr. Üstelik, yönetim elini uzattõklarõndan bir özveri de beklemiyor. 1929 çökü- şüne giden yolun koşullarõ da böyley- di. Wall Street’in ve Üçüncü Dün- ya’daki özelleştirmeci satõcõlarla hõr- sõzlarõn “küreselleşme” dediği budur. Adaletten de demokrasiden de halka ve Üçüncü Dünya’ya yarayacak bir şey kalmadõ. Sorunlar ABD için de bizim için de daha kötüye gidecek. Bankalar kredi vermeyecek, tüketicinin cebindeki pa- ra azalacak, satõşlar düşecek, işyerleri daralacak ve işsizler ordusu büyüyecek. Tekelci sermayeye aşõrõ kazanca artõk son vermesini kim söyleyecek? Söyle- yen çõksa bile, kim dinleyecek? Söz din- letecek güç hangisi ve gereği gibi ör- gütlü mü? Kapitalizmin üssü ile onun iktidara getirdiği ya da orada tuttuğu yönetim- ler mi “artık yeter!” diyecek? Ame- rika’da merkez bankasõ, maliye ve her iki parti sözde çözüm denen kararlarõ gene bu sonucu hazõrlamõş olanlara bõ- rakõyorlar. Bu ağõrlaşan koşullarda, kapitalizm çerçevesinde sermayeyi tüm ulusun çõkarlarõna hizmet edecek çiz- giye çekecek bir tek adõmõn sözü bile edilmiyor. Şimdilik, görünen parola şu: Durmak yok; aynõ yolda sür git! Her olay birbirine tõpatõp benzemezse de, bu yol 1929 yõkõmõyla flört yoludur. Serbest Pazarõn Serbest Yõkõlõşõ... Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV SAYFA CUMHURİYET 9 EKİM 2008 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER “Türkiye’nin bugün gündemindeki tek konu faşizmdir. Bunu görmezlikten gel- mek ya da hafife almak, başta CHP ol- mak üzere, bütün devrimci, ilerici, de- mokrat ve sosyalistler için bağışlanamaz suç olur. Örgütlü disiplinli ve merkezi yö- neticiliği olan birliktelik günü, bugündür.” ‘Bugün’ dediği tarih, 12 Ağustos 1980!.. Bir ay geçmeden 12 Eylül 1980 gele- cektir. Ortalıkta ne sendika, ne parti, ne demokrasi kalacaktır... Hapislikler, idam- lar birbirini izleyecektir. 12 Ağustos 1980 günü, söylenen, is- tenen, özlenen, faşizm karşıtı birliktelik, bir anda toz olacaktır! Yıllar sürecek bir faşist uygulama sürüp gidecektir! Gü- nümüzde de gitmektedir... Uğur Mumcu’nun “Bu Düzen Böyle mi Gidecek” adlı kitabında DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk’le konuş- masını okurken bütün bu yakın geçmi- şi bir kez daha yaşadım... Yakın geçmiş, ama geçip gitmemiş! Aynı zorbalık, ay- nı baskı, aynı demokrasi, özgürlük düş- manlığı daha da artarak yaşanmakta!.. Hangi suçu işlediğini bilmeyen insanlar aylardır hapishane hücrelerinde... Hep aynı çıkmazda saplanıp kalmışız! Karşımızda hep faşizm var... Adı, gö- rüntüsü, ne olursa olsun! Hukuk adına bambaşka bir uygulama, gerçek de- mokrasiye karşı her türlü davranış! Dış güçlere bağlılık, ulusallıktan kopuş, tek parti, tek adam yönetimine dönüş... Uğur Mumcu şöyle yazmış: “Baştürk’le bunları konuştuktan son- ra düşünüyordum, CHP bu dogmalıktan kurtulup kendi içinde birlik sağlayabilse, sosyalist partiler arasında benzer eğilimler bir araya gelse, Türk-İş içindeki sosyal demokrat nitelikli sendikalar, DİSK’le dirsek temasına girişse, DİSK ve CHP fa- şist saldırılar karşısında el ele verseler ve demokratik kitle örgütleri bütün üyeleri ile bu antifaşist yörüngede yerlerini al- salar...” Yetmişler, seksenler, doksanlar der- ken iki binler!.. Zaman acımasızca geç- miş, geçmekte... Ezerek, acıtarak, yok ederek, sindirerek, susturarak!.. Hiç, ders almak diye bir şey yok! Elliler, alt- mışlar, idamlar bile unutulmuş, unuttu- rulmuş... “Bize bir şey olmaz abi” kafa- sıyla yeni dikta özlemcileri yetişmiş: “Bana ne bana ne” diye en korkunç suç- ları örtbas etmek heveslileri, iktidar sa- hiplerine, hatta çocuklarına bile dev kazançlar sağlama yolları.. Suç ortada, bir türlü bir araya gele- meyenlerde!.. Kimler onlar, emekçiler, aydınlar, demokrasiden, Cumhuriyet’ten, Atatürk devrimciliğinden, insanca ya- şamaktan, özgürlükten yana olanlar... Uğur Mumcu yazısını şöyle bitirmiş: “Bugün her devrimcinin, her ileri- cinin, her sosyalistin, her demokratın tarlada, fabirkada, evde, her yerde tar- tışacağı konu bu olmalıdır! Bu faşist saldırılara karşı ne yapmalı? Nasıl bir araya gelmeli? Bundan daha güncel bir konumuz yoktur.” Eskimeyen, bir türlü yok olmayan bu güncel sorunu daha kaç yıl yaşayacağız! Daha doğrusu, yaşatacağız bu akılsız- lığımızla!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle