Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
SAYFA CUMHURİYET 26 EKİM 2008 PAZAR
12 PAZAR KONUĞU
CMYB
C M Y B
Borusan Holding’in kurucusu ünlü işadamõ Asõm Kocabõyõk’tan içinde bulunduğumuz süreçle ilgili çarpõcõ değerlendirmeler:
Türkiye’de demokrasi yok
Borusan Holding’in kurucusu Asõm Kocabõyõk
Cumhuriyet’le neredeyse yaşõt. Onunla Türki-
ye’nin nereden nereye geldiğini, ülkenin izlediği
inişli çõkõşlõ yollarõ konuşuyoruz. Kocabõyõk,
“Türkiye’de demokrasi yok,” çarpõcõ tespitini ya-
põyor. Atatürk’ten sonraki hemen hemen bütün si-
yasetçilerin dinci politikalarõn peşine takõldõklarõnõ
söylüyor. “Ecevit bile böyle yaptı,” diyor. Bugün
dünyayõ sarsan küresel finans krizinden ülkenin et-
kilenmemesinin olanağõnõn bulunmadõğõna dikkat
çekiyor. “İşsizlik artar, şirket ciroları, kârlar
düşer,” diye konuşuyor. Kocabõyõk’õn şu sözleri de
son derece düşündürücü: “Atatürk 15 yıl daha
yaşasaydı Türkiye’nin veçhesi çok başka olur-
du.”
- Fiilen iş hayatına atıldığınız 1950’li yılların
başının Türkiye’siyle bugünün Türkiye’sini kı-
yaslayabilir misiniz?
- Düzelteyim. Bir kere ben 1944 yõlõnda çalõşma
hayatõna atõldõm. O zamanki Türkiye’yle bugünkü
Türkiye’yi kõyaslamasõna kõyaslarõm da arada dağ-
lar kadar fark var. Cumhuriyet’in kurulmasõndan
sonraki ilk nüfus sayõmõnõ 1927’de yaptõk. O sõrada
Türkiye’nin nüfusu 13 milyon kişiydi. Benim işe
başladõğõm 1940’lõ yõllarda nüfus 16-17 milyondu.
Size başka bir örnek vermek istiyorum. 1950’de
Türkiye’nin inşaat çivisinden iğneye kadar toplam
demir-çelik tüketimi 300 bin tondu. Bugün ise Tür-
kiye 21 milyon ton demir-çelik üretiyor. Her gün
de kapasiteler artõyor. Borusan olarak biz ise bir
milyon ton hadde mamulü, 800 bin ton da boru ya-
põyoruz. Hadde mamulünü 4 milyon 600 bin tona
çõkarmak için önümüzde proje var. Sözünü ettiğim
21 milyon tonluk kapasite de belki önümüzdeki
yõllarda 30 milyon tona çõkacak. O nedenle o gün-
kü Türkiye’yle bugünkünü kõyaslamak çok zor.
Dünya nüfusu 70 yõlda üç kere, Türkiye’nin nü-
fusu beş kere arttõ. Türkiye’nin nüfusu beş kere ar-
tarken de sosyal sorunlar baş gösterdi. 1960’larda
yurtdõşõna işçi ihraç etmeye başladõk.
Bu durum 1970’li yõllarõn başõna kadar sürdü.
Tam o yõllarda Türkiye’de sanayi hamlesi başladõ.
Bu epeyce bir istihdam yarattõ. Ama şimdi öyle bir
döneme girdik ki bir taraftan sanayi işba (doyum)
halinde, öbür taraftan her ülke vize koyduğu için
dõşarõ işçi ihracatõ yapõlamõyor. Bugün Türkiye’de
çalõşmak isteyen 26 milyon kişi var. Bunun 5 mil-
yonu iş bulamõyor. Çalõşmak istiyor ama iş bulamõ-
yor. Kõyaslarken bu realiteleri de göz önüne almak
lazõmdõr.
- Siyasi ve kültürel anlamda baktığınızda nasıl
bir karşılaştırma yapabiliyorsunuz?
- İstiklal Savaşõ başladõktan sonra 23 Nisan
1920’de kurulan Ankara Hükümeti ve TBMM son
derece idealist insanlardan oluşuyordu. Birinci
Meclis’teki insanlarõn dini taraflarõ biraz ağõr basõ-
yordu. İkinci Meclis’te biraz daha ahenk kuruldu.
Böylece biz İstiklal Harbi’ni bitirdik. O zaman
Halide Edip Adıvar’õn, “Paşam zaferi kazandı-
nız. Artık rahat edeceksiniz,” sözlerine karşõlõk
Atatürk şu cevabõ vermiş: “Hayır, mücadelem
esas şimdi başlıyor.” Demek ki Atatürk neler ola-
cağõnõ tahmin etmiş. O günkü şartlar içinde dünya-
da gerçekleşmesi inanõlmaz devrimler yarattõ.
1925’te Tevhid-i Tedrisat (Eğitimin Birliği) Kanu-
nu’yla eğitimi kontrol altõna aldõ. Aynõ yõl kõyafet
devrimini yaptõ. 1926’da hukuk reformuyla Mede-
ni Kanun kabul edildi. 1928’de harf inkõlabõ yapõl-
dõ. Çok zor bir işti. Türkiye’de bütün literatür bir-
iki ay içinde değiştirildi. Bu büyük bir devrimdi.
Dünyada hiçbir devlet bunu başaramamõştõ. Dev-
rimlerle birlikte zorluklar da yaşanõr.
İSYANLAR VE DEMOKRASİ
- Kimileri Atatürk’ü hiçbir şekilde demokrat ol-
mamakla suçlarlar. Siz o günkü koşullara göre
bir Atatürk değerlendirmesi yapar mısınız?
- 1919 ve 1923 arasõnda, savaşõn içinde 22 isyan
yaşandõ. 1923’ten 1930’a kadar yirmi isyan daha
oldu. 1930-37 arasõ beş altõ isyan daha yapõldõ.
Bunlar önemliydi. Bir de derhal bastõrõlan önem-
sizleri var. Atatürk öyle bir devirde, öyle bir müca-
delenin içinde ülkeyi yönetti. Devrimleri hayata
geçirdi. Siyasette Atatürk’ün hedefi demokrasinin
yerleştirilmesiydi. Fakat o kadar isyanla demokra-
siye geçmek pek de kolay değildi. Bu amaçla
1930’da en yakõn arkadaşõ Fethi Okyar’õ çağõra-
rak Serbest Fõrka’yõ kurmak istedi. Kuruldu, ama
irtica o kadar canlandõ ki devrimler tehlikeye düş-
tü. Bunun üzerine Atatürk ve arkadaşlarõ o tecrübe-
den vaz geçtiler. Hatta İstiklal Harbi’nin kazanõl-
masõnda büyük rolü olan Kazım Karabekir’in
1924’te kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fõrkasõ
vardõ. O da varlõk gösteremedi. Atatürk’ün yakõn
çalõşma arkadaşõ İsmet Paşa (İnönü) demokrasi
değil, halk idaresi sözünü kullanõyordu. “Bir mu-
halif partiye çok ihtiyaç var,” diyordu. Bundan
da amacõ muhalif parti mensuplarõnõn yolsuzluklarõ
ortaya çõkarmalarõ ve hükümetin bunlarla daha ko-
lay mücadele etmesini sağlamaktõ. Atatürk 1938’de
vefat etti. Bir 15 yõl daha yaşasaydõ Türkiye’nin
veçhesi başka olurdu. İsmet Paşa taviz vermez bir
insandõ. Biraz memnuniyetsizlik baş gösterince
1937’de Celal Bayar Başbakan oldu. Sonra İsmet
Paşa yönetimi geldi. Arkasõndan İkinci Dünya Sa-
vaşõ patlak verdi. Atatürk İkinci Dünya Savaşõ’nõn
patlak vereceğini görmüştü. Hedefimiz savaşa gir-
memekti. Çünkü 1912 ile 1923 arasõnda Türkiye
nüfusunun yüzde 20’si, hem de gençler, savaşlar-
da kayboldu. Bunu söyleyen de Prof. Dr .Şevket
Pamuk’tur, Orhan Pamuk’un ağabeyi.
- Sizce çok partili hayatla birlikte neler oldu?
- Demokrat Parti’nin kurucularõ 1946 seçimlerin-
de azõnlõk olarak Meclis’e girdiler. Ama 14 Mayõs
1950’de büyük bir seçim zaferi kazandõlar. Eskiler,
“Geçmişten ders alınsaydı bugünkü durumlar
yaşanmazdı,” derler. Her neyse. 1950’de başlayan
yönetim 1960’ta askeri müdahaleyle sona erdi. Ül-
kenin şansõ İsmet Paşa’dõr. Askeri yönetim kõsa
sürdü. 1965’te AP iktidara geldi. Arkasõndan yaşa-
nan olaylarõ tekrara gerek yok. Bir de koalisyon
hükümetleri dönemi yaşandõ. Bunlar pek de ahenk-
siz değildi. Ama Erbakan ortaya çõkõnca Türki-
ye’nin birtakõm kayõplarõ oldu. Ecevit döneminde
de kayõplarõ oldu. Ecevit ekonomiden anlamõyordu.
Erbakan’õn başka hedefleri vardõ. Ama Türki-
ye’nin en büyük kaybõ 1975’te oldu, bence.
- Neydi o kayıp?
- Yunanistan Türk Silahlõ Kuvvetleri’nin Kõbrõs
çõkarmasõ sayesinde yeniden demokratik rejime
dönmüştü, 1975 yõlõnda da AET’ye üye olmak için
başvurmuştu. AET Genel Sekreteri Emil Noel An-
kara’ya kadar geldi. Ama olmadõ. Emil Noel’in
söylediği şuydu: “İkiniz tam üyelik için birlikte
baş vurun. Ya ikinizi de kabul ederiz ya da iki-
nizi de reddederiz.” İkimiz de reddedilseydik dahi
Kõbrõs meselesi bugünkü haline gelmezdi. O devir
öyle geçti. 1990’lardan 2002’ye kadarki koalisyon
hükümetleri ülkede kayõptõr. Bunun bir tek istisnasõ
ekonomidedir. Ben özel sektör mensubu olarak
kendi grubumu methetmiyorum. Ama özel teşeb-
büs o dönemin fõrsatlarõndan yararlandõ. İsmet Pa-
şa’nõn 1965’te 400 milyon dolar ihracat yaptõğõmõz
dönemde söylediği, “Ses duvarını aştık,” sözü
var. Bugün ondan 400 kere daha fazla ihracat yap-
mõşõz. Bu da özel sektör sayesinde oldu. Hiçbir hü-
kümetin programõ bunu sağlamaya yeterli olamaz-
dõ. Olsa olsa Turgut Özal’a bu konuda büyük pa-
ye vermek lazõm. Bunun dõşõndaki konularda başa-
rõlõ olamadõk. Türkiye’nin en önemli konularõndan
birisi eğitim.
- Peki, bugün Türkiye’nin geldiği eğitim düze-
yini nasıl görüyorsunuz?
- Biz eğitim reformunu 1925’te yaptõk. Tevhid-i
Tedrisat Kanunu’nu bugün dahi delmek isteyen ce-
reyanlar var. Bir örnek vereceğim:
Gemlik’te 1970’lerin ortalarõnda o zamanki
Gemlik Sanayi ve Ticaret Odasõ Başkanõ olan Tev-
fik Solaksubaşõ sayesinde bir arazi aldõk. Fabrika-
lar kurduk. Aradan iki yõl geçti. Ben, “Burada bir
şeyler yapmak lazım. Burada yabancıyız. İyi ni-
yetimizi göstermek için bir şeyler yapalım,” de-
dim. Eğitimci bir müşavirimiz, eski Milli Eğitim
Bakanlõğõ Personel Genel Müdürü Ali Yalkın var-
dõ. Ona, “Gemlik’te bir lise var. Onu Anadolu
Lisesi yapalım. İngilizce öğretmenleri de İngilte-
re’den getirelim,” dedim. Müşavirimiz Bursa Mil-
li Eğitim Müdürü’ne gitti. Müdür, “Biz bir şey ya-
pamayız,” deyince Ankara’ya gitti. Orada aldõğõ
karşõlõk şu oldu: “Siz ne yapıyorsunuz? Biz mev-
cut Anadolu Liseleri’ni kapatmak istiyoruz.
Eşitsizlik yaratıyor. ,” cevabõnõ aldõ. Asgaride
eşitlik olur mu? Azamide eşitlik olur. Yani Hakka-
ri’deki lisenin öğrencisi iyi ders görmüyor diye
öbür okullarõn durumunu onun seviyesine getirmek
olacak iş mi? Dediğim gibi eğitimde geç kaldõk.
Hâlâ da öyleyiz. Muhalefet partisi gibi konuşmak
istemiyorum. Geçenlerde İstanbul Üniversitesi’nin
açõlõşõ yapõldõ. Rektör (Prof. Dr. Mesut Parlak)
beni de davet etti. Orada çok güzel şikâyet dolu bir
konuşma yaptõ. Ben o şikâyetleri burada tekrar et-
me gereğini duymuyorum. Gördüklerimi anlatmak
isterim ama basõn dõşõnda ulaşabileceğim insanlar
varsa onlarla temasa geçmeyi de tercih ederim. Ni-
hayet, yaşõmõz icabõ her yerde sözümüzü geçirebi-
leceklerimiz oluyor.
- Siz demin sanayinin işba (doyum) noktasına
geldiğini söylediniz. Bundan neyi kast ettiniz?
- Bugün yeni teknoloji, yeni sermaye olmadan
yeni sanayii kurulamaz. Türkiye’de kimya sanayii,
ilaç sanayi, başka sofistike sanayiler yok. Bunlar
kurulabilirse istihdam yaratõr. Bunlar kendi kendi-
mize olmuyor.
- Bugün Türkiye demokratik bir ülke diyoruz.
Gerçekten Türkiye’de demokrasi var mı?
- Hayõr, yok. Türkiye’de demokrasinin olmasõ
için iki tane manimiz var. Birisi şu: Bizim millet
anlaşmayõ seven bir millet değil. Bir konuda bir
türlü bir uzlaşma sağlanamõyor. İkinci olarak, Tür-
kiye’de demokrasi olmamasõnõn nedeni
TBMM’nin bir kişinin tayin ettiği insanlardan te-
şekkül etmesi . Parti başkanlarõ tarafõndan tayin
edilen parlamentonun bulunduğu bir ülkede de-
mokrasi olmaz.
BODRUM’A DENİZCİLİK OKULU
- Siz holdingdeki aktif görevinizden çekildikten
sonra daha çok sosyal, gönüllü çalışmalara ağır-
lık verdiniz. Bize bunları anlatır mısınız?
- Öteden beri önem verdiğim konu eğitimdir.
Aktif çalõşõrken de bu konu hep gündemimdeydi.
İcrai görevin dõşõnda kalõnca bu önem verdiğim ko-
nularla daha fazla ilgilenmeye başladõm.
İki üniversiteyle yakõn ilişkim var. Birisi Kocaeli
Üniversitesi. 1999 depremi olduktan sonra rektörle
görüştüm. Kendisine bir fon ayõrdõğõmõ, acil ihti-
yaçlarõ varsa 2.5 milyon dolarlõk fonu kendilerine
tahsis edebileceğimi söyledim. Çok memnun oldu.
Hereke’de Sümerbank’tan aldõğõ yerlere yüksek-
okul kurmayõ düşündüklerini anlattõ. Bir de yurt sõ-
kõntõsõ çektiklerini söyledi. Bunun üzerine 120’şer
kişilik bir erkek, bir de kõz yurdu yaptõrdõm. Yük-
sekokulu açtõk. Dört branşõ var. İkinci olarak Ulu-
dağ Üniversitesi’yle ilişki kurdum. Gemlik’te Suni
İpek Fabrikasõ binasõnõ üniversiteye vermişler. O
zamanki rektör Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran bi-
ze baş vurdu. Orada yüksekokul kurduk. Bunun
ardõndan bir de hukuk fakültesi kurduk ve geçen
yõl açtõk. Ayrõca İstanbul Beylikdüzü’nde bir mes-
lek okulu ve ilköğretim okulu yaptõrdõk. Başka yer-
lerde de okullar kurmaya hevesliyiz. Bodrum’da
bir denizcilik okulu kurmak için arayõş içindeyiz.
Muğla Üniversitesi rektörü bunu çok istiyor.
Onunla işbirliği içindeyiz. Bugün 15 okulumuz
var. Onlarõn her şeyiyle meşgul oluyorum. Bu
okullarõ kurarken de Milli Eğitim Bakanlõğõ’yla
protokol yaptõk. Milli Eğitim Bakanõ’yla iyi bir
ilişkimiz vardõ. Ama geçen yõl bir mektup yazdõm.
Bana darõldõ, her halde. Bir daha selam vermiyor.
- Niye?
A.K.- Siz gazetecisiniz. Duymuş olmalõsõnõz. Bir
ilköğretim okulu müdürü çocuklarõn önünde ders
kitabõndaki Atatürk resmini yõrtmõş. Veliler ayağa
kalkmõş. Bugünkü Milli Eğitim Müdürü onu gö-
revden alõp iki maaş ceza vererek müdürlükten al-
dõ. Bakanlõk bir liseye edebiyat öğretmeni olarak
atamõş. Ben de Milli Eğitim Bakanõ’na bir mektup
yazdõm. Mektupta, “Bu zatı öğretmen olarak ata-
mak suretiyle öğrencilerle daha kolay irtibat
kurmasına imkân veriyorsunuz. Müdürün öğ-
rencilerle pek kolay irtibatı olmaz. Ama bir ede-
biyat hocası daha kolay irtibat kurar. Her halde
orada birkaç tane daha Atatürk resmi yırtan
adam yetiştirecektir,” dedim.
‘Milletlerin hayatõnda sekiz-on yõl önemli değildir’
- Peki, bu hükümetin varoşlardaki
insanları oy deposu olarak yanında tutmak
için açlığa, yoksulluğa ve dağıttığı ianeye
mahkûm etmeyi hedeflediği görüşüne ne
diyorsunuz?
- Türkiye çok güçlü bir devlet. Bugün
henüz sahneye çõkmamõş okumuş, aydõn
binlerce insan var. Üniversite sayõsõ 130’a
çõktõ. Oralardan mezun olan gençlerin
çoğunluğu serbest düşünce sahibi. Sağlam bir
ordumuz var. Bugün sahnede olanlar, ikide
birde beyanat verenler değil ama sağlam bir
hukukçu kitlesi bulunuyor. Ama evinde
oturan adam bu kadar gürültü içinde etki
yapmayacak diye sesini çõkarmõyor, susuyor.
Türkiye’nin dayanacağõ yine de çok güçlü
kuvvetler var. Şahõslarõn hayatõnda önemli de
milletlerin hayatõnda üç, beş, on yõl önemli
değil. Atatürk ilkelerinin 85 yõl geçmesine
rağmen hâlâ değerini muhafaza ettiğini
görüyoruz.
- Bütün dünyayı sarsan küresel finans
krizine rağmen bizde etkili ve yetkililer,
“Hamdolsun bize bir şey olmaz,” diyorlar.
Gerçekten olmaz mı?
- Ben tecrübeme ve bilgime göre şunu
söyleyeceğim: Etki altõnda kalõrõz. Lehman
Brothers iflas ettiğinde 600 milyar dolar
dõşarõdan alacağõ vardõ. Türkiye’nin milli
gelirinin iki katõndan fazla parayõ bir firma
borç verirse bu bir hatadõr.
1929’da da büyük kriz olmuştu. O günkü
krizin çeşitli sebepleri vardõ. Ama bugünkü o
günküne benzeyen bir kriz değil. Bu, finans
buhranõ. Aç gözlülükten, kontrolsüzlükten,
kazanan bankanõn daha fazla kazanmasõnõ
sağlamaya çalõşmaktan patlak verdi. Türkiye
o kadar riske maruz değil. Ama Türkiye’de
üretim, satõşlar, şirket cirolarõ, kârlarõ düşer,
işsizlik artar. Türkiye’nin riskleri bunlardõr.
- Peki, ilan edilmese de YTL değer
kaybetti, dolar 1,7, Euro 2,2’nin üzerine
çıkınca devalüasyon olmadı mı?
- Henüz devalüasyon oldu, demeyelim.
Çünkü devalüasyon olduktan sonra bakkala
gittiğinizde artõk fiyatlar aynõ değildir.
Kurlarõn inip çõkmasõ ayrõ bir politika.
YTL’nin kuru zaten yüksekti. Bence 1.35,
1.40 normal. Bu dalgalanma olabilir. Belki de
bir süre sonra yerli yerine oturacaktõr.
Bugün artõk ABD, Avrupa çok ciddi
tedbirler düşünüyor. Bunu da bulacaklardõr.
- Evet de, Türkiye olarak hiçbir tedbir
almamamızı nasıl karşılıyorsunuz?
- Biz aynõ şekilde bir finans darlõğõ içinde
değiliz. Ben kendi müessesemden
bahsedeyim. Şu anda kredi almaya ihtiyacõm
yok. Ama satõşlarõm düşüp stoklarõm artarsa
krediye ihtiyacõm olacak. Cirom, kârõm
düşecek. Bir-iki yõl az kârla idare edeceğiz.
Benim çocuklarõm tedbirlidir. O nedenle de
kriz yaşamayõz. Onlara bir tavsiyemi
tutuyorlar. Eskiden ben yalnõz olduğum
zamanlarda korkudan bankalardan kredi
alõrken mevcudumla alacağõm borcumu bir ay
içinde karşõlamayõ hedef bilmiştim. Geçen
gün brifing verdiler. Baktõm, bu politikayõ
devam ettiriyorlar. Demek ki bizim müessese
krize girmez. Hükümet yapõlmasõ zor işlerde
kolay tarafõnõ görüyor. Kolay tarafõ da var,
yani. Yok değil. Ama tahakkuk eder mi
etmez mi bilmiyorum. Onlarõn dediği gibi her
şey süt liman da olabilir. Yine de tedbirli
olmak lazõm. Tedbirin alõndõğõnõ da
zannediyorum. Politikacõlarõn nikbince
(iyimserlikle) konuşmalarõnõ ihtiyatla
karşõlamalõyõz. Bence Maliye Bakanõ’nõn en
büyük düşüncesi krize engel olmaktõr.
‘Dincilere hep
ödün verildi’
- Atatürk ilke ve devrimlerinin hız kaybedip inişe geçmesi-
nin nedenleri ve zamanlamasını anlatır mısınız?
A.K.- Birinci ve sonraki meclislerde Atatürk ilke ve devrim-
lerine muhalefet vardõ. İlk defa 1950’de DP iktidara gelince
taviz verilmeye başlandõ. İlk delik orada açõldõ. Sanki taviz
vermek suretiyle iktidarõ yaşam boyu sürdürecekleri gibi bir
ümitlere kapõldõlar. Ondan sonra da problemler büyüdü. Yani
partiler arasõndaki ilişkiler normal şartlarda yürümez oldu.
Ben bir misal vereceğim. Biliyorsunuz, partiler, seçimlerden
önce iş adamlarõnõ toplar. “Sıra sizde.” Sanki onlar iş adam-
larõ için çalõşõrlar. Ben de dedim ki:“ Pekâlâ, sõra sizde, sözü-
nün ne demek olduğunu anladõm. Biz yardõm ederiz. Atatürk-
çülüğü Feyzioğlu’na ihale ettiniz. Kendisi Atatürkçü, akõllõ.
Fakat, bir kere sağlõğõ iyi değil. İkincisi, seyahat edemiyor. Ta-
biatõ da diğer partilerdeki gibi ölçüsüz hareket etmesine izin
vermiyor. Siz neden Atatürkçülüğe hiç talip olmazsõnõz?” Hâlâ
hayatta olan, parti liderliği yapmamõş ama ikinci adam olmuş
siyasetçi bana şu cevabõ verdi: “Bak, biz dağ bayır dolaşır-
ken Atatürk’ten bahsedemeyiz.” Bu kişi siyasete DP döne-
minden girdi. Sonra da hep siyaset içinde oldu. Hep tavizler
verildi. Ecevit bile İmam Hatip Okullarõ’nõn kurulmasõnda ta-
viz verdi. Bunlar taviz sayõlõrsa Ecevit bile işin içinde var. Bu
cereyan fõrsat bulunca genişledi. Bu da eğitimin yeterli seviye-
ye gelememesine yol açtõ. Nüfus arttõkça fakirlik arttõ. Fakirlik
arttõkça eğitim noksanlaştõ. İnsanlar dini duygularõnõn istisma-
rõna daha müsait hale geldiler.
- Ekonominin zayıflaması bunda hiç mi etkili olmadı?
A.K.- Belki hepsinden önemlisi bu. Ekonomik durumda za-
yõflõk meydana gelince zayõf olan, karnõ doymayan insan ne
demokrasi ne de vatanperverlik dinler. İnsanõn karnõnõ doyur-
mak lazõmdõr. Varoşlardaki insanlarõ yarõ aç yarõ tok yaşamaya
mahkûm ederseniz idealleri tahakkuk ettirmeniz zordur.
P
O
R
T
R
E
ASIM KOCABIYIK
Afyon, Tazlar Köyü 1924 doğumlu. Ortaokulun ilk iki
yõlõnõ Afyon’da, orta son sõnõfõ İstanbul’da, liseyi İstanbul
Erkek Lisesi’nde okudu. Yükseköğrenimini İ.Ü. İktisat
Fakültesi’nde yaptõ. Babasõ Ahmet Kocabõyõk’õn kurduğu
İstikbal Ticaret A.Ş.’de kurucu ortak ve yönetim kurulu
üyesi olarak görev aldõğõnda 20 yaşõnda bir üniversite
öğrencisiydi. Şirket Borusan’õn çekirdeğini oluşturmuştu.
Babasõnõn rahatsõzlanmasõ üzerine 1948’de İstikbal
Ticaret’le daha yoğun ilgilenmeye başladõ. Askerlik
hizmetinin ardõndan İngiltere’de İngilizce eğitimi aldõ.
1952’de babasõnõn vefatõ üzerine şirketin yönetimine
geçti. Bugünkü Borusan Holding’i yarattõ.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
‘Kültüretkinliklerimize
yoğunilgivar’
- Borusan Orkestrası son derece ilgiyle
izleniyor. Orkestra kurma fikri nasıl doğdu?
A.K.- Bu fikir benden değil oğlumdan doğdu.
Müzikle yakõndan ilgilendi. Bir zamanlar flüt
çalardõ. Ben de uzun yõllar İstanbul Kültür
Vakfõ’nõn yönetiminde bulundum.
Biz önce oda orkestrasõ kurduk. Şimdi de
filarmoni orkestramõz var. Başarõlõ da oldu. Bir de
çok değerli şefimiz Gürer Aykal artõk bizim onur
şefimiz. Oda orkestramõzõn hedefi filarmoni
orkestrasõnõ beslemek, güçlendirmek.
Bir de oğlum kendi hesabõna Beyoğlu Yeşilçam
Sokak’ta bir bina satõn aldõ. İçinde ayrõ odalar var.
Sanatçõlar orada ücret ödemeden çalõşmalarõnõ
yapõyor, eserlerini sergiliyorlar. Bunun dõşõnda
Ahmet Ertuğ’la birlikte kitaplar çõkarõyorlar. Onlar
da çok başarõlõ oldu.
Borusan Holding’in kurucusu Asõm Kocabõyõk, Atatürk’ten sonraki hemen hemen bütün siyasetçilerin
dinci politikalarõn peşine takõldõklarõnõ söylüyor. İstiklal Savaşõ’nõn ardõndan Atatürk’ün “Mücadelem
esas şimdi başlõyor” dediğini anõmsatan Kocabõyõk, “Demek ki Atatürk neler olacağõnõ tahmin etmiş.
O günkü şartlar içinde dünyada gerçekleşmesi inanõlmaz devrimler yarattõ” diyor.