24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 22 EKİM 2008 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Pembeleşen Çizgiler DİPLOMASİ, bir ülkede “kırmızı çizgi” diye ilan edilen ve halkının da böyle bilip bellediği kırmızı çizgilerden vazgeçerek uzlaşmanın değil, savaş yoluna gitmeden o çizgileri korumanın sanatı ol- sa gerek. Kırmızı çizgi ise, vazgeçilmez, olmazsa olmaz, gerisine düşülmez, uğruna her şeyin göze alına- bileceği ilkelerin ya da inançların çizgisi diye bi- linir. Türk diplomasisini yönetmekten sorumlu bakanın kolay kül yutmayan ve konuları bilerek iyi hazırla- nan bir televizyon muhabiriyle dünkü konuşmasını izlerken bunları düşünmeden edemiyor insan. Kırmızı çizgilerimizden biri, güneydoğu sınırımızın hemen yanı başında bağımsız bir Kürt devle- tinin kurulmasını kabul etmemek değil mi? Böy- le bir çizgi, ilk bakışta, başkalarının içişlerine, dev- let kurmak isteyip istemeyişlerine karışmak gibi al- gılanırsa da, eğer kurulmak istenen o devletin nü- fusunu oluşturacak insanlar uzantısı sizin kendi sı- nırlarınız içinde yaşayanların uzantısı ise ya da başka açıdan bakıldığında, sizin insanlarınızın bir bölümü vaktiyle sizden zorla koparılıp başkaları- nın hükmü altına sokulmuşsa, iş değişir. “Musul meselesi” denen konunun Misak-ı Milli’ye ve An- kara hükümetinin bütün çabalarına karşın sonuçta yarattığı durum budur. Üstelik, böyle bir “çözüm”, o coğrafyaya göz koymuş ve Irak petrolünü gasp etmiş yabancı devletlerin çıkarlarına hizmet et- mekteyse ve o topraklar Türkiye Cumhuriyeti’nin ülke ve ulus bütünlüğüne göz dikmiş olanların ted- hiş girişimlerine sığınak olmaktaysa, durum büs- bütün ciddileşmiş demektir. Dolayısıyla, orada bağımsız bir Kürt devletinin kurulması, çok da uzak olmayacak bir gelecekte Türkiye’nin başına çeşitli çorapların örülmesi için zemin hazırlamaktan başka bir anlama gelmez. Bu bakımdan, olsa olsa, komşu Irak devletinin yapı- sı içine sağlamca yerleştirilmiş bir “federe” dev- lete tahammül edilebilir. Daha ötesi, kırmızı çizgiyi geçer. Oysa, Ankara diplomasisi şimdiden oradaki Kürt devletinin kendini “bağımsız” ilan etmesini ko- laylaştıracak adımları resmen atmaya başlamıştır. Barzani’yle konuşarak PKK’yi tecrit edip yal- nızlaştırmak uğruna. Bu örgütün, şimdiki bölge yönetimiyle aynı sosyo-ekonomik ideolojiyi paylaşmasa da, aynı ırk- çı ulusalcılık peşinde koştuğunu unutarak. Daha da önemlisi, Profesör Erol Manisalı’nın ge- çen gün Cumhuriyet’te olanca ayrıntılarıyla açık- ça belirttiği gibi, işgalci ve petrolcü Batı’nın aynı bölgede kendine hizmet edecek bir Kürt devleti kurmak için yüz yıldır çevirdiği bütün oyunları bi- le bile. Birazcık dikkat edilirse, Kıbrıs ve Ermeni soykı- rımı gibi başka kırmızı çizgi konularındaki kırmızı çizgilerin pembeleştirilmesinde de buna benzer “diplomatik başarı”larla övünme heveslerini sez- mek işten değildir. mumtazsoysal@gmail.com PENCERE Esin Perisi... Başbakan RTE’nin şiire meraklı olduğu anla- şılıyor, bu yüzden de başı derde giriyor... Bu köşede sık sık anımsattığımız gibi Recep Tayyip Erdoğan, siyasal yaşamının hızlandığı gün- lerde şu ‘manzume’yi okumuştu: “Minareler süngümüz, Kubbeler miğferimiz.. Ca- miler kışlamız, Müminler asker...” RTE bu dünya görüşüyle palazlanarak ve ABD’nin Ortadoğu projesiyle kanatlanarak baş- bakanlığa dek yükseldi... Gazetelerin yazdığına göre Recep Tayyip Er- doğan, Uluslararası Türk Dil Kurultayı’nda da şi- ir okumuş... “Sanat” adlı şiirin ilk dörtlüğü şöyle: “Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek Bizim diyarımız da binbir baharı saklar Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar.” Ne var ki Başbakan bu şiiri, Dağlarca’dan bah- sederken, Fazıl Hüsnü’nün zannederek okumuş... Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiiri, bizim zamanı- mızda okul edebiyat kitaplarında bulunurdu... Bildiğiniz gibi Faruk Nafiz ‘Hececiler’dendir.. Halit Fahri, Yusuf Ziya, Enis Behiç’le birlik- te Faruk Nafiz vezne ve kafiyeye pek bağlıydı... Nitekim şiirin ilk dörtlüğüne bakıldığında dize- lerde eşit hece bulunduğu görülür... Kafiyeler de çarpıcıdır: Çiçek-çek.. Saklar-ayaklar... Biraz takır tukur bir yaklaşım bu.. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiiri ise bu anlayıştan çok uzakta, olağanüstü bir ses ve anlam güzel- liğiyle donanır... Öyle ki, sıradan bir kişi bile eline verilen “Sa- nat” adlı şiirin Dağlarca’ya yakışmadığını anla- yabilir... Ne var ki RTE’nin bu duyarlılıktan çok uzak bir kimlikte ve yerde olduğu görülüyor... Buna karşın Türk Dili Kurultayı’nda Dağlarca’yı “Şiir çağlayanı, Türkçemizin abideleşmiş şairi” di- ye niteledikten sonra, Türkçe ve edebiyat üzeri- ne sıkı bir nutuk çekmiş, tarihsel yaklaşımlarda bulunmuş... Olabilir... Erdoğan konuşmayı çok seviyor, kadrosundaki danışmanları Başbakan kürsüye çıkmadan önce anlaşılan hazırlık yapıyorlar, konuya ilişkin metinler oluşturuyorlar... RTE de imamlık öğretiminden gelen vaaz gö- reneğiyle kürsüden rahatça atıp tutuyor... Ancak Recep Tayyip Türkçeyi, Cumhuriyeti, edebiyatı, dil devrimini, şiiri birazcık duyumsa- yabilseydi, Faruk Nafiz ile Dağlarca arasındaki far- kı fark ederdi... Haydi, diyelim ki Başbakan RTE, Dağlarca ile Faruk Nafiz arasındaki farkı çakabilecek düzey- de değil... Peki, iş şiirden siyasete dönüştüğünde ne oluyor?.. Başbakan eline verilen her metni, üs- tünde hiç düşünmeden mi yineliyor?.. Eğer böyleyse yandık... Çünkü bu metinlerin kimler tarafından, nere- lerde, hangi esin perisinin telkiniyle yazıldığını kes- tirmek çok güç değil... K üresel ma- li kriz T ü r k i - ye’yi de tehdit et- mektedir. “Türkiye ekonomisi sağlamdır” diyerek toplumu yatõş- tõrmaya çalõşmak, ya- şanmakta olan krizin bo- yutunu arttõracaktõr. Bu nedenle başta hükümet olmak üzere, ilgili kamu kurumlarõ, şirketler, ça- lõşanlar, işçi ve işveren örgütleri, krize gerçekçi biçimde yaklaşmalõ; açõk davranõşlarla, bilgi gizlemeden, birbirleri- ni rakip olarak görme- den, aynõ gemide oldu- ğumuzu bilerek, hep bir- likte ellerini taşõn altõna koymalõdõrlar. Ekono- mide derin bir kriz ya- şanmamasõ için alõnma- sõ gereken acil tedbirler bulunmaktadõr. Öncelikle, bugüne ka- dar uygulanan makro ekonomik kararlarõn ar- tõk geçerli olmadõğõ an- laşõlmõştõr. Son 6-7 yõl- dõr, üretime dayalõ ol- mayan, dõş açõk finans- manõna yönelik düşük kur ve yüksek faiz poli- tikasõnõn ithalata dayalõ büyümeyi körüklediği, bunun da sonuçta yük- sek cari açõk ve yüksek borçlanmaya yol açtõ- ğõ; yeniden bu açõğõn finansmanõ için dõşarõ- dan borçlanõldõğõ; bu arada bireylerin de daha fazla tüketmek amacõy- la ciddi bir borç yükü al- tõna girdiği; kõsacasõ bu kõsõrdöngünün ekono- miyi bir darboğaza sü- rüklediği görülmekte- dir. Bir başka deyişle, ekonomideki makro hedefler ve buna da- yalı oluşturulan ka- rarlar sonucu, piya- sanın, bireyleri ucuz ithalata dayalı daha fazla tüketime ve daha fazla borçlanmaya, yani kötü yola sürük- lediği görülmüştür. Bu nedenle bugün, yıllar- dan bu yana yapılan- ların aksine mikro ka- rarlardan makro he- deflere varılmalıdır. Mikro kararlar alır- ken ise basit ortala- malardan yararlan- mak aldatıcı olmak- tadır. Bunun en tipik gös- tergesi enflasyon tah- mininin dayandõğõ hane halkõ tüketim harcama- larõ dağõlõmõdõr. Hem milli gelirden alõnan pa- yõn, hem de yerleşim yeri farklõlõğõnõn, yani kent ve kõrõn, ailelerin tüketim harcamalarõnõ ciddi ölçüde farklõlaş- tõrdõğõnõ görmekteyiz. TÜİK’in 2007 hane hal- kõ tüketim anketine gö- re, toplam tüketiciler bazõnda gıda, konut- kira ve ulaştırmanın, yani bu üç kalemin har- camalar içindeki payõ yüzde ortalama 64 iken, bu üç kalemin en yoksul yüzde 20’lik dilim için- deki payõ yüzde 75, en zengin yüzde 20’lik di- lim içindeki payõ ise yüzde 57’dir. Gelir dilimlerinin ya- nõ sõra kent ve kõr olarak bakõldõğõnda da, pek çok harcama kaleminde cid- di farklar olduğu gö- zükmektedir. Örneğin, eğitim harcamalarõnõn payõ kentli tüketicilerde yüzde 3 iken, kõrda bu oran yüzde 1.7’dir. En zengin yüzde 20 için- deki kentli tüketicile- rin eğitim harcamasõ pa- yõ yüzde 5.3 iken, en yoksul yüzde 20’lik di- lim içinde kõrdaki tüke- ticilerde ise oran yüzde 0.1’dir, yani nerdeyse sõfõrdõr. Eğlence ve kül- tür, giyim ve ayakkabõ vb. harcama kalemle- rinde de ciddi çarpõk- lõklar göze çarpmakta- dõr. Bu tip çarpõklõklar dünya ekonomilerinde de görülmektedir. Dün- yanõn en zengin 20 ül- kesinin yõllõk geliri 48 trilyon dolardõr. Dün- yadaki toplam gelirin yüzde 80’ini elinde tutan bu ülkelerin, dünya nü- fusu içindeki payõ ise yüzde 30’dur. Geri ka- lan 200’ü aşkõn ülkenin gelirden aldõklarõ pay sadece yüzde 20’dir. Dünyadaki en zengin 200 kişinin yõllõk geliri 1 trilyon dolardõr. 60 ülkede yaşayan 1 milyar 200 milyon insanõn da toplam geliri 1 trilyon dolardõr. Bu zenginleri sokakta, caddede göre- mezsiniz. Bu kesimin yaşantõsõnõ ancak med- yada, sinemada, hikâ- yelerde görebilir ve ma- sallar yoluyla izleyebi- lirsiniz. Krizin nedeni, insan- larõn servet, gelir ve tü- ketim arzusu ile yaşam- da güç ve iktidar isteği arasõndaki çelişkiden kaynaklanmaktadõr. Bu, dünyada da Türkiye’de de böyledir. Türkiye’de de nüfusun yüzde 25’i yaşamakta, yüzde 75’i ise yaşamaya çalõşmak- tadõr. Siyaset kimden ne kadar, ne zaman ve nasıl alınıp, kime ne kadar, ne zaman ve nasıl verileceğine dair kararların verildiği bir alandır. Sosyal demo- kratlar bu noktada, soruna sosyal devlet ve emek odaklı yak- laşmalı, çözümün ise basit ortalamalardan hareketle verilecek makro kararlardan değil, farklı toplumsal kesimlere özgü politi- kalardan, birey ve in- san odaklı mikro ka- rarlardan geçtiğini bil- melidirler. Yaşanan çelişkinin böyle çözül- mesini savunmalıdır- lar. Acil tedbirler Kriz tehdidi karşõsõn- da alõnmasõ gereken iki acil tedbir bulunmakta- dõr: Birincisi, mevcut çalõşanlarõn 6-8 aylõk bir dönem için, hiçbir koşulda işten çõkarõlma- masõna yönelik olarak, devletin işverenlerle bir- likte alacağõ karardõr. İkincisi ise, yine 6-8 ay- lõk bir dönem için, bütün mevduatlara devlet ga- rantisinin sağlanmasõ- dõr. İlk olarak, belli bir süre, hiçbir firmanõn kriz nedeniyle çalõşanlarõnõ işten çõkarmamasõ sağ- lanmalõdõr. Kriz, işçi çõ- karma nedeni ve gerek- çesi olarak gösterilme- melidir. Elbette, bu, bi- zim sosyal devletten ve emekten yana sosyal de- mokrat siyasetçi olarak savunduğumuz bir poli- tikadõr. Ama ondan da öte, bugünün ekonomik gerçekliği bu tedbiri zo- runlu kõlmaktadõr. Bu konuya dikkat edilme- diği takdirde, Türki- ye’de kriz bir anda ma- li krize dönüşebilir. Aç- mak gerekirse: Bugün Türk bankalarõnõn, Amerika ve Avrupa’da- ki gibi bir finansal dar- boğazda olmadõğõ iddia edilebilir. Türk halkõ, işi ve geliri devam etti- ği sürece borcuna sa- dõktõr. Türk halkõ bor- cunu namus borcu ola- rak görmektedir. An- cak, iş ve gelir kaybõ ne- deniyle bireylerin ban- kalara borçlarõndan kay- naklanan bir geri ödeme sorunu yaşanõrsa, bu- nun olumsuz etkileye- ceği kurumlarõn başõnda bankalar gelmektedir. Ağustos ayõ itibarõyla, bankalardaki sorunlu bi- reysel kredi oranõ yüzde 1.8’dir; kredi kartlarõn- da da bu oran yüzde 5- 6 civarõndadõr. Ancak bu rakamlar kriz önce- sine aittir ve dikkatli ol- mak gerekmektedir. Bu- gün Türkiye’de kredi kartõ sahibi olanlarõn sa- yõsõ yaklaşõk 20 mil- yondur. Toplam kart sa- yõsõ ise yaklaşõk 41 mil- yondur. Yani ortalama her kart sahibinin 2 kar- tõ vardõr. Bir başka de- yişle, kaba bir hesapla gelir dağõlõmõ dilimleri- ne göre, en zengin yüz- de 20’nin tamamõnõn, ikinci yüzde 20’nin de yarõsõnõn kart sahibi ol- duğu söylenebilir. Ama çalõşan her insanõn kre- di kartõ olduğu kesin olarak belirtilebilir. Son verilere göre 8 milyon 350 bin kişinin bireysel kredi borcu bulunmak- tadõr. Bireysel kredilerin yüzde 40’õ konut, yüzde 17’si taşõt ve yüzde 43’ü nakit ihtiyaç kredisidir. Bugün itibarõyla bireysel kredi riski 80 milyar do- lar, kredi kartõ riski ise 40 milyar dolardõr. Ya- ni, tüketici kredilerin- deki toplam risk 120 milyar dolardõr. Dikkat edilmesi gere- ken önemli nokta, kredi kartlarõnda borçlanma- nõn -taksitlendirmenin üretici- satõcõ firma ye- rine, bankaya yapõlma- sõdõr. Dolayõsõyla bu borçlar bankalarõn ala- caklarõ-riskleridir. Ban- kalar bu yolla tüketici- lerle karşõ karşõya kal- maktadõrlar. Eğer çalõ- şanlar işsiz kalõrlar ve gelirlerini kaybederler- se, bankalar ile karşõ karşõya kalacaklardõr. İşten çõkarmalar yaşa- nõrsa, önce bankalar zo- ra girecek, bu gelişmeler hem ekonomiyi hem de reel sektörü darboğazla karşõ karşõya bõrakacak- tõr. Türk halkı, borcu- nu namus borcu ola- rak görse de, borcunu ödeyebilmesi için işinin ve gelirinin güvence altında olması gerekir. İkinci tedbir, yine belli bir süreliğine de olsa tüm mevduatlara devlet güvencesi verilmesidir. 2001 krizinde de gör- düğümüz gibi, banka- larõn önünde kuyruk oluşmasõ, güven eroz- yonuna yol açmaktadõr. Bunu önlemenin yolu başka ülkelerin de uy- guladõğõ, mevduatlara devlet güvencesinin yü- rürlüğe sokulmasõdõr. Elbette bu iki ted- bir, bugüne kadar iz- lenen yanlış politika- ların sonucunda orta- ya çıkan krizin farklı şekilde algılanmaması ve büyümemesi için gerekli acil tedbirler- dir. Esas olarak yapıl- ması gereken, hükü- metin; izlediği politi- kaları gözden geçire- rek ülke ve halk yara- rına değiştirmesidir. Zaman kâr, aşırı kâr ve moda peşinde koş- ma zamanı değildir. Zaman, mevcudu mu- hafaza etme ve krizi en az hasarla atlatabilme zamanıdır. Yukarıda- ki iki tedbir, hastayı acil serviste yaşatabil- mek ve sonra gerekli tedavinin yapılabilme- sine imkân sağlamak için önerilmektedir. Ekonomide Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak Bülent TANLA 22. Dönem CHP Milletvekili Kredi kartlarõnda borçlanmanõn -taksitlendirmenin üretici- satõcõ firma yerine, bankaya yapõlmasõdõr. Dolayõsõyla bu borçlar bankalarõn alacaklarõ-riskleridir. Bankalar bu yolla tüketicilerle karşõ karşõya kalmaktadõrlar. Eğer çalõşanlar işsiz kalõrlar ve gelirlerini kaybederlerse, bankalar ile karşõ karşõya kalacaklardõr. İşten çõkarmalar yaşanõrsa, önce bankalar zora girecek, bu gelişmeler hem ekonomiyi hem de reel sektörü darboğazla karşõ karşõya bõrakacaktõr. Türk halkõ, borcunu namus borcu olarak görse de, borcunu ödeyebilmesi için işinin ve gelirinin güvence altõnda olmasõ gerekir. Değerbilir Halkımız ile Gazilerimiz arasında sağlam bir köprü TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ ELELE VAKFI Halk Bankası Ankara K.Esat Ş. 16 0000 13 YTL Tel: 0312 431 99 36 www.elele.org.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle