23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 OCAK 2008 PAZAR 16 Murat Biricik: “Halkı yoksulluktan kurtarmak için dilenciliği meslek yaptılar!” Yağmur Ekim Dilenci KKTC Cumhurbaşkanı, KKTC dememiş... “Biz de Talatapulos diyelim!” ARTIK fazla bir önemi kalmayan Milli Güvenlik Kurulu’nun son toplantısından sonra yapılan açıklama Reşit Çağın’ın dikkatini çekmiş: “Bildiriden öğrendiğimize göre, sütannesi ABD olan ‘yavrukürt devleti’nin sinsi bataklığında barınıp beslenen sineklerin imhasına devam edilecekmiş. GWB ile bacak bacak üstüne atarak konuşabilen ve ödün verecek kadar şerefsiz olmadığını açıklayan RTE ‘çizmeden yukarı ya da Kandil’den aşağı’ geçme vizesini alamadığı için olacak, bataklığın kurutulmasından söz edilemiyor ne yazık ki! Bataklığı koruyanla sinek ilacını satanlar aynı olunca böyle tuhaflıklara da katlanılıyor işte. Ülkemizin aynı önemde ve içten içe çürümesini hızlandıran irticai gelişmelerden söz edilmemesi ise ilginç! Ulusal güvenlikte sınırların korunması önemli ama, içimiz sağlam olmazsa sınırları korumak nereye kadar PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU ABD hasta adam ilan edilmiş. Üstelik bulaşıcı! Borç sürdürülebilir ki? Cahil ve yoksul kesimler her türlü tahrik, tuzak ve rüşvetle kandırılıyor, kışkırtılıyor, toplumsal dokunun ırk ve inanç çarpanlarına ayrılması için hiçbir fedakarlıktan(!) kaçınılmıyor. Yugoslavya, İran, Irak, Afganistan ve son olarak da Pakistan örnekleri, emperyalizmin bencil, acımasız ve ahlaksız yöntem ve hedeflerinin hiç değişmediğini ve değişmeyeceğini bize gösterirken, devletimizin tepkisizliği ‘tehlikenin ve yaklaşan felaketin farkında olan’ bilinçli vatandaşları haklı olarak kaygılandırıyor ve hatta korkutuyor. Ülkenin kaçınılmaz sona sürüklenişini durdurmak normal bir demokratik ülkede kimin görevi olmalı? Meclis’in ve ülkeyi yöneten partinin Satıcı M. Alpaslan Yener: “Paramızın değeri artıyorsa, varlıklarımız neden dolarla satılıyor!” Ahmet Önen: “Bizi iktidar yapmadınız, yeni hükümet elektriğe yüzde 15 zam yaptı diyebilmenin zevkini tatmak vardı anasını satayım!” Zevk değil mi? Oysa bu korkutucu tablonun nedeni, destekleyici, planlayıcı ve hatta uygulayıcı unsuru iktidarın bizzat kendisi ve ‘ipimizi çekerler” korkusu da bu ‘kısık ateşte’ pişirmenin dışa vurumu değil mi? Gerek çocukluklarından itibaren aldıkları eğitim ve kültürün, gerekse damdan düşercesine geldikleri iktidarı kendilerine bahşeden ABD ve yardımcısı AB’nin yüklediği misyonun gereği olarak, son aşama olan yeni anayasa ile birlikte ulusal, üniter ve laik Türkiye Cumhuriyeti’ni ‘demokratik yöntemlerle’ arşive kaldırmakla çabalarını kim inkâr edebilir? O halde, ‘Türkler Atatürk’ü Allah’a, her şeyini de Atatürk’e borçludur’ sözündeki borç, susarak, yazarak, sızlanarak ya da ‘dur bakalım’ diye izleyerek ödenecek bir borç değildir! Giderek ağırlaşan taşların altı dillerimizi değil, artık ellerimizi beklemektedir!” Türkiye’de İlk Partileşmeler Umut (11) 23 Nisan 1920’den 14 Mayıs 1950’ye, Demokrat Parti’nin iktidara geldiği güne kadar TBMM’ye Cumhuriyet Halk Fırkası/Partisi ve onun öncülü olan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti egemen olmuştur. 23 Nisan 1920 toplanan ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin gönderdiği delegelerden oluşmuş, iki yıl sonra I. ve II. Grup olmak üzere delegeler ikiye ayrılmıştır. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra Mustafa Kemal Atatürk liderliğindeki I. Grup 8 Nisan 1923 günü yapılan ilk genel seçimlere tek liste olarak girmiş, biri dışında tüm milletvekilliklerini elde etmişti. I. Grup’un önde gelenleri, yine Atatürk’ün başkanlığında 9 Eylül 1923 günü Halk Fırkası’nı oluşturmuşlardır. Anımsamakta yarar vardır: 1922 yılında kızışan ‘hizipçilikparticilik’ tartışmaları sırasında Atatürk şu görüşü savunmuştu: “Bu milletin siyasi fırkalardan çok canı yanmıştır. Halk Fırkası dediğimiz zaman bunun içinde bir kısım değil, bütün millet dahildir.” Bu görüş, ‘tek parti rejimi’nin gerekçesidir. CHP bu gerekçeyi 1945 yılına, Demokrat Parti kurulana kadar kullanacak, her türlü siyasal muhalefet girişimini bastıracaktır. Bu dönemde daha önce sözünü ettiğimiz devrim yasaları yürürlüğe sokulduğu gibi sanayileşme ile ulaşım, enerji gibi altyapı alanlarında ve okul eğitiminde önemli adımlar atılmıştır. Karşılarında örgütlü bir muhalefetin bulunmayışı CHP iktidarının işini kolaylaştırmıştır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, 19321974 yılları arasında Portekiz’de uygulanan tek parti rejimiyle büyük benzerlikler göstermektedir. 1920’ler, 1930’lar dünyada demokrasinin inişe geçtiği yıllardır, dolayısıyla Türkiye’deki tek parti uygulaması da evrensel konjonktür göz önüne alındığında olağandışı bir durum değildir. Belli zaman kaymalarıyla bu dönemde Portekiz, İspanya, İtalya, Almanya’da diktatörlükler kurulmuş, Çekoslovakya, İskandinav ülkeleri, Fransa, İngiltere ve İsviçre dışındaki ülkeler farklı renklerdeki baskıcı rejimlere kaymışlardır. CHP bir devlet partisidir. 1936 Haziran’ında yayımlanan bir genelgeyle bütün illerde parti il başkanlığı valilikle birleştirilmiş, İçişleri Bakanı resen parti genel sekreterliği sıfatını üstlenmiştir. 1937 Şubatı’nda yapılan anayasa değişikliğiyle ise CHP’nin ‘altı oku’ (Cumhuriyetçilik, İnkılapçılık, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Milliyetçilik) anayasaya dahil edilerek partinin devletle özdeşleşmesi yolunda önemli bir adım atılmış, Meclis egemenliği ilkesi yerini parti egemenliğine bırakmıştır. Bu koşullarda, hele Türkiye gibi daha önce demokrasi deneyiminden geçmemiş, demokrasiyi hiç tanımamış bir ülkede toplumun, genel anlamıyla demokrasiyi arzulaması, özlemesi, eksikliğini duyumsaması düşünülemez. Bu dönemdeki Terakkiperver Cumhuriyet Fırka ve Serbest Fırka girişimleri tarihin tekerleklerini geriye çevirmek olarak anlaşılmıştır. Bugüne kadar gelen ‘çok partili sisteme geçişin zamanlaması doğru mudur (ydu), yanlış mıdır (ydı)’ tartışması da buradan kaynaklanmaktadır. ‘Daha fazla serbestlik, daha fazla hürriyet’ belgisiyle kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Fırka’nın siyasal önermeleri toplumun bir kesiminin ‘geriye dönüş’ bağlamında bastırılmış istemlerini gün yüzüne çıkarmıştır. II. Meşrutiyet’ten bu yana Türkiye tarihi bir yanıyla İttihat ve Terakki Fırkası ile 1911/1919 yıllarında kurulan ve içinde Damat Ferit Paşa, Miralay Sadık Bey, Ahmet Reşit Bey, Mustafa Sabri Efendi, Ali Kemal, ‘Filozof’ Rıza Tevfik (Bölükbaşı), Refik Halit (Karay), Ref’i Cevat (Ulunay) gibi kişiliklerin yer aldığı Hürriyet ve İtilaf Partisi arasındaki çatışmaların tarihidir. İlk kuruluşunda amacı, ‘en felsefi manasıyla hürriyete vasıl olmak’ biçiminde açıklanmıştı; liderlerine göre, ‘memleket şimdiye kadar ne çekmişse hep cebirden, tazyikten çekmişti’. Hürriyet ve İtilaf çizgisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Fırka deneyimlerinden, daha sonra da Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi duraklarından geçerek günümüzün Adalet ve Kalkınma Partisi’ne kadar gelmiştir. İttihat ve Terakki çizgisini ise Cumhuriyet Halk Partisi’nin sürdürdüğünü söylemek yanlış olmaz. Özellikle köylülük ve kasaba eşrafında İslam, geri dönüş eğilimini diri tutan başlıca etkendir. Uzun askerlik yıllarının kırsal kesimde yol açtığı yıkımlar, zorla askere almalar, Cumhuriyet döneminde köylünün üzerine bindirilen ağır vergi yükü, jandarma baskısı yoluyla vergi tahsilatı, yol yapımlarında zorunlu çalışma vb. uygulamalar geri dönüş eğilimlerini tetiklemiştir. 1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren tek parti rejiminin toplum üzerindeki baskısı daha da yoğunlaşmış, ‘azınlıklar’, ‘sol’ ve ‘solcular’ da CHP’nin hedefi durumuna gelmişlerdir. Demokrat Parti’nin 14 Mayıs 1950 seçimlerinde kazandığı zafer bu baskılara karşı toplumun ortak tepkisinin sonucudur. SESSİZ SEDASIZ (!) ‘Üskül Hoca’nın insan hakları infazı! AKP Milletvekili Zafer Üskül, bir cami imamına fena sinirlenip üsküllenmiş, püsküllenmiş, müftüye telefon edip “o imam orada kalmamalı” demiş ve en ağır şekilde cezalandırılmasını istemiş. İmamın suçu, “çalışan kadınlar kocasını aldatır” yolunda vaaz vermesiymiş. TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı “Üskül Hoca”nın eşi 40 yıldır çalışıyormuş, bu sözler eşi adına yapılmış en ağır hakaretmiş. Vay be! Helal “Üskül Hoca”ya. Ama telaşlanmasına gerek yok! Kadının kocasını aldatması sonuç itibarıyla cinsel ilişkiye girmesi ve dolayısıyla Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Değişiklik Mehmet Ali Kılınç: “Kurban bayramının adı boğa kovalama, yılbaşının ise taciz bayramı olarak değiştirilsin!” Pazarlama Gülhan Elmas: “Milletvekili aracında uyuşturucu pazarlığı yapılmış. Başbakan’ın ‘pazarlamakla mükellefiz’ lafı hayli yol aldı...” zina yapması oluyor. Şeriat kurallarına göre zinanın kanıtlanması için dört erkeğin, zina anına ilişkin şahitlik yapması ya da zina yapan kişinin bunu dört kez itiraf etmesi gerekiyor. Ayrıca cariyeler zinaya girmiyor. Ama bir yandan da telaşlanmak lazım çünkü bazı ulemaya göre zina gözle de olabiliyor. Örneğin türbansız bir kadına şehvet duygularıyla bakıldığında, bakışın sonu zina sayılıyor. Bu konuyu ulemaya bırakıp, biz “Üskül Hoca”nın “o imam orada kalmamalı” buyruğuna dönelim. Buna eskiden “yargısız infaz” derlerdi! Öyle değil mi üsküllüm! Milattan önceki yıllar geriye doğru gidiyordu, AKP ile milattan sonraki yıllar ise gericiliğe doğru gidiyor! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Anadolu’daki Sultanahmet’ler Günlerdir gecemiz, gündüzümüz arkeoloji… Sağ olsun Milliyet, 2008’i Sultanahmet’teki “tarih katliamı”yla karşılayınca, telefonlar da susmadı; “Neler yapılabilir?” Kimileri ise belli ki haberleri “bahane” ederek, önce “ah” çekip ekliyorlar; “şu Koruma Kurulları olmasalar daha iyi…” Bu gibilere, “Bak kardeşim, kurullar olmasaydı elde kalabilen tarihsel miras da yoktu…” demek üzereyken, lafı ağzıma tepiyorlar; “Kurul onayladıktan sonra, siyasiler ne yapsın ?” İşte bu hükme artık dayanamayıp, “Yoksa sizin de kurullarla bir sıkıntınız mı var?” dediğimde ise “evet”imsi ses tonlarıyla “hınç”larını da açığa çıkartıyorlar; “Çivi bile çaktırmıyorlar..” Kusura bakmasınlar, işte bu “çivi”cilere “Keşke çaksanız, ama yıkmak için değil, yaşatmak için” demekten de artık vazgeçerek, telefonu suratlarına kapatıyorum… Kurul üyelerinin ise hâlâ, “Arkeolojiyi, hükümet, kanun gücüyle turizm arazisi yaparsa, bize düşen de bu kültür yoksunu dayatmanın en az zararla atlarinde ayaklarıyla yükselen bir bina iken, bizi dozerlerle parçalayıp, temellerinin altında yok ettiler. Üzerimize baraj sularını salıyorlar; bazılarımız da artık göllerinizin altındayız; ama manşetlerinizde yer alamadık”! Geçen Aralık’ta Hasankeyf ile Allianoi’nin boğulmalarını önlemek için İstanbul’da düzenlenen etkinliğin adı; “İki Kentin Çığlığı” idi. Acaba duyan ya da okuyan oldu mu? Anlı şanlı Zeugma ve tarihsel komşusu Halfeti artık sular altındalar. Çine Çayı vadisindeki antik köprüler de çoktan gözden çıkartıldı. Ortaca’daki antik Pisilis kenti ise eğer eli kalem tutabilseydi, bakın neler yazardı; “Benim de limanımı parçalayıp, taşlarımı inşaatlarında kullandılar. Koruma Kurulu’nun suç duyurusuna rağmen, açılışının devlet töreniyle yapıldığı otele, tutup çevre ödülü bile verdiler; pet şişe kullanmadığı için…” O devlet törenine katılan Turgut Özal’dı. Otele “soruşturma” açıldığı anımsatıldığında, törenden vazgeçmek yerine, parmağını antik kalıntılara uzatarak demişti ki; “Bu modern otel mi gü ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY dkavukcuoglu@superonline.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Duyan oldu mu? (Cumhuriyet13 Aralık 2007) tılmasını sağlamak…” diyemediklerine hayıflanıyorum… zel, yoksa şu harap Roma duvarları mı?” (Yeni Asır21 Temmuz 2007 “Tarihin Katline Özal Desteği”) Sultanahmet de aynı dönemin ve zihniyetin mağdurudur. Ya millet? Kurullardan ötürü eski evlerini apartmana dönüştüremeyen; ya da SİT ilanları nedeniyle doğayı betonlaştıramayanların, “niyet”leri belli… Peki, ya Milliyet? Neden hep “kurullara çattı” da 2 bin yıllık tarihi tutup bir otele teslim eden, böylece kurulu da adeta “suça ortak” olmaya zorlayan “bakanlık”lara tek söz söyle(ye)medi?… Üstelik bunu, görüşümüz sorulduğunda da belirtmemize rağmen… İnanın bunun yanıtını, “tarihi arsalaştıran”ların, günlerdir beklenen açıklamalarından daha da fazla merak eder hâle geldim… (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com ‘TAY’ın saptamaları TAY (Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri) raporlarına bakın; 100 kişilik ekiple, 100 bin km. yol yapılarak, 2 bin 800 antik yerleşmenin “bugünkü durum”unu belgeleyen bu muazzam çalışma, 22 bin fotoğraf, 11 bin saydam ve 150 saatlik filmle, şunu ortaya çıkardı ki “En zalim tarih katliamını turizm tesisleri ile enerji yatırımları gerçekleştiriyor…” TASK Vakfı’nın (Tarih, Arkeoloji, Sanat ve Kültür Mirasını Koruma Vakfı) desteğiyle basılarak, elektronik ortamda da yayımlanan rapor; basının yanı sıra, 600 ilgili kişi ve kuruma gönderildiği halde, ne bir ses var ne de haber… Oysa önem verilseydi, Bakanlarımız da sadece “medyatik”lere değil, yüzlerce antik kentimize de giderek tüm “yurt düzeyi”ndeki tarihimizin başına gelenleri görebilirlerdi… ekinci?cumhuriyet.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 6 Ocak www.mumtazarikan.com ‘Şaşkın’ kalanlar... Türkiye sadece Sultanahmet’e odaklanırken, “aynı” şekilde, “turizm” ve “kalkınma”! kurbanı sayısız arkeolojik SİT’imiz ise 1991’den bu yana süren “katliam”a, aniden bu denli ilgi gösterilmesine “şaşırmış” olmalılar… Dilleri olsa haykıracaklar; “Ey bayanlar ve baylar; oradaki tarihe saygısızlık, geçmişin üze 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Deprembilim. 2/ Halk dilinde tar 1 ladaki sebzeye ve 2 rilen ad... Akla ve sağduyuya aykırı 3 olan. 3/ “Şahinim 4 var bazlarım var / 5 alışkın sazlarım var” (Karaca 6 oğlan)... Atın en 7 yavaş ve doğal yü 8 rüyüşü. 4/ İlkel benlik... Kadınla 9 rın takındıkları süs iğnesi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 5/ Tırpana balığına veri 1 G A B A R D İ N len bir başka ad... “ ge2 R A F lir yanaşır / İçi dolu çama A Ş U R E 3 M I H A H İ Z E şır” (Türkü). 6/ Akdeniz 4 S A S L I K N Bölgesi’nde kendiliğinR A C A den yetişen ve dokumacı 5 E T İ K O T A R İ lıkta kullanılan bir bitki... 6 L A A B A Özbekistan’ın plaka imi. 7 E K Ü R İ 7/ Halk edebiyatında se 8 A R M İ İ L kizli hece ölçüsüyle yazı 9 A S E S S U N A lan bir şiir türü... Karışık renkli. 8/ Somurtkan, asık suratlı... Hayvanların kışlık yemi. 9/ Dokubilim. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yergi, hiciv... Bir şeyin doğru olduğunu belirtmek için yapılan işaret. 2/ Acele, tez... Çin’in Sinkiang bölgesinde büyük bir göl. 3/ Tabut... “Ar ü şişesini taşa çaldım kime ne” (Nesimi). 4/ Tıpta en gelişmiş görüntüleme tekniğinin kısa yazılışı... Demiryollarında traverslerin altına, şoselerde düzeltilmiş toprak üzerine döşenen taş kırıkları. 5/ Güzel sanat... Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kullanılan deyim sözü. 6/ Avrupa’nın en büyük gölü... Bir renk. 7/ Tropikal Afrika’da yetişen büyük bir ağaç... Telefon sözü. 8/ Tepkili uçak... Terzilerin patron çıkarmak için kullandıkları bir tür saydam kâğıt. 9/ Bir peygamber... Göreceli. CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle