30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5 OCAK 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA DİZİ Fiziksel ve psikolojik şiddet kullanılarak alıkonulan çocuklarının kurtarılması için devletin kurumlarını göreve çağırdılar 9 Annelerin Adnan Hoca isyanı Semin Babuna amuoyunda ‘Harun Yahya’ takma adıyla tanınan Adnan Oktar’a katılan gençlerin aileleri, çocuklarının “bar köşelerinden değil üniversite kapılarından toplandıklarına” dikkat çekerek, hipnoz, telkin ve baskı yoluyla “fiziksel ve psikolojik şiddete” maruz kaldıklarını dile getiriyorlar. Adnan Oktar’ın yanından ayrılan gençlerin yaşadıkları çarpıklıkları anlattıkları ve bu nedenle sık sık Adnan Oktar’ın avukatları tarafından kapattırılan www.calinmisgenclik.com adlı site ile toplumu uyaran mağdur aileler, mücadelelerini sonuna kadar sürdüreceklerini belirterek, “Şu anda 200’ü aşkın aile bir aradayız. Biz güç kazanırken Adnan Oktar kan kaybediyor. Bunun telaşını yaşıyor” diyorlar. Devletin bütün kurumlarının bu oluşuma karşı sessiz kalmalarından yakınan mağdur aileler, devle K tin savcılarını, emniyet yetkililerini göreve çağırıyor. ABUNA: ADNAN HOCA KAYBEDİYOR B BİZ GÜÇLENİYORUZ’ Ailesi tarafından ilik nakli için başlatılan kan kampanyasıyla tanınan Oktar Babuna, bir trafik kazasında ölen DYP eski milletvekillerinden Prof. Dr. Tevfik Ertüzün’ün eşi Ceyda Ertüzün, Hüma, Eda ve Tuba Babuna’nın annesi Semin Babuna, çocuklarının Adnan Oktar’ın grubuna nasıl katıldığını şu sözlerle anlatıyor: “15 yıl önce kızım Tuba, Nişantaşı Kız Lisesi’ni bitirip İktisat Fakültesi son sınıfta okurken Adnan Oktar’ın kız müritleri tarafından kandırılarak bu gruba sokuldu. O gruptakilerle birlikte adresini bilmediğimiz yerlere gidiyordu. Baktık eve geç geliyor ya da bir arkadaşı geliyor kapıdan alıyor, nereye gittiğini de bilmiyoruz.” Kızı Tuba Babuna’nın gruptan ayrılması için çok mücadele verdiklerini belirten Semin Babuna, “Ama biz bunu bir türlü başaramadık” diyerek şunları söyle di: “İlk önceleri eve geliyordu. Adnan Oktar’a gidip geldiği birkaç sene bizimle beraber kalmaya devam etti. Bizimle ilişkisi bundan sonra yavaş yavaş kopmaya başladı. İki üç ayda bir gelmeye başladı. Geldiği zaman da yanında daima jandarma gibi iki kız arkadaş oluyordu. Bu yüzden kızımızla hiç yalnız konuşamıyorduk. Kızımın nasıl kötü bir şeyin içinde olduğunu, bu grubun içyüzünü ne yazık ki sonradan öğrendik...Damadım Prof. Dr. Tevfik Ertüzün (Kızı Ceyda Babuna’nın eşi) hayattayken birlikte çok büyük mücadele verdik. Kızım Eda’nın eğitimi Adnan Oktar tarafından engellendi. Zaten bu gruba giren çocukların eğer tahsilleri o sırada devam ediyorsa okullarına devam ettirmiyorlar. Erkek çocuklar için de ancak askere gitmesin diye okula kayıt yapıyorlar.” Adnan Oktar’a karşı birlikte mücadele verdikleri Prof. Dr. Ertüzün’ün ölümünün ardından diğer çocuklarının da yavaş yavaş bu gruba katıldığını belirten Babuna, o dönem yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Eve çok az gelen Tuba, damadım ölünce sık sık gelip gitmeye başladı. O sırada oğlu Oktar Babuna ile sıkı ilişkiler geliştirmeye çalıştı. Ama sonra ne olduysa o da onlara katıldı. Ceyda Ertüzün’le birlikte arada torunlarım olduğu için bir şey yapamadık. Onların orada kesinlikle kendi istekleriyle kalmadıklarına, baskıyla tutulduklarına inanıyorum. Küçük torunum Erdem Ertüzün, Bilgi Üniversitesi’ne girmişti. Bize gelip ‘Ben okuyacağım’ demişti. Ama onu da bir günde okuldan aldılar. Çocuklarımız, beyni yıkanmış robot gibi. Son zamanlarda biz ailelerden korkmaya başladı. Onlar kan kaybediyor, biz giderek güçleniyoruz.” CEYLAN ÖZGÜL’ÜN ANNESİ FİLİZ İNAL’IN ANNESİ ‘Kızım adını bilmediğim biriyle evlendirildi’ iruzan Özgül, 3 yıldır Adnan Oktar’ın yanında kalan kızı Ceylan Özgül’ün de üniversite arkadaşlığı sonucu Adnan Oktar’lara katıldığına dikkat çekerek şunları söyledi: “Üniversitenin ikinci yılında XXXX diye biriyle tanıştı. XXXX’ye bana ‘Anne çok iyi biri, meslek sahibi bir çocuk’ diye anlatmıştı. Bir gün gelip ‘Anne bir iş buldum. Ama Anadolu yakasında. Uzak oluyor. Ya bana araba alın ya da arkadaşlarımla kalmak istiyorum’ dedi. Biz de yorulmasın diye işyerine yakın bir ev tuttuk. Düzgün üç dört kızla kalacaktı. Çocuğum iyi insanlarla görüşüyor diye biz de gururlanıyorduk. Meğer göstermelik bir evmiş. O sıra Adnan Oktar’ın ortamına girmiş bile. Daha sonra kızımın değiştiğini fark ettim. Benden nefret eder gibi bakmaya başlamıştı. Sonra doğum günümde bana hep hediye alan, beni öpen çocuk ‘bana ne’ gibi bir tavır takındı. Bu arada ben pankreas kanseri oldum. 4. evredeyim. Karaciğerimi tamamen sarmış durumda. Adnan Oktar, o daha önceden hastaydı aslında diyor. Benim hastalığıma bile zaman biçiyor. Zaten Adnan Oktar annelerin babaların ölmesini istiyor. Malları kalsın diye. Benim evladım bana ‘Daha geberemedin gittin’ diyebilecek kadar kendini kaybetti.” Firuzan Özgül IZIMIZI KAÇIRMADIK’ O dönem hem eve hem de Adnan Oktar’ın yanına gittiğini anlatan Özgül, basına yansıyan “kaçırma olayını” şöyle anlattı: “Bir gün kızım, yanında Tülin Marangozoğlu ile birlikte eve geldi. Bizden ‘Adnan Hoca iyidir’ diye sitelerinde yayımlamak üzere röportaj vermemizi istediler. Ben de reddettim. Babası da evdeydi, kızımızı mutfağa çekti. Tülin buna karşı çıkarak ‘Ceylan oraya gidemez’ dedi. Yani kendi evladımızla iki metre öteye götürüp konuşamıyoruz. Tuvalete bile gitse kapısında bekliyor. Babası da Tülin’e kızarak ‘Sen neden karışıyorsun’ dedi. Büyük bir tartışma çıktı. Tülin bağırıp çağırmaya başladı. Eşim de Tülin’i dışarı çıkardı. Ceylan da ‘Bu konuyu dışarda konuşalım’ dedi. Tülin de o sırada karakola gidip ‘Arkadaşımı babası kaçırdı, töre cinayeti yapacaklar’ demiş. Eşim, ben ve kızım arabaya atlayıp Ayvalık’a kadar gittik. Hayatından çok memnundu. Kafası babasının omzundaydı hep. Sonra da herhalde korktuğu için bizi ihbar etti. Adnan Oktar’ın adamları beş avukatla beraber özel uçaklarla onu almaya geldiler gecenin bir yarısı. Nereden bu para? Devlet bunu neden sormuyor? Devlet de hiçbir ilgi göstermiyor. Bir gün eve geldi. Bacakları, kolları kırılmış. ‘Merdivenden düştüm’ dedi. Şimdi de adını bile bilmediğim biriyle, Türkan Hanım’ın kızı Ebru ile aynı gün evlendirildiğini öğrendim.” ‘Özgüvenlerini yok edip kontrolü ele alıyorlar’ F K ‘BAKAN ÇUBUKÇU HİÇBİR MEKTUBUMUZA YANIT VERMEDİ’ Emel Tezyapar da kızı Sinem’in Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü kazandığı ilk hafta tanıştığı Bülent adında genç bir mürit yoluyla Adnan Oktar’la tanıştırıldığını anlattı. Bu tanışmanın ardından kızı Sinem’in Adnan Oktar hakkında arkadaşlarına “Hiç hoşlanmadım, herkes ona hizmet ediyor. Ne istediğini bilmeyen bir adam. Yarım saatte 4 kıyafet değiştiren biri” dediğini anlatan Emel Tezyapar, şunları söylüyor: “Adnan Hoca haberlerine bakıp nefretle konuşuyordu. Bana da tanıştığını ama onlara katılmadığını söylemişti. Bir yıl boyunca kızıma inandık. Meğerse okuldan kaçıp toplantılara gidiyormuş. Yani cemaat olarak bir sene uyuttular bizi. Sonra da okulu bıraktı. En son geçen yıl temmuz ayında ondan haber aldım.” Emel Tezyapar Kızı Sinem’in 13 yıldır Oktar’ın yanında kaldığını ve iki kardeşiyle de ablalarını görüştürmediklerini söyleyen Emel Tezyapar, “Önceden düzgün bir grup içinde olduğunu, anlatılanların iftira olduğunu düşünüyorduk. Ama çok yanılmışız. Çocuklardaki en büyük değişim son derece kontrollü ve bakışlarının mat olmasıydı. Bu çocuklarda hiçbir tepki yok, zaten aileyi sevmek onlarda aileyi Allah’a şirk koşmak oluyor. Kadın ve aileden sorumlu devlet bakanı olmasına karşın Nimet Çubukçu ise hiçbir mektubumuza yanıt vermedi. Suçumuz var mı diye çok düşündük. Oysa evimiz dinden uzak bir ev de değildi yani. Tek suçumuz çocuklarımıza kötülüğü öğretmemişiz. Çok koruyup kollamışız. En kötü şekilde öğrendiler kötülüğü” dedi. ‘Devlet neden bir şey yapmıyor?’ ürkan Akyüzalp’ın da, kızı Ebru Akyüzalp’in Adnan Oktar’a katılma sürecine ilişkin anlattıkları Semin Babuna’nın cümleleriyle benzerlik taşıyor: “Ebru, Nişantaşı Anadolu Lisesi’ni bitirip Boğaziçi Üniversitesi İş İdaresi Bölümü’nden mezun oldu. Çok akıllı bir çocuktu. Şimdi nasıl bunlara kandı akıl erdiremiyorum... O sıralarda Adnan Hocaya bağlı çocukla tanışmış. Sonra da kızlarla arkadaş oldu. 1999 yılında bu gözaltına alınmalarda bu kızlarla tanışmış. Ebru, 9 yıldır da nerede kalıyor bilmiyorum. İki yıldır da yüzünü görmedim. Adnan Oktar kim oluyor da bu acıyı annelere babalara yaşatıyor.” Türkan Akyüzalp, kızı Ebru’nun kendilerine haber verilmeden alelacele BAV Mütevelli Heyeti Başkanı Sedat Altan ile ev ‘K T lendirildiğini seçim kâğıtlarından öğrendiğini ve o dönem yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “İnternetten bir kere haber geldi. Haberde, Ebru’nun büyük bir depresyon geçirdiği, bu nedenle evinin değiştirildiğini ve pişmanlıklar yaşadığı yazılıydı. Hemen yazının çıktısını alıp dilekçe yazdım ve savcılığa götürdüm. Savcılık da bunu araştırmış. Dilekçeyi nisan ayında vermiştim. 14 Mayıs’ta da benim çocuğumu evlendirmiş Adnan Oktar. Evlendiğini de seçimlerden bir iki gün önce seçim kâğıtlarının gelmemesi üzerine araştırıp öğrendim. O kim oluyor da benim çocuğumu evlendiriyor.” EVLET KURUMLARI HİÇBİR ‘D ADIM ATMIYOR’ Devlet kurumlarının Adnan Oktar konusunda hiçbir adım atmamasından yakınan Akyüzalp, çocukların hipnoz, telkin ile baskı ile tutulduğunu belirterek, “İçeriden çıkan çocukların anlattıklarına göre, birkaç kelime varmış. Telefonda, kitap okurken, televizyon izlerken bu kelimeler kullanılınca harekete geçiyorlarmış. O kelimeleri söylediklerini biliyorlar ama kendilerine engel olamıyorlarmış. Adnan Oktar söylüyor onlar da internet sitelerindeki iftiraları yazıyormuş. Bir tek evladıma, gözümün bebeğine ‘Annem beni öldürecek’ dedirtiyorlar. Oysa o benim hayatım” diyor. Adnan Oktar’ın çocukları ailelerden koparma nedenini “Çünkü iki başlı emir ol T ürkan Akyüzalp maz” sözleriyle açıklayan Türkan Akyüzalp, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ondan sonra da hürriyetinden yoksun bırakıyor ve köleleştiriyor. Çocuklarımıza bizi iftiralar üreterek savcılıklara şikâyet ettiriyor. Bir savcılık takipsizlik kararı verirse başka bir adliyede başka bir savcılığa dilekçe veriyorlar. Mahkemelere şahit olarak çıktık diye Adnan Oktar bize çocuklarımızla saldırmaya başladı. Telefonunu dinliyorlar. Telefonunu sürekli kapatıyorlar. Kırk yılda bir açık olduğunda da onunla konuşturmuyorlar. Meğer Ebru’yu 14 saat İngilizce tercüme için çalıştırıyormuş. Kızıma artık telefon dahi edemiyorum çünkü telefonları hep başkaları açıyor ‘Ebru’yla konuşmak istiyorum’ dediğimde hemen savcılığa gidip dilekçe veriyorlar ‘tehdit edildik’ diye. Her gün bir adliyeye, bir savcılığa dilekçe vererek iftira atıyorlar. Her gün bir karakol, bir savcılığa ifade vermeye gidiyorum. Bir kere telefonu açtı. Ağlamaklı bir ses. ‘Kızım hasta mısın yavrum’ dedim. ‘Hayır su içmedim de ondan’ dedi. Sonradan öğreniyoruz ki Adnan Oktar çocuklara ceza veriyormuş. Susuz bırakıyormuş. Bir kere geldi, saçları ensesinden kesik. Ki saçlarına kıyamazdı. Öğrendik ki Adnan Oktar, bir tercümeyi yetiştiremedi diye ceza veriyormuş. Adnan Oktar, çocuklarımıza ve biz ailelere verdiği manevi zararları ne ceza alırsa alsın asla ödeyemez.” ızı Filiz İnal’ın 17 yaşındayken Adnan Oktarlara katıldığını eve gelen bir telefon ile öğrendiğini anlatan Selda İnal, ailelerin de kandırıldıkları konusunda uyararak şunları anlattı: “Kızım şimdi 37 yaşında. Saint Benoit Lisesi’nde okudu. Biz yatırımımızı arsaya, eve değil, çocuklarımızın eğitimine yaptık. Sosyete olsak çocuklarımız dejenere olurdu. Kızım 17 yıldır orada, 8 aydır da yüzünü görmedim. Sabah telefonla arayıp namaza kaldırıyorlardı önceleri. O dönemler Adnancılık revaçtaydı. Kızım da bana bundan ‘Okulun kapısına Adnan Hocacı gençler geliyor. Bizimle konuşmaya çalışıyorlar’ diye anlatıyordu. Çünkü ‘Sen onlarla ne konuşuyorsun’ diye soruyordum. O da bana ‘Namaz kılıyorlarmış, toplanıyorlarmış’ diyordu. ‘Aman kızım konuşma’ dediğimde de ‘Anne ben aptal mıyım, Kuranıkerim varken dini onlardan mı öğreneceğim’ diyordu. Olayların bundan sonra farklı geliştiğini anlatan Selda İnal, kızının Adnan Oktar’lara katıldığını eve gelen bir telefon ile öğrendiğini anlattı: “O dönem benim eve bir telefon geldi; ‘Kızınız Adnan Hocacılarla görüşüyor, kızınıza sahip çıkın’ diye. Kızım servisle gidip geliyordu, okulda da bir kontrolüm vardı. Bu yüzden kızımı başta ele geçiremediler. Ta ki İstanbul Üniversitesi İtalyan Filolojisi’ni kazanıncaya kadar. Okulda deşifre olmasın diye de sustum. Meğer o yıl Altuğ Berker kızımın erkek arkadaşı oluyor. O çocuk da kızımı Adnan Oktar’ın toplantılarına götürüyormuş. Onların taktikleri şu: İçeriden bir çocuk, kızlardan biri ile tanışıyor. Kızı içeri çekiyor. Selda Sonra da terk ediyor. Ve başka İnal kıza gidiyor. Gençler oraya severek evleneceğiz diye bakarak giriyor. İLELERİ DE KANDIRMAYA ‘A ÇALIŞIYOR’ 1999 yılından sonra aileleri de kandırmaya çalıştıklarını, bu yüzden ailelerle yakın ilişkiler kurmaya çalıştıklarını ve o yıl Adnan Oktar’ların içine girmek amacıyla çağrıldığı iftar yemeğine gittiğini anlatan Selda İnal, o gün yaşadıklarını şöyle anlattı: “Kandilli’deki eve gittim. Üç dört kameradan geçip içeri girdim. Otoparklarında Cheroke marka cipler, Jaguar’lar, Mercedes’ler vardı. Evde yalnızca kızlar vardı. Orası da müze gibi. Osmanlı armaları, oymalı kakmalı Versace mobilyalar vardı. Herhalde Adnan Oktar zannetti ki biz o evi görünce beğenip kızım ne kadar iyi bir yerde diyeceğiz diye düşündü. Çocuklar resmen kapalı devre gibiler. Bir gün bir kıza hizmetçi kıyafeti giydirip saçlarını kesmiş ve ‘Buraya gelince o özgüveninden sıyrılacaksın. Önce kulsunuz’ demiş. Önce özgüveni yok ediyor, sonra da az az paye vererek yükseltiyor. Böylece kendi kontrolüne alıyor çocukları.” S Ü R E C E K CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle