05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 OCAK 2008 SALI 4 HABERLER TBMM Başkanı türbanı savunmak için yargıyı ‘kendisini yasa koyucu yerine koymakla’ suçladı DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Sen Seni Bil, Sen Seni Yoksa Patlatırlar Enseni Karizmanın yerini “kerizma”nın aldığı toplumlarda, siyasal söylem biçemindeki düzey düşüşü bir noktaya kadar anlaşılabilir, ama ülkemizde son günlerde bu alanda yaşananları kavrayabilmek, içe sindirmek olanaksız. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, Başbakan’ın İspanya’da yaptığı türban açıklamasının ardından AKP’yi uyarması, Tayyip Erdoğan’ın çok sert ve maalesef bir başbakana yakışmayacak düzeydeki tepkisine yol açtı. Önce AKP’yi uyaran kişinin kim olduğuna bakalım isterseniz. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, anayasanın 69. ve Siyasal Partiler Kanunu’nun 101 – 104. maddeleri gereği, siyasal partilerin denetimiyle yükümlü kılınmış makamdır. O gerektiğinde Anayasa Mahkemesi’nde siyasal partilerin anayasa ve Siyasal Partiler Kanunu’nda öngörülen hususlara uymaması halinde dava açma yetkisine sahiptir. Bu dava mahkeme tarafından ya reddedilir ya da kapatma veya ihtar cezası verilebilir. Bu durumda, kim çıkıp da, “Sayın Yalçınkaya hangi yetkiyle konuşuyor, haddini bilsin!” diyebilir ki?.. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı anayasanın ve yasaların kendine verdiği yetkiye dayanarak konuşmakta, uyarı görevini yapmaktadır. ??? Acaba Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın siyasi partileri “uyarma” gibi bir yetki ya da görevi de var mı? Siyasi Partiler Kanunu’nun 102. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın siyasi partilerden faaliyetlerinin takibi hususunda bilgi ve belge isteyebileceğini, bunların belirtilen süre veya belirtilmemişse makul bir süre içinde verilmemesi halinde ikinci bir yazı tebliğ edilebileceğini, aynı zamanda anayasanın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında yer alan hükümlere aykırı fiillerin işlenmesi halinde, Cumhuriyet Başsavcısı’nın söz konusu organ mercii veya kurullara işten el çektirilmesini ya da 68. maddenin dördüncü fıkra hükümlerine aykırı fiil ve konuşmalarından dolayı hüküm giyen üyelerin partiden kesin ihracını isteyebileceğini belirtir. Görülüyor ki, başsavcının Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğu hallerde ya da kimi organların veya üye kişilerin hüküm giymeleri halinde Anayasa Mahkemesi’ne başvurmadan da, siyasi partileri uyarması, bunlardan bazı taleplerde bulunması hakkı vardır. Buradan kıyas yoluyla başsavcının 68. maddenin dördüncü fıkrasında belirtilen hususlar konusunda siyasi partileri uyarma yetkisi olduğunu görürüz. Sayın Abdurrahman Yalçınkaya, rejimin raydan çıkmaması ve parti kapatma gibi demokrasiler açısından pek de temenni edilmeyen, ama zaruret hasıl olduğu takdirde de, kaçınılamayacak olan bir yola başvurulmaması için uyarı görevini yerine getirmiştir. ??? Laik demokratik hukuk devletinin egemen olduğu rejimlerde yargının aynı zamanda bireyi ve demokrasiyi, sistemin sınırları dışına çıkan iktidarların bu girişimlerine karşı koruma görevi de vardır. Hiç kimsenin bunu, yargının kendisini yasama ve yürütmeden üstün görmesi olarak yorumlaması mümkün değildir. Eğer öyle olmuş olsaydı, yürütmenin ve yasamanın denetlenmesi için getirilmiş olan idari ve anayasal yargı kurumlarına yer verilmezdi. Artık herkes biliyor ki, bütün çağdaş demokrasilerde bu kurumlar vardır, hem yürütme hem yasama sınırları çizilmiş bir yargı denetimi altındadırlar. Tabii Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın bu girişimini de, “ihsası rey” olarak nitelemek, mantık dışı, olanaksız bir görüştür. Çünkü ihsası rey iddia makamı için değil, karar makamı için geçerlidir. Görülüyor ki, Başbakan’ın çıkışları herhangi bir tutarlılığa sahip değildir. Biçemin avamlığı ve çirkinliği ise, tutarsızlığın üstüne tuz biber ekmiştir. Siyasal söylem biçemini, “sen seni bil sen seni, sen seni bilmez isen patlatırlar enseni” düzeyine düşürmeye kimsenin hakkı yoktur. Toptan da Erdoğan gibi ? Yargıtay ve Danıştay’ın türban konusunda yaptığı uyarıları “TBMM’ye ağır eleştiri’’ olarak yorumlayan Toptan, “Herkes yerini bilecek” diyen Erdoğan ile aynı tavrı takındı, “Hâkimler kararları ile konuşurlar’’ dedi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Köksal Toptan, Yargıtay ve Danıştay’ın türbanla ilgili uyarıları konusunda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile benzer ifadeleri kullandı. Yüksek yargı organlarının uyarılarının ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Herkes yerini bilecek” derken, TBMM Başkanı Toptan da dün bu konuda şu görüşleri dile getirdi: “Millet adına TBMM tarafından kullanılan yasama yetkisi mutlaktır. Bu yetkiyi kısıtlayabilecek, kullanımını engelleyebilecek, bölecek veya gölgeleyebilecek hiçbir güç yoktur. ‘Meclis benim hoşuma gitmeyen bir yasa yaptı, ben buna uymam’ veya ‘uygulamam’ denilemez. Böyle bir hal artık kimsenin hatırlamadığı ‘Hâkimler Devleti’nde olur. Yasama organının yaptığı bir yasa yanlış da olabilir. Bu halde ne yapılması gerektiğinin yolu anayasa ve yasalarla belirlenmiş anayasal yargı denetimidir. Bunun dışında hiçbir kuvvet kendisini diğerinin yerine koyamaz. İdari veya anayasal yargının yasama erkinin usulüne uygun olarak yürürlüğe koyduğu bir düzenlemeye karşı direnme hakkı olamaz. Yargı ancak konulan normları, anayasa ve hukuk devleti ilkelerine göre yorumlar ve bir sonuca varır. Burada da kendisini yasa koyucu yerine koyamaz, norm ihdas edemez, keyfiliğe yönelemez. Son günlerde yapılan ve Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş TBMM’ye dönük ve ağır eleştiriler içeren söz ve davranışlar geliştirmeye çalıştığımız demokratik reformların hâlâ anlaşılamadığını, birbirimize karşı duymamız gereken güven ve hoşgörü duygularının zedelenmesine yol açtığını göstermektedir.” Toptan, “çok eski bir siyasetçi” ve “hukukçu” olarak “her iki alanda çalışan arkadaşlarına” şu mesajı verdi: “Hangi niyet ve düşünce ile olursa olsun hiçbir kurum veya kişinin kendisini TBMM yerine koyma hakkı yoktur. Hukuk dünyasında çokça söylenilen doğru bir söz vardır: Hâkimler kararları ile konuşurlar. Durum bu olunca yargının ilerde önüne gelebilecek muhtemel ihtilaflar konusunda ihsası rey olarak yorumlanabilecek davranışlardan özenle kaçınması gerekir. ” Cumhuriyet gazetesindeki odamın dünkü konukları sendikacılardı. Sendikacılar deyince üst düzey yöneticilerden söz etmiyorum. Şube yöneticileriydi gelenler. Son dönemde Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısı’nda emekçileri hedef alan uygulamaları protesto eylemleri nedeniyle öne çıkan kamu emekçileriydi onlar. Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda, paralı sağlık sistemine dönüleceği endişesini dile getiriyorlardı. Bu eylemlerin özellikle Anadolu çapında örgütlenmesinde Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Meryem Özsöğüt etkili isimlerden birisiydi. O şimdi hapisteydi. ??? Tüm BelSen İstanbul 1 No’lu Şube Sekreteri İbrahim Sönmez, Büro Emekçileri Sendikası İstanbul 1 No’lu Şube Yönetim Kurulu Üyesi Dursun Doğan, EğitimSen 3 No’lu Şube Yönetim Kurulu Üyesi Birol Kaplanoğlu’nun ziyaretlerinin asıl sebebi, Meryem Özsöğüt’ün tutuklanmasıydı. SES Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Basın Açıklamasından Cezaevine Meryem Özsöğüt, 8 Ocak 2008 tarihinde sabah 06.00’da Ankara’daki evinden polis tarafından gözaltına alınmıştı. Evinde saatler süren aramalar yapılmıştı. Gördüğünüz gibi, gece yarısı baskınları sürüyor. Türkiye’de çapında örgütlü bir sendikanın merkez yöneticisini ani bir gece baskınıyla gözaltına almak nasıl bir gerekçeyle haklı gösterilebilir? Meryem Özsöğüt, bu karanlık saatlerde yapılan baskının nedenini sorduğunda, bir süre önce yapılan basın açıklaması gerekçe gösterilmişti. Temel Hak ve Özgürlükler Derneği yönetimi, bir grup sivil toplum kuruluşu temsilcisini de yanına alarak bir basın açıklaması yapmıştı. Basın açıklaması, Ankara’da 10 Aralık’ta kaldığı evde öldürülen ve polis tarafından örgüt üyesi olduğu söylenen Kevser Mızrak’la ilgiliydi. Açıklama bu olayı bir “yargısız infaz” olarak değerlendiriyordu. Açıklamayı bir dernek yapmıştı. Bazı sivil toplum kuruluşları da destek amacıyla basın açıklamasına katılmıştı. Meryem Özsöğüt de SES Yönetim Kurulu kararıyla ve yönetimi temsilen açıklamaya katılanlar arasındaydı. Açıklamaya 5060 kişi katıldığı halde yalnızca 12 kişi görüntülerden tespit edilmiş ve gözaltına alınmıştı. Savcılığa çıkarıldığında onlara “suçu ve suçluyu övme gerekçesiyle” haklarında soruşturma açıldığı söylendi. Olabilirdi, savcılık böyle bir soruşturma açabilirdi. Ancak iş o noktada da kalmadı ve gözaltına alınan 12 kişi tutuklandı. Sincan Kadınlar Cezaevi’ne konulanlar arasında SES MYK üyesi Meryem Özsöğüt de bulunuyordu. ??? Ülkemizdeki adalet sisteminin en temel sorunlarından birisi, hemen birçok olayda, özellikle siyasi konularda tutuklamaya başvurmak. Sonuç olarak, okunan bir basın bildirisi. Bu nedenle insanların tutuklanması, onların özgürlüklerinin kısıtlanması çok da kabul edilebilir bir şey değil. Davayı açsanız bile duruşmalar tutuksuz olarak sürer ve eğer bir ceza söz konusu olursa bu da kesinleştikten sonra infaz edilir. Şimdi ne oldu da aralarında bir sendika yöneticisi de bulunan 12 kişiyi hapse attınız? Bu dava yoğunluğu içinde savcılar dosyayı belki de 56 ay içinde elden geçirip bir iddianame hazırlayabilir. Sanıkların ilk duruşmaya çıkmaları 78 ayı bulabilir. E, o zaman ne olacak? 8 ay yargısız hapiste tutulan insanlar tahliye edilseler bile bu kadar süreyi cezaevinde geçirecekler. Böyle adalet olur mu? ??? Meryem Özsöğüt’ün sendikacı arkadaşları, onun hedef alınmasının nedenlerinden birisi olarak kamu emekçileri eylemlerini gösteriyorlar. Özsöğüt’ün bu eylemlerdeki örgütçü kişiliği nedeniyle böyle bir tutuklamanın gündeme gelmiş olacağından endişe ediyorlar. Sonuç olarak, bir sendikacı, bir basın açıklaması yüzünden hapse atılmış bulunuyor. Ne zaman mahkeme önüne çıkacağı bile belli olmadan hapiste yatmaya devam edebilir. Adalet Bakanı’nın dikkatine… ??? NOT: Express dergisi, Hrant Dink’in ölümünün birinci yıldönümü dolayısıyla bir özel sayı hazırladı. Dink ailesinin avukatlarından Bahri Bayram Belen, Agos’un imtiyaz sahibi Sarkis Seropyan, Agos’un yayın yönetmeni Etyen Mahçupyan, “Sapan: Bir Güvercinin Katilleri” adlı araştırma kitabının yazarları Timur Soykan ve Demet Bilge Ergün, Baskın Oran, medyanın Hrant Dink’i hedef göstermesi hakkında yüksek lisans tezi hazırlayan Kemal Göktaş, Tililili adlı ses enstalasyonunu gerçekleştiren Hadig grubu ve Hrant Dink’in öldürüldüğü noktada bir performans sergileyen Çıplak Ayaklar Kumpanyası’yla yapılan kapsamlı söyleşilerin yanı sıra makale ve denemelerin yer aldığı özel sayıda 19 Ocak 2007’den bugüne ayrıntılı bir kronoloji de bulunuyor. E RYILMAZ: Merkez Bankası Ankara’da kalmalıdır ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Çankaya Belediye Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz, yalnızca Merkez Bankası’na değil, başkente ve Cumhuriyete de sahip çıktıklarını belirterek “Hiçbir ekonomik gerekçe Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasını haklı çıkarmaz” dedi. Başkentteki 15 esnaf odasının üyeleri, Çankaya Belediye Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz’ı ziyaret etti. Eryılmaz’ın, Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasına karşı ortaya koyduğu tepkiyi desteklerini dile getiren üyeler, “Merkez Bankası’nın yeri Ankara’dır, başkenttir” dediler. Üyeler ayrıca Eryılmaz’ın ortaya koyduğu hassasiyete teşekkür ederek, Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasına izin vermeyeceklerini de sözlerine eklediler. Eryılmaz da, esnaf odalarının gösterdiği duyarlılığa teşekkür ederek, yalnızca Merkez Bankası’na değil, başkente ve Cumhuriyete de sahip çıktıklarını vurguladı. Eryılmaz, şunları söyledi: “Hiçbir ekonomik gerekçe Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasını haklı çıkarmaz. Ekonomik gerekçelerden bahsedenler 250 bin esnafın mağduriyetini nasıl açıklayacaklar? Ankara’da esnafın çökmesi ekonominin ve Ankara’nın çökmesidir. Merkez Bankası’nın taşınması aynı zamanda Ankara’nın, esnafın, çalışanların taşınmasıdır. Türkiye’nin kamu kuruluşlarının bir tür İstanbul özelleştirilmesine uğratılıp, İstanbul’a bir yerde satılmasına hiç kimse ‘evet’ diyemez. Parayı yöneten kurum olarak Merkez Bankası, Türkiye’nin yönetildiği yerde, Ankara’da olmalıdır, Ankara’da kalmalıdır.” asirmen?cumhuriyet.com.tr İZTÜZÜK DEĞİŞİKLİĞİ ÖNERİSİ Yasama, STK’lerden görüş isteyebilecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanı Köksal Toptan’ın içtüzük değişikliği önerisinde Meclis’in mali denetim alanının genişletilmesi, yasama sürecinde sivil toplum örgütlerinden görüş alınması ve kürsüde evrak okuma işinin kâtip üyeler yerine, belirlenecek görevliler tarafından yapılmasına ilişkin düzenlemeler yer alıyor. TBMM Başkanı Köksal Toptan, dün düzenlediği basın toplantısında içtüzük değişikliği önerisi hakkında bilgi verdi. Öneride, bütçe, kesin hesap ve faaliyet raporlarının görüşülmesi yeni esaslara bağlanıyor. Buna göre, Plan ve Bütçe Komisyonu, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bütçelerini, kesin hesaplarını ve faaliyet raporlarını ilgili komisyonlara, mahalli idarelerin genel faaliyet raporunu ise İçişleri Komisyonu’na gönderecek. Komisyonlar, bütçeler ve kesin hesaplarla ilgili görüşlerini iki ayrı rapor halinde kendilerine havale tarihinden itibaren 10 gün içinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na iletecek. Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, “Bütçe” ve “Kesin Hesap” olmak üzere iki ayrı alt komisyon kurulacak. Bütçe Alt Komisyonu, Bütçe Kanunu Tasarısı ve ekleri ile diğer komisyonlar tarafından idare bütçeleriyle ilgili hazırlanıp gönderilen raporları görüşecek. Kesin Hesap Alt Komisyonu ise kesin hesap kanunu tasarısı ve ekinde yer alan belgeleri, genel uygunluk bildirimini, Sayıştay raporları ile diğer komisyonlardan gelecek kesin hesap ve faaliyet raporları hakkındaki raporları ele alacak. CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle