05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 OCAK 2008 SALI CUMHURİYET SAYFA 17 Velev Kemal Öncü: “Gül, siyasi konu olduğu için türban yorumu yapmıyormuş. Artık ‘velev ki’ demeye gerek yok!” Ya ğ m u r E k i m Öğretmenlerin maaşı azaltılacakmış... “Bir harf öğretini 40 yıl süründürürüm!” İLKEL ve başıbozuk bir topluma dönüşmenin faturasını bu kez Cüneyt Koryürek’e kestik ve bir bilge insanı trafikte öldürdük. Yuh olsun bize! Sevgili Cüneyt Ağabey’i ölümünden birkaç saat önce Vaziyet’e gönderdiği fıkrayla uğurluyoruz: “Köy camisinde, imam cemaate vaaz vermektedir. İçeri dalan bir köylü, köyü sel basmakta olduğunu haber verir. Bütün cemaat hemen dışarı kaçar. Sadece imam, bütün ısrarlara rağmen köyü terk etmeyi reddeder ve Tanrı’nın, kendisini koruyacağını söyleyerek camide kalır. Kısa bir süre sonra sular camiye ulaşır, imam minareye çıkar. Sular minarenin ilk katına yükselirken bir tekne, imamı kurtarmaya gelir. Ancak dini bütün imam, Tanrı’nın, kendisini koruyacağını söyleyerek tekneye binmez. Sular yükselir. GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Adalet Bakanı: “2008 hukuk yılı olacak.” AKP’ye bir yıl hukuk çok gelmez mi? Salyangoz Faruk Sayılır: “AKP’liler, kurdele keserek cami açmış. Müslüman mahallesinde salyangoz satmak bu olmalı!” İmam ikinci kata çıkmak zorunda kalır. Bir tekne daha gelir; ancak, imam yine Tanrı’nın kendisini koruyacağına inancının tam olduğunu söyleyerek tekneye binmez. Sular iyice yükselir. İmam artık minarenin en tepesindedir. Bir helikopter yaklaşır. İmam helikoptere binmeyi de reddeder. Bir süre sonra sular iyice yükselir ve imam boğularak ölür. İmamı ahiretin kapısında melekler karşılar. Melek, ‘Hoş geldiniz, buyurun’ der; imam, ‘Cennete girmek istediğimden emin değilim’ diye yanıtlar. Melek, ‘Neden’ diye sorunca imam, Tanrı’ya biraz kırgın olduğunu söyler. Melek nedenini sorunca imam ‘Ben hayatımı ibadet ederek geçirdim, günahtan uzak Milletim! durdum. Yaşadığım köyü sel bastı, herkes kaçtı, ama Tanrı’nın beni kurtaracağına inandığımdan ben kaldım. Görüyorsunuz ki, şimdi buradayım’ der. Tam bu sırada yukarıdan Tanrı’nın sesi duyulur: ‘Salağa, iki tekne, bir helikopter gönderdik. Kurtarmak için daha ne yapacaktık! Böyle geri zekâlının benim katımda yeri yok zaten!’ Fıkrayı benim milletime uyarlamaya kalkacak olursak. Muhtemelen Tanrı o gün geldiğinde bu ülke insanlarına şöyle seslenecektir: ‘Ben bu ulusa, örnek alsınlar diye Mustafa Kemal’i gönderdim. Musibetlerden kurtuluş yolunu, onunla göstermeye çalıştım. Her kurtuluş için bir Mustafa Kemal gönderemeyeceğime göre her biri bir Mustafa Kemal olmayı öğrenmeliler...’ Ne dersiniz; o gün bugün mü acaba?” 1996’da ‘Hadi Çocuk Yapalım’ Demiştim... Gerçekten isyan ediyorum, bize bu yaşamı reva gören kadere. Bir haftadır Berlin, Paris ve Monaco’dayım. Sanatsal işlerim ve sergi hazırlıklarımla ilgili bir gezi. Kültür, sanat, heykel, resim ve felsefeden oluşmuş okyanusta yaşayan bir dünya burası. Türkiye’de, kişiliksiz beton direkler gibi alıştırılmaya çalışıldığımız, o çağdaşlıktan uzak sergi, dans, müzik, tiyatro ve kitapların topluma gereksiz birer züppe faaliyet olarak gösterildiği yoz ortamı hatırladıkça, yaşamdan nefret ediyor insan. Ülkeden kısa bir süreliğine her uzaklaştığımda, hem kendime hem de Türkiye’ye uzaktan bakma, nesnel bir değerlendirme yapma şansı buluyorum. Kendime ve hatta tüm sanatçı arkadaşlarıma baktığımda, şanssız, içinde boğdurulmaya çalışıldıkları o sahte kefeni yırtmaya çalışıp kör talihe lanetler yağdıran ve farkında olmadan herkesle aynı anda mücadele etmekten bitap düşmüş bir insan profili görüyorum. Hangisiyle başa çıkacaksınız? Yobazlarla mı? Medya satılmışlığıyla mı? Mesleğin zaten her yerde var olan geleneksel/doğal bitmez tükenmez sorunlarıyla mı? Halkla sanat arasına yerleştirilen köprüsüz uçurumlarla mı? “Aydın” ihanetiyle mi? Her düzeyde sanat girişiminin yaşadığı kaçınılmaz mali sorunlarla mı? Bir de tabii bu meslekleri Batı ülkelerinde yapan şanslı insanları görüyorum. Arkalarında milyarlarca dolarlık bütçelerle dönen şatafatlı kariyerleri, vakıflarını, bankalarını, dolup taşan müzelerini… Yusuf, İsmet, Komet, Balkan, Kemal, Alaattin! Dinleyin beni, hata yaptık! Futbol takımı kurup olsa olsa kendi bacağımızdan asılmalıydık! İnanın ciddi söylüyorum bunları! ??? Ülke, bacaklarına dolandırılmış türban sorunu ile kıvranıyor. Kenan Evren doğru bir laf etmiş: “Tanrı, saçın ayıp olduğunu düşünseydi, kadını saçsız yaratırdı”. Gerçi Evren’in pasiflerini biliyoruz. Ama haksız mı bu cümlede? Tabii arada aynaya bakıp neden olduğu çöküşten rahatsız olup olmadığını merak ediyorum. Ama tabii ki onun bu cümlesi de Erdoğan’ı dindirmez: Meydanı boş bulduğu için şehir içinde saatte 200’le gaza basmış gidiyor. “Velev ki türbanı simge olarak takıyor olsunlar, simgeleri yasaklayabilir misiniz?” Ne kadar hoş bir cümle değil mi? Ne demokrat bir adam, bravo doğrusu, bütün “radikal” gençlik ona bayılıyor; yasakların düşmanı (!) Erdoğan! Ama bu arada kültür merkezleri kapatılmış, ödenekler kesilmiş, milli eğitim gericilere devredilmiş, alkol vergilere boğulmuş, ellerine her fırsat geçen yerde açık saçlı kadınları ve hatta ailelerini dışlamışlar, özgür kıyafetini yasaklamışlar!.. Ne gam? Ne önemi var? Türbana özgürlük (!) mücadelesi var mı yok mu? Türkiye her saniye çöküyor. İstediğiniz kadar dizi seyredip “shopping mall” gezin, fark etmez. Bir de bu işin geleceği var. “Onlar” 56 çocuk yapıyorlar, biz ise SporToto oynar gibi 0, 1 veya en çok 2 çocuk yapıyoruz. 1996’da bunları düşünüp “Hadi Çocuk Yapalım” diye bir resim yapmıştım. İnsanlar bu yapıtın ciddi yönünü anlamayıp, önünden, mahcup tavırlarla eğlenip geçip gidiyorlardı. Hiç düşünmüyor musunuz, 15 yıl sonra bu sosyodemografik göçüş bizi nerelere götürecek? Matematiğiniz iyi midir? Biraz projeksiyonlu logaritmik hesap yapabiliyorsanız, vallahi eliniz ayağınız felç olur. Bence hemen bugün işi gücü bırakın, eve ya da bir motele gidip çocuk yapın. Sonra bir tane daha yapın! Oooh! Sesinizi, itirazını duyar gibi oluyorum. Olabilir. O zaman da acilen sizin somut öneriniz neyse söyleyin, onu yapalım! Rakamların şakası yoktur da... Her yerde aynı anda mantar gibi biten birleşme çağrıları ise aslında ne yazık ki olsa olsa gülünç bir çaresizliği işaret ediyor. Bu çıkmaz sokağın mimarı Baykal, Erdoğan’ın gözü kara gidişatı hakkında “Allah Türkiye’yi korusun” derken, aslında acizliğini gösteriyor. Erman Toroğlu’nun sesini duyar gibi oluyorum: “Sizi yasa korur kardeşim”. Ama CHP, lider kadrosunun suni pompasıyla yaratılan boşlukta ve acı alternatifsizlikte, bizim artık yasa filan çıkarmamız “namümkün”. Baykal’ın sözde rakipleri ise ne yazık ki inandırıcılıktan çok uzaklar. Geçmişleri ve çelişkileri ortada! email: bedbay?tnn.net Faks: 0212 227 34 65 Türker Ercan: “Tekel işçileri, ‘Tekel’i satanı biz de satarız’ diyormuş. Satılmış nasıl satılır ki!” Satılık SESSİZ SEDASIZ (!) Polis otomobili okul servisinde İSTANBUL Güneşli Bağlar Mahallesi’nde bir okul var: Hikmet Nazif Kurşunlu Anadolu Meslek Lisesi. Her sabah, saat 8 sularında okulun kapısına bir otomobil geliyor ve içinden türbanlı bir kadın inip okula giriyor. Aynı otomobil, öğleden sonra okulun kapısına tekrar yanaşıp bazen bir saat kadar bekliyor ve türbanlı o kadın okuldan çıkıp otomobile biniyor, gidiyor. Ne var bunda, diyorsanız eğer, şu var: Türbanlı kadına okul servisi yapan otomobil özel bir otomobil değil. İstanbul Emniyet Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Muhtaç Gülhan Elmas: “Milletvekilleri, çocukları için devletten eğitim kredisi alıyormuş. Ülkeyi getirdikleri hale bakın; kendi çocuklarına bile devlet yardımı olmadan bakamıyorlar!” Müdürlüğü’nde Gayrettepe Ekipler’e bağlı 34 A 5615 resmi plakalı bir polis otomobili. Polis otomobilini, üniformalı bir polis memuru kullanıyor. Resmi polis otomobili, belli ki bir “polis şefi”i tarafından meslek lisesinde öğretmen olarak çalışan türbanlı karısı için tahsis edilmiş. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, lütfedip “155 Polis” telefonunun kayıtlarını inceletirse, bu konuda sayısız şikâyet yapıldığını görecek ama... Bu devirde polis şefinin türbanlı karısına söz söyleyip sonra da müdür olarak kalmak o kadar kolay iş değil! RTE türban konusunda meydan okuyor: Okuyup, üfledikten sonra... Partilerüstü Politikanın İflası Yrd. Doç. Dr. ENGİN ÜNSAL* Ülkemizin endüstriyel ilişkiler düzeninde ilginç gelişmeler yaşanmaktadır. Bu düzenin güçlü sermaye karşısında güçsüz olan emeği koruyan bir nitelik taşıması evrensel bir kural olduğu ve tüm ülkelerin bunu sağlamak amacı ile yasal düzenlemeler yaptığı günümüzde iktidarda bulunan AKP’nin, evrensel gelişimin aksine, çalışanların haklarını kısıtlamak, kazanılmış haklarını kaldırmak ya da geriye götürmek yolunda ciddi bir hazırlık içinde olduğu gözlenmektedir. AKP’nin izlediği yeni politikalar gereği anayasanın 2. maddesinde özünü bulan “sosyal devlet” ilkesi kasıtlı olarak ortadan kaldırılmak istenmektedir. Sosyal devlet anlayışını seçim zamanı varoşların seçmenlerine kömür, kuru gıda yardımı yapmak olarak algılamak son derece yanlıştır. Sosyal devlet dar gelirli yurttaşların, çalışanların, açlık sınırında yaşayanların tümüne güvenli bir gelecek sağlamak demektir. Bu insanlara onurlu bir yaşam sağlamak devletin en önemli görevidir. AKP’nin çok dikkatle izlenmesi gereken bir politikası “sosyal devletin işlevini cemaatlere bırakmak politikasıdır”. Böylece yurttaşa yaşamsal güvenceler vermeyi devlet değil, cemaatler yerine getirecek ve yurttaşın bağımlılığı devletten cemaatlere doğru yönlendirilecektir. Muhalefet partileri ve sivil toplum örgütleri, toplumun geleceğini karartacak bu gelişmeyi dikkatle izlemek ve önlemek zorundadır. ??? Çalışanların haklarındaki geriye gidişi önleyecek en önemli toplumsal güçse işçi sendikalarıdır. Oysa ülkemizde işçi sendikaları yeteri kadar güçlü değil ve parçalı bir görünüm içindedir. Çalışma Bakanlığı’nın 2006 yılı verilerine göre ülkemizde 28 işkolunda 94 sendika vardır ve bunların 34’ü Türkİş, 19’u DİSK, 6’sı Hakİş Konfederasyonu’na üye olup diğerleri bağımsız olarak varlıklarını sürdürmektedir. Tüm sendikaların toplusözleşmelerden yararlanan üye sayısı yaklaşık 700800 bin dolayındadır. Türkİş en çok temsil kabiliyetine sahip konfederasyon olarak işçi haklarının korunması ve geliştirilmesinden birinci derecede sorumludur. Acaba Türkİş bu görevini yerine getirebilmekte midir? ABD, II. Dünya Savaşı’ndan sonra başlattığı soğuk savaş politikaları gereği komünizme karşı ileri karakollar olarak Türkiye ve Yunanistan’ı seçmesinin ardından 1952 yılında Türkİş’in kurulmasına ciddi katkılarda bulundu. O tarihlerde sendikalarda yerel ve ulusal düzeyde görev yapan sendika yöneticilerinden yaklaşık 4 bini ABD sendikalarında ve başkaca kurumlarda eğitim gördü ve onlara ısrarla, “Siyaset yapmayın, üyelerinizin ekmeğine tereyağı sürmek için uğraş verin” denildi. Türkİş yöneticileri bu çağrıya kulak vererek tüzüğüne “partiler üstü politika yapmak ve hiçbir parti ile ilişki kurmamak” ilkesini koydu. Daha sonradan bu tüzük hükmü değiştirildiyse de Türkİş hiçbir parti ile ilişki kurmadan iktidara gelen her partiyle iyi geçinme politikası sürdürdü ve kaybeden işçiler oldu. ??? Ülkemizde demokratik rejim bir darboğazdan geçmektedir. AKP uluslararası sermayeyle bütünleşen yeşil sermayenin sarmalındadır. IMF ve Dünya Bankası’nın dayattığı politikalar hükümet politikasına dönüşmektedir. Hedefte işçiler, memurlar ve bunların bakmakla yükümlü olduğu yakınları vardır. Sosyal Güvenlik Reformu adı altında çalışanların ve yakınlarının sosyal güvenlik haklarında çok önemli kısıtlamalar ve ödentilerinde azalmalar gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Çalışma barışının ve işyerinde işçinin önemli bir güvencesi olan kıdem tazminatı bir emeklilik ikramiyesine dönüştürülmek istenmektedir. 4857 sayılı yasa ile getirilen iş güvencesi hükümleri işyerlerinin ancak yüzde 10’unda ve çok az sayıda işçi için yürürlüktedir ve asla kıdem tazminatının güvencesinin yerini alacak nitelikte değildir. Bir iş sözleşmesine dayalı olarak çalışan yaklaşık 13 milyon insanın 6 milyonu aşkın bölümü İş Yasası’nın ve sosyal güvenlik kapsamında değildir. İlkel çalışma koşulları bu işçilerin çalıştırıldığı işyerlerinde egemendir. “İstihdam şirketleri” adı ile ortaya çıkan yeni bir şirket türü emek ticareti yaparak kendi bordrosunda gözüken ve gözükmeyen işçileri, vergi ve sigorta primiyle uğraşmak istemeyen işverenlere kiralayarak yeni bir sömürü alanı yaratmaktadır. Açlık sınırını 688 YTL olarak açıklayan Türkİş tarihinde ilk kez hükümet ve işveren temsilcileriyle birlikte asgari ücreti 435 YTL olarak belirleyebilmektedir. Tüm bu gelişmeler olurken, başkaca sivil toplum örgütleri ve sendikalar yollara, meydanlara dökülüp “genel grev” çağrısı yaparken Türkİş fildişi kulesinde keyifle oturmakta ve AKP iktidarıyla iyi geçinme planları yapmaktadır. Türkİş yöneticileri eğer temsil ettikleri işçilerin çıkarlarını koruyacak ve onların geleceklerinin karartılmasına izin vermeyecekse AKP’nin arka bahçesi olmaktan vazgeçip işçinin yanında tavır almalı, gerekiyorsa ve işçi aleyhine oluşturulmak istenen politikaları durduracağına inanıyorsa genel grev uygulamasına varacak politikaları gündemine almalı ve bir dizi eylem planı hazırlamalıdır. Şunu bilmeliler ki AKP işçinin değil, yeşil sermayenin ve çokuluslu şirketlerin dostudur. Türkİş’in, partiler üstü politikanın iflasından sonra, şimdi AKP yanlısı bir konfederasyon olma çabaları Türkİş’in sonunu hazırlayabilir. İşçiden taraf olamayan, yüreklice hükümet politikalarına karşı meydanlara çıkıp demokratik haklarını kullanamayan ve ısrarla bundan kaçınan Türkİş, günü gelince bertaraf olacağını bilmelidir. *Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Ocak www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Karadeniz yöresine öz 1 gü, yağı alın 2 mış sütten el 3 de edilen çökelek peyni 4 ri... İlişkin, 5 değgin. 2/ İçi 6 ne kavrulmuş 7 soğanlı kıyma, ceviz ve 8 baharat ko 9 nularak ha1 2 3 4 5 6 7 8 9 zırlanan, yumurta A N biçimli bir köfte. 3/ 1 A S T E N İ N E B İ Helyum elementi 2 N O E L İ R İ B A Ş nin simgesi... Or 3 O M A du’nun Perşembe il 4 R A K K A S E B İ A B çesinin eski adı. 4/ 5 E L A Y A L U Dağcılık. 5/ “Ben 6 K İ R Ş D U V A R R havada uçar idim / 7 S ile tuttun beni” 8 İ M A A L İ Z E (Türkü)... Ukray 9 E K İ N F A K na’nın başkenti. 6/ Bir kimsenin, başkaları tarafından dokunulmaması ve saygı gösterilmesi gereken namusu... Polonya’nın plaka imi... Bir cetvel türü. 7/ Dimdik ve ayaküstü bir durumda suya atlama. 8/ Tanrı’dan bir şey dilemek amacıyla söylenen söz. 9/ Tahsin Yücel’in bir romanı... Saz ya da kamıştan yapılmış kulübe. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Balıkesir ve İzmir yöresinde, tam yağlı koyun sütünden yapılan bir tür peynir. 2/ Mersin ilinin eski adı... İkiyüzlülük. 3/ Hollanda’nın plaka imi... Ayakkabıcıların çalışırken ayakkabıyı dizleri üzerinde tutmak için kullandıkları kayış. 4/ Erzurum yöresine özgü bir cins tel peynir... Yapma, etme. 5/ Bilgisayarda, üzeri tıklanan küçük simgelere verilen ad... Düşünce, niyet, maksat. 6/ Hindistan’da, hadım edilerek kadın kılığında dolaşan ve “Hijralar” da denilen erkeklere verilen ad. 7/ İstenilen sözü bulup söyleyememe hastalığı... Büyük çivi. 8/ Köpek... Oğuz Kağan ile özdeşleştirilen Hun imparatoru. 9/ Deriden sızan tuzlu sıvı... Bir bağlaç... Balık yakalama aracı. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle