19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 TEMMUZ 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA EMEK 7 Mücadeleyle dolu bir yaşam... Çalışanların oyuyla ilk kez SSK Müdürler Kurulu’na seçildi, TİP’in ikinci kuruluşunda yer aldı DİSK’e bağlı Sosyalİş Sendikası’nın Genel Başkanı Özcan Kesgeç, yakalandığı amansız kanser hastalığından kurtulamayarak 19 Temmuz 2007 Perşembe günü yaşamını yitirdi. Yaşamını işçi sınıfının ekonomik, demokratik ve politik mücadelesine adamış ve bu uğurda ağır bedeller ödemiş bir hayattı Kesgeç’in hayatı. Özcan Kesgeç, 1945 yılında emekçi bir ailenin çocuğu olarak Afyon’un Dinar ilçesinde dünyaya geldi. 1963 yılında Kuleli Askeri Lisesi’nden mezun oldu. 1963 yılında Talat Aydemir’in darbe girişimi nedeniyle 1453 öğrenci ile beraber Harp Okulu’ndan uzaklaştırıldı. 1969 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdi. Öğrencilik yıllarında çeşitli işlerde çalıştı. 1967 yılında SSK Eminönü Şubesi’nde işe başladı ve Sosyalİş Sendikası’na üye oldu. Nisan 1969’da sendikanın genel sekreterliğine, 1972 yılında genel başkanlığa seçildi. 1974 yılında SSK tarihinde ilk kez, çalışanların oyları ile şimdiki adı ‘yönetim kurulu’ olan SSK Müdürler Kurulu’na seçildi. 1973 yılında CHP İşçi Büroları Genel Sekreterliği görevini yürüttü. 1975 yılında yeniden kurulan Türkiye İşçi Partisi (TİP) kurucuları arasında yer aldı ve merkez yönetim kurulu üyeliğine getirildi. 19741975 yıllarında DİSK Genel Başkan Vekilliği görevinde bulundu. 12 Eylül 1980 askeri darbesinde tutuklanarak 5 yıl hapiste kaldı. İdamla yargılandı, beraat etti. Emine Kesgeç ile evli olan Özcan Kesgeç’in iki kız çocuğu ve iki torunu vardı. GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Galiplerle Mağluplar... Rivayet ederler ki... Bir gün balık anne yavrularını etrafına toplayıp karşılaşabilecekleri tehlikeler hakkında nasihate başlamış. En büyük tehlike olarak gördüğü oltalardan uzak durmalarını öğütlemiş, ardından sıra olta çeşitleri hakkında bilgi vermeye gelmiş. Yavruları küçük olduğu için denizin nispeten sığ bir yerinde uyarılarını yapıyormuş. Birden üstlerine bir serpme, yani daire şeklinde kenarları kurşunlu bir ağ atılıvermiş. Anne dersini şöyle bitirmiş: “Bundan kurtuluş yoktur.” ??? Sanırım muhalefet partilerinin seçim öncesinde yürüttükleri propaganda çalışmalarının yetersizliğini bu fıkra yeterince özetliyor. Seçim sonuçları üzerine herkesin kendine göre bir değerlendirmesi var. Hepsinin de kendine göre haklı bir yönü olduğunu söylemek gerek. Nasrettin Hoca’nın, herkesi haklı bulmasına karşı çıkıp eleştiren eşine “Hanım sen de haklısın” demek zorunluğu duymasına benzer bir durum. Bana göre 22 Temmuz seçiminin dört galibi var. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Demokratik Toplum Partisi (DTP) ve Demokratik Sol Parti (DSP). Seçime doğrudan 14 parti katıldığını dikkate alıp bu niteliği ile değerlendirme yaparsak 2 galip, 12 mağlup olduğunu söylemek mümkün. Ama DTP, hem bağımsız milletvekilleri yoluyla grup kurmayı başardığı hem de yüzde 10 barajının anlamsızlığını kanıtladığı için mağlup 12’lerin içinde değil dışında kalıyor. DSP de, hiçbir harcama yapmadan Meclis’e 13 milletvekili sokmayı başardığına göre onu da başarılılar arasına koymak gerekiyor. Seçime doğrudan katılmayan ama galip olarak çıkan bu iki parti nedeniyle hesap biraz karıştı, ama gerçek değişmiyor. Bu nedenle de seçimin 4 galibi ve 12 mağlubu var demek zorunlu oluyor. ??? 22 Temmuz seçimlerinin yaygın bir kanının bir kez daha doğrulanmasını sağladığını da söylemek durumundayım. Sözünü ettiğim yaygın kanı, “bir şeyin aslı varken ve uygulamada da başarılıyken, benzerlerinin kıymeti harbiyesinin olmayacağı” kanısıdır. Dincilik ve milliyetçilik kavramları üzerinden galiplerle mağluplar arasında da bir değerlendirme yapılabilir. Başka bir deyişle, dincilik alanında Saadet Partisi’nin (SP) AKP’ye karşı yenildiğini, milliyetçilik yönünden de CHP’nin kimi oylarını MHP’ye kaptırdığını söylemenin yanlış olmadığını sanıyorum. Türkiye’nin Atatürk’ün önderliğinde kurucu partisi olan CHP’nin, altı okundaki milliyetçilik ilkesini, Atatürk milliyetçiliği yerine ırkçılık anlayışına yakın bir milliyetçilikle değiştirmeye kalkışması, yanlışlarının başında yer alıyor. Bunun en somut örneği de Türk Ceza Yasası’nda yer alan ve sadece Müslüman Türkleri kapsayan “Türklük” kavramının değiştirilmesi isteklerine şiddetle karşı çıkmış olmasıdır. Oysa bu kavramın “Türk Milleti” olarak değiştirilmesi önerileri, CHP’nin parti programında yer alan milliyetçilik kavramının tanımlanmasında kullanılan “Atatürk milliyetçiliği” tanımıyla da örtüşmektedir. Yükselen milliyetçilik akımından pay kapmayı düşünerek kendi ilkelerinden vazgeçmeyi göze alan bir partinin, oylarını konunun asıl sahibine kaptırması da yaygın kanıyı dikkate alırsak doğaldır. CHP, bu gerçeği de dikkate alırsak ve DSP’li milletvekillerini de düşersek, 99 milletvekiliyle dalya bile diyememiş bir parti konumuna düşmektedir. Bu durum, parti içi bir sorun olarak kalmamakta, Türkiye’nin bir başka sorunu olarak da gündemdeki yerini almaktadır. ??? Bu köşede 19 Temmuz günü yayımlanan yazıda farkına varılmayan bir tehlikenin varlığından söz ederek “yolsuzlukları kanıksama tehlikesine” dikkat çekmeye çalışmıştım. Seçim sonuçları bu tehlikenin varlığını da kanıtlamış oldu. Ama durumdan seçmeni tümüyle sorumlu tutmak haksızlık olur. Asıl sorumluların, yolsuzlukları magazin gazeteciliği boyutlarına indirgeyen muhalefet ile halkı bilgilendirme işlevini gereğince yerine getirmeyen medya olduğunu düşünüyorum. Meclis Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de anımsarsak seçim pilavının daha çok su kaldıracağı anlaşılıyor. 22 Temmuz seçim sonuçlarını değerlendiren çalışan kesimin temsilcileri sonuca saygı duymakla birlikte kaygısız da değiller Kaybeden emekçiler oldu ? Daha çok sayıda parti ve kesimin temsil şansı kazandığı seçim sonuçları, kadın adayların daha fazla yer bulmasıyla sevindirici bulunurken liberalizmin başarısı olarak görüldüğünde emekçiler için pek de iç açıcı olmayan bir beş yıl daha geçirileceğe benziyor. AKP’nin kendilerinin bile beklemediği bir oy oranıyla yeniden iktidara taşındığı 22 Temmuz seçim sonuçları, emekçiler açısından da pek sevindirici bulunmadı. Seçim sonuçlarını değerlendiren emek örgütleri temsilcileri, demokratik bir tercihe saygıda kusur etmezken ücretlerin düşeceği, en ilgisiz alanlarda bile çıkılmak istenen grevlerin güvenlik nedeniyle erteleneceği, örgütlenme ve toplusözleşme hakkının gerektiği gibi kullanılamayacağı, iş güvencesinin sağlanamayacağı, kamu hizmetlerinin piyasalaştırılacağı bir beş yıl daha geçirileceğe benziyor. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Süleman Çelebi, AKP hükümetinin ezici bir oyla yeniden tek başına iktidar olacak güce ulaşması, bir önceki dönem tamamlayamadığı “reform”ların yeniden gündeme geleceğini gösteriyor. Dolayısı ile yeni dönemde küresel sermayenin beklentileri çerçevesinde IMF ve DB gibi kurumların dayatmaları ile hayata geçirilen bu “reformların” ivme kazanacağı açıktır. Türkiye değerlendirmesini yaparak, AKP’nin işgücü piyasalarının esnekleştirilmesini, iş güvencesinin ortadan kaldırılmasını ve işverenlerin işçi üzerindeki tahakkümünün artmasını amaçlıdığını dile getirdi. Seçim sonuçlarını neoliberalizmin bir başarısı olarak gören Kamu EmekÇelebi: AKP iş güçileri Sendikaları Konvencesini ortadan federasyonu (KESK) kaldırmayı, işverenleBaşkanı İsmail Hakkı rin işçi üzerindeki taTombul, sonuçların uluhükkümünü artırsal ve uluslararası sermayı istiyordu. mayinin AKP’den memnun olduğunu ortaya koyduğunu belirtti. “Seçimlerde kaybeden emekçiler ve halk oldu” diyen Tombul, kendileri için görünen tablonun pek de parlak olmadığını, şimdiye kadar süren neoliberal politikaların ve ekonomik programın aynen uygulanacağını, bunun da kendileri için daha fazTombul: Aynı ekonola mücadele demek oldumik program uygulağunu dile getirdi. nacak, ücretler düşecek, iş güvencesi or Türkiye’de işsizlikle, yoksullukla mücadele edetadan kalkacak. cek, değişim ve demokratikleşmeyi eşitlik düzeyinde sağlayacak bir solun yeniden inşa edilmesine gerek duyulduğunu ifade eden Tombul, çalışanları bir beş yıl daha iş güvencesininin yalnız sözde olduğu, bugün uygulanan ve emekçileri her geçen gün daha fazla zorlayan ekonomik programın devam edeceği, ücretlerin düşeceği, yoksullaşmanın artacağı bir Kılıç: Seçime katılım yaşamın beklediğinin oranı ve kadın milletvekili oranında yaaltını çizdi. şanan büyük artış, Türkiye İşçi Sendikaları demokrasi açısından Konfederasyonu Başbüyük gelişme. kanı Salih Kılıç, yönetim kurulu olarak halkın demokratik tercihine saygı duyduklarını dile getirdi. Seçime katılım oranının yüzde 85 düzeyinde gerçekleşmiş olması ve kadın milletvekili sayısında yaşanan büyük artışı demokrasi açısından büyük bir gelişme olarak değerlendiren Kılıç, Türk İş topluluğu olarak 60. hükümetten, çalışanların çağdaş sendikal hak ve özgürlüklerden yararlanan, insan onuruna uygun bir yaşam düzeyinde, evrensel hak ve özgürlüklerin uygulandığı bir yaşam sürdürmeyi beklediklerini belirtti. Daha önce de çalışma koşullarının iyileştirilmesi için eylem yapan çalışanlar, şimdi toplusözleşme görüşmelerinde izlenecek seyrin belirlenmesi için yarın bir araya gelecek. Mustafa Yağcı, bundan sonra izlenecek tavrın şimdiye kadar olduğu gibi yine çalışanlarla beraber belirleneceğini söyledi. Tarafların anlaşamaması üzerine şirket yönetimi lokavt kararı aldığını açıklamıştı Lokavt kararı THY’ye zarar verir Türk Hava Yolları (THY) ve Teknik AŞ’deki yaklaşık 11 bin 500 üyesi adına toplu iş sözleşmesi yürüten Havaİş Yönetim Kurulu, işveren tarafının dün yaptığı son teklifi de kabul etmediklerini duyurdu. Havaİş’in internet sitesinde üyelerine yönelik olarak yapılan açıklamada, önceki gün işveren temsilcileriyle gerçekleştirilen görüşmenin ardından saat 18.00’de ilgili kurulların toplandığını ve yapılan değerlendirmeler sonucunda işverenin son teklifinin kabul edilmemesi kararı alındığı belirtildi. Görüşmelerdeki son durum üzerine bilgi veren Havaİş Sendikası Genel Sekreteri Mustafa Yağ ? Havaİş Genel Sekreteri Mustafa Yağcı, grevin anayasal bir hak, lokavtın ise anayasaya giremeyen bir hak olduğunu hatırlatarak karar sonrasında rezervasyon iptalleri geldiğini dile getirdi. cı, THY yönetiminin aldığı lokavt kararını da değerlendirirek kararın şirkete zarar vereceğini dile getirdi. Grevin, anayasaya girmiş bir işçi hakkı, lokavtın ise anayasal olmayan bir işveren hakkı olduğunu hatırlatan Yağcı, kararın yasal bir prosedürün gereği olarak alınmış olabileceğini anlattı. “Greve çıkılmadan lokavt kararı uygulanamaz. Böyle olunca, pek çok müşteri greve çıkıldığını ya da mutlaka çıkılacağını düşünerek rezervasyon iptali yapabilir” diyen Yağcı, yarın üyelerle bir değerlendirme yaparak nasıl bir tutum alınacağı konusunda karar alınacağını söyledi. Sağduyu hâkim Görüşmelerle ilgili sendikanın sitesinde yer alan açıklamada, THY Yönetim Kurulu Başkanı Candan Karlıtekin’in daveti üzerine gerçekleştirilen toplantıya “sendika üyelerinin sorumluluğu ile katılındığı’’ ve “toplu iş sözleşmesinin çözüme ulaşması adına sağ duyulu bir yaklaşımla var olan uyuşmazlık maddelerinin topluca değerlendirildiği’ ifade edilerek “Bu değerlendirme esnasında sendikamız da olmazsa olmaz olarak görmediği bazı maddelerde çözümü kolaylaştırıcı olacağının mesajını işverene net olarak sundu. Çözüme ulaşılacaksa üyelerimizin taleplerinin en önemli maddelerinde işverence ciddi adım atılması gerekir. İşte aslında uyuşmazlığın tıkanmasının sebebi, bu temel maddelerde işverenin adım atmamasıdır. Bu temel maddeler herkesçe bilinmektedir ve bir kez işverene sunulmuştur’’ denildi. İşten atılan 190 işçinin fabrika önünde 51 gündür süren direnişine destek yağıyor Hapı Sanovel’in patronu yutacak ? 6 Haziran’da başlayan işten çıkarmaların ardından başlayan grev 50. gününü doldurdu. Grevi sağlık örgütleri desteklerken 20 milyon üyeli ICEM’in genel sekreteri 31 Temmuz’da direnişçileri ziyaret edecek. Sanovel İlaç, Türkiye ilaç sektörünün 9. büyük şirketi. Sanovel işçileri emekleri, yaptıkları üretimle, Sanovel’i Şişli’deki 60 kişilik bir atölyeden 1000 kişi çalıştırma kapasiteli fabrikaya taşıyan, nitelikli insan gücüne duyulan ihtiyaçla ücretlerin 15002000 YTL arasında olduğu ilaç sanayisinde, kıdem farkı olmaksızın, aynı işyerinde, yıllardır asgari ücretle çalışan emekçiler... Bu işçiler bir gün emeklerinin karşılığını alabilmek için sendikalı olmaya karar veriyor. Petrolİş Sendikası’nda örgütlenmeye başlıyorlar. Patronun söz konusu girişim karşısında yaptığı tek açıklama sendikalı olanları tek tek işten atacağı tehdidi oluyor. Tehdit çok geçmeden gerçekleşmeye başlıyor. 5 işçi atılıyor. Bunun üzerine işçiler de fabrika önünde grev kararı alıyor. Atılan işçi sayısı 190’a, direniş 50. gününe ulaşı oerinc?cumhuriyet.com.tr Sendikacı Kenan Budak anıldı Uluslararası Kimya, Enerji, Maden ve Genel İşçi Sendikaları Federasyonu (ICEM) Genel Sekreteri Mafred Warda ve ICEM Kimya, İlaç ve Lastik Bölümü Sorumlusu Kemal Özkan 31 Temmuz’da ziyaret edecek. yor... Tüm bu olanlar, emeğin örgütlenmesi konusunda hiçbir engel olmamasını isteyen tüm uluslararası kurumların sözleşmelerine imza atan Türkiye’de yaşanıyor... Duruma sessiz kalamayan kurumlar başta KESK’e bağlı Sağlık Emekçileri Sendikası ile Türk Tabipleri Birliği olmak üzere direnişi destekliyor. Geçen hafta bir basın açıklaması yaparak Sanovel ilaçları nı yazmayacaklarını açıklayan hekimlerin ardından bir destek de yurtdışından geliyor. 20 milyon üyeli Uluslararası Kimya, Enerji, Maden ve Genel İşçi Sendikaları Federasyonu (ICEM) Genel Sekreteri Mafred Warda ve ICEM Kimya, İlaç ve Lastik Bölümü Sorumlusu Kemal Özkan, Sanovel işçilerinin direnişine destek vermek ve uluslararası dayanışmayı güçlendirmek için Türkiye’ye gelerek 31 temmuzda Sanovel işçilerini yaret edecekler. ICEM, Petrolİş Sendikası’nın da üyesi olduğu, adı geçen sektörlerde dünya sendikalarının en büyük federasyonu. Konuyla ilgili bilgi veren Petrolİş Trakya Şube Başkanı Tekin Akın, işverenin sağlıksız bir şeklide üretime devam etmeye çalıştığını ve bu nedenle sağlık bakanlığına da şikayette bulunduklarını dile getirdi. İlerici Deri İş Sendikası Genel Başkanı Kenan Budak, öldürülüşünün 26. yıldönümünde Silivrikapı’daki mezarı başında törenle anıldı. Törene, eski DİSK Genel Başkanı Rıdvan Budak, DİSK Genel Sekreteri Musa Çam, ailesi ve sevenleri katıldı. Törende konuşan Rıdvan Budak; “Bu ülkede dünyaya soldan bakanlar, solun geleceğini arayanlar Kemal Türkler, Kenan Budak ve Uğur Mumcu gibi daha birçok demokratik mücadele verenler öldürüldüler. 26 yıl önce devlet elbisesini giymiş katiller Kenan’ı sorguladıktan sonra öldürdü. Bunu biz, yargı ve devlet biliyor ama yargılamıyorlar” dedi. DİSK Genel Sekreteri Musa Çam da, “Arkadaşları ve öğrencileri olarak katledilişini anmak için buradayız. O devletin içindeki örgütlenmiş çeteciler tarafından katledilmiştir” diye konuştu. Budak 25 Temmuz 1981’de Yedikule’de arkadan açılan ateş sonucu sırtından vurularak öldürülmüştü. (Fotoğraf: Serkan YILDIZ) CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle