23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 TEMMUZ 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER SÖZ ÇİZGİNİN Turhan Selçuk 3 MEDYA NOTU EMRE KONGAR Özkök’ün Eleştirisi Erkek hemşireler göreve başladı ? İZMİR (AA) İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 94 erkek hemşire, yemin ederek göreve başladı. Başhekim Prof. Dr. Gazi Yiğitbaşı, hastanelerine 201 yeni hemşire atandığını belirterek, “Erkek arkadaşlarımızın göreve başlamasıyla hastanemize yeni bir renk geldi’’ dedi. Seçimlerde AKP’nin yüzde 46.7 oy alması pek çok kişiyi şaşırtmış ve umutsuzluğa sevk etmiş görünüyor. Ertuğrul Özkök, Hürriyet’te 24 Temmuz’da, Başbakan’a davet olduğu anlaşılan “Bizim Mahalleye de Bekleriz” başlıklı yazısında bu durumu şöyle anlatıyor: “Dün sabah ‘bizim mahalleden’ biriyle sohbet ediyordum. AKP’ye şiddetle muhalefet eden, Erdoğan’ı ‘Bu ülke için en büyük tehlike’ olarak gören, dolayısıyla da beni şiddetle eleştiren bir ‘mahalle sakini’. ‘Meğer biz ayda yaşıyormuşuz’ dedi.” Özkök’ün komşusunun bu sözleri, bana gelen elektronik posta iletilerinde de ifade edilen duyguları yansıtıyor: AKP’nin yolsuzluklarına karşı olanlar, Başbakan’ın, bakanların en yakınlarının ve parti yandaşlarının birdenbire zengin olmasından rahatsızlık duyanlar, dokunulmazlığı kaldırmak gibi, verdiği sözleri tutmadığını bilenler rejimin tehlikede olduğunu, laik ve demokratik rejimin, eğitim ve sosyal uygulamalar yoluyla gittikçe şeriata doğru kaydığını görenler, hepsi gerçek ve doğru olan bu gözlemlerini ve onlara dayalı duygu ve düşüncelerini büyük kitlelerin de paylaştığını sananlar, çok şaşırdılar. Çünkü yaptıkları gözlemler gerçekti. Bu gözlemlere dayalı olan duygu ve düşünceleri de gerçekler karşısındaki samimi ve doğal siyasal tepki idi. Bütün seçmenlerin de bunları paylaştıklarını sanıyorlardı. “Meğer biz ayda yaşıyormuşuz” sözü, kendilerine yönelik değil, gerçekçi gözlemlerini, samimi duygu ve düşüncelerini paylaşmayan seçmen kitlesine dönük bir eleştiri olarak ortaya çıktı. Özkök bu komşusuna şöyle yanıt verdiğini yazıyor: “Hayır ayda değil, sadece kendi mahallende yaşıyorsun. Kafanı oradan dışarı çıkarmıyorsun. Dünyayı, kendin gibi düşünen üç beş arkadaşın, senin mahallende oturan azgın azınlığın üç beş faksından, epostasından ibaret sanıyorsun.” Özkök ’ün bu eleştirisi “ azgın azınlık” deyimi hariç doğru bir gözlem gibi görünüyor. “Azgın” sözcüğü bu eleştiriye hiç yakışmamış. Niçin AKP’ye karşı olanlar veya yüzde 46.7 oy oranını önceden göremeyenler “azgın” olsun ki… Ayrıca “azınlık” olup olmadıkları da tartışılır: Tam tersine onların sayısı ve oranı AKP’ye oy verenlerden daha fazla değil mi?.. Üstelik, AKP’ye oy verenler veya alacağı oyu tahmin edenler, kendi mahallelerinin dışında mı yaşıyor?.. Her neyse, benim üzerinde durmak istediğim konu (aslında çok yanlış ve tehlikeli bulduğum) “azgın” ve “azınlık” sözcükleri değil, Özkök’ün komşusuna yönelttiği “Dünyayı kendi mahallenden ibaret sanıyorsun” eleştirisi. Özkök’ün bu eleştirisi ister AKP yandaşı olsun, ister karşıtı, hemen hemen bütün seçmenler için geçerlidir. Seçmenler, esas olarak dünya konjonktürüne ve hatta kimi zaman ülkenin genel gidişine göre değil, kendi dünyalarında olup bitenlere, bir başka deyişle dünyadan ve ülkelerinden, kendi mahallelerinde nasıl etkilendiklerine göre oy verir. Tabii bu seçimde de öyle oldu. Şimdi gelelim, Özkök’ün kendi mahallesinden başını çıkardığında gördüğü gerçeklere: Özkök, seçimin olumlu ve olumsuz gördüğü sonuçlarının bir dökümünü yapmış. “Hoşuna gitmeyenler” sayımında yer alan önemli bir madde var: “Daha ilk günden ‘halk muhtırası’ gibi kavramlarla rövanşist bir havaya girenler… …Sözlerinde, bakışlarında istilacı güçlerin irkiltici havasını sezdim.” (Siyahlar benim. E.K.) Özkök’ün bu eleştirisine en fazla, AKP’yi destekleyen, “Türkiye’de şeriat tehlikesi yoktur” diyen ve bu tehdit ile “Asıl Bodrum ve Çeşme’de selülit tehlikesi vardır” diye alay eden sözde liberal aydınlar kulak vermeli. Kafalarını yaşadıkları mahalleden çıkarıp, İstanbul’da Fatih ve Çarşamba başta olmak üzere pek çok semte, Anadolu’da birçok kent ve kasabaya uzanmalı, oradaki “tesettür gerçeğini”, “haremselamlık” yaşamı görmeli ve şeriat tehlikesinin ne denli yakın olduğunu gözlemlemeliler diye düşünüyorum. Ölüm yolculuğu ? MARMARİS (AA) Yasadışı yoldan, 25 yolcu kapasiteli tekneyle yurtdışına çıkmaya çalışan 84 kaçağın önceki gün yapılan operasyonla yakalanmasının, aynı zamanda denizde olası bir faciayı önlediği belirtildi. Kaçaklar işlemlerin ardından sınır dışı edilecek. RANTİYECİ YİNE BİZ KAZANDIK.. İçişleri, Koza Altın’a gönderdiği yazıda avukatlara ‘örgüt üyeleri’ imasında bulundu Çevreci avukatlar fişlendi HİLAL KÖSE iyanürle altın çıkarılmasına karşı savaşım veren Bergama köylülerinin avukatları, İçişleri Bakanlığı’nca fişlendi. Bakanlığın, Koza Altın İşletmeleri’ne gönderdiği yazıda, çevreci avukatların “suç örgütü” kurdukları ima edildi. Müsteşar yardımcısı imzalı yazıda, Bergama’da altın çıkarılmasını engellemeye yönelik tüm eylemleri Uluslararası İnsan Hakları Örgütü’nün (FIAN) Türkiye temsilcisi Birsel Lemke’nin organize ettiği, avukatların da Lemke ile irtibat içinde oldukları ifade edildi. Bakanlığın yazısı, Bugün yazarı Nuh S Gönültaş’ın, İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde “basın yoluyla hakaret” suçundan yargılandığı davada ortaya çıktı. Avukat Arif Ali Cangı’nın suç duyurusu üzerine, hakkında soruşturma başlatılan Gönültaş, belgeyi savcılığa sundu. Koza’nın avukatı Bahadır Öztürk, bakanlığa başvurarak Türkiye’de faaliyet gösteren ve Alman vakıfları olarak bilinen kuruluşların ve isimlerini verdiği kişilerin, Bergama Ovacık Altın Madeni aleyhinde faaliyette bulunup bulunmadıklarını sordu. Öztürk’e gönderilen, Müsteşar Yardımcısı Mustafa Tekmen imzalı 10 Ağustos 2006 tarihli yazıda, “Yaptırılan incelemede, Ovacık beldesinde altın madeninin çıkarılmasını engellemeye yönelik tüm eylemleri, Birsel Lemke’nin organize ettiği, eylemlere şahısların katılması için her türlü maddi desteği sağladığı” belirtiliyor. Yazıda, Lemke’nin Bergamalıların avukatları Cem Nemutlu, Ali Arif Cangı, Senih Özay, Eren İlhan Güney ile Oktay Konyar, Sezai Göksu, Özcan Durmaz ve Veysel Akçit isimli şahıslarla irtibat içerisinde olduğu ifade edildi. Yazının ortaya çıkmasının ardından Cangı da İçişleri Bakanlığı’na aynı soruları içeren dilekçe göndererek bilgi edinmek istedi. Koza’nın avukatına verilen yanıt, Cangı’nın avukatı Nilgün Tortop’a verilmedi. Tortop’a gönderilen 14 Nisan 2007 tarihli Emniyet Genel Müdürlüğü imzalı yazıda, “Kayıtların incelenmesi sonucu, Alman vakıfları olarak adlandırılan herhangi bir vakfa rastlanmamıştır. Alman Vakfı tabiri ile hangi yabancı vakıfların kastedildiği anlaşılmamıştır” deniliyor. Yazıda, bilgi istenen yabancı vakıfların tam isimlerinin verilmesi halinde talebin tekrar değerlendirmeye alınacağı ifade edilerek, “Ayrıca müvekkiliniz Arif Ali Cangı hakkında, halen bakanlığımız nezdinde yürütülen herhangi bir inceleme bulunmamaktadır” deniliyor. ekongar@cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org CUMHURİYET 03 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle